Aşağı git Skip to main content

Gönderen Konu: KAYIKEVİ

  • *
  • İleti: 2553
Ynt: KAYIKEVİ
#150: 01 Eylül 2017, 13:36:10
Bence de çok güzel.
Perry'nin tarzı belli zaten. Dizaynları çok hoşuma gidiyor.

Robert Perry der ki ; Bildiğim kadarı ile karbon fiber olup geleneksel çizgilerde ki ilk tekne. Başka örneği yok.

Bu ilk yapılan. Hull no: 2-3 ve 4 plandan satılmış durumda.

Kaç milyon dolardır acaba. ??? 
Palayı beğenmedim , kıçtan kara olmamak lazım. :)
  • IP logged

  • *
  • İleti: 5811
    • Son Denk Kayıkçısı
Ynt: KAYIKEVİ
#151: 01 Eylül 2017, 14:59:42

Palayı beğenmedim , kıçtan kara olmamak lazım. :)

Abi Tayo-Mar bile kıçtan kara oluyor.

Yalnız tekne efsaneymiş, harika görünüyor. Fakat Kaşık ve kıç altı arası boşluk  gözüme hoş gelmedi. İllaki bir sebebi vardır.

Teşekkürler paylaşım için.
  • IP logged
S/Y Bidarka / Fatih / İstanbul


"Son Denk Kayıkçısının Hatırasına"


https://sondenkkayikcisi.blogspot.com/

T
  • *
  • İleti: 2171
Ynt: KAYIKEVİ
#152: 01 Eylül 2017, 15:01:55
Fiyatını bilmiyorum abi, malum türünün ilki olunca ve siparişle yapılınca fiyat ortaya çıkmadı. En azından ben bilmiyorum.

Pala konusunda; adamlar akdeniz tipi bağlanma, kıçtan kara gibi konularda hiç düşünmüyorlar ki. Ya hep tonoz/demir ya da parmak pontonlara baştan kara olup keyiflerine bakıyorlar sanki. Hep aynı tarzı görüyorum Amerikanya da.

Amaaaan olsunda, ona da bir çare buluruz elbet. ;D
  • IP logged

T
  • *
  • İleti: 2171
Ynt: KAYIKEVİ
#153: 01 Eylül 2017, 23:53:52
Küçük bir teknede yaşamanın en iyi ve en kötü yanlarını anlatan birisinin yazısını okumuştum . Amerika da yaşayan, freelancer kadın denizci yazmıştı ve küçük notlar almıştım. Orjinalini bulamadım yazının ama notlardan ve aklımdan kaldığı kadarı ile şöyleydi. Elbet bire bir tercümesi değil ama kabaca şöyle bir şeyler.

"... İki yıl boyunca en yakın arkadaşım ve ben 27 feet'lik yelkenli de yaşadık. Doğru, evimin uzunluğu 27 feet ve genişliği genişliği 9 feet. Alanlar oldulça kısıtlı idi. Konfor ise çok az. Günlük yaşamlarımız sinir bozucu olmadığında gayet eğlenceliydi.

Bu yüzden basit bir liste yazmaya başladım:
Küçük bir yelkenlide yaşamak hakkında en iyi şeyler. Bunları yazıp kendimi şaşırtıyordum. Sanki kafamda kağıda dökülmeyi bekliyorlardı.

Sonra ikinci listeme başladım:
Küçük bir yelkenlide yaşamak hakkında en kötü şeyler. Kafam iyice karıştı ve başladığım noktaya döndüm.
En iyi olan her sebepler en kötü oldu. Listelerim neredeyse mükemmel bir eşleşme vardı.
Çelişkili? Evet, biraz, ama açıklayayım:

EN İYİ

Basitlik / /
Sizin ihtiyacınız olan herşeyden bir tane var ve başka bir şeyiniz yok. Bütün dağınıklığınız geride kalıyor. Menüler basit. Gardrobunuz gayet az. İki çift ayakkabı olabilir. Güneş battığında uyuyorsunuz ve güneş doğarken uyanıyorsunuz. Zamana, takvimlere ve bir zamanlar sizi tanımlayan sayılara dikkat etmeyi bırakıyorsunuz. İnternetiniz yokken, bir kitap okursunuz ve telefonunuzu kullanmaya bırakınca mektup yazıyorsunuz. Hareketsiz oturma sanatında mükemmelleşiyorsunuz. En basit anlardan zevk almaya başlıyorsunuz.

Evinizi her yere götürün //
Tekne içerisinde ne kadar uzun süre kalırsanız, betonarme mahallelere o kadar yabancılaşmış hissediyorsunuz. Bu tekne eviniz, konfor bölgeniz, arkadaşınız, ulaşımınız ve dünyayı keşfetmek için biletiniz oluyor. Sınırlarınız yok ve fırsatlar sınırsız.

Her işte usta//
Bir sürü farklı meslek erbabı olmalısınız. Bir şeyler arızalandığında, telefon görüşmesi yapmadan önce kendi başınızın çaresine bakmalısınız. Dar bir bütçeniz olduğunda, bol miktarda bütçeye sahip ve zamanı olmayanların tersine, tamir etme kabiliyetine sahip olduğunuz şeylere hayran kalacaksınız. Kendinizi aniden biraz mekanik, tesisatçı, elektrikçi, zanaatkâr, denizci ve navigatör hissediyorsunuz

Doğa ana //
Tahmin edebileceğiniz gibi, bu gayet açıktır. Güneş doğar, Güneş batar, Ay hasatı yapılır, Yabani hayat, Nadir kuşlar, Su samuru, Yunuslar, Timsahlar, Köpekbalıkları, En parlak yıldızlar, İnanılmaz bulut oluşumları, Şiddetli fırtınalar, Kör edici yağmurlar, dere gibi akan denizler, Tatlı su gölleri, Geniş tuzlu okyanuslar, sürekli değişen bir manzara. Asla eskimez.

