Aşağı git Skip to main content

Gönderen Konu: KAYIKEVİ

  • *
  • İleti: 1547
    • Classicboats Turkiye
Ynt: KAYIKEVİ
#390: 06 Ekim 2018, 12:48:28
Yahu Kaan, her gün ceridede tefrika bekler gibi bekliyorum yazdıklarını.  "miptelâsı" oldum desem yalan olmaz billah.  ;)
  • IP logged
“İçinde ütopya olmayan bir dünya haritasına bakmaya bile değmez… İlerleme dediğin, ütopyaların gerçekleşmesidir” diyordu Oscar Wilde.

T
  • *
  • İleti: 2171
Ynt: KAYIKEVİ
#391: 07 Ekim 2018, 11:24:44
Yahu Kaan, her gün ceridede tefrika bekler gibi bekliyorum yazdıklarını.  "miptelâsı" oldum desem yalan olmaz billah.  ;)

 ;D

  • IP logged

T
  • *
  • İleti: 2171
Ynt: KAYIKEVİ
#392: 07 Ekim 2018, 11:38:30
Mendes ailesi olarak tanınan lakin aslı Nassi olan aileyi herkes tanıyordur herhalde. Portekizin Marran denilen ailelerinden Mendes üyesi.  Osmanlı tarihinde de yeri önemlidir. Örneğin Yasef Nasri. Hristiyan adı Joao Micas olan Yahudi banker.

Lizbon' da baskılar başladıktan sonra aile önce Hollanda'ya sonra da Osmanlı'ya kaçtı. Ailenin kadın reisi Gracia Nassi, Osmanlı Sultanı üzerindeki etkisini kullanarak ve ticari ilişkileri dolayısıyla edindiği birçok ahbabından yardım alarak Yeni Hıristiyanlar'ın Portekiz' den kaçırılmasını sağladı. Hatta Yahudileri sürgün eden ülkelere ticari ambargo uygulatmaya bile çalıştı.

Şair Samuel Usque Portekizce yazdığı kitaplardan birini ona ithaf etmiştir. Kitapta ona, Consolaçam as tribulaçôens de Israel, der, yani İsrail 'halkının yüreği.
Gracia'nın yeğeni Joseph de Lizbon' dan kaçıp, Konstantinopolis'e sığındı. Ünlü bir banker ve devlet adamı oldu. Avrupa krallarının arkadaşı ve Sultan Süleyman'ın da danışmanlarından biriydi. Hatta Sultan Süleyman onu paşa yaptı. Bugünün İsrail topraklarındaki Tiberya, o zamanlar Joseph ve Gracia'nın kontrolü altındaydı.
Diğer Yahudileri de gelip buraya yerleşmeye teşvik ettiler.

Bir açıdan bakıldığında, Orta Doğu'ya tekrar yerleşmelerini başlatan kişiler Portekizli ataları idi. Tabi onlar buna Vaad edilmiş topraklar gözüyle bakıyorlar.
Joseph Nassi inanılmaz zengin oldu ve bugün Yahudilerin Prensi olarak biliniyor. Hem Nassi kelimesi İbranice' de prens demektir.

Kudüs'e gidenleriniz varsa bilirler. Yahudi bölgesinde bir çok araştırma merkezi vardır. Yazar, bu konuları, oradaki araştırmacı bir hahamın gözünden aktarılan bilgilerle Kristof Kolomb hakkında ki görüşler verilmiş. Elbette, bu bölümde bir çok ayrıntıya girilmiş, sadece konuyla ilgili olan kısımlar toparlayınca şöyle oluyor.
Ve yine elbette ki, Kudüs'de ki bir haham'ın yahudilik iddiası ile yaklaşması doğaldır.

Kolomb'un Amerika'ya olan ilk yolculuğuna kaç yılında çıktı ?
3 Ağustos 1492' de Cadiz' deki Palas Limanı'ndan yola çıktıği düşünülüyor.
Peki, Katolik Krallar'ın Yahudileri İspanya' dan kovduğu tarih ?
Sefarad Yahudilerinin İspanya'yı terk etme hükmü 3 Ağustos 1492' de yürürlüğe girdi

Yani Kolomb'un ilk yolculuğuna çıktığı tarih. Aynı gün.

Kristof Kolomb'un Yahudilerin ülkeden kovulduğu gün yolculuğa çıkması tesadüf müdür?

Kolomb'un günlüklerin de ilk madde olarak şöyle yazıyor,  "Yahudileri topraklarınızdan attıktan sonraki ocak ayında Haşmetmeapları bana yeterli silahlı kuvvetle
Hindistan'a gitmemi emrettiniz."

Aslına bakarsanız, bu cümle birkaç şey söylüyor. İlk olarak Bay Kolomb'u Hindistan'a yollama kararının Ocak 1492' de alındığını ortaya koyuyor. İkinci olarak da Yahudilerin 30 Mart'tan 3 Ağustos'a kadar ülkeyi terk etme hükmünün kararının aynı ocak ayında verildiğini söylüyor.

Günümüzde iki olayın birleştirildiği düşünülüyor. İlk yolcuğuna çıkmadan önce Kolomb'un bütün mürettebatının gece on birden önce gemilerde olmasını istiyor Kolomb.
O zamanlar erkenden gemiye gelmek denizcilerin hiç huyu değildi. Ama özellikle ısrar etti. Ama Kolomb'un dediği saat olan gece on birden sonra ne oldu bilin bakalım ?
Yahudilerin ülkeden sürülmesi hükmü yürürlüğe girdi, Mürettebatta Yahudiler de vardı.

Limandan ayrıldıktan sonra günlüğüne, 23 Eylül günü şöyle yazmış ;
 "Şansım çok yaver gitti. Rüzgardan yana çok talihliydik. Musa'nın, Yahudileri Mısır' dan çıkarmasından beri deniz bu kadar uyumlu davranmamıştır sanırım."

Katolik birisinin Peraşalardan böylesine alıntı yapması, özellikle Mısır' dan Çıkış bölümünden, şaşılacak bir şey değil midir sizce de?

Kolomb'a ilk yolculuğuna çıkmadan önce Abraham Zacuto tarafından Portekiz Kralı için hazırlanan astronomi çizelgelerinden verilmiş. Kral II. Joao için yapılmış.
Bu çizelgelerden biri Sevilla' da sergilenmekte şu anda Daha ilginci, çizelgeler İbranice yazılmış. Kolomb ibraniceyi nereden biliyordu?
Özellikle eğitimsiz bir dokumacının oğlu için bu kaçıncı yabancı dil.

O zaman burada bir soru sormamız gerekiyor. Kral iL Joao tarafından Kolomb yola çıkmadan iki gün önce ona yollanılan çizelgelerde Portekiz'in çıkarlarının gözetilmemesi mümkün mü?

Burada ki gizem, Portekiz Kralı ile aralarında ki yakınlık.

Kraliçe Isabel'in günah çıkardığı rahibi Hernando de Talavera tarafından 1492' de yazılmış bir mektup var. Talavera, Katolik Kralları'na Bay Kolomb'un yolculuğuna olur veriip vermediklerini soruyor. Belgenin bir bölümünde Talavera, 'Colon'un bu gayrimeşru yolculuğu, Kutsal Topraklar'ın Yahudilerin olmasını nasıl sağlayacak' diye yazıyor."
Kutsal Topraklar'ı Yahudilere vermek mi? Kraliçe'nin günah çıkardığı rahip neden Kolomb ile Yahudiler arasında bağlantı kursun ki?

Dahası da var. Kolomb'un Kehanetler Kitabı'ndaki yazıları tamamen Peraşalardaki peygamberler olan Yeşeya'ya, Hezekiel'e, Yeremya'ya ve daha birçoğuna dayanır. Oğlu Hernando kitabında babasından, Kudüs'ün kraliyet soyundan gelen olarak bahsetmiştir.

Papa II. Pius'un yazdığı Historia rerum ubique gestarum kitabından bir sayfa. Bu kitap Kristof Kolomb'a aitti. Şimdi ise Sevilla' daki Kolomb Kütüphanesi'nde
Bunu yazanın Kolomb olduğu biliniyor. Kitapta kendi el yazısı ile bir not var. Bu notu düşerken miladi takvimi Yahudi takvimine çevirdiğini, 5241 yazıyor, ki bir hristiyanın yahudi takvimine göre notunu değiştirmesi ilginç.

Üstelik Kolomb, İkinci Tapınak'ın yıkılışından 'İkinci Ev'in yıkılışı olarak bahsediyor ve milattan sonra 68 yılında gerçekleştiğini yazıyor.
İlk olarak, Süleyman'ın Tapınağı'ndan ev olarak bahseden tek bir kavim vardır.
Yahudiler.
O zamanlar Hıristiyanlar o olaya, Kudüs'ün yıkımı derlerdi. Evi bırakın, tapınak bile demezlerdi. Aynı zamanda tapınağın yıkım tarihi hakkında tartışmalar vardır. Hristiyanlar
yıkımın 70 yılında yapıldığını söyleseler de Yahudiler 68 yılında gerçekleştiğini savunurlar. Sizce Kolomb'un tapınaktan ev diye bahsetmesi, 'Kudüs' ün yıkımı' demek yerine 'Ev'in yıkımı' demesi ve bu olayın 68' de gerçekleştiğini yazması kökenlerini ortaya çıkarmıyor mu?

Elbette burada Kudüs'de ki Haham'ın tamamen kendi görüşleri kurgulanmış. Bu bölümde Kolomb'un imzası üzerinde yapılan araştırma ve kabala sistemleri anlatılmış. Gog ve Mogog, tapınak şövalyeleri, daha önce bahsi geçen portanyolca örnekleri, akronimler ile imzadan 'yemaks şemi' ye ulaşırlar. Anlamı İsmim silinsin demektir. En başlarda ki isimler nefret uyandırır ile bağlantılı.

Haham, kitap akışı içinde elbette, şöyle anlatır.

Hıristiyanların İsa'yı tanrılaştırılması bazı Yahudilere göre putperestliktir. Bu da bizi' Kolomb'un imzasının yansımasındaki A.WX satırına götürüyor. İbranicede İsa'nın ismi Yeşua' dır. Yahudiler bu ismi sevmedikleri için son harfi çıkarıp Yeşu'yu bırakmışlardır. A.WX satırı da tam olarak bu şekilde okunur. Yeşu. Bu masum bir isim değil. Yeşu, 'yemaks şemi vezihro' anlamına gelir. Bu da 'anısı da ismi de yok olsun,' demektir.
On beşinci yüzyıl İberya'sında yaşandığını unutmayın. Eğer bütün verilerin gösterdiği gibi Yahudi'yse o zamanlarda ve Avrupa'nın o bölgesinde bir Sefarad için hayatın çok da kolay olmadığını bilmeniz gerekir. Bu da bizi onun ilk ismine götürüyor. Xpoferens Xpoferens? Xpo Yunanca' da Hristos'un ilk üç harfidir, İsa demektir. Ferens ise Latince fero fiilinin çekilmiş halidir, 'taşımak' ya da 'götürmek,' anlamına gelir. Xpoferens, Hristoferens demektir, yani İsa'yı taşıyan. Cristovao, Cristobal ve Cristoforo isimlerinin kökünde Hristo yani İsa vardır.
Hiçbir Yahudi o ismi kullanmaz.

İsa. İsrail' de kimse çocuğunun adını İsa koymaz. Peki, bir Yahudi olan Kolomb niye Cristovao ya da Cristobal ismini kullandı ve Cristoferens diye imza attı?"
Bunu yapabilecek sadece tek bir tür Yahudi vardır. Kendisini Hıristiyan olarak göstermeye çalışan ama içten içe asıl inancını yaşamak isteyen bir Yahudi. Böyle bir insan kendine İsa'nın ismini seçse de Tanrı'ya karşı mahcup olmamak için imzasında İsa'nın ismini ve anısını reddettiğini söyler. Yeşu.
Kolomb 'yemaks şemi', yani 'ismim silinsin" derken aslında İsa'nın ismini reddediyordu.

Elimizdeki bilgilere dayanarak size şunu söyleyebilirim ki bugün Kristof Kolomb diye bildiğimiz adam büyük olasılıkla bir Sefarad Yahudisiydi ve gerçek ismi başkaydı.  Hıristiyan'mış gibi görünerek gerçek dinini sakladı ama Yeni Hıristiyan olmadı.
Onun gibilere Marrano derlerdi

Marrano, Portekizcede eski bir kelime...Domuz demek.

Portekiz' de ve İspanya' da, gizliden gizliye Yahudiliğinde ısrar eden Yeni Hıristiyanlara aşağılayıcı bir isim olan Marrano deniyordu. Bu ismin kullanılmasının nedeniyse
dinine bağlı Yahudilerin asla domuz eti yememesiydi. Domuzlar mundar sayılırdı, koşer değillerdi ve besin olarak tüketilmeleri Yahudiliğin dini kurallarına aykırıydı.

