Mandragore Web. Sitesinden çeviri.KARAVELKaravel sözü ilk defa XIV. yy.da ortaya çıktı. Batı Akdeniz’de ve Portekiz sahillerinde kullanılan yuvarlak bodoslamalı ve kare kıçlı teknelerdi. Balıkçılık ve küçük kabotaj işlerinde kullanılıyorlardı ve gelecekte büyük keşiflerde ün kazanacaklardı. Karaveller XVII. Yüzyıl ortalarına kadar yaşamayı sürdürdüler
KökenleriOrta Çağda Doğu Akdeniz’de yunanlılar küçük bir balıkçı teknesine« carabo » diyorlardı. Araplar Kuzey Afrika’da Kızıl Deniz’de inşa edilenlen trapezoidal arap yelkeni uzun bir serenle basılan benzeri küçük tekneler için bu tanımı kullanmaya başladılar. Oysa Batı Akdeniz o zamana kadar kare yelkeni biliyordu.
Berberi “carabos” ları İspanya ve İtalya’ya geldiler. Hıristiyan devletler tekneleri kopyaladılar ama armasını arap yelkeninden Latin yelkene tadil ettiler. Böylece XIII. Yüzyılda Portekiz’de Algarve sahillerinde karavelaları büyük balıkçı teknelerinde bazen güvertesiz baze yarım güverteli, iki direkli Latin yelken arma donatılmış görüyoruz.
XV. Yy.da geliştirildiklerini İspanya’nın Akdeniz kıyılarına da geldiklerini biliyoruz.
Ne yazık ki teknik özellikleri ile ilgili çok az şey biliyoruz. Kuzey geleneği bindirme kaplama yerine Akdeniz pratiği olan armuz kaplama yapılıyorlardı.
Karavel yuvarlar bodoslamalı ve kare kıçlıydı, güverteli olmalıydı. Ancak ufak boylarında muhakkak ki tam güverteli değildi. 25 ila 60 tonluk deplasmanları vardı. İki veya üç direk taşıyıp, üçüncü direk teknenin kıç bodoslamasına çok yakın, dümen yekesinin arkasında konumlu ve Latin yelken donanımlıydı. Mizena eksikti, böylece ana direğin tekne vasatını aşmadan öne alınıyordu. Bazen, öne dördüncü bir direğe kare yelken basılırdı. Gövdenin oranlarını veren yapı formülü, çok, geri, çeşitli alternatiflerle yorumlanmıştır. Her durumda tam olarak takip edilmedi, bu da modern repliklar için boyut ve şekil bakımından bir doğruluk şansı bırakıyor.
Bir "Navarre tarzı ", yani kıç bodoslamada dümen vardı, bir yenilikti...
Hoşa giden bir varsayıma göre karavel, Kral 1. Joao’nun üçüncü oğlu Denizci Henri (1394-1460) ve tanınmış Sagres okyanus denizcilik okulu mühendisleri ile birlikte ortaya çıkarttığını söyler. Dönem gravürlerinin de şüpheye yer bırakmayacak şekilde gösterdiği gibi kaveller Portekiz bandırası taşıyordu.
Büyük olasılıkla Portekizliler sahillerinde en fazla kullanılan tekne tipi olan karavelin sadece gövdesini geliştirmişlerdir.
Yerel kabotaj teknelerinden makul ölçüde, kare yelkenli ve yuvarlak gövdeli büyük ticaret gemileri ile uzun ve singin savaş kadırgaları arasında bir yerde uzun okyanus yolculuklarına uygun bir tekne meydana getirdiler.
Denizci Henri, Sagres’deki sarayı – denizcilik üniversitesinden Batı Afrika keşif yolculuklarını yönetiyordu.
Bir çeşit nef olan “naos” la başlayıp, daha narin ama yine kare yelken taşıyan 1434’de Gil Eanes’in Bojador burnunu geçen “barinel” ile devam etti.