Belirsizlik //
Hedefiniz her gün A noktasından B noktasına gitmektir. Gerçekten bunu yapıp yapamayacağınızı bilmiyorsunuz. Benim düşünceme göre, iyi bir meydan okumadan çok heyecan verici ve motive edici hiçbir şey yoktur. Cevaplanmamış sorular sürekli olarak vardır ve sürekli olarak merak ederek öğrenirsiniz.

EN KÖTÜ

Basitlik //
 Ne zaman yağmur yağarsa ıslanırsınız. Dayanılmaz derecede sıcaksa, klimanız yoktur. Güverte donduğunda, ısı kaynağınız yoktur. Giysilerinizin hepsi kirli olduğundan, çamaşırınız yoktur. Çok acıktığınızda, bir ton balığı konservesi açar ve avakadonun yanına koyarsınız. Kirlendiğinizde, tuzlu bir okyanusa veya çamurlu bir nehirde banyonuzu yaparsınız. Güneş battığında kafa lambanızı açarsınız. Bunların haricinde bazen psikolojik sorunlarınız hiç bitmez.

Evinizi her yere götürün //
Artık sürekli hareket halinde olmaya alıştığınızdan, bundan vazgeçmek oldukça zor. Siz artık yerleşik hayattan uzaksınızdır. Bir işte sürekli çalışmak çok zordur. Bir ilişkiyi sürdürmek çok zordur. İstediğiniz zaman halatları çözebileceğinizi bilerek bir yerde kalmak zordur. Evinizi hareket ettirebilme kabiliyeti her şeyi değiştirir. Yani gidersiniz, gitmeye devam edersiniz ve sürekli her şeye ve herkese elveda dersiniz.

Her işte Usta//
Motorunuz arızalandığında, uzun saatler boyunca onu düzeltmek için uğraşacak ve düzelmesi için da ederken bulacaksınız kendinizi. Motoru tamir edemediğinizde, doğru yol için her yönde yelken seyri yapan denizci olursunuz. Tuvalet bozulursa, tesisatçı sizsiniz. Tuz, elektrik kablolarınızı korozyona uğrattığında, şüpheli elektrikçisiniz. Kaybolduğunuz zaman siz halen navigatorsünüz.

Doğa ana / /
Doğa Ana ile müzakere yoktur. Açıkçası, o sizi ve sizin ihtiyaçlarınızla ilgilenmez.  Gündüz veya gece her anında kararını değiştirecek ve rotanızı değiştirip, demir atmaya yada kaçmanız için zorlayacaktır. Siz her zaman onun merhametindesiniz.

Belirsizlik //
Yine, gitmeye çalıştığınız yere gidebileceğinizden emin değilsiniz. Günlük seyahatleriniz boyunca bir çok değişkenler ve engeller ile karşılacaksınız, ancak asla ne zaman neyin geleceğini bilemeyeceksiniz. Yeniden rota belirlemek, plan B, C veya arkadan dolaşmak gerekir. Hiçbir şey kesin değildir. Kesin planlarınız olduğunda bile, işlerin buna göre gitmeyebileceğini anlamalısınız.

Bu tamamen bir perspektif meselesidir. Bardağın ne tarafından baktığınız ile alakalıdır. "



Peki, siz hiç böyle bir liste yaptınız mı ? Yapsaydınız sizinkinde neler yazardı ? Sizce iyi ve kötü yanları nelerdir ?
  • IP logged

  • *
  • İleti: 2553
Ynt: KAYIKEVİ
#154: 02 Eylül 2017, 03:29:18
Küçük bir teknede yaşamanın en iyi ve en kötü yanlarını anlatan birisinin yazısını okumuştum . Amerika da yaşayan, freelancer kadın denizci yazmıştı ve küçük notlar almıştım. Orjinalini bulamadım yazının ama notlardan ve aklımdan kaldığı kadarı ile şöyleydi. Elbet bire bir tercümesi değil ama kabaca şöyle bir şeyler.

"... İki yıl boyunca en yakın arkadaşım ve ben 27 feet'lik yelkenli de yaşadık. Doğru, evimin uzunluğu 27 feet ve genişliği genişliği 9 feet. Alanlar oldulça kısıtlı idi. Konfor ise çok az. Günlük yaşamlarımız sinir bozucu olmadığında gayet eğlenceliydi.

Bu yüzden basit bir liste yazmaya başladım:
Küçük bir yelkenlide yaşamak hakkında en iyi şeyler. Bunları yazıp kendimi şaşırtıyordum. Sanki kafamda kağıda dökülmeyi bekliyorlardı.