Cenevizli bir Marrano olabilir mi ?
Marrano' İber Yarımadasındaki bir Yahudi'ye deniyordu.Hem Yahudi olmasından dolayı Kolomb'un Cenevizli olmasının ihtimali yok. Çünkü, on ikinci yüzyılda Yahudilerin Cenova' da üç günden fazla kalması yasaklanmıştı. On beşinci yüzyılda Kolomb hayattayken bu yasak hala geçerliydi.
Bilinmesi gereken çok ilginç bir şey var. Garip bir Yahudi geleneğine göre, Cenevizli kelimesi on altıncı ve on beşinci yüzyıllarda Yahudiler için kullanılan bir hüsnütabirdi.
Birisinin Yahudi olduğunu belirtmek için ondan 'milletten,' diye bahsederlerdi. Yahudi milleti anlaşılırdı. Belli ki o zamanlar Yahudilere yapılan zulümler yüzünden Hıristiyanlar tarafından sorguya çekilen çoğu Yahudi, Cenevizli olduğunu söylemişti. Kendilerinin Yahudi olduğunu karşıdakine dikkat çekmeden anlatmanın bir yoluydu bu.

Sözlü gelenekte aktarılan bir şey bu, yazılı belge olarak bir kanıt yok. Fakat 1512' de Saint Jerome Tarikatı'ndan Keşiş Antônio de Aspa'nın Kastilya engizisyoncusuna gönderdiği bir mektup var. Mektubunda Aspa, Kolomb'un Yeni Dünya'ya yaptığı ilk seferde beraberinde 'Kırk Cenevizli' götürdüğünü yazmış. Şimdi biliyoruz ki bütün mürettebat İspanyol' du ama bazıları Yahudi'ydi, büyük ihtimalle de Marrano'ydu. Diğer bir deyişle Antônio de Aspa aslında engizisyona mürettebatın içerisinde kırk tane Yahudi olduğunu bildiriyordu.

İşte, yahudi olması ile ilgili hahamlardan alınan görüşlerin temelleri yaklaşık olarak bunlar.




Devam edecek...
 
  • IP logged
« Son Düzenleme: 07 Ekim 2018, 12:20:29 Gönderen: Hasan Toparlak »

T
  • *
  • İleti: 2171
Ynt: KAYIKEVİ
#393: 07 Ekim 2018, 18:44:29
Pazar bonusu  ;D








Keşifler Çağı'nın büyük gizemlerini bir kenara bırakıp on beşinci yüzyıl Portekiz'indeki günlük olaylara bakalım. Gemici Henrique ve Kral V. Alfonso öldükten sonra başka biri deniz keşiflerinin kontrolünü ele aldı: Kral Alfonso'nun oğlu yeni kral il. Joao, ona Muhteşem Prens de deniyordu. Tahta geçtikten kısa bir süre sonra Kristof Kolomb'un kaderini tayin eden olay gerçekleşti.

"Kral Joao'u öldürmek için planlanan suikast."

1482'de kral il. Joao başkanlığında toplanan kraliyet divanı, kanunların doğru uygulanıp uygulanmadığının kontrol edilmesi için yargıçların derebeylerinin topraklarına girmesine
izin veren kanunu çıkardı. Bu karar o zamana kadar topraklarının mutlak hakimi olan soyluların gücüne doğrudan darbe vuruyordu. Bu soylulardan en güçlüsü Bragança Dükü ve kralın uzaktan akrabası olan il. Fernando'ydu. Dük topraklarının hakimiyetinin kendisine ve atalarına bahşedilmiş olduğunu gösteren belgeleri ortaya çıkarmaya karar verdi. Finans işleriyle ilgilenen Joiio Afonso'ya belgeleri kasadan alması emrini verdi. Fakat Joao Afonso kendisi gitmek yerine daha genç ve tecrübesiz olan oğlunu göndermeye karar verdi.

Oğlu belgeleri bulmak için kasaya bakarken Lopo de Figueiredo isminde bir katip oğlanın yanına gelip ona yardım etmeye çalıştı. Beraberce belgeyi aralarken Lopo de Figueiredo, Bragança Dükü ile Kastil ve Aragon Katolik Kralları arasında yazılmış bazı ilginç mektuplar gördü. Mektuplar dikkatini çekince onları çaktırmadan aşırdı ve Kral'la yaptığı gizli görüşmede mektupları Kral'a gösterdi. Mektupların bazılarında dükün kendi el yazısıyla yazılmış bazı gözlemler vardı. II. Joao ortaya çıkan bu mektupları inceledi ve kendisine karşı düzenlenen komployu açığa çıkardı. Portekiz'in Bragança Dükü Katolik Kralları'nın gizli bir ajanıydı ve onlara ülkeyi işgal etmelerinde yardım edecekti.

Mektuplar kraliçenin kardeşi, Viseu Dükü'nün ve onun annesinin de işin içinde olduğunu gösterdi. II. Joao belgelerin kopyasını çıkardı ve Lopo de Figueiredo'ya onları aldığı kasaya geri koymasını söyledi. Kral bir yıldan uzun bir süre boyunca komplonun nerelere kadar uzandığını ve bu işi tamamen nasıl çözeceğini düşündü. Suikastçıların onu nasıl idam etmeyi planladıklarını bile öğrendi. Sonra 1483 yılının Mayıs ayında bir gün Bragança Dükü tutuklandı ve yargılandı. Vatana ihanet suçundan yargılanan II. Fernando birkaç gün sonra Evora' da idam edildi. Fakat komplo, Kral Joao kesin bir şekilde bitirene kadar Videu Dükü tarafından 1484'e yılına kadar devam ettirildi. Kral, Dük'le bir görüşme ayarladı ve kısa bir konuşmadan sonra onu bıçaklayarak öldürdü. Komploya karışan diğer soylular ya zehirlendi ya kafaları kesildi. Kral'ın gazabından kurtulabilenler Kastilya'ya kaçtı. Bunların hepsi olurken ilginç bir olay meydana geldi. Kral Joao, Viseu Dükü'nün kardeşini çağırdı. Manuel idam edileceğinden korksa da geldi, sonuçta ağabeyi Kral tarafından aynı yerde idam edilmişti. Ancak sonuç tamamen bambaşka bir şey olmuştu. Kral Joao, Manuel'e ağabeyinin bütün topraklarını vermiş ve eğer kendi oğlu Afonso varis bırakmadan ölürse tahtın ona kalacağını söylemişti.
Durum böylece sona ermiş oldu.

soyluların geniş çapta kıyıma uğradığı yıl 1484. Kolomb o yılda Portekiz'i terk edip Kastilya'ya gitti.

Şu an tarihçiler, Kolomb'un bu komplonun bir parçası olduğu düşünüyorlar.
sorular belli, Kolomb'ın İspanya' da geçirdiği zaman hakkında bir sürü belge var da Portekiz' de geçirdiği zaman hakkında sadece koca bir boşluk bulunuyor? Hiçbir şey yok, bir tane bile belge yok. Bilinen tek tük şeyler de Hernando Kolomb, Las Casas ve Amiral'in kendisinin bıraktığı belgeler sayesinde. Başka hiçbir şey yok.
Neden olabilir ?
Çünkü Kolomb'un başka bir ismi vardı. Her belgede sürekli Colom ismini araştırıyoruz ama aslında başka bir ismi aramamız gerekli.
Bütün çabalara rağmen Kolomb'un gerçek ismi hala bir muamma. Nomina sunt odiosa. Önemli olan başka bir isminin olması. Soylu birinin ismi.

Kolomb, İsa Mesih Tarikatı'nın üyesi olan bir soyluydu. Gerçek hikayesi Tapınakçılar'ın sözlü tarihinde anlatılır. Bunu doğrulayabilecek birçok olgu da var.

Kral Joao'nun 1488'de
Kolomb'a gönderdiği mektup var.

Kral, Kolomb'a yargıçlardan çekinmemesini söylerken ne anlatmak istiyordu?

Kral şöyle yazmış: 'Bazı taahhütlerden mütevellit bizim yargıçlarımızdan çekinirseniz bu belgeyle sizi temin ediyoruz ki burada kaldığınız süre boyunca herhangi bir sebepten dolayı ne tutuklanacaksınız ne suçlanacaksınız hiçbir şeyden hiçbir şekilde sorumlu tutulmayacaksınız. Bu belge mahkemelerimiz için bir hüküm niteliği taşımaktadır.

Yani, Kolomb'un oğluyla beraber 1484'te İspanya'ya kaçmasına sebep olan suçlar neydi?"
Komplo.
Komplo, 1484'te ortaya çıktı. Birçok soylu o yıl ailesiyle birlikte İspanya'ya kaçtı. Bragança ve Viseu düklerinin hazırladığı komploya katılan herkes kaçtı.

Hatırlayın, Kolomb'un İspanyol oğlu Hernando babasının Kastilya'ya gelmesi hakkında aynı şeyi demişti.
Aynen şöyle ; 1484 yılının sonuna doğru küçük oğlu Diego'yla birlikte Kral'ın onu hapsetmesinden korkarak gizlice Portekiz'i terk etti.

Kolomb eğer gerçekten komploya karışmış olsaydı Kral onu affeder miydi ?
Duruma bağlı ama bildiklerimizi düşünürsek gayet mantıklı. Kolomb o işin arkasındaki adamlardan değildi, sadece bir piyondu. Ayrıca komplonun açığa çıkmasından dört yıl sonra, yani Kral artık tehdit altında olmadığında affedildi. Kral Joao'nun kendisi komploculardan birinin kardeşini tahtın varisi ilan etti. Eğer Kolomb'u çıkarları için kullanabilecekse onun gibi önemsiz bir piyonu affetmesi normal.

Kralın, 1488 tarihli mektupta Kolomb'a hitap şekline dikkat edilmelidir.
"Xpovam Collon'a, Sevilla' daki kıymetli dostumuza."

Kıymetli dost mu? Bu nasıl bir samimiyet böyle, yüce Portekiz Kralı'nın bir ipek dokumacısı ile böyle konuşması mümkün mü?

Kristof Kolomb Yahudi kökenli bir Portekiz soylusuydu. Viseu Dükü'nün ailesiyle ilişkisi vardı. Kral il. Joiio'ya karşı düzenlenen komploda küçük bir rol almıştı. Komplo sona erdiğinde o işle alakası olanlar İspanya'ya kaçmıştı. İlk kaçanlar komplonun asıl arkasında olan fikir babalarıydı, yardakçılar onları takip etmişti. Kolomb da onlardan biriydi. Eski ismini bıraktı ve Sevilla' da yeni bir hayata başladı. Portekiz' de edindiği denizcilik becerilerinden orada da faydalandı. Cristôbal Colon ismini kullandı ve geçmişini saklamaya karar verdi. Sadece İspanya' daki antisemitizmden dolayı da değil. Amerika'nın keşfinden sonra İtalyan yazarlar onun Cenevizli olduğunu iddia ettiler. Bu iddia Kolomb'un işine geldi ve ne yalanladı ne de kabul etti. Bu durum dikkatleri asıl kimliğinden uzaklaştırarak gerçekte kim olduğunu saklamasına da yardımcı oldu.

İspanyol oğlunun bile babasının gerçek kimliğini bilmediğini farkettiniz mi ? Hatta Hernando babasının Cenovalı olduğunu kanıtlamak için İtalya'ya gitti. Kolomb kendi öz oğluna bile nereli olduğunu söylememiş! Amiral'in sırrını saklamak için neler yaptığını hayal edebiliyor musunuz? Hernando kitabında yazdığı üzere Cenova'da babasıyla alakalı bir şey bulamamış, o yüzden babasının soyunu Portekizli karısının baba tarafınınkiyle karıştırarak babasının Piacenza' da doğduğu savını ortaya atmış. Amiral'in karısı Filipa Moniz Perestrelo gerçekten de İtalya' da doğmuştu.

Katolik Krallar bile onun kim olduğunu bilmiyorlar mıydı?
Onlar elbette biliyordu. Kolomb Portekiz tahtına karşı kurulan komploda rol oynadı.
Bragança'nın kasasında bulunan belgeler Katolik Krallar tarafından yollanmıştı. Kolomb da komploda yer aldığı için Katolik Krallar'ı uzaktan da olsa onu tanıyordu. Hatta Katolik Krallar'ın ona itibar etmelerinin tek açıklaması bu olabilir.

Kolomb'un Prens Juan'a yolladığı mektupta geçen önemli bir yer var.
'Ben ailemden çıkan ilk amiral değilim'
Kolomb ailesinden çıkan ilk amiral değil miymiş? Cenevizli eğitimsiz bir dokumacı olması
gerekmiyor muydu?

Diğer bir deyişle Amiral'in kendisi soylu ailesine bir atıfta bulunuyor. İspanyol Kraliyeti de bu durumun farkında. Eğer Kolomb gerçekten de halk tabakasından bir dokumacı olsaydı kraliyet onun bu muhatap alınma isteğine gülüp geçerdi. Portekiz ve İspanya arasındaki rekabeti düşünürsek İspanyol filosunun başındaki Amiral'in Portekizli, hatta ve hatta Yahudi kökenli olduğunu herkese duyurmak mantıklı bir hareket olmazdı. Kabul edilemeyecek bir şey olduğu için Kolomb'un gerçek kimliği saklandı. O kadar ki Hernando'nun kardeşi Diego'nun İspanyol vatandaşlığına geçmesi sırasında milliyetinden bahsedilmedi.