Dom Henrique başlıca zorluğun gidişte değil de dönüşte rüzgâr üstüne akıntı ile seyir olduğunu saptadı. Oysa barinel yardımcı kürekleri olmasına rağmen rüzgar üstüne çıkmakta zorlanıyordu, yanal rüzgarlarda daha verimliydi. Öte yandan derin karinası sahillere yaklaşmasını haliçlere girmesine izin vermiyordu.
Dom Henrique karaveli, rüzgâr üzerine seyredebilen Latin yelkenli, manevra kabiliyetini hem yelken hem de kürekte arttıracak şekilde görece hafif olarak tasarladı. Öte yandan sığ karinası ile akıntıların tehlikelerinden, deniz topuklarından ve az bilinen, tanınan nehir ağızlarında da koruyordu.
Afrika sahillerinin keşfi.Çoğu zaman düşündüğümüzün aksine o çağda dünyanın yuvarlaklığı konusunde fikirler netti, böylece Afrika’yı dolaşarak Hindistan’a ulaşılabileceği düşünülüyordu.
Portekizlilerin Atlantiğe ve sırlarına açılmalarına liderlik eden Henrique, her ne kadar lakabı Gemici de olsa düzenlediği hiçbir keşif seyahatine katılmamıştır. Kendini tümüyle yeni toprakların keşfi, fetihlerini sürdüren İslam’a bir darbe amacıyla Hıristyan inancının yayılması amacına adamıştır.
Bu amaçla Sagres’te Heredot’un anlattıklarını -Firavun Néchao’nun gemilerini göndererek Afrikayı dolaşmaları- getiren tarihçileri, astronomları, coğrafyacıları, o dönemde geleneksel tekne yapımcılarına verilen isimle “balta ustalarını”, kaptanları ve özellikle haritalar oluşturmak amacıyla kılavuzları bir araya topladı.
1436’dan itibaren, artık güverteli ve kendi çabaları ile gelişmiş karavelleri ile Alfonso Gonçalves’i yola çıkarttı. Kaptan nehir ağzı olduğuna inandığı derin bir körfeze ulaştı ve buraya “Atlar Körfezi” ismini verdi. Çünkü gemisinde getirdiği iki atı karaya çıkartıp iki denizcisini karanın iç tarflarına keşfe gönderdi. Atlı öncüler yerliler tarafından durduruldu. Sahilde çok sayıda foku derilerini almak için öldürdüler. Burası gerçekte Beyaz Burunun ardındaki Tavşan körfeziydi.
1441’de Alfonso Gonçalves ve Nuno Tristan yeniden gelip çok miktarda fok derisi ile yerli esir aldılar. Bu başlangıç serüvencilere esir ticareti ile iyi bir gelir sağladı.
Bütün keşif yolculuklarını şahsi servetinden finanse eden Denizci Henri 1450 yılında Papa II. Nikolas’tan Bojador Burnu, Madeyra( 1420 de keşfedildi) ve Azor Arşipeli ( iki adası 1430da keşfedildi) ötesinde bulunan toprakların Portekiz’e ait olduğunu tasdikleyen bir ferman aldı.
Bu arada, Nuno Tristan 1444’de Senegal nehri ağzına ulaştı. Aynı yıl Dinis Dias büyük bir burnu aşarak açıklarda adalar keşfetti. Gür bitki örtüsünden heyecanlanarak buraya Cabo Verde (Yeşil Buaun adaları) ve Ilha Das Palmas ( Palmiye Adası) – Dakar’ın karşısında Gorée- adını verdi. Sahillerine gelen bu kuşa veya dev uçan balığa benzettikleri şeyi merak edip pirogları ile yaklaşan dört zenciyi esir aldı. Kronik yazmanı Azurara bunu büyük onur olarak niteledi. Çünkü bunlar Avrupalılar tarafından ilk defa esir alınan siyahlardı. Öncekileri Berberilerden satın alıyorlardı.