Sonra ikinci listeme başladım:
Küçük bir yelkenlide yaşamak hakkında en kötü şeyler. Kafam iyice karıştı ve başladığım noktaya döndüm.
En iyi olan her sebepler en kötü oldu. Listelerim neredeyse mükemmel bir eşleşme vardı.
Çelişkili? Evet, biraz, ama açıklayayım:

EN İYİ

Basitlik / /
Sizin ihtiyacınız olan herşeyden bir tane var ve başka bir şeyiniz yok. Bütün dağınıklığınız geride kalıyor. Menüler basit. Gardrobunuz gayet az. İki çift ayakkabı olabilir. Güneş battığında uyuyorsunuz ve güneş doğarken uyanıyorsunuz. Zamana, takvimlere ve bir zamanlar sizi tanımlayan sayılara dikkat etmeyi bırakıyorsunuz. İnternetiniz yokken, bir kitap okursunuz ve telefonunuzu kullanmaya bırakınca mektup yazıyorsunuz. Hareketsiz oturma sanatında mükemmelleşiyorsunuz. En basit anlardan zevk almaya başlıyorsunuz.

Gardrop az, bir  çift ayakkabım bir çiftte terlik var . Zamana ,takvime baksan da faydası yok zaten o kendi kendine akıyor ,seni dinlemiyor. :) Telefona bakmaya zaten vakit yok .

Evinizi her yere götürün //
Tekne içerisinde ne kadar uzun süre kalırsanız, betonarme mahallelere o kadar yabancılaşmış hissediyorsunuz. Bu tekne eviniz, konfor bölgeniz, arkadaşınız, ulaşımınız ve dünyayı keşfetmek için biletiniz oluyor. Sınırlarınız yok ve fırsatlar sınırsız.

Tekneniz bakımlı ve amaca uygun olmak şartıyla çok doğru. Ben şahsen tekneye binip denize açılınca kuşlar gibi hür hissediyorum kendimi.


Her işte usta//
Bir sürü farklı meslek erbabı olmalısınız. Bir şeyler arızalandığında, telefon görüşmesi yapmadan önce kendi başınızın çaresine bakmalısınız. Dar bir bütçeniz olduğunda, bol miktarda bütçeye sahip ve zamanı olmayanların tersine, tamir etme kabiliyetine sahip olduğunuz şeylere hayran kalacaksınız. Kendinizi aniden biraz mekanik, tesisatçı, elektrikçi, zanaatkâr, denizci ve navigatör hissediyorsunuz

İstersen hissetme , denizin ortasında nereden bulacağız park yeri , çekici ve ustayı. ;)


Doğa ana //
Tahmin edebileceğiniz gibi, bu gayet açıktır. Güneş doğar, Güneş batar, Ay hasatı yapılır, Yabani hayat, Nadir kuşlar, Su samuru, Yunuslar, Timsahlar, Köpekbalıkları, En parlak yıldızlar, İnanılmaz bulut oluşumları, Şiddetli fırtınalar, Kör edici yağmurlar, dere gibi akan denizler, Tatlı su gölleri, Geniş tuzlu okyanuslar, sürekli değişen bir manzara. Asla eskimez.

Kesinlikle. :)

Belirsizlik //
Hedefiniz her gün A noktasından B noktasına gitmektir. Gerçekten bunu yapıp yapamayacağınızı bilmiyorsunuz. Benim düşünceme göre, iyi bir meydan okumadan çok heyecan verici ve motive edici hiçbir şey yoktur. Cevaplanmamış sorular sürekli olarak vardır ve sürekli olarak merak ederek öğrenirsiniz.

Adrenalin bağımlılık yapıyor galiba ? Hem genç ve diride tutuyor. :)


EN KÖTÜ

Basitlik //
 Ne zaman yağmur yağarsa ıslanırsınız. Dayanılmaz derecede sıcaksa, klimanız yoktur. Güverte donduğunda, ısı kaynağınız yoktur. Giysilerinizin hepsi kirli olduğundan, çamaşırınız yoktur. Çok acıktığınızda, bir ton balığı konservesi açar ve avakadonun yanına koyarsınız. Kirlendiğinizde, tuzlu bir okyanusa veya çamurlu bir nehirde banyonuzu yaparsınız. Güneş battığında kafa lambanızı açarsınız. Bunların haricinde bazen psikolojik sorunlarınız hiç bitmez.

Kötü değilki, aslımıza yani doğaya ve basit yaşama dönüyoruz, modern dediğimiz yaşamın stresi gidince benim psikolojim de düzeliyor ,neresi kötü anlamadım.   :-\

Evinizi her yere götürün //
Artık sürekli hareket halinde olmaya alıştığınızdan, bundan vazgeçmek oldukça zor. Siz artık yerleşik hayattan uzaksınızdır. Bir işte sürekli çalışmak çok zordur. Bir ilişkiyi sürdürmek çok zordur. İstediğiniz zaman halatları çözebileceğinizi bilerek bir yerde kalmak zordur. Evinizi hareket ettirebilme kabiliyeti her şeyi değiştirir. Yani gidersiniz, gitmeye devam edersiniz ve sürekli her şeye ve herkese elveda dersiniz.

Hep yeni şeyler ve insanlar tanıyorsun. Allahtan daha ne ister bir insan. :)

Her işte Usta//
Motorunuz arızalandığında, uzun saatler boyunca onu düzeltmek için uğraşacak ve düzelmesi için da ederken bulacaksınız kendinizi. Motoru tamir edemediğinizde, doğru yol için her yönde yelken seyri yapan denizci olursunuz. Tuvalet bozulursa, tesisatçı sizsiniz. Tuz, elektrik kablolarınızı korozyona uğrattığında, şüpheli elektrikçisiniz. Kaybolduğunuz zaman siz halen navigatorsünüz.