İspanyol kanunlarına göre vatandaşlığa geçen kişinin milliyeti kesinlikle gösterilmek zorundaydı. Diego bu kuralın tek istisnasıydı. Bu da krallığın, Amiral'in gerçek kimliğini saklamak için neler yapabileceğini gösteriyor. Eğer gerçekten Cenevizli olsaydı milliyetini saklamasına gerek kalmazdı. Kolomb'un İtalyan olduğu hakkındaki söylentilerin yayılması Katolik Krallar'ın işine gelmişti. Bu durum sessizlikler ve imalar yoluyla kaşif ve onun yandaşları tarafından beslendi. Böylece Kolomb'un gerçek kimliği hep belirsiz kaldı.





Devam edecek.
  • IP logged

  • *
  • İleti: 1547
    • Classicboats Turkiye
Ynt: KAYIKEVİ
#394: 07 Ekim 2018, 20:15:45
Bu gün ben de aklımdan geçiriyordum. Pazar günü de yazıp yayımlamaz Kaan diye.
Tam bonus oldu.
Teşekkür ederim.
  • IP logged
“İçinde ütopya olmayan bir dünya haritasına bakmaya bile değmez… İlerleme dediğin, ütopyaların gerçekleşmesidir” diyordu Oscar Wilde.

  • *
  • Donatan Temsilcileri
  • İleti: 4253
Ynt: KAYIKEVİ
#395: 08 Ekim 2018, 10:39:31
Ama, Tapınakçıların Güzel Filip döneminde (1300'lü yılların başı) sonunun geldiği bilinir. Gerçi rivayet, onların İskoçya'da filan yeniden kendilerine yurt bulduklarını da söyler ama, Kolomb'un tarihi neden (eğer varlıklarını korudularsa) Tapınakçıların sözlü tarihinde yer bulsun? Burada kafam karıştı biraz.
  • IP logged
« Son Düzenleme: 08 Ekim 2018, 10:44:00 Gönderen: Bülent Büyükdağ »
Saatin fazla tiz tıkırtısında,ışık yıllarının ömür süremizle alay eden sesini de işitiriz.

  • *
  • İleti: 5811
    • Son Denk Kayıkçısı
Ynt: KAYIKEVİ
#396: 08 Ekim 2018, 10:52:02
Üç gün forumdan ayrı kaldım, kaç sayfa birikmiş, akşam okuyayım bari.
  • IP logged
S/Y Bidarka / Fatih / İstanbul


"Son Denk Kayıkçısının Hatırasına"


https://sondenkkayikcisi.blogspot.com/

T
  • *
  • İleti: 2171
Ynt: KAYIKEVİ
#397: 08 Ekim 2018, 11:56:08
Ama, Tapınakçıların Güzel Filip döneminde (1300'lü yılların başı) sonunun geldiği bilinir. Gerçi rivayet, onların İskoçya'da filan yeniden kendilerine yurt bulduklarını da söyler ama, Kolomb'un tarihi neden (eğer varlıklarını korudularsa) Tapınakçıların sözlü tarihinde yer bulsun? Burada kafam karıştı biraz.

Doğru. Bunu anlamlandırmak için tarihte biraz geri gidelim ve tapınakçılar hikayesini, zaten bir çok kişinin bildiğini düşünerek özet olarak baştan alalım.

Müslümanlar, Hıristiyanların kutsal kent Kudüs'e girmesini yasakladığında bütün Avrupa buna tepki gösterdi ve Haçlı Seferleri başladı.
Kudüs 1099' da ele geçirildi ve Kutsal Topraklar'a Hristiyanlık hakim oldu. Fakat asıl sorun Haçlılar Avrupa'ya dönmeye başlayınca baş gösterdi çünkü hacıların Kudüs yolculuğu çok tehlikeli bir hal almaya başlamıştı. O zamanlarda iki yeni askeri tarikat ortaya çıkmıştı. Hasta ve yaralılara bakan Hospitalier Şövalyeleri ve hacıların Kudüs'e güvenle varmalarını sağlamak için dokuz şövalye tarafından kurulan bir başka tarikat. Bu şövalyelerden dokuz tane olsa da bu adamlar yolları daha güvenli bir hale getirdiler. Bunun karşılığında da Kudüs'te Moriya Dağı'nın tepesindeki Mescid-i Aksa' da onlara yer verildi. Tam olarak bir zamanlar Süleyman Tapınağı'nın bulunduğu yerde. İşte böylece Tapınak Tarikatı'nın şövalyeleri doğdu.
Yani Tapınak Şövalyeleri

O kadar sıra dışı bir hikaye ki bütün Avrupa'nın ilgisini çekti. Bazıları Tapınakçılar'ın, Süleyman Tapınağı'nın harabelerini incelerken kıymetli tarihi eserlere, kadim sırlara ve kutsal emanetlere rastladığını söyler, Kutsal Kase örneğin. Buldukları bu nesnelerden mi yoksa maharetlerinden ve dirençlerinden mi bilinmez, Tapınakçılar zamanla güçlendi ve bütün Avrupa'ya yayıldı.
Elbette Portekiz'e de ulaştılar.

Tarikat 1119'ta resmi olarak kurulduktan birkaç yıl sonra Portekiz'e gelmişlerdi bile. Portekiz Kralı I. Afonso, 1147' de Endülüslerden alınan Tomar kasabasını 1159' da Tapınak
Şövalyeleri'ne verdi. Tapınakçılar, Gualdim Pais'in önderliğinde sonraki yıl burada bir kale inşa ettiler.

Santarem ve Lizbon' daki savaşlar da dahil olmak üzere, sundukları hizmetlerden dolayı Portekiz Krallığı, Tapınakçılar'a çok toprak vermiştir. Fakat varlıkları en çok burada, karargahları olan Tomar Kalesi'nde hissedilir. Tarikat Fransa' da 1307' de başlayan katliamlar ve 1312' de yürürlüğe giren Vox in excelso ismindeki Papalık fetvası sonucunda aniden yok oldu. Papa, Avrupa krallarına Tapınakçılar'ı tutuklamalarını emretse de Portekiz Kralı I. Diniz bunu kabul etmedi. Papa Tapınakçılar'ın elindeki malların Hospitalierlere verilmesini söylese de Kral I. Diniz yine bu emre uymadı. Tapınakçıların sadece krallığa ait toprakları kullanıp krallığa ait eşyaları kullandığını söyleyerek bu işin içinden çıktı. Eğer Tapınakçılar'ın varlığı son bulursa krallık kendi topraklarını geri alırdı. Kral'ın bu tavrı kendi ülkelerinde acımasızca avlanan, liderleri kazıklarda yakılan Fransız Tapınakçılar'ın dikkatini çekti. Çoğu Portekiz'e sığındı. Kral I. Diniz, bir süre ortalığın durulmasını bekledikten sonra Portekiz'i Müslümanlardan korumak için karargahı Algarve' de olan yeni bir askeri tarikatın kurulmasını teklif etti. Vatikan da bunu onaylayınca 1319' da İsa Mesih Tarikatı resmi olarak kuruldu. I. Diniz, Tapınakçıların bütün varlıklarını, on şehir de dahil olmak üzere bu tarikata devretti. Daha da önemlisi bu tarikatın üyeleri Tapınakçılar' dı. Diğer bir deyişle Tapınak Tarikatı Mesih Tarikatı' na dönüşmüştü. Mesih Tarikatı 1357' de karargahını Tomar Kalesi'ne taşıyınca Tapınak Şövalyeleri Portekiz' de tekrar eski statüsüne kavuşmuştu.

Amacı anlamak için Kutsal kase'ye de değinmek lazım.
Örneğin Kutsal kase nedir diye sorulduğunda bir çok kişi, çekilen filmler de de dahil olmak üzere,  İsa'nın Son Yemek'te kullandığı kase. İsa çarmıha gerildiği haçta ölürken Aramatyalı Yusuf'un İsa'nın kanını kadehte topladığını söylerler. Oysa, Tapınakçıları inceleyen tarihçiler ve günümüz uzantıları, farklı düşünüyor.
Kutsal Kase mecazi bir şeydir, metaforik'dir diyorlar.

Eğer Tomar' daki Sao Joao Baptist Kilisesi'ne giderseniz orada Vaftizci Yahya'yı Kutsal Kase'yi tutarken resmetmiş üç parçalı bir tablo görürsünüz. Kase'nin içinde kanatlı bir ejderha görünür, Yuvarlak Masa Şövalyeleri efsanesinde adı geçen mistik bir hayvandır. O efsanede Büyücü Merlin, yer altındaki bir gölde savaşan iki ejderhanın hikayesini anlatır. Ejderhalardan biri kanatlı öbürü ise kanatsızdır. Biri iyiliği öbürü ise kötülüğü temsil eder, aydınlık ve karanlıkla sembolize edilirler. Ejderhalar arasında süren bu savaş aynı kilisenin en üstteki eşsiz değerdeki sütununda da görülebilir.

Tapınakçı kültüründe ejderha erdemi temsil eder. Mısırlı Thoth ve Yunan Hermes'le ilişkilendirilmiştir. Kutsal Kase' deki ejderhaysa Hermetik erdemi temsil eder.

Kutsal Kase ne oluyor bu durumda? Bilgi oluyor. Bilgi de güç değil midir zaten? Tapınakçılar bilginin güç olduğunu anlamakta gecikmediler. Avrupa'nın diğer ülkelerinde gördükleri zulümden kaçarken Portekiz'e Kutsal Kase'yi, kadehi ve ejderhayı getirdiler. Yani diğer bir deyişle Kutsal Topraklar' da iki yüzyıl boyunca yaptıkları keşiflerden doğan bilimsel bilgiyi ve gizli bilgeliği getirdiler. Denizci, mucit ve Hermetik bilgeliği keşfetme ateşiyle yanıp tutuşan kaşiflerdi. Varış noktaları Portekiz' di ama dünyayı keşfetmek için, bilginin peşine düşmek için çıkacakları yeni yolculukların ilk durağıydı aynı zamanda. Bu ülkenin ismi olan Portekiz, Portucale' den geliyor ama aynı zamanda Kutsal Kase'yle de bağlantılı olabilir. Portekiz, Porto Graal. Kadeh Limanı demek. Yeni Kaseyi aramak için yola çıkacakları büyük liman. Bilginin kutsal kasesi. Yeni bir dünyanın keşfi.

Bir anlamda, Tapınakçılar'ın Kutsal Kase arayışlarının deniz keşiflerine yol açtı. Tapınakçılar'ın gizemleri ve Yahudilerin Kabalacı çalışmalarının keşiflere yol açtığına inanılıyor. Tapınakçılar açıktan açığa Kutsal Kase'yi, Kabalistler ise gizlice vadedilmiş toprakları arıyorlardı. Kudüs'e ve Süleyman Tapınağı'na olan özlemleri onları birleştirmişti. Sefaradlar ve Portekizliler beraber patlayıcı bir güç oluşturmuşlar, Portekiz ve dünya tarihindeki en ileri görüşlü devlet adamlarının ortaya çıkmasına ortam sağlamışlardır. Mesela Prens Henrique, şimdilerde küreselleşme dediğimiz şeyin arkasındaki adamdır. Kral 1. Joao'nun üçüncü çocuğu olan Henrique, 1420'de İsa Mesih Tarikatı'nın başına geçmiş sonra da kral olarak herkesçe bilinen Gemici Henrique adını almıştır. Portekizli, Tapınakçı, Yahudi ve diğer her türlü gruptan bilim insanını bir araya getirmiş ve Kutsal Kase'yi aramaya yönelik iddialı bir plan yapmıştır."

Portekiz uykusundan uyansın, diye yazmıştır ünlü şair Fernando Pessoa. 'Kendi ruhuna teslim olsun. Özünde kahramanlığı, Hıristiyanlığın gizli geleneğini bulacak ve Kutsal Kase arayışına devam edecek.

İşte burada ki sözlü tarih, Kolomb'un tarihini değil, yeni dünya keşfi/Kutsa kase arayışı amacını anlatıyor.




Not : Ön izleme yapamadım, ileti yazmadınız mesajı çıkıyor, öyle gönderiyorum.
  • IP logged
« Son Düzenleme: 08 Ekim 2018, 12:00:57 Gönderen: Tan Kaan Özkan »

T
  • *
  • İleti: 2171
Ynt: KAYIKEVİ
#398: 08 Ekim 2018, 16:24:03
Devam edelim...





Eğer Kolomb komploya karışmışsa Kral Joiio neden onu 1488'te Lizbon'a çağırdı?
Kristof Kolomb batıya giderek Hindistan'a varacağına inanıyordu ama Katolik Krallar aynı fikirde değildi. Kral Joiio bu yolculuğun iki sebepten mümkün olamayacağını düşünüyordu. Bir, dünya Kolomb'un düşündüğünden daha büyüktü. İkincisi ise Portekiz kralı zaten oralarda büyük bir toprak parçası olduğunun farkındaydı.
Yani, Kral Joao Amerika kıtasının varlığından haberdardı.