Birkaç yıl sonra bir Hollanda kadırgasında yolculuk eden Venedikli Alvise da Cadamosto, Saint Vincent Burnundayken işittiği Afrika sahilleri keşfinden çok etkilendi. “ Portekiz karavelleri denizlerde dolaşan en iyi gemilerdi, gereken her donanıma sahiptiler ” 1454 yılında Denizci Henri’ye gidip kendini tanıttı.
Kendisine 90 tonluk bir kavel tahsis edildi. Yolculuğu ile ilgili çok canlı hikâyeler bıraktı. Madeira ve Kanarya’lardan yola çıkıp Afrika sahilinde Beyaz Buruna ulaştı. Çölden sonra Yeşil Burun’a hayran kaldı. Yakınlarda ilginç bir takasa şahit oldu; tuz karşılığı altın. Gambia nehri ağzını geçtikten sonra ilk defa “Güney Haçı” takımyıldızları gören Avrupalı denizci oldu. Oysa Kutup Yıldızı ufka çok yakın görünüyordu.
Yeşil Burun adaları üzerinden Portekiz’e geri döndü. 1460 yılında Denizci Henri öldü. Kuzeni Kral Alfonso görevi devraldı.
1462’de Pedro de Sinta’ya iki karavel tahsis edildi. Sierra Leone sahillerine ulaştı, bugün Liberya başkenti olan Monrovia kentini keşfetti.
1470’de kraliyet güçleri Faslılara karşı bir sefer hazırlığına başladılar, keşifler beş yıllık süreyle Lizbon’lu tüccar Fernan Gomes’e “kiralandı” . Karaveller bugünkü Ghana, Altın Sahiline ulaştılar. Bölgenin bolca bulunan altınını çıkarıp ticaretini güvenceye almak için 1481 yılında buraya Saint-Georges de La Mina sürekli yerleşimini kurdular.
Tabii bu değerli metal oyuna girince gizlilik politikası devreye sokuldu, Kraliyetin izni olmaksızın “Gine” sahillerinde ticaret idamla cezalandırıldı. Diğer yandan sadece karavelleri dönüş yolculğu yapabilecekleri bilgisi yayıldı. Bu gürültüye daha fazla önem vermek için 1481 yılında Diego dokuz karavel ve Saint-Georges Kalesi yapımında kullanılacak inşat malzesi yüklü 2 büyük tonajı yük gemsisi (Hourque) yola çıkarıldı. d’Azambuja, Kraldan yük gemilerinin hamuleyi boşaltır boşaltmaz imha edilmeleri emrini aldı. Ortalığa dönüş yolunda kayboldukları söylenecekti.
Bu şartlar altında Karavellerin, kare yelkenli kaba saba neflerden ( Karak ve Hourque) çok daha kolay seyrettikleri su götürmezdi. Ama tek direk üzerine çekilmiş, nerdeyese tekne boyunda serenler ve büyük yelkenler boyutlarının daha fazla büyümesine engeldi.
Dikkat çekici keşif gemileri yük gemisi olamıyordu. Takip edecek keşif seferlerinde (Bartolomeu Dias, Vasco de Gama, Albuquerque, vb.) daha çok Nef ve yavaş yavaş daha az karavel kullanıldı.
Gelişim Gemici Henrique’nin oluşturduğu karargahta toplanan denizciler, haritacılar, astronomlar ve tekene ustaları ölümünden sonra dağılmadılar. Önce Kral Alfonso sonra II. Joao hepsini çevrelerinde tuttular hatta 1482’de çok değerli bilgin Martin Behaim’i aralarına kattılar. Ama her şey bundan böyle çok sıkı bir gizlilik içinde sürüyordu; Portekizliler tekne yapımlarını kıskançlıkla koruyor bu da yayılabilen bilgiyi güvenilmez kılıyordu. Ancak bilinen gerçeklerden, karavellerde yapılan değişikliklerin ele geçirilmesi ve gerekçesini anlayabilmek, ancak zamanı belirtmeksizin mümkündür.