Evet,çok zevkli , ona göre yetiştirelim kendimizi, marina ustalarından kazık yemeyelim , kötü bir şey değil ki. :)

Doğa ana / /
Doğa Ana ile müzakere yoktur. Açıkçası, o sizi ve sizin ihtiyaçlarınızla ilgilenmez.  Gündüz veya gece her anında kararını değiştirecek ve rotanızı değiştirip, demir atmaya yada kaçmanız için zorlayacaktır. Siz her zaman onun merhametindesiniz.

Biz de ona sığınır ve onun isteklerine uygun davranırız. Anamız o bizim. Ne güzel.:)

Belirsizlik //
Yine, gitmeye çalıştığınız yere gidebileceğinizden emin değilsiniz. Günlük seyahatleriniz boyunca bir çok değişkenler ve engeller ile karşılacaksınız, ancak asla ne zaman neyin geleceğini bilemeyeceksiniz. Yeniden rota belirlemek, plan B, C veya arkadan dolaşmak gerekir. Hiçbir şey kesin değildir. Kesin planlarınız olduğunda bile, işlerin buna göre gitmeyebileceğini anlamalısınız.

E , normal kara hayatında da böyle değilmi  ??? , anlamadım bu paragrafı. ?0-?

Bu tamamen bir perspektif meselesidir. Bardağın ne tarafından baktığınız ile alakalıdır. "





Peki, siz hiç böyle bir liste yaptınız mı ? Yapsaydınız sizinkinde neler yazardı ? Sizce iyi ve kötü yanları nelerdir ?

Hiç yapmadım . ihtimalleri düşününce yapmak ta mümkün değil zaten .:) Kendimi mümkün olduğumca geliştirir ,elimden geldiğince olayların akışına göre davranırdım.  C:-)
  • IP logged

  • *
  • İleti: 1343
Ynt: KAYIKEVİ
#155: 02 Eylül 2017, 03:54:02
Bu konunun daima çift taraflı kutupları oldu benim için de. Ama bazen negatif  bazen pozitif oldu.Aynı koşullar farklı zamanlarda farklı hissettirdi.

Birgün Sivriada' dan Yeşilköy'e Cemre ile geliyorum hava hafif rüzgarlı yelken motor geliyorum.Makine devri aniden düştü ve stop etti.Nasıl olsa yelken var telaşa gerek yok çok yavaş ta olsa yerime gidebilirim.Nitekim öyle oldu liman önünde bir arkadaşın teknesiyle yardımı sayesinde yerime bağlandım.Telaş yok.Keyifler yerinde..

Yine birgünTrilye'den Yeşilköy'e Cemre ile geliyoruz.Yanımda yeğenim ,eşi,Gezgin korsan'dan dostum Erdem Çakır var .Hava Bozburun'u aşınca sertledi .Esenköy' e yöneldik .Ne yapacağımıza karar vereceğiz.Belki tekneyi Esenköy'de bırakacağız.Esenköy'e geldik.Yakıt tamamlama ,çay içme vs.yola devam etmeye karar verdik.Yolaçıktık ama hava üstüne koyuyor.Çamaşır makinasındaki spor ayakkabı gibiyiz.Hem Cemre  çalkalanıyor hem biz.Motor yelken gitmeye çalışıyoruz.Aynı yukarıda yazdığım gibi makine devri aniden düştü stop etti.Hava anormal sert makine stop etti.Kalbim sıkştı .Durum aynı makine stop etti yelkenler camadanlı açık Marmara Denizinin ortasındayız.Üstelik bana ve dolayısıyla tekneme güvenen birkaç insanla birlikte.
Hemen çözüm bulmaya çalıştım saatlerce uğraşıp,bir rus şilepinin bizi ezme tehlikesinden kurtulup,motoru çalıştırıp Yeşilköy'e vardık ama bana sorun birde.Aynı durum gibi motor stop etti yelkenler açık sıkıntının değişkenliğini karşılaştırın.
  • IP logged
BABA TUNCA /YEŞİLKÖY

T
  • *
  • İleti: 2171
Ynt: KAYIKEVİ
#156: 06 Eylül 2017, 13:48:25
Megayatlar Neden Beyazdır?

Renk “göze giren ışıkla birlikte beyinde üretilen bir duyu ve birçok psikolojik ve fizyolojik faktörün katkıda bulunduğu zihinsel bir algılama olayı”1 olarak tanımlanmaktadır. “Renklerin psikolojik etkileri; simgeleme nitelikleri, sahip oldukları duyusal değerler, neden oldukları ilişkilendirmeler ve ortaya çıkardığı illüzyonlarla artmaktadır. Bir rengin anlamının anlaşılmasının ya da hafızadan bulunmasınınsa, derin katmanlarda, bilinçsizlikte ya da bilinçaltında gerçekleştiği”2 ifade edilmektedir. Bununla birlikte “her rengin belirli bir duygusal değeri olduğu ve belirli insanlarda belirli duygulara yol açabildiği; öyle ki bunların sembolik ya da geleneksel önemle dolaysız ilgilerinin olması gerekmediğine”3dair görüşler de mevcuttur. Renk özellikleri bireyler arasında güçlü bir algısal etkileşim sağlamaktadır. Bu noktada renkten, kültürün belirgin bir yansıması ve sosyal ilişkileri şekillendiren bir özellik olarak bahsetmek yerinde olacaktır. “Renklerin bazı etkileri insanların geneli tarafından iyi bilinir ve kabul edilir. Aslında bu etkiler önemli araştırmalara ve deneylere konu olmuşlar ve bilimsel olarak kanıtlanmışlardır. Ancak bilimadamlarının hepsi bu sonuçların geçerliliğini onaylamazlar”4.