Aslında bu çok da önemli bir bilgi bile değildi. Amerika kıtaları binlerce yıl önce Asyalılar tarafından keşfedilip baştan sona kolonileştirilmişti. Amerika'ya giden ilk Avrupalılar Vikinglerdi, bilhassa da Kızıl Erik. Bu bilgi Portekiz'e gelen İskandinav Tapınakçıları tarafından korunuyordu.
Hem Portekiz on beşinci yüzyılda oraların çoğunu keşfetmiş ama bunu gizlice yapmıştı.
Güney Atlantik'i uçakla geçen ilk kişi olan Amiral Gago Coutinho onbeşinci yüzyıl denizcilerinin Amerika sahillerini 1472'den önce keşfettiğine kanaat getirmiştir. Aynı zamanda Portekiz kraliyetinin emrinde çalışan denizcilerin Vikinglerden sonra Amerika'ya ayak basan ilk insanlar olduğunu tahmin eder. Aslında 1532' de başlatılan Pleyto de la Prioridad duruşmalarında Kolomb'un emrinde çalışmış olan Yüzbaşı Pinzon'un çocukları, Amiral'in daha önceden bilinen toprakları keşfettiğini iddia eden değişik bir teori sunmuşlardı. Bu konuda birkaç şahit de dinlenmiş. Onlardan biri olan Alonso Gallego, Kolomb' dan 'Portekiz Kralı'na daha önceden hizmet eden ve Hindistan adalarından haberi olan birisi,' diye bahsetmişti. Bu bilgiyi Kolomb'la aynı yıllarda yaşayan biyografi yazarı Bartolome de Las Casas da doğrular. Bartolome'nin yazdığına göre Portekizli bir denizci, Amiral'e Azorlar'ın batısında toprak parçası olduğunu söylemiştir. Aynı Las Casas, Antiller'e de gitmiş ve Küba' daki yerlilerin onları İspanyollardan önce beyaz ve sakallı denizcilerin ziyaret ettiğini söylediklerini kaydetmiştir.

Cantino haritasına bakın. Harita 1502' de Portekizli bir kartograf tarafından çizilmiş ama Florida 1513'te keşfedildi. Enteresan, değil mi?

Kolomb'un Yeni Dünya'ya yaptığı ilk yolculukta yanına İspanyol altını değil de Portekiz altını almasına ne diyorsun? Amiral belli ki yerlilerin Portekiz parasını tanıdıklarını düşünüyordu.

Eğer Portekizliler, Amerika'nın varlığını önceden biliyor olsalar neden gidip orayı keşfetmediler ki?

Orada değerli bir şey olduğunu sanmıyorlardı, Portekizliler doğuya gitmek istiyorlardı.
Bilgi açısından düşünürsek Tapınakçılar, aradıkları bilginin Rahip John'a ait doğudaki mistik Hıristiyan krallığında olduğunu düşünüyorlardı. Wolfram von Eschenbach tarafından yazılan Alman epik şiiri Parzival' de belirtildiği gibi. Bu bilgi de Portekiz'e Alman Tapınak Şövalyeleri sayesinde gelmiştir. Ekonomik açıdan düşünürsek de Venedik ve Osmanlı İmparatorluğu'nun tekelinden kurtularak baharatları direk kaynağından almak için Hindistan'a giden bir yol keşfetmek istiyorlardı. Kutsal Kase ya da onun temsil ettiği bilgi arayışı Gemici Henrique ve Tapınakçıları'nın seferlere çıkma sebebiydi. Fakat zamanla ekonomik çıkarlar mistik amaçları gölgede bıraktı. Amerika'nın sadece orada yaşayan yerliler ve ağaçlardan ibaret olduğuna inanıyorlardı, bunu da oraya ayak basar basmaz fark etmişlerdi. Bu yüzden Kral Joao, Kolomb'un planlarıyla ilgilenmeye başladı. Kristof Kolomb Azorlar'ın batısında toprak parçaları olduğunu biliyordu. Bulduğu bu ülkenin Marko Polo'nun bahsettiği Asya olduğunu düşündü. Portekiz Kralı'nı batıyı keşfetmek için sefer yollamaya ikna etmeye çalışsa da Kral Joao gerçek Asya'nın aslında daha uzakta olduğunu biliyordu. Bu yüzden Kolomb'un önerilerini hep geri çevirdi. 1484'te Kral'a karşı düzenlenen komplo açığa çıkınca Kolomb, Kastilya'ya kaçarak teorisini Katolik Krallar'a satmaya çalıştı. Bu durumun Kral Joao'nun işine geldiğini belirtmemiz gerekir. Kral ileri görüşlü birisiydi Portekiz Hindistan'la ticaret yaparak zenginleşmeye başlayınca İspanya'nın buna kayıtsız kalmayacağını biliyordu. Savaş çıkardı. Bu yüzden Kral Joao İspanyolları planına bir tehdit olarak gördü. Görünürde değerli olan ama büyük ikramiye sayılamayacak bir şeyle İspanyolların dikkatini dağıtmaya ihtiyacı vardı.
Amerika
Amerika bu iş için biçilmiş kaftandı. Sorun şu ki İspanyollar, Endülüs Emevilerini İber Yarımadası'nın güneyinden atmakla meşgul olduklarından ve deniz keşifleri hakkında bilgili olmadıklarından Kolomb'un teklifini reddettiler. Hayal kırıklığına uğrayan ve memleket özlemi çeken Kolomb, Portekiz'e dönmek istedi ama suikast komplosuna karışmış olduğundan dolayı bunu yapamadı. O yüzden 1488' de Kral Joao'ya bir mektup yazarak suçsuz olduğunu belirtti ve hatalarından dolayı özür diledi. Kral bu fırsatı değerlendirdi ve az önce okuduğunuz mektubu yollayarak yargılanmayacağının garantisini verdi. Elindeki bu mektupla Kolomb planında ısrar etmek için Portekiz'e gitti ama ilginç bir durum vardı. Kral Joao'nun Kolomb'u keşfe göndermek gibi bir niyeti yoktu ama Kolomb'un Katolik Kralları bu yolculuğu üstlenmeleri konusunda ikna etmesini istiyordu. Gizlice Kolomb'a yardım edeceğini ve seferin başarılı geçmesi için elinden geleni yapacağının sözünü verdi. Kolomb Lizbon' dayken, Bartolomeu Dias'ın Hint Okyanusu'na açılan başka bir yol bulduğu haberiyle seferden döndüğüne şahit oldu ve böylece de Kral Joao'nun ona yardım etmemek için son derece geçerli bir sebebi olduğunu anladı. Pes edip gizli yardım teklifini kabul etti ve İspanya'ya döndü.

Resmi teori der ki ; Bartolomeu Dias'ın dönüşü işin en can alıcı noktasıdır. Bartolomeu Dias'ın Ümit Burnu'nu keşfetmesi ve burasının daha iyi bir yol olduğunu kanıtlaması her zaman Kral Joao'nun Hindistan'a ulaşmak için batıya doğru gitme fikrini reddetmesinin nedeni olarak görülmüştür.

Oysa ki, Kral Joao bunu çok önceden biliyordu zaten. Eğer Kral Joao gerçekten batıya filo göndermeyi kafaya koysa sizce, resmi teorideki gibi Sevilla' dan Cenevizli bir kaşif tutar mıydı? Tebaasında Vasco da Gama, Bartolomeu Dias, Pacheco Pereira, Diogo Cao gibi bu işin üstesinden gelecek çok daha deneyimli denizci varken neden Kolomb'u yollasın? Kral Joao'nun Kolomb'u batıya yollayacağını düşünen birisi şaka yapıyor demektir.

Bartolomeu Dias, Hint Okyanusu'na giden yolu 1488' de bulmasına rağmen Portekiz'in o geçidi keşfetmesi için Vasco da Gama'yı on yıl sonra yollaması ilginç değil mi?
Neden on yıl bekledi kral?
Bir sefer için on yıl hazırlık mı? Portekizliler keşif işinden anlamasalar hak verebilirdim. Fakat düzenli olarak keşif seferlerine çıkıyorlardı, günlük hayatın rutinlerinden
biriydi. Bu yüzden bu teori çürür.

Dias ve da Gama'nın yolculuklarının arasında sebebi açıklanamayan on yıllık bir boşluk.
Neden? Neden Portekizliler Hindistan'a olan yolculuklarını bu kadar ertelediler. Bu Keşifler Çağı'nın en büyük gizemlerinden biridir ve tarihçiler arasında birçok tartışmaya sebep olmuştur.

Portekiz Kralı, İspanyol sorununu çözmeden Hindistan ticaret yolları üzerinde hakimiyet kuramayacağını biliyordu. Alcaçovas Antlaşması'nı takip eden 1480 tarihli Toledo Antlaşması Portekiz'e, Afrika kıyısını ve 'Hindistan'ı keşfetme hakkını veriyordu ama Kral II. Joao işler kızıştığında İspanyolların sözlerinden döneceğini biliyordu. Sonuçta Katolik Krallar bu anlaşmaları imzalarken aynı zamanda Portekizli asillerle birlikte kralı alaşağı etme planları yapıyorlardı, Portekiz Kralı onlara nasıl güvenebilirdi ki? Kral, Kolomb'un İspanyolları batıya bir sefer yapmaya ikna etmesini ve onları kandırarak Amerika'yı Asya diye yutturmasını istiyordu. Portekizliler Kolomb'un keşfini ve keşiften sonra tekrar yapılacak anlaşmaları bekliyorlardı.

Kolomb 1492' de yola çıktı. Kral II. Joao'nun gizli desteğiyle.
Katolik Isabel keşif için bir milyon maravedi ödeme sözü verdi ama bu yeterli değildi. Kolomb'un kendisi de çeyrek milyon ortaya koydu. Yoksul bir soylu o kadar parayı nereden buldu sizce?
Cenevizli olduğu fikrine inananlar o paranın Kolomb'a İtalyan bankerler tarafından verildiğini söyler ama bu doğru olsaydı Kolomb döndükten sonra paralarını geri istemeleri gerekirdi.
Hem ona para veren her kimse Batı Hindistan Adaları'yla yapılan ticaretten elde edilen kardan pay istemedi. Neden peki? Çünkü bu yatırımdan beklenen kar maddi değil jeopolitik kazançtı. Bunun sebebi de gizli yatırımcının Portekiz kralı olmasıdır. İkincisi, Kral Joao Kolomb'a denizde yolunu bulması için denizcilik aletleri sağladı. Yelken açmadan birkaç gün önce Kolomb'a İbranice yazılmış tabuas de declianaçao do sol isimli astronomi çizelgeleri geldi. Bu çizelgeler usturlabın kullanımında ortaya çıkan yanlışları düzeltmek için çok gerekliydi. Kim yolladı onları peki?
Portekiz Kralı tabii ki. Keşfin başarılı geçmesi için elinden geleni yaptı.

Kral Joao İspanyollara Amerika'yı keşfettirdi.

Kolomb'un yolcuğu 1492' de gerçekleşti. Vasco da Gama ise Hindistan'a 1498' de vardı. Neden altı yıl daha beklediler?

Çünkü bu sırada gerçekleşen jeopolitik gelişmelerin olgunlaşmasını bekliyorlardı. Vatikan'ın da onayıyla İspanya'yla yeni bir anlaşma imzalayarak Lizbon için en karlı durumun
oluşmasını beklediler. Bu anlaşma 1494'te Portekiz ile İspanya'nın imzaladığı, dünyayı iki İber Krallığı arasında paylaştıran Tordesillas Antlaşması'ydı. İspanyollar Kolomb'un keşfettiği yeri Hindistan zannettikleri için onlara kalan bölümün daha iyi olduğunu sandılar.

Hindistan'ın İspanyolların tarafında olduğunu düşünse kral Joao bu anlaşmayı imzalar mıydı? Bu soruya verilebilecek tek mantıklı cevap, İspanya'ya ait bölgenin gerçek Hindistan'ı içermediğinin Portekiz kralı tarafından bilinmesidir. Portekizliler 'Amerikan Hindistan'ını İspanyollara verip gerçek Hindistan'ı kendilerine sakladılar. Böylelikle ileride bir savaş çıkma ihtimalini sıfıra indirdikten sonra Vasco da Gama'yı yolculuğu için hazırlamaya başladılar.

Yine de Vasco da Gama anlaşmanın imzalanmasından üç yıl sonra yola çıktı.
Çünkü, Muhteşem Prens 1495'te öldü. O yüzden Kral Manuel 1497' de tahta çıkana kadar filo yola çıkmadı.

Kolomb'un Kral Joao tarafından, İspanyolları gerçek Hindistan' dan uzak tutmak için kullanılan bir piyon olduğu düşünüldüğünü söyleyebiliriz.