Seyir defterleri ve kaptanlar ile kılavuzların raporları kapsamlı bir şekilde incelenmiştir. Kuşkusuz orsa seyirde mükemmel olan karavellerin, pupa ve apaz seyirde, yönetilmesi ve bazen tehlikeli olması iki nedenden ötürü zorlaşmıştır:
Bir yandan, direğin tekne boyunun ortalarında olması ( yelken alanı merkezinin geriye kayması tekneyi fazla atak hale getiriyor, geniş apazda her sağnakta tekneyi orsalatıyor, hem hızdan kaybediyor hem de idaresini güçleştiriyordu)
Öte yandan, bu seyirde dengesizlik Latin yelkenin gidişini zorluyordu; Bu seyirde seren hemen hemen geminin eksenine diktir: bu yüzden, ön ucun küçük yüzeyi ve diğer tarafta, bordanın çok dışında, dört kat daha bir yüzey oluşuyordu.
Bu şartlarda, sıkı bir sağnak tekneyi alabora etmeye yetiyordu. Bu tehlike Akdeniz’de bilindiğinden mecbur kalmadıkça kadırga, şebek gibi Latin yekne armalı tekne kaptanları bu seyirden kaçınır. Onun yerine iki yelken alanını biri bir kontrada diğeri diğer kontrada olmak üzere dengeleyerek pupa rüzgârını kullanıyorlardı. Buna İspanyollar “ala y ala” Provansalılar “ yavşan kulağı” diyorlardı.
Zaten rüzgâr sertlemeye başlayıp çok arttığında iki sereni de indiriyor, trinket (ön direk) e küçük bir kare yelken « tréou » fırtına yelkeni olarak basıyıorlardı..
XV:Yüzyılın sonuna doğru, Portekiz ve İspanyollar ( karavellerin bariz başarısı diğer ülkelerin de benzerini yapmasına yol açmıştı) kullanımından ve formundan esinlenerek armanın bir kısmını « “caravela latina” yı « caravela redonda » ya tadil etmeyi düşündüler. Elimizde kanıt var çünkü Colomb’un 1492 seyahatini biliyoruz. Üç gemi vardı. Karavel olmayan Santa Maria küçük bir karaktı, Pinta ve Santa Clara (Daha çok Niña olarak biliniyordu), her ikisi de latin armalı karaveldi.
Oysa Kolomb ve kılavuzu Juan de La Cosa yolculuklarının büyük kısmını kuzey batı yönlü alize rüzgârları ile geniş apaz seyir yapacaklarını biliyorlardı. Karavellerin denizdeki davranışlarından çekindikleri için daha yolculuğun başında Pinta’da büyük direği öne kaydırıp bir seren ekleyip kare yelkenle donattılar. Baş tarafa yeni bir direk eklemekten daha mantıklıydı. Bu tadilat başarılı olmuş çünkü önceden planlamadıkları Büyük Kanarya’ya sadece Niña’ın da armasını değiştirmek için uğradılar.
PintaKolomb’un keşif yolculuğu için Colomb par Gomez Gascon et Cristôbal Quintero tarafından donatıldı Kare yelkenli bir karaveldi. Martin Alonso Pinsôn tarafından kumanda edilip 25 kişilik bir mürettebatı vardı.
Niña Kolomb armasını ilk seyahati sırasında büyük direk ve mizenadaki Latin yelkenlerin yerine kare yelkenleri donatarak tadil etti. 52,72 tonluk deplasmanı vardı. 21,44 metre uzunluğunda 6,44 metre genişliğindeydi ve 1,78 metre su çekiyordu. Kolomb’un diğer üç seferine de katılıp 25 000 bahri mil yol yaptı.
Birkaç yıl sonra Vasco de Gama’nın Hindistan’a ikinci seferinde beş karaveline on adet dört direkli karak eklendi. Bunların iki arka direğinde Latin yelkenler, iki ön direğinde (Trinket ve Ana direk) Coromandel kıyılarında kullanılmak üzere hem Latin yelken hem de Hint Okyanusunda muson rüzgârları ile yümek için kare yelken taşıyabiliyorlardı.