 Bir renk üzerinde yapılacak yansız gözlemler, kültürel ihtiyaçlar doğrultusunda o renge kuşaklardır izafe edilen vasıfların yansımasını ortaya koyabilmektedir. Beyaz renk de tarih boyunca birçok yorumdan ve ilişkilendirmeden payını alan renkler arasındadır. Beyaz bir “renk” midir, yoksa “renk pigmentlerinin tamamıyla yokluğu” mudur? “Isaac Newton göstermiştir ki, beyaz renk spektrumdaki bütün renklerin karışımıdır. Beyaz ışıksa bütün diğer renkleri bünyesinde barındırır”5.

Beyaz birçok kültürde çoğunlukla “saflığı ve temizliği” anlattığı gibi “korunma, huzur, barış, konfor, namus, soyluluk, masumiyet ve yüksek kalite”6 gibi olguları da karşılamaktadır. Diğer yandan “yaşam, ölüm, ölümden sonra yaşam ve aşk” olgularının toplumsal yaşam kalıplarını biçimlendirmesinde beyazın etkileyici gücü gözlenir. “Evlilik törenlerindeki beyaz gelinlik eski bir yaşamın sona erip, bir yenisinin başlamasını simgeler. Beyaz, ölüm için kullanıldığında fiziksel bedenin yeni bir yaşama doğmak üzere ölümünü temsil etmektedir. Beyaz aynı zamanda açık ve basit olan ruhu gösterir. ‘Ben beyaz severim’ ifadesiyse bir insanın yeni fikirlere açık bir karaktere sahip olduğunu”7 anlatabilmektedir. Beyazı seven bir kişinin olumlu, dengeli ve iyimser bir kişiliğe sahip olduğu düşünülebilir. “Aydınlanmanın, kutsallığın ve kurtarılmanın rengi olarak da kabul gören beyaz; aynı zamanda dış baskılardan kurtulmuş, basit bir yaşam tarzıyla yetinen insan karakterini”8 de betimleyebilmektedir.

Bunun yanında beyazı “soğuk ve yalıtılmışlık”9 biçiminde de yorumlamak mümkün olmuştur. Zira bir görüşe göre “beyazın egemenliği insanları birbirinden ayırır ve uzaklaştırır. Beyaz fil ise bazı batı dillerinde ‘astarı yüzünden pahalıya mal olmak’ anlamına gelmektedir”10. Bununla birlikte beyazın “beyaz yalan, yenilgiyi temsil eden beyaz bayrak” gibi çeşitli görünümleri de gözden kaçmamaktadır. Başka bir görüşe göre “beyaz renk, rengi sevmeyen insanların rengidir”11. Ancak “psikolojik araştırmalar beyazın duygusal şokların etkisini yumuşattığını”12 göstermektedir. Farklı kültürler için beyaz rengin dramatik etkileri olduğu bilinmektedir. “Birçok doğu ülkesinde yası temsil eden beyaz renk, batı kültürlerinde iyi şansı anlatmaktadır. Birçok kültürde de beyaz giymek elitizm olarak algılanabilmektedir. Çünkü beyaz elbiseleri temiz tutmak güçtür. Bunun yanında ancak belirli bir ekonomik eşiğin üzerindekilerin beyaz giysi alma ve kullanma lüksüne sahip oldukları akıllara gelmektedir”13.

Ünlü Fransız modernist mimar Le Corbusier “saflığı sevmek için bir kat beyaz badana uygulayarak, ahlaklı bir davranışta bulunmuş oluruz’ demekle beyazla ilgili etik yaklaşımını ortaya koymuştur. Hollandalı ressam Theo van Doesburg ise beyazı ‘modern zamanların rengi’ olarak kutsamıştır. Suprematizm’in kurucularından Rus Kasimir Malevich daha da ileri giderek beyazı “sonsuzluğun gerçek ve doğru kavramsallaşması”14 biçiminde yorumlamıştır.

“Geçtiğimiz yüzyılda yoğunlaşarak artan beyaz renk boyayla kaplı duvar ve tavanların oluşturduğu binalarda yaşama eğilimi, toplumların hijyen ve temizlik gibi olguları anıştırmasında bir alışkanlık ölçeği halini almıştır”15. “Hastaneler, laboratuvarlar ve okullar beyazlara bürünmüştür, çünkü beyazın çalışanların dikkatini dağıtmadığı gibi hastaları da rahatsız etmediği görülmüştür”16.