Tüm bunlara rağmen, bütün tutarsızlık ve absürtlüğüne rağmen Cenevizli teorisi Kolomb'a bir kimlik, bir aile, bir yuva ve isminin geçtiği belgeler veren tek teori. Diğer her şey tutarsız. Portekizli teorisi de tam tersi. İçinde hiçbir tutarsızlık yok, Amiral'in etrafını saran her türlü gizemi açıklayan bir teori ama elimizde kimliğini ortaya çıkarmak için yeterli belge ya da kanıt yok.

Ancak dolaylı kanıtlar var. Onlara bakalım ;





Devam edecek....
  • IP logged

T
  • *
  • İleti: 2171
Ynt: KAYIKEVİ
#399: 09 Ekim 2018, 11:24:06
1492' deki çok önemli ilk yolculukta meydana gelen ilginç olayları inceleyelim.
Kolomb Antiller'e varınca yerli halkla iletişim kurdu. Hindistan' da olduğunu düşündüğünden yerlilerden Hintli olarak bahsetti. Fakat asıl dönüş yolculuğunda sıra dışı olaylar yaşanmaya başlandı. Pinta'nın kaptanının yaptığı gibi Kanarya Adaları'ndan doğuya gidip geldikleri yoldan dönmek yerine Amiral, Nifıa adlı karavelle kuzeye, Arktika'ya yöneldi. Şimdi biliyoruz ki Amiral'in o yoldan gitmesi daha mantıklıydı çünkü rüzgarlar yılın o zamanı orada batıdan doğuya doğru eserdi. Fakat daha önce kimse o denizlerde keşif yapmamışsa Kolomb bunu nereden biliyordu? Belli ki birisi ona bu konuda bilgi vermişti. İki hafta boyunca kuzey kuzeybatıya doğru gittikten sonra batı rüzgarlarını arkasına alarak doğuya dönüp Azorlar'a doğru gitmeye başladı. Las Casas Amiral'in Portekiz takımadalarına varmadığını için rotasını düzeltmediğine inanıyordu. Bu asıl amacının oraya gitmek olduğunu gösteriyordu. Kolomb, bir fırtınaya yakalandıktan sonra Santa Maria Adası'na yönelip oraya demir attı. Sonra ilginç bir olay oldu. Portekizliler, İspanyol gemisini dostça karşıladılar, hatta içinde erzak olan bir kayık bile yolladılar.

Adanın geçici valisi Joao Castanheira isimli bir adam Kolomb'u iyi tanıdığını söylemiş. Amiral, mürettebatının bir kısmını dua etmeleri için şapele yollamış ama adamlar gecikince Kolomb onların Portekizliler tarafından tutuklandığını anlamış. Santa Marialılar Kolomb için bir kayık yollayarak hakkında Kral'ın verdiği bir tutuklama emri olduğunu ve Kolomb'un teslim olmasını istediklerini belirtmişler. Amiral bu isteğe uymamış ve Sao Miguel Adası'na gitmek istemiş. Mürettebatı az olduğundan ve ufukta da başka bir fırtına gözüktüğünden bunu başaramamış ve Santa Maria'ya geri dönmüş. Ertesi gün Portekizliler mürettebatını serbest bırakmış. Denizciler Nifıa'ya döndüklerinde Castanheira'nın sadece Kolomb'u tutuklamak istediğini, Portekizlilerin İspanyol mürettebatla sorunlarının  olmadığını söylemiş.

Bütün bunlar belli ki çok garip olaylar. Kolomb neden direkt Kastilya'ya gitmek yerine Azorlar' da dönüp dolaştı? Kral'ın, adamlarını tutuklamak için emir verdiğini duyunca Amiral'in tepkisi ne oldu? Ufacık sağduyusu olan bir insanın yapması gerektiği gibi neden düşmandan kaçmadı da yine Kral'ın emirlerinin kati sürede uygulanacağı bir başka ada olan Sao Miguel'e gitti? Garip bir davranış değil mi?

Kral'ın komploya karışanların tutuklanması emrinin hala yürürlükte olduğuna inanıyordu. Kolomb'un bu suikast komplosuna karıştığını unutmamak gerekir. Castanheira, Kolomb'un tutuklanması emrini almıştı ama adası diğerlerinden daha uzakta ve izole olduğu için bu kararın yürürlükten kaldırıldığını bilmiyordu. Amiral Portekiz Kralı tarafından idam edilecek her insanın yapacağı gibi neden direkt Kastilya'ya kaçmadı da Sao Miguel'e geldi? Canının tehlikede olduğunu bilse böyle bir şey yapar mıydı? Cevap basit. Sao Miguel' dekilerin güncel kararı bildiklerinden haberdardı.

Devam edelim. Azorlar'ı ziyaret ettikten sonra Kolomb'un normalde yapacağı şey nedir?"
"Kastilya'ya dönmek?
Fakat kader ağlarını örmüştü. Başka bir fırtına yüzünden Lizbon' da durmak zorunda kaldılar. İnanabiliyor musunuz? Olabilecek en kötü yerde. Rüzgarlar onu aslanın inine
sürüklemişti.

Dostumuz 4 Mart 1493'te Restelo' da, Kral'ın gemisinin yanına demirledi. Kral'ın gemisinin kaptanı Niiia'ya gelip Kolomb'a Lizbon' da ne aradığını sordu. Amiral sadece 'kıymetli dostuna' yani Portekiz Kralı'na cevap vereceğini bildirdi. Ayın dokuzunda Kolomb, Azambuja' daki bir villaya götürüldü ve Kral Joao'yla görüştü. Kolomb odalardan birinde Kral'ın elini öptükten sonra baş başa birkaç dakika görüştüler. Sonra da Kral, Kolomb'u sarayındaki soyluların olduğu bir odaya götürdü. Bu odada neler olduğuna dair farklı kayıtlar var. Olayı babasının ağzından nakleden Hernando Kolomb, Kral'ın Kolomb'un yolculuğunu yüzünde mutlu bir ifadeyle dinlediğini anlatır, sadece Alcaçovas ve Toledo antlaşmalarına gönderme yaparak keşfedilen yerlerin kendisine ait olduğunu belirtmek için sözünü kesmiştir. Öte yandan Rui de Pina ise olayı daha farklı anlatır. Onun anlatısına göre eski hizmetkarının başardıklarını duyunca Kral'ın keyfi kaçmıştır. Kolomb da Kral'ı projesini ona ilk sunduğunda kendisini desteklememekle suçlamış,
Portekiz Kralı'nın güvensizliğinden dolayı duyduğu üzüntüyü dile getirmiştir. Pina'ya göre Kolomb'un kullandığı ifadeler o kadar ağırmış ki huzurda bulunan soylular Kolomb'u öldürmeye karar vermişler. Fakat Kral Joao, Kolomb'un öldürülmesini yasaklamakla kalmamış, tam tersine bu agresif ve ağzı bozuk misafirine büyük hürmette bulunmuş. Sürpriz! Sonraki gün Kolomb ve Kral Joao görüşmelerine devam ederken Kral ona ihtiyacı olan her türlü yardımda bulunacağını açıklamış ve onu kendine yakın tutarak onurlandırmış. On birinci günde soylular Kolomb'u uğurlarken ona olan hürmetlerini dile getirmek için birbirleriyle yarışır hale gelmişler.

Çok şaşırtıcı, değil mi? Hele ki fırtınalar. Kolomb'un yakalandığı fırtınalar bayağı işine gelmiş.
Üçüncü fırtına aslında sağanak yağmurdan fazlası değildi ama Kolomb'a Lizbon' da durması için bir bahane sağlamış oldu. Mürettebatın hepsinin şahitlik yaptığı Pleyto can la Corona isimli ünlü mahkeme kayıtlarında, tanık olarak çağrılan bütün mürettebat Azorlar' daki fırtınayı hatırladı ama Lizbon yakınlarındaki fırtınadan bahsetmedi. Diğer bir deyişle Kolomb Lizbon'a gitmek istediği için gitti. Tagus'ta demir atmış olan kraliyet gemisinin kaptanına söylediği gibi Kral'la konuşmak istiyordu.

Kolomb'a Santa Maria' da Kral'ın onu tutuklamak istediğini söylediler ama o Azorlar' dan çıktığı gibi Lizbon'a Kral'la konuşmaya gitti! Sizce bu normal mi? Canına mı susamış bu adam?

Peki, Kral'la ne konuştular?
Bunun bir teori olarak rol olduğu düşünülüyor. Las Casas, Kolomb'u her zaman ayık ve nazik olarak gördüğünü, Kolomb'un hiçbir zaman kaba kelimeler kullanmadığını
belirtir. Kolomb sinirlendiğinde en fazla 'Tanrı'nın cezası!' dermiş.

Nasıl oldu da Kral'a böylesine hakaret etti ki soylular onu öldürmek istedi? Peki ya amansız Kral II. Joao'nun tepkisi neydi bu duruma? Portekiz' deki en güçlü soyluların kafasını kestirip geri kalanları da zehirleten bir kral bu, dikkatinizi çekerim. İhanet ettiğini anlayınca kendi kayınbiraderini bıçaklayan bir adam. Kral'ın huzuruna ecnebi bir ipek dokumacısı gelecek de ona halkının önünde hakaret edecek, öyle mi? Kolomb'un söylediği sözler bile idam edilmesi için yeterliydi. Peki, Portekiz'in gaddar ve kurnaz kralı ki kendisi aynı zamanda Portekiz'in ilk mutlakçı hükümdarıydı, ne yaptı?. Soyluların Kolomb'u öldürmelerini engelledi ve ona hürmet gösterdi. Dahası Nina'yı Kastil'e kadar yetecek erzakla doldurarak ona yolcuğunda yardım etti ve Katolik Krallar'a selam söylemesini istedi, hatta saray soylularının onu gösterişli bir şekilde uğurlamasını sağladı!

Düşmanıyla karşılaşmaya zorlanan bir yabancının davranışı değil. Ya da en büyük arzusu bir kaşif tarafından altüst edilen bir kral da böyle davranmaz. Bu iki adam işbirliği içerisinde rol yaptılar. İspanyollar yanlış Hindistan'la uğraşırken Kral Joao, Vasco da Gama'nın Keşifler Çağı'nın en büyük gelişmesi olan gerçek Hindistan'a yapacağı seferi rahat rahat düzenleyebilirdi. Kral Joao'yla vedalaştıktan sonra Kolomb'un nereye gittiğini biliyor musunuz?
Portekiz'in etrafında bir defa daha dolandı ve Vila Franca de Xira'ya gitti.
Manastırdaki Kraliçe'yle konuşmaya. Las Casas, Kolomb'un onu ziyaret etmeye gittiğini ve Kraliçe'nin yanında dük ve markinin de olduğunu söyler. Sizce de bu garip değil mi?

Bugün aile içi mesele olduğu düüşünülüyor. Kolomb'un durumunu düşünün. Portekizli bir soylu, oğluyla birlikte Kastilya'ya kaçmak zorunda kalıyor çünkü Kral'a karşı bir komploda yer almış. Bu komplonun arkasındaki asıl kişiler kimler? Kraliçe'nin annesi, kardeşi ve Viseu Dükü. Kolomb, Kraliçe'yi şahsen tanıyordu. Tam olarak kim olduğunu söylenemese de şu denilebilir ki Kraliçe'yle çok samimilerdi, hatta belki de kan bağları vardı.
Gece yarısına kadar konuştuklarını da unutmayalım. Kraliçe'nin kardeşi olan yeni Viseu Dükü, gelecekteki Kral Manuel yani, neden bu görüşmede yer aldı? Bu buluşmanın tek açıklaması birbirini uzun zamandır görmemiş aile bireylerinin hasret gidermesidir.

Kolomb on birinci akşam Alhandra' da uyudu. Sonraki sabah Kral onu kara yoluyla Kastilya'ya yollamak için at ve erzak ihtiyaçlarını karşılayarak ona bir eşlikçi gönderdi. Ne kadar düşünceli bir kral değil mi? Hindistan'a giden gizli yolu düşmanına açıklaması için Kolomb'a yardım edip kendi mezarını kazıyor. Yine de Kolomb kara yoluyla gitmeyerek sonraki gün Nifıa'ya döndü ve on üçüncü gün tekrar Lizbon'a demirledi. 
Peki sonra ne yaptı dersiniz ? Yine Portekizde dolaştı. Faro'ya gitti.

Kolomb on dördüncü gün oraya vardı ve bütün günü orada geçirdi. Akşamına Faro' dan ayrıldı. Portekizli bir soylu olduğu için şüphesiz tanıdığı birilerini ziyaret etmişti. Nihayet on beşinci günde Kastilya'ya vardı.

Şimdi düşünün. Kolomb'un İspanyol mürettebatı eve dönmek için sabırsızlanıyor olmalıydı. Kolomb da muhteşem Hindistan keşfinin haberiyle Katolik Kralları'nın
huzuruna çıkmaya can atıyor olmalıydı. Buna rağmen gamsız bir şekilde Portekiz'i gezdi, Kral ve Kraliçe'yle sohbet etti, tanıdıklarına uğradı, şuna selam verdi. Adam sanki tatile çıkmış bir haldeydi. Kristof Kolomb Kastilya'yı Hindistan'a giden asıl yoldan uzak tutarak ülkesine büyük bir hizmette bulunan Portekizli bir asilzadeydi.