XVI yüzyıl boyunca Yeni Dünya kıyıları boyunca ve Hindistan ve Endonezya inceleme ve keşif seferleri arttı. Yüksek tonajlı taşımada karaklar ve özellikle kalyonlar kullanılıyor, karaveller ise yeni rotaların bulunmasında, bu yolların gözlenmesinde ve emirler ile bilginin hızlıca taşınmasında hâlâ değerliydiler.
Karaveller azami boylarına ulaşmışlardı, bazen 150 onu buluyorlardı. Bir kıç güverte , baş kasara ve güvertede servis kayıkları bulunuyordu.
Düşman karşılaşmaları için top da yükleniyordu; Kızıl Deniz ve Umman denizinde Türk ve Araplar, duruma göre Hollandalılar, İspanyol ve Fransızlar.
1541 yılında Estevan da Gama güneş ve hastalıktan mürettebatı helâk olsa da Süveyş’e kadar Kızıl Denizi tırmanıp tekrar Goa’ya dönmüştü.
Bu çağda ( en azından Portekiz ve İspanyol donanmalarında , çünkü balıkçı karavelleri ilkel form ve armalarını koruyordu) karavellerin ekseriyeti dört direkli olup, ilk direkte (Trinket) iki kare yelken, ikinci direkte (ana direk) duruma göre Latin veya kare yelken ve iki arka direkte de birer Latin yelken kullanıyorlardı..
Le trinquet et le grand mât gréent des voiles carrées, l'artimon et le contre-artimon des voiles latines.
XVI. Yüzyılın sonunda tam teşekküllü savaş filoları bazı ülkelerde görülmeye başladı. Deniz güçleri ellerindeki Portekiz karavelasını keşif ve kurye gemisine dönüştürdüler. Kronikçiler özellikle “Portekiz” ekini kullanıyorlardı cünkü Avrupa kuzeyinde benzer bir terim “carvel” dolaşıma girse de bambaşka bir anlamı vardı. Hollanda dilinde « karveel » tekne yapımıda eğriler üzerine çivilenen sonrada kalafatlanan tahtaların yani armuz kaplamanın eş anlamlısıydı. Uzun yıllardır Akdeniz ülklerinde uygulanan bu uygulama Kuzeyde “bindirme” kaplamanın yerini aldı. Baltık ve Manş’ta « carvelle » ou « crevelle deniyordu.
Karavellerin sonu XVII yüzyılda karaveller bazı keşif seferlerine katılmış olsalar da yavaş yavaş kayboldular. Okyanus yolculuklarının sıklığı daha büyük ve donanımlı gemilerin kullanılmasını gerektiriyordu.
Ve gemi daha yüksek tonajlara çıktığında Latin yelken uygun olmaktan uzaktı; devasa sereni ve yelkeni her kontrada aktarılması gerektiğinden kullanılabilir değildi.
Oysa, Atlantik’te yavaş yavaş çok güngörmez yakası bir çatalla direk etrafında dönebilen çok daha kolay kullanımlı randa armaya meyil ediliyordu. Zaten kısa zamanda belli tonajlardaki gemilerde kullanılmaya başladı.
Son karavel 1669 yılında bir Portekiz limanında kayda alındı. Karavel torun bıraktı mı? Genellikle iki tekneden bahsedilir; Algave kayığı ve Kızıl Deniz Dhowları. Pek çokları Dhowların Goa karavelinin kopyası olduğuna inanmak istiyor. Fakat onlar, özellikle armaları konusunda binlerce yıllık bir geleneğin çocukları. Trapzoidal ( üçgen değil) yelkenleriyle « caravos »lar ile Akdeniz’de berberi denizcilerin ve Latin yelkenin doğmasına neden oldular.