“Bugün artık renklerin çeşitli mallarda (tasarımlarda) kullanımı konusunda, zengin bilimsel ve pratik verilere sahibiz”17. Rengin bir endüstri ürünün alıcıya iletmesi istenen görsel mesajı biçimlendirmede ideal bir araç olduğu ortadadır. “Başarılı olarak uygulanmış bir renk, tesadüfen çekici ve güzel olmaktan daha fazlasını ifade eder”18. “Renk ürün cinsinin tanımlanması ve çağrışımında önemli rol oynamaktadır”19. Bu ifadeler bir rengin, belirli bir ürünle olan ilişkisinin saptanmasının son derece önemli olduğunu göstermektedir. Bir endüstri tasarımı tinsellikten, pazar ekonomisine kadar uzanan farklı boyutlardan oluşur ve rekabet gücü olan, pazar ekonomisine uygun ürünler yaratmayı hedefler. Bu perspektiften bakılınca görülense, rengin marka ve kurumsal kimliğin kuruluşunda hakim bir öge olduğudur. “Bazı ürünler, nesneler görünümün uyumu bakımından, gelenekler veya çağrışımlardan kaynaklanan belirli renkleri gerektirirler. Belli ürünler veya mallar renklerle sembolize edilebilmektedir. Bu süreç gelenek vasfına yaklaşır, çünkü alışkanlıktan destek alır”20.

Bu saptamalar ışığında yeni bir megayatı, bir “megayat” olarak tanımlayabilmek için onda sınıf kimliğine ilişkin görsel bazı ipuçları ararız. Çağdaş megayat tasarımında dış tasarım renginin seçiminde, tutucu ve fazla irdelenmemiş bir tavırla karşılaşırız. Bu teknelerin çok büyük bir bölümü dış tasarımlarında beyaz rengi tercih etmektedirler. Bu uygulamanın, bir “standartlaşma” eğilimi olduğu ve  klişeleşerek ticari bir zorunluluk haline geldiği görülebilmektedir. Buna göre megayatları beyaz olmaya zorlayan nedenleri tartışmak gereklidir.

Bir megayatın dış kabuğunu oluşturan yüzeylerde beyaz rengin seçilmesi, hem dışarıdan nasıl algılandığıyla, hem de içindeki yolcunun onu nasıl kullanacağıyla ilişkili olmalıdır. Çünkü bir megayat hem iç, hem de dış mekanlarını yolcunun kullanımına sunar. Yolcu, güvertedeyken ya da denizde yüzerken, teknenin dış görünümüyle iletişim içindedir. Dolayısıyla tekneye uzaktan bakacak olan bir diğer kişiden çok daha yakındır. Öncelikle şunu söylemeliyiz ki, beyaz renk güneş ışınlarını daha fazla yansıttığı ve daha az ısındığı için koyu renklerden daha çok tercih edilmektedir. Ancak bu olgu yeni keşfedilen bir şey değildir. Beyaz rengin, bu işlevinin yanında, yapacağı anıştırmalarla; toplumların psikososyal yapısında işaret edeceği sayısız karşılıkları hatıra gelmelidir.

Beyazı gemilerin karina ve üstyapılarında geleneksel olarak kullanılan bir renk olarak düşünmemek gerekir. Bir kaplama malzemesi olarak beyaz boyanın yerleşik tarihini yatlarla başlatmak daha doğru olacaktır. Deniz yaşamında beyaz rengin çözümlemesine girişmek, ortaya çıkarabileceği ilginç sonuçlar açısından araştırmaya değer bir konudur. Deniz araçlarının tarihteki gelişimine baktığımızda, kullanılan temel malzemenin ağaçla başladığını görürüz. Geminin karinasına, üstyapısına, direklerine duyulan hayranlık, ahşap malzemenin yetkinlikle kullanımının bir sonucu olsa gerektir. Gemi imgesinde göz dolduran beyaz renkse, yelkenlerin rengi olmuştur. Beyaz renk, ilkçağlardan beri denizcilik tarihinde varolagelmiştir. Ancak beyazın deniz yaşamına, ahşap gibi doğada sahip olduğu renk ve dokusunu koruyarak girdiğini söylemek çok da doğru bir saptama olmayacaktır. Yelkenlerin özdeksel yapılarını göz önüne aldığımızda bunu açıklıkla görebilmekteyiz. Yelkenin eskil çağlardan beri şekillenme sürecini düşünecek olursak, dokunup kumaş haline gelinceye dek, doğadaki hazır biçiminden önemli ölçüde uzaklaşmış bir tasarım olduğunu kavrarız. Yine yelken kumaşı gibi “insan yapısı dünya”ya ait olan ahşap ise, gemilerde kullanıldığı şekliyle hiç kuşkusuz dokusu, sıcaklığı ve rengiyle  doğada bulunduğu niteliğine yakın olarak anlamlanma şansına daha çok sahiptir. Böylelikle, kara yaşamının güvenli yaşam koşullarını anıştırdığı için denizlerde böyle bir göstergenin çeşitli özlemlere yanıt verecek biçimde olgunlaşmasına şaşmamak gerekir.