İspanyol mürettebat bu durumu garip bulmadı mı? Fazlasıyla. 1500 yılında, tutukluyken Dona Juana de la Torre'ye yazdığı mektup vardır.
Şu cümleye bakın, "Sanırım Ekselansları hatırlar. Fırtına beni Lizbon'a sürüklediği zaman mürettebatım beni haksız yere, Portekiz Kralı'na Hindistan'ı vermekle suçlamıştı.

Diğer bir deyişle mürettebatı da bu durumu ve Kolomb'un Kral Joao'yla konuşmasını garip bulmuş. Kolomb, 1493'te Kral Joao'yla ona Amerika'yı vermek için değil,
planlarının sonraki adımını kararlaştırmak için buluştu. Yani Tordesillas Antlaşması'nı.

Bütün detaylar doğru olabilir, her şey de elimizdekilerle son derece tutarlı bir şekilde uyuşuyor. Fakat elimizde somut kanıt var mı? Bunların hepsini doğrulayan belge nerede?
İspanyol Kraliyet Coğrafya Topluluğu'nun eski başkanı, Beltran y R6zpide, Portekiz arşivlerinde bir belgeden bahseder,  Armando Cortesao da bahsediyor bu durumdan. Belge hiçbir zaman bulunamadı çünkü Beltran y Rozpide yerini söyleyemeden öldü.

Geriye ise sadece, Kral II. D. foao'nun Yıllıkları'nın değiştirilmiş bir versiyonu olan kodex 632 kalıyor. On altıncı yüzyılın başlarında Kral Manuel, Rui de Pina'ya bu yıllığı yazdırdı. Pina, Manuel' den önceki kral olan II. Joao'nun yakın bir arkadaşıydı ve onun hayatını detaylarıyla biliyordu. Pina'nın yazdığı belge kopyacılara gitti onlar da parşömen ve kağıtlara bu el yazmasının kopyalarını yazdılar. Orijinal belge kayıp ama on altıncı yüzyıldan kalma üç kopya var. En güzeli Portekiz'in bütün değerli kitaplarının saklandığı Tombo Kulesi'nin arşivinde bir kasada kilit altında. Gotik harfleri ile yazılmış ve renkli minyatürlerle bezeli bu kopyanın ismi Parşömen 9. Diğer iki kopyaysa Portekiz Ulusal
Kütüphanesi'nde saklanıyor. Birisinin ismi Côdice Alcobacense çünkü Alcobaça Manastırı'nda bulundu, diğeriyse Kodeks 632. Üçü de aynı hikayeyi farklı yazı şekilleriyle anlatıyor. Fakat küçük, çok küçük bir detay aynılıklarını bozuyor.

Bu detay, kitaba adını veren 632 no’lu elyazmasın’da gizli,



Devam edecek...
  • IP logged

T
  • *
  • İleti: 2171
Ynt: KAYIKEVİ
#400: 09 Ekim 2018, 16:59:04
Öncelikle, el yazması 632 nedir ve bunu yazan Rui de Pina kimdir ?

Kral II. Joiio'nun sarsılmaz güvenini kazanan üst düzey bir saray çalışanıymış. Portekiz'in Kastiya'yla olan büyük çekişmelerini kayıt altına almış ve 1493 yılında Portekiz adına Katolik Kralları'yla görüşerek Kolomb'un ''Asya'ya" bulduğu yeni yol hakkında. görüşmelerde bulunmuş. Dünyayı İspanya ve Portekiz arasında paylaştıran Tordesillas Antlaşması'nın imzalanması için gerekli olan müzakereleri düzenlemiş. Muhteşem Prens'in ölümünden sonra kraliyet katibi olup Kral Manuel'in hükümdarlığı sırasında Kral II. D. Joao'nun Yıllıkları'nı yazmıştır. Bu yıllıkların adı da kodex 632'dir.

Bu belgede,
Pina'nın Kolomb ile Kral Joao'nun karşılaşmasını anlattığı yerde. Capitulo kelimesinden sonra bir boşluk var, ilk sayfanın sonunda. Demek ki belgeyi kopyalayan kişi bölüm numarasını doldurmamış, üstlerinden emir bekliyormuş. Başka? "'y taliano,' yazan yerden önce ve sonra normalden daha büyük bir boşluk var. Küçük bir detay ama diğer kelimelerin arasındaki boşlukları inceleyince ortaya çıkıyor. Belgeyi kopyalayan kişi Kolomb'un nereli olduğunu boş bırakmış gibi. Sanki oraya ne yazacağı konusunda talimat bekliyormuş gibi.
O dönemde, Bütün saray katipleri gibi Rui de Pina da ona ne denilirse ya da ne yazması söylenirse onu yazıyordu. Bu yüzden birçok gerçek su yüzüne çıkamamıştır.

ikinci sayfanın üçüncü ve dördüncü satırlarını incelendiğinde bu satırlarda 'Colo nbo' isminin ortadan bölündüğünü görüşüyor. Üçüncü satırda 'colo' dördüncüsünde ise 'nbo' yazıyor. Kopyacı dördüncü satırın başındaki boşlukta asıl yazan şeyi değil de 'nbo y taliano' yazması emrini almış gibi sanki.Asıl gerçeği değil de başka bir şey yazmışlar buraya, Sır gibi saklanan bir gerçeğin yerine ....

Bu araştırmalardan önce alınmış fotokopi ve mikrofilmlerde bu ayrıntılar net bir şeklide görülüyormuş.

İşte tam da burada, yazarın, kitaplaştırdığı kurgusal bölüm de, orjinal eserin orjinallik için x-ray görüntüleri ile bakıldığı sayfalarda aynı problemin olduğunu ve bunları incelemesi yer alıyor. Yani kurgu ile içiçe geçmiş gibi görünüyor.

Metinlerin birleştirildiği, boşlukların, kelimelerde ki harflerin tam okunamaması kaynaklı, ilindiği yada değiştirildiğini x-ray sayesinde görüldüğü gibi bilgiler var. Boşluklar birleştirildiğinde, harfler okunur olduğunda ortaya 'Colona nado en cuba' çıkıyor.

Bu neden önemli,
On altıncı yüzyılın başında Rui de Pina Kral II. D. f oiio'nun Yıllıkları'nı kaleme aldı. Amerika' dan döndükten sonra Kolomb ile Kral il. Joao'nun buluşmalarını anlattığı yerde Pina, o zamanlar saklı tutulan bilginin artık bir önemi olmadığını düşünerek gerçeği yazdı. Orijinal belge bir kopyacıya verildi. O kopyacı da bizim Kodeks 632 ismiyle bildiğimiz belgeyi hazırladı. Kopyalamayı bitirdiğinde birisi, büyük ihtimalle Kral Manuel'in kendisi, bu belgeyi okuyup Kolomb'un asıl kimliğinin ifşa edildiğini dehşetle fark etti. Üçüncü satırın sonunda 'colona' yazan yerdeki 'na' silindi, sadece 'colo' kaldı. 'Nado en cuba' yazan yer silindi ve onun üzerine de 'nbo ytaliano' yazıldı. Bu sonraki tabir ilkinden daha kısa olduğu için belgeyi kopyalayan kişi 'ytaliano'yu uzatarak 'y taliano' yazmak zorunda kaldı. Yerleri tutturmuş olsalar da dikkatle inceleyen biri bir gariplik olduğunu seziyordu. Pina'nın orijinal el yazması yok edildi ve Parşömen 9 ile Codice Alcobacense isimli kopyalar, Kodeks 632' den kopyalandı. Bu şekilde 'Xpova colona nada en cuba' yerine 'Xpova colo nbo y taliano' yazılmış oldu.

İyi de 'colona nada en cuba' ne demek?
nada en cuba,' ile başlayalım. Nada, nascido em, yani 'doğum yeri' anlamındaki kelimenin eski Portekizcedeki halidir. Doğum yeri 'Cuba'. 'Nada en cuba.' 'Nascido em Cuba'
Burada ki Cuba, ada olan değil, Portekiz'in güneyinde bir yer.

Bu bilgi Kolomb'un aile bağlantılarıyla tamamen uyuşuyor. Hatırlarsanız sana Kolomb'un, arkasında aynı zamanda Beja Dükü olan Viseu Dükü'nün olduğu Kral'ı öldürme komplosuna karıştığını söylemiştim. Bu yüzden 1484'te Kastilya'ya kaçmıştı. Beja, Portekiz'in güneyinde önemli bir kenttir ve Küba köyünün yakınlarındadır. Viseu ve Beja Dükü'nün de doğal olarak o bölgelerde akrabalarının olması beklenir. Beja şehrinin yanındaki Küba köyünde doğan Kolomb da onlardan biridir. Amiral, şimdi Küba dediğimiz adaya varınca oranın ismini Juana koydu. Bunu yaptıktan kısa bir süre sonra ise adanın ismini değiştirip Küba yaptı.

Neden? Neden sadece tek bir adanın ismini değiştirdi? O adanın özelliği neydi? Neden diğer adalar için de aynı şeyi yapmadı? Bu soruya verilecek tek bir cevap var. Yerlilerin o adaya Colba dediğini duyan Kolomb bu keşfettiği ada ve Portekiz' deki köyünün isminin benzer olduğunu fark etti. O yüzden adaya, yerlilerin kullandığı ismi değil de Küba ismini verdi. Asıl doğum yeri, Küba. Üstü kapalı memleketini onurlandırdı yani.

Peki, colona ne demek?

Demek ki Colona Kolomb'un gerçek soyadıymış. O zamanlar gerçekten Portekiz' de Colona isimli bir aile varmış. İsimleri iki şekilde yazılıyor. Hem n ile hem de çift n ile yazılıyor. Colonna ailesi ya da Sciarra Colonna derlermiş onlara. Sciarra, Guiarra'nın bir versiyonu. Bu da gizemi çözüyor. Amiral'in isimleri hakkındaki karışıklığı hatırlıyor musun? Her yerde Colon, Colom, Colomo, Colonus, Guiarra ve Guerra gibi isimler vardı. Gerçek ismi kendjsi için hiç kullanmadığı Kolomb değil, Sciarra Colonna'ydı. Piacenza'ya gidip atalarının mezarını bulan Hernando'yu hatırlıyor musunuz? Colonna ailesi, Kolomb'un ilk karısının baba tarafı gibi Piacenza' dan gelmişti. Onların da ailesinin ismi Palestrello'yken Perestrelo halini almış.

Yani, Kolomb'un İtalyan kökenli bir Portekizli mi ?

Cristôvam Colonna, İtalyan ve Portekiz kökenli, Yahudi soyundan gelme bir asilzadeydi. Sciarra Colonna'nın ailesi buraya gelince Portekiz soylularıyla evlilik bağı kurmuşlar. Hernando'nun babasının isminin Latincede Christophorus Colonus olduğunu söylemişti. Ona Scierra da dendiği için, Peter Martyr ve Pleyto de la Prioridad duruşmalarındaki şahitler de dahil bu kadar farklı kişinin onun gerçek isminin Guiarra ya da Guerra olduğunu söylemesi doğal. Cristovam Sciarra Colonna. Cristovam Guiarra Colon. Cristovam Guerra Colom.

Peki Yahudiliği nereden geliyor?

O zamanlar Portekiz' de pek çok Yahudi vardı. Soylularla arkadaş oldukları için asilzadeler tarafından korunurlardı. O yüzden birbirlerinin akrabalarıyla evlenmeleri son derece doğal. Aslında çoğu Portekizli damarlarında Yahudi kanı taşır ama bunu bilmezler.







Evet dostlar, yaklaşık 450 sayfalık kodex 632 adlı kitabın, konumuz baz alındığında bizi ilgilendiren kısımlarının alıntıları böyle. Ben sadece okuma parçası haline getirdim.

Burada, yazarın kendi romanı ile ilgili olan söylemini dokunmadan alıntılamak, yapılan araştırma ve danışılan kişileri bilmek adına önemli.