Teknolojinin deniz yaşamına getirdiği yenilikler çoğaldıkça, gemilerdeki güvenlik çıtasının da yükseldiği gözden kaçmaz. Endüstri çağında buharlı gemilerin denizlerde boy göstermesiyle, yolculuklar kısalmış, konfor artmıştır. Olasılıkla özlemlerin kısalmaya başlaması da gemilerde başka renk ve malzemenin kullanım alanlarını genişletmiştir. XVIII. yüzyıl sonlarından itibaren hem karina hem de üstyapı yüzeylerinin değişik renkte boyalarla kaplandığını görmek mümkündür. Yelkenli yatların çoğalmasıyla birlikte, özellikle beyaz rengin teknelere hakim olduğu gözlenmektedir. Bu düşünce doğrultusunda denizlerde, kara mimarisindeki anlam örgüsünden farklı biçimlerde olgunlaşan beyaz rengin, yatların karina ve üstyapılarına “yelken”lerden kayıp geldiğini çıkarsayabiliriz. Teknoloji yarışında buharlı motorlara geçilen yelkenlerin bu yenilgisi, bir türlü kabullenilememiş ve belki de müzeye kalkacağı bir durumdayken, yatçılık onların imdadına yetişmiştir. Modern zamanlar onları romantik biçimde yeniden anlamlandırıp, ikonlaştırarak teselli bulmuştur. Bugün yelkenli yatları, megayatları ve birçok deniz aracını saran beyaz örtü belki de, “yelken”lerin anısına duyulan sadakatin bilinçsiz bir göstergesidir.

Bunun yanı sıra megayat konseptine tutucu bir özellik kazandıran bir başka faktör “cinsiyet ögesi” olarak gözükmektedir. Yüzen ulaşım  araçlarının dişil özellikleri evrensel bir olgu olageldiği gibi bu yazının sınırlarını fazlasıyla aşmaktadır. Ancak dikkatlerden kaçırılmaması gereken bir nokta, megayatın -aslında bütün yatların- bir “erkek nesnesi” olmasıdır. Beyazın yüzyıllardır bu teknelere ısrarla tutunabilmesindeki başarı, konseptin, oluştuğu dönemlerden bugüne toplumsal anlamını pek değiştirmeden ve geliştirmeden gelebilmesinde yatmaktadır. Bu saptamayı megayatı, toplumların görsel alanları dolduran çeşitli endüstri ürünleriyle benzer ölçekte değerlendirerek pekiştirebiliriz. Modern kent kurtizanının ortaya çıktığı XVII. yüzyıldan bu yana kadının toplumsal kimliğinin devingenliği, serbest pazar ekonomisini olduğu kadar tasarım disiplinlerinin de birçok alanını kuramsal ve pragmatik anlamda hayli etkilediği savunulabilir. Özellikle I. Dünya Savaşı’yla başlayıp günümüze kadar gelen sürede kadının sosyal konumunda meydana gelen aykırı dalgalanmalarla birlikte kadın tüketimine yönelik ürünlerin -görsel metinlerin-  çeşitliliği ve cinsiyet olgusuna bağlı sayısız etkenin tasarlama ölçütlerini örgütleme biçimi göze çarpmaktadır. Bu oluntu XX. yüzyılın ikinci yarısında otomotiv sektöründe yürütülen küresel renk politikalarıyla örneklenebilir. “Otomobiller yaklaşık elli yıldır renkli karoser ve iç tasarım bakımından moda renklerin bilinçli seçimine konu olmuştur. Araştırmalar göstermektedir ki, otomobil karoserlerinde kullanılan renklerin artışı, kadın araba kullanıcılarının çoğalmaya başladığı 1950’li yıllardır. Bunun başlıca nedeniyse kadınların otomobillerin detaylarıyla ilgilenmeyişi ve teknik ayrıntıları önemsemeyişleri”21 olarak öne çıkmaktadır. Kadınların tüketim tutum ve davranışlarının etkin bir rol üstlendiği bir başka pazarsa moda endüstrisidir. Bir görüşe göre “moda, ürünlere sürekli olarak yeni anlamlar yükleyerek toplumsal kimliklerin yeniden tanımlanmasına yol açar”22. Megayat konseptinin önemli bir bileşeni olan beyaz renk ise bu türden bir döngünün dışında kalmak durumundadır. Zira megayat erkek bakışının pasif hedefi olduğundan böyle bir değişikliğe gereksinim duymamıştır. Lakoff ve Scherr’e göre “modern güzellik cinsel politikaların derinliklerinde saklıdır”23 (Lakoff ve Scherr 1984). Bu anlamda tekne üreticilerinin de megayatın dişil kimliğini ve eril özlemleri dikkate aldıkları ortadadır.

Bir endüstri ürünü tasarlanırken, ticari ve kültürel kaygılar, ürüne içinde yer aldığı sınıfın niteliklerini yüklemekle yükümlüdür. Çeşitli markalardaki megayat  modelleri yeni üretilecek tekne için bağlayıcıdır. Böylelikle bir megayat, içinde yer aldığı tekneler sınıfının niteliklerine sahip olmak durumundadır. Bu noktadan hareketle bir megayat da er ya da geç kategorize olmak zorundadır. Bu koşullar altında, “yenilikçi” bir megayat tasarımı, tüketici algısında eski megayat örnekleriyle bağlantı kurabildiği oranda ticari bir beklenti içine girebilecektir. Yani uzun sözün kısası günümüz koşullarında megayat konseptinin beyaz rengin egemenliğinden kaçması hayli zor gözükmektedir.