'Kristof Kolomb'un kimliği hala belirsizdir. Tarihi incelediğimizde Kolomb'un hayatının sırlarla dolu olduğunu fark ediyoruz. Hayatını çevreleyen bu sırları da büyük kaşiften başkası yerleştirmemiştir.
Kolomb bilerek ve sistematik bir şekilde geçmişiyle ilgili bilgileri saklamış, fırsat buldukça kendisiyle alakalı çelişkili bilgiler ve ipuçları bırakmıştır. Bunu neden yaptığıysa hala bilinmiyor ve tarihçi olsun olmasın çoğu kişi arasında büyük tartışmalara yol açıyor. Zaten hakkında çok az şey bilinen bu adamdan bahseden belgelerin çoğu kayıptır. Var olan belgelerse orijinal değil ve değiştirilmiş olma ihtimali olan kopyalardır. Sanki bu yeterli değilmiş gibi bazı belgelerin maharetli kişilerin elinden çıkmış sahte belgeler olduğu kanıtlanmıştır. Sahte olduğu kanıtlanamayan ama sahte olduğundan şüphelenilen belgeler de çoktur. Bu yüzden Kolomb'un kimliği hakkında çok az kesin gerçek, sayısız çelişki ve birçok gizem vardır. Bu durum da Amerika'yı keşfeden adamın hayatı hakkında birçok spekülasyona yol açmıştır. Tarihsel gerçeklerden ve orijinal belgelerden yola çıkılarak yazılmış olsa da bu romanın kurgu bir eser olduğunun altını çizmek isterim. Bu romanda geçen konular birçok farklı kaynaktan gelmekte. Romanı yazarken başvurulan kaynaklar o kadar çok ki okuyucunun sabrını sınamak istemediğim için onların hepsini buraya eklememe kararı aldım. Sadece Kolomb'un kimliği ve hayatı gibi en tartışmalı konularda önemli eserler vermiş kişilerin ismini zikredeceğim.
Luis Albuquerque, Moses Bensabat Amzalak, Enrique Bayerri y Bertomeu, Armanda Cortesao, Arthur d'Avila, Ferreira de Serpa, Jane Frances Almer, Alexandre Gaspar da Naia, Jorge Gomes Fernandes, Vasco Graça Moura, Saralı Leibovici, Luiz Lencastre e Tavora, Salvador Madariaga, Mascarenhas Barreto, Ram6n Menendez Pidal, Patrocinio Ribeiro, Pestana Junior, Alfredo Pinheiro Marques, Luciano Rey Sanchez, Santos Ferreira, Maurizio Tagliattini, Gabriel Verd Martorell ve Siman Wiesenthal.
Anlatımın kurgusal yönleriyle ilgileri olmamasına rağmen birçok arkadaşım direkt ya da dolaylı yoldan bu romana katkıda bulundu. Lizbon Yeni Üniversite' den Keşifler Çağı profesörü Joao Paulo Oliveira e Costa'ya; Lizbon Ulusal Kütüphane Müdürü Diogo Pires Aurelio'ya; Cenova Devlet Arşivleri müdürü Paola Caroli'ya; Rio de Janeiro Ulusal Kütüphane müdürü Pedro Correa do Lago'ya; Sao Clemente Sarayı'nın kapılarını bana açan dünyadaki en önemli el yazması koleksiyoncularından biri olan Büyükelçi Ant6nio Tanger'e; Rio de Janeiro' daki rehberlerim baba Antonio da Graça ve oğul Paulino Bastos'a; bana Kudüs hakkında bilgi veren Helena Cordeiro'ya; Lizbon' daki son Kabalacı olan Haham Boaz Pash'a; Portekiz Yahudi Araştırmaları Kurumu Başkanı Roberto Bachmann'a; Ligurya dillerinde uzman ve Ceneviz lehçesiyle ilgili bana çok yardımcı olan Coimbra Üniversitesi'nden İtalyanca profesörü Alberto Sismondini'ye; Lizbon' daki Lapa Palace Hotel'inde bana rehberlik eden Doris Fabris-Bucheli'ye; Sintra' daki Quinta da Regaleira'nın gizemlerinin muhafızı olan Joao Cruz Alves ve Ant6nio Silvestre'ye; Lizbon' daki Santa Marta Hastanesi'ndeki kardiyolog doktorlar Mario Oliveira ve Conceiçao Trigo'ya; Portekiz Trisomi 21 Taşıyıcılar Derneği'nin kurucusu Miguel Palha'ya; benimle deneyimlerini paylaşan Dina, Francisco ve Rosa Gomes'e sonsuz teşekkürlerimi sunarım.'



Muhtemelen bir çok kez karşılaştığımız bir konunun, farklı bir bakış açısı, kitaplaştırılmış hali idi. Unutmamak lazım ki, yazarında belirttiği gibi tamamen gerçek belgeler, gerçek kişiler, tarihçiler, gerçek dini ve elyazması uzmanları ile yapılmış bir araştırmanın, kurgusal anlatımı idi. Mümkün olduğunca hikayeleştirilmiş taraflarından ayrıştırılmış halini okudunuz. Şahsen, bu güne kadar hiç duymadığım ayrıntılar öğrendim. Umarım sizler içinde faydalı olmuştur.

Bir kaç gün içerisinde 2700’den fazla görüntülenme almış olması beni mutlu etti. 449 üyeli bir forumun, ortalama 30-50 arası sürekli online üyesi olmasına rağmen, ciddi bir ziyaretçi sayısı ile okunuyor olması sevindirici. Malum, Kayıkevi, nedendir bilinmez genelde ya hiç yorum almaz yada sadece bir iki kişi yorum yapar. Okunup okunmadığını anlamanın tek yolu bu sayıya bakmak. Bir kişiye bile faydalı bir şeyler ulaştırabildiysek, bir tek bilgi kırıntısı ile düşünmeye sevk edebilmişse, Kayıkevi, görevini yapmış demektir.

Kayıkevi bölümünün tozunu alayım demiştim, biraz kış temizliğine döndü ama idare edin artık. Sabrınız ve konuyu takip ettiğiniz için teşekkür ederim.
Ben baykuş pozisyonuma geri döneyim şimdi.

Sevgi, Saygı ve Selametle.
  • IP logged

  • *
  • İleti: 1547
    • Classicboats Turkiye
Ynt: KAYIKEVİ
#401: 09 Ekim 2018, 18:51:42
Vallaha emeğine, sabrına, barnaklarına sağlık Kaan.

Ben de bu karanlıklar prensi "Güvercin"in yaşadığı dönemin az öncesi ve sonrasında bu keşifler hangi kayıklarla yapılmışın kısa bir derleme/ tercümesi ile ışık tutmaya çalışacağım.
  • IP logged
“İçinde ütopya olmayan bir dünya haritasına bakmaya bile değmez… İlerleme dediğin, ütopyaların gerçekleşmesidir” diyordu Oscar Wilde.

  • *
  • İleti: 1547
    • Classicboats Turkiye
Ynt: KAYIKEVİ
#402: 09 Ekim 2018, 20:10:34
Mandragore Web. Sitesinden çeviri.

KARAVEL


Karavel sözü ilk defa XIV. yy.da ortaya çıktı. Batı Akdeniz’de ve Portekiz sahillerinde kullanılan yuvarlak bodoslamalı ve kare kıçlı teknelerdi. Balıkçılık ve küçük kabotaj işlerinde kullanılıyorlardı ve gelecekte büyük keşiflerde ün kazanacaklardı. Karaveller XVII. Yüzyıl ortalarına kadar yaşamayı sürdürdüler

Kökenleri
Orta Çağda Doğu Akdeniz’de yunanlılar küçük bir balıkçı teknesine« carabo »  diyorlardı. Araplar Kuzey Afrika’da Kızıl Deniz’de inşa edilenlen trapezoidal arap yelkeni uzun bir serenle basılan benzeri küçük tekneler için bu tanımı kullanmaya başladılar. Oysa Batı Akdeniz o zamana kadar kare yelkeni biliyordu.
 
Berberi “carabos” ları İspanya ve İtalya’ya geldiler. Hıristiyan devletler tekneleri kopyaladılar ama armasını arap yelkeninden Latin yelkene tadil ettiler. Böylece XIII. Yüzyılda Portekiz’de Algarve sahillerinde karavelaları büyük balıkçı teknelerinde bazen güvertesiz baze yarım güverteli, iki direkli Latin yelken arma donatılmış görüyoruz.   
XV. Yy.da geliştirildiklerini İspanya’nın Akdeniz kıyılarına da geldiklerini biliyoruz.
Ne yazık ki teknik özellikleri ile ilgili çok az şey biliyoruz. Kuzey geleneği bindirme kaplama yerine Akdeniz pratiği olan armuz kaplama yapılıyorlardı. 

Karavel yuvarlar bodoslamalı ve kare kıçlıydı, güverteli olmalıydı. Ancak ufak boylarında muhakkak ki tam güverteli değildi. 25 ila 60 tonluk deplasmanları vardı. İki veya üç direk taşıyıp, üçüncü direk  teknenin kıç bodoslamasına çok yakın, dümen yekesinin arkasında konumlu  ve Latin yelken donanımlıydı. Mizena eksikti, böylece ana direğin tekne vasatını aşmadan öne alınıyordu. Bazen, öne dördüncü bir direğe kare yelken basılırdı. Gövdenin oranlarını veren yapı formülü, çok, geri, çeşitli alternatiflerle yorumlanmıştır. Her durumda tam olarak takip edilmedi, bu da modern repliklar  için boyut ve şekil bakımından bir doğruluk şansı bırakıyor.
Bir "Navarre tarzı ", yani kıç bodoslamada dümen vardı, bir yenilikti...

Hoşa giden bir varsayıma göre karavel, Kral 1. Joao’nun üçüncü oğlu Denizci Henri (1394-1460) ve tanınmış Sagres okyanus denizcilik okulu mühendisleri ile birlikte ortaya çıkarttığını söyler.  Dönem gravürlerinin de şüpheye yer bırakmayacak şekilde gösterdiği gibi kaveller Portekiz bandırası taşıyordu.

Büyük olasılıkla Portekizliler sahillerinde en fazla kullanılan tekne tipi olan karavelin sadece  gövdesini geliştirmişlerdir.
Yerel kabotaj teknelerinden makul ölçüde, kare yelkenli ve yuvarlak gövdeli büyük ticaret gemileri ile uzun ve singin savaş kadırgaları arasında bir yerde uzun okyanus yolculuklarına uygun  bir tekne meydana getirdiler.
Denizci Henri, Sagres’deki sarayı – denizcilik üniversitesinden Batı Afrika keşif yolculuklarını yönetiyordu.

Bir çeşit nef olan “naos” la başlayıp, daha narin ama yine kare yelken taşıyan 1434’de Gil Eanes’in Bojador burnunu geçen “barinel” ile devam etti.
Dom Henrique başlıca zorluğun gidişte değil de dönüşte rüzgâr üstüne akıntı ile seyir olduğunu saptadı. Oysa barinel yardımcı kürekleri olmasına rağmen rüzgar üstüne çıkmakta zorlanıyordu, yanal rüzgarlarda daha verimliydi. Öte yandan derin karinası sahillere yaklaşmasını haliçlere girmesine izin vermiyordu.
Dom Henrique karaveli, rüzgâr üzerine seyredebilen Latin yelkenli, manevra kabiliyetini hem yelken hem de kürekte arttıracak şekilde görece hafif olarak tasarladı. Öte yandan sığ karinası ile akıntıların tehlikelerinden, deniz topuklarından ve az bilinen, tanınan nehir ağızlarında da koruyordu.

Afrika sahillerinin keşfi.
Çoğu zaman düşündüğümüzün aksine o çağda dünyanın yuvarlaklığı konusunde fikirler netti, böylece Afrika’yı dolaşarak Hindistan’a ulaşılabileceği düşünülüyordu.
Portekizlilerin Atlantiğe ve sırlarına açılmalarına liderlik eden Henrique, her ne kadar lakabı Gemici de olsa düzenlediği hiçbir keşif seyahatine katılmamıştır.  Kendini tümüyle yeni toprakların keşfi, fetihlerini sürdüren İslam’a bir darbe amacıyla Hıristyan inancının yayılması amacına adamıştır.
Bu amaçla Sagres’te Heredot’un anlattıklarını -Firavun Néchao’nun gemilerini göndererek Afrikayı dolaşmaları- getiren tarihçileri, astronomları, coğrafyacıları, o dönemde geleneksel tekne yapımcılarına verilen isimle “balta ustalarını”, kaptanları ve özellikle  haritalar oluşturmak amacıyla kılavuzları bir araya topladı.

1436’dan itibaren, artık güverteli ve kendi çabaları ile gelişmiş karavelleri ile Alfonso Gonçalves’i yola çıkarttı. Kaptan nehir ağzı olduğuna inandığı derin bir körfeze ulaştı ve buraya “Atlar Körfezi” ismini verdi. Çünkü gemisinde getirdiği iki atı karaya çıkartıp iki denizcisini karanın iç tarflarına keşfe gönderdi. Atlı öncüler yerliler tarafından durduruldu. Sahilde çok sayıda foku derilerini almak için öldürdüler. Burası gerçekte Beyaz Burunun ardındaki Tavşan körfeziydi.
1441’de Alfonso Gonçalves ve Nuno Tristan yeniden gelip çok miktarda fok derisi ile yerli esir aldılar. Bu başlangıç serüvencilere esir ticareti ile iyi bir gelir sağladı.
Bütün keşif yolculuklarını şahsi servetinden finanse eden Denizci Henri 1450 yılında Papa II. Nikolas’tan Bojador Burnu, Madeyra( 1420 de keşfedildi) ve Azor Arşipeli ( iki adası 1430da keşfedildi) ötesinde bulunan toprakların Portekiz’e ait olduğunu tasdikleyen bir ferman aldı. 
Bu arada, Nuno Tristan 1444’de Senegal nehri ağzına ulaştı. Aynı yıl Dinis Dias büyük bir burnu aşarak açıklarda adalar keşfetti. Gür bitki örtüsünden heyecanlanarak buraya Cabo Verde (Yeşil Buaun adaları) ve Ilha Das Palmas ( Palmiye Adası) – Dakar’ın karşısında Gorée- adını verdi. Sahillerine gelen bu kuşa veya dev uçan balığa benzettikleri şeyi merak edip pirogları ile yaklaşan dört zenciyi esir aldı. Kronik yazmanı Azurara bunu büyük onur olarak niteledi. Çünkü bunlar Avrupalılar tarafından ilk defa esir alınan siyahlardı. Öncekileri Berberilerden satın alıyorlardı.
    Birkaç yıl sonra bir Hollanda kadırgasında yolculuk eden Venedikli Alvise da Cadamosto, Saint Vincent Burnundayken işittiği Afrika sahilleri keşfinden çok etkilendi. “  Portekiz karavelleri denizlerde dolaşan en iyi gemilerdi, gereken her donanıma sahiptiler ” 1454 yılında Denizci Henri’ye gidip kendini tanıttı.

Kendisine 90 tonluk bir kavel tahsis edildi. Yolculuğu ile ilgili çok canlı hikâyeler bıraktı. Madeira ve Kanarya’lardan yola çıkıp Afrika sahilinde Beyaz Buruna ulaştı. Çölden sonra Yeşil Burun’a hayran kaldı. Yakınlarda ilginç bir takasa şahit oldu; tuz karşılığı altın. Gambia nehri ağzını geçtikten sonra ilk defa “Güney Haçı” takımyıldızları gören Avrupalı denizci oldu. Oysa Kutup Yıldızı ufka çok yakın görünüyordu. 
Yeşil Burun adaları üzerinden Portekiz’e geri döndü. 1460 yılında Denizci Henri öldü. Kuzeni Kral Alfonso görevi devraldı.

1462’de Pedro de Sinta’ya iki karavel tahsis edildi. Sierra Leone sahillerine ulaştı, bugün Liberya başkenti olan Monrovia kentini keşfetti.

1470’de kraliyet güçleri Faslılara karşı bir sefer hazırlığına başladılar, keşifler beş yıllık süreyle Lizbon’lu tüccar Fernan Gomes’e “kiralandı” . Karaveller bugünkü Ghana, Altın Sahiline ulaştılar. Bölgenin bolca bulunan altınını çıkarıp ticaretini güvenceye almak için 1481 yılında buraya Saint-Georges de La Mina sürekli yerleşimini kurdular.

Tabii bu değerli metal oyuna girince gizlilik politikası devreye sokuldu, Kraliyetin izni olmaksızın “Gine” sahillerinde ticaret idamla cezalandırıldı. Diğer yandan sadece karavelleri dönüş yolculğu yapabilecekleri bilgisi yayıldı. Bu gürültüye daha fazla önem vermek için 1481 yılında Diego dokuz karavel ve Saint-Georges Kalesi yapımında kullanılacak inşat malzesi yüklü 2 büyük tonajı yük gemsisi (Hourque) yola çıkarıldı. d’Azambuja, Kraldan yük gemilerinin hamuleyi boşaltır boşaltmaz imha edilmeleri emrini aldı. Ortalığa dönüş yolunda kayboldukları söylenecekti.
Bu şartlar altında Karavellerin, kare yelkenli kaba saba neflerden ( Karak ve Hourque)  çok daha kolay seyrettikleri su götürmezdi. Ama tek direk üzerine çekilmiş, nerdeyese tekne boyunda serenler  ve büyük yelkenler  boyutlarının daha fazla büyümesine engeldi.
Dikkat çekici keşif gemileri yük gemisi olamıyordu. Takip edecek keşif seferlerinde (Bartolomeu Dias, Vasco de Gama, Albuquerque, vb.) daha çok Nef ve yavaş yavaş daha az karavel kullanıldı. 
 


Gelişim


 
 Gemici Henrique’nin oluşturduğu karargahta toplanan denizciler, haritacılar, astronomlar ve tekene ustaları ölümünden sonra dağılmadılar. Önce Kral Alfonso sonra II. Joao hepsini çevrelerinde tuttular hatta 1482’de çok değerli bilgin Martin Behaim’i aralarına kattılar. Ama her şey bundan böyle çok sıkı bir gizlilik içinde sürüyordu; Portekizliler tekne yapımlarını kıskançlıkla koruyor bu da yayılabilen bilgiyi güvenilmez kılıyordu. Ancak bilinen gerçeklerden, karavellerde yapılan değişikliklerin ele geçirilmesi ve gerekçesini anlayabilmek, ancak zamanı belirtmeksizin mümkündür.
Seyir defterleri ve kaptanlar ile kılavuzların raporları kapsamlı bir şekilde incelenmiştir. Kuşkusuz orsa seyirde mükemmel olan karavellerin, pupa ve apaz seyirde, yönetilmesi ve bazen tehlikeli olması iki nedenden ötürü zorlaşmıştır:
   Bir yandan, direğin tekne boyunun ortalarında olması ( yelken alanı merkezinin geriye kayması tekneyi fazla atak hale getiriyor, geniş apazda her sağnakta tekneyi orsalatıyor, hem hızdan kaybediyor hem de idaresini güçleştiriyordu) 
    Öte yandan, bu seyirde dengesizlik Latin yelkenin gidişini zorluyordu;  Bu seyirde  seren  hemen hemen geminin eksenine diktir: bu yüzden, ön ucun küçük yüzeyi ve diğer tarafta, bordanın çok dışında, dört kat daha bir yüzey  oluşuyordu.
Bu şartlarda, sıkı bir sağnak tekneyi alabora etmeye yetiyordu. Bu tehlike Akdeniz’de bilindiğinden mecbur kalmadıkça kadırga, şebek gibi Latin yekne armalı tekne kaptanları bu seyirden kaçınır. Onun yerine iki yelken alanını biri bir kontrada diğeri diğer kontrada olmak üzere dengeleyerek pupa rüzgârını kullanıyorlardı. Buna İspanyollar “ala y ala” Provansalılar  “ yavşan kulağı” diyorlardı.


Zaten rüzgâr sertlemeye başlayıp çok arttığında iki sereni de indiriyor, trinket (ön direk) e küçük bir kare yelken « tréou » fırtına yelkeni olarak  basıyıorlardı..

XV:Yüzyılın sonuna doğru, Portekiz ve İspanyollar ( karavellerin bariz başarısı diğer ülkelerin de benzerini yapmasına yol açmıştı) kullanımından ve formundan esinlenerek armanın bir kısmını  « “caravela latina” yı  « caravela redonda » ya tadil etmeyi düşündüler. Elimizde kanıt var çünkü Colomb’un 1492 seyahatini biliyoruz. Üç gemi vardı.  Karavel olmayan Santa Maria küçük bir karaktı, Pinta ve  Santa Clara (Daha çok Niña olarak biliniyordu), her ikisi de latin armalı karaveldi. 

Oysa Kolomb ve kılavuzu Juan de La Cosa yolculuklarının büyük kısmını kuzey batı yönlü alize rüzgârları ile geniş apaz seyir yapacaklarını biliyorlardı. Karavellerin denizdeki davranışlarından çekindikleri için daha yolculuğun başında Pinta’da büyük direği öne kaydırıp bir seren ekleyip kare yelkenle donattılar. Baş tarafa yeni bir direk eklemekten daha mantıklıydı. Bu tadilat başarılı olmuş çünkü önceden planlamadıkları Büyük Kanarya’ya sadece Niña’ın da armasını değiştirmek için uğradılar. 
 
 
Pinta
Kolomb’un keşif yolculuğu için Colomb par Gomez Gascon et Cristôbal Quintero tarafından donatıldı Kare yelkenli bir karaveldi.  Martin Alonso Pinsôn tarafından kumanda edilip 25 kişilik bir mürettebatı vardı. 
 
 
Niña
Kolomb armasını ilk seyahati sırasında büyük direk ve mizenadaki Latin yelkenlerin yerine kare yelkenleri donatarak tadil etti. 52,72 tonluk deplasmanı vardı. 21,44 metre uzunluğunda 6,44 metre genişliğindeydi ve 1,78 metre su çekiyordu. Kolomb’un diğer üç seferine de katılıp 25 000 bahri mil yol yaptı.

Birkaç yıl sonra Vasco de Gama’nın Hindistan’a ikinci seferinde beş karaveline on adet dört direkli karak eklendi. Bunların iki arka direğinde Latin yelkenler, iki ön direğinde (Trinket ve Ana direk) Coromandel kıyılarında kullanılmak üzere hem Latin yelken hem de Hint Okyanusunda muson rüzgârları ile yümek için kare yelken taşıyabiliyorlardı.
XVI yüzyıl boyunca Yeni Dünya kıyıları boyunca ve Hindistan ve Endonezya inceleme ve keşif seferleri arttı.  Yüksek tonajlı taşımada karaklar ve özellikle kalyonlar kullanılıyor, karaveller ise yeni rotaların bulunmasında, bu yolların gözlenmesinde ve emirler ile bilginin hızlıca taşınmasında hâlâ değerliydiler.

Karaveller  azami boylarına ulaşmışlardı, bazen 150 onu buluyorlardı. Bir kıç güverte , baş kasara ve güvertede servis kayıkları bulunuyordu.
Düşman karşılaşmaları için top da yükleniyordu; Kızıl Deniz ve Umman denizinde Türk ve Araplar, duruma göre Hollandalılar, İspanyol ve Fransızlar. 
1541 yılında Estevan da Gama güneş ve hastalıktan mürettebatı helâk olsa da Süveyş’e kadar Kızıl Denizi tırmanıp tekrar Goa’ya dönmüştü.
Bu çağda ( en azından Portekiz ve İspanyol donanmalarında , çünkü balıkçı karavelleri ilkel form ve armalarını koruyordu) karavellerin ekseriyeti dört direkli olup, ilk direkte (Trinket) iki kare yelken, ikinci direkte (ana direk) duruma göre Latin veya kare yelken  ve iki arka direkte de birer Latin yelken  kullanıyorlardı..
 

Le trinquet et le grand mât gréent des voiles carrées, l'artimon et le contre-artimon des voiles latines.
XVI. Yüzyılın sonunda tam teşekküllü savaş filoları bazı ülkelerde  görülmeye başladı. Deniz güçleri ellerindeki Portekiz karavelasını keşif ve kurye gemisine dönüştürdüler.  Kronikçiler özellikle “Portekiz” ekini kullanıyorlardı cünkü Avrupa kuzeyinde benzer bir terim “carvel” dolaşıma girse de bambaşka bir anlamı vardı. Hollanda dilinde « karveel » tekne yapımıda eğriler üzerine çivilenen sonrada kalafatlanan tahtaların yani armuz kaplamanın eş anlamlısıydı.  Uzun yıllardır Akdeniz ülklerinde uygulanan bu uygulama Kuzeyde “bindirme” kaplamanın yerini aldı. Baltık ve Manş’ta  « carvelle » ou « crevelle deniyordu.
 


Karavellerin sonu
XVII yüzyılda karaveller bazı keşif seferlerine katılmış olsalar da yavaş yavaş kayboldular.  Okyanus yolculuklarının sıklığı daha büyük ve donanımlı gemilerin kullanılmasını gerektiriyordu.
Ve gemi daha yüksek tonajlara çıktığında Latin yelken uygun olmaktan uzaktı; devasa sereni ve yelkeni her kontrada aktarılması gerektiğinden  kullanılabilir değildi.
Oysa, Atlantik’te yavaş yavaş çok güngörmez yakası bir çatalla direk etrafında dönebilen çok daha kolay kullanımlı randa armaya meyil ediliyordu.  Zaten kısa zamanda belli tonajlardaki gemilerde kullanılmaya başladı.
Son karavel 1669 yılında bir Portekiz limanında kayda alındı. Karavel torun bıraktı mı? Genellikle iki tekneden bahsedilir; Algave kayığı ve Kızıl Deniz Dhowları. Pek çokları Dhowların Goa karavelinin kopyası olduğuna inanmak istiyor. Fakat onlar, özellikle armaları konusunda binlerce yıllık bir geleneğin çocukları. Trapzoidal ( üçgen değil) yelkenleriyle « caravos »lar ile Akdeniz’de berberi denizcilerin ve Latin yelkenin doğmasına neden oldular.
 




  • IP logged
“İçinde ütopya olmayan bir dünya haritasına bakmaya bile değmez… İlerleme dediğin, ütopyaların gerçekleşmesidir” diyordu Oscar Wilde.

  • *
  • İleti: 1547
    • Classicboats Turkiye
Ynt: KAYIKEVİ
#403: 09 Ekim 2018, 20:20:04
  • IP logged
“İçinde ütopya olmayan bir dünya haritasına bakmaya bile değmez… İlerleme dediğin, ütopyaların gerçekleşmesidir” diyordu Oscar Wilde.

T
  • *
  • İleti: 2171
Ynt: KAYIKEVİ
#404: 09 Ekim 2018, 20:46:08
Eline sağlık abi.
Hemen üzerine olunca, insanın gözünde canlanıyor herşey.
Teşekkürler.
  • IP logged

 
Yukarı git