Kaynak

 Ball, Philip. Color in Nature, A text for Natural History magazine, Vol. 111, No. 2, s. 64, Mart, 2002. http://www.whitebottom.com/philipball/c06_03.asp
http://www.hauntedhamilton.com/4psychology.html
Crane, Diana. Moda ve Gündemleri, Giyimde Sınıf, Cinsiyet ve Kimlik, Çev. Özge Çelik. İstanbul: Ayrıntı Yayınları, 2003.
http://psy.rin.ru/eng/article/214-101.html
http://homepage.ntlworld.com/nauvoo/msg6.htm
http://www.hyperdictionary.com/dictionary/White+elephant
http://www.ksontheweb.com/ift/articles/article.ift?artid=1803&cat_id=62
http://www.plascon.co.za/colourmodule/psychology_of_colour.asp?category=colour_module
Kanat, A. Renk ve Duyu Psikolojisi, İzmir: İlya Yayınevi, 2001.
La Couleur Nature, histoire et décoration, Paris, Le Temps Apprivoisé, sa. 256, 1993. http://paintcafe.sympatico.ca/en/couleur/langage/psychologie/index.asp
Rosotti, Hazel. Colour, Why the World Isn’t Grey. New Yersey: Princeton University Press, 1985.
Schmitt, Bernd ve Simonson, Alex. Pazarlama Estetiği, Marka Kimlik ve İmajın Stratejik Yönetimi. İstanbul: Sistem Yayıncılık, 2000.
1 Hazel Rosotti. Colour, Why the World Isn’t Grey, (New Jersey: Princeton University Press, 1985), s. 16.
2 A Kanat. Renk ve Duyu Psikolojisi, (İzmir: İlya Yayınevi, 2001), ss. 102, 105.
3 A.g.e., s. 180.
4 La Couleur Nature, histoire et décoration, Paris, Le Temps Apprivoisé, s. 256, 1993. http://paintcafe.sympatico.ca/en/couleur/langage/psychologie/index.asp
5 Philip Ball. Color in Nature, A text for Natural History magazine, Vol. 111, No. 2, s. 64, Mart, 2002. http://www.whitebottom.com/philipball/c06_03.asp
6 http: // www. hauntedhamilton. com/ 4 psychology.html, http://psy.rin.ru/eng/article/ 214-101.html
7 http://homepage.ntlworld.com/nauvoo/msg6.htm
8 A.g.e.
9 http://www.hauntedhamilton.com/4psychology.html
10 A.g.e., http: //www. ksontheweb. Com / ift / articles/ article.ift? artid = 1803&cat_id=62, http://www.hyperdictionary.com/dictionary/White+elephant
11 Philip Ball. Color in Nature, A text for Natural History magazine, Vol. 111, No. 2, s. 64, Mart, 2002. http://www.whitebottom.com/philipball/c06_03.asp
12 http://www.hauntedhamilton.com/4psychology.html
13 La Couleur Nature, histoire et décoration, Paris, Le Temps Apprivoisé, sa. 256, 1993. http://paintcafe.sympatico.ca/en/couleur/langage/psychologie/index.asp
14 Philip Ball. Color in Nature, A text for Natural History magazine, Vol. 111, No. 2, s. 64, Mart, 2002. http://www.whitebottom.com/philipball/c06_03.asp
15 http://psy.rin.ru/eng/article/214-101.html
16 ttp://www.plascon.co.za/colourmodule/psychology_of_colour.asp?category=colour_module
17 A Kanat. Renk ve Duyu Psikolojisi, (İzmir: İlya Yayınevi, 2001), ss. 129.
18 A.g.e., s. 103.
19 Bernd Schmitt ve Alex Simonson, Pazarlama Estetiği, Marka Kimlik ve İmajın Stratejik Yönetimi, Çev. Zelal Ayman. (İstanbul: Sistem Yayıncılık, 2000), s. 113.
20 A Kanat. Renk ve Duyu Psikolojisi, (İzmir: İlya Yayınevi, 2001), ss. 103, 180.
21 A.g.e., ss. 126-127.
22 Diana Crane. Moda ve Gündemleri, Giyimde Sınıf, Cinsiyet ve Kimlik, Çev. Özge Çelik. İstanbul: Ayrıntı Yayınları, 2003., s. 27.
23 A.g.e., s. 106.
  • IP logged

  • *
  • Donatan Temsilcileri
  • İleti: 4253
Ynt: KAYIKEVİ
#157: 06 Eylül 2017, 15:05:54
Küçük bir teknede yaşamanın en iyi ve en kötü yanlarını anlatan birisinin yazısını okumuştum . Amerika da yaşayan, freelancer kadın denizci yazmıştı ve küçük notlar almıştım. Orjinalini bulamadım yazının ama notlardan ve aklımdan kaldığı kadarı ile şöyleydi. Elbet bire bir tercümesi değil ama kabaca şöyle bir şeyler.

"... İki yıl boyunca en yakın arkadaşım ve ben 27 feet'lik yelkenli de yaşadık. Doğru, evimin uzunluğu 27 feet ve genişliği genişliği 9 feet. Alanlar oldulça kısıtlı idi. Konfor ise çok az. Günlük yaşamlarımız sinir bozucu olmadığında gayet eğlenceliydi.

Bu yüzden basit bir liste yazmaya başladım:
Küçük bir yelkenlide yaşamak hakkında en iyi şeyler. Bunları yazıp kendimi şaşırtıyordum. Sanki kafamda kağıda dökülmeyi bekliyorlardı.

Sonra ikinci listeme başladım:
Küçük bir yelkenlide yaşamak hakkında en kötü şeyler. Kafam iyice karıştı ve başladığım noktaya döndüm.
En iyi olan her sebepler en kötü oldu. Listelerim neredeyse mükemmel bir eşleşme vardı.
Çelişkili? Evet, biraz, ama açıklayayım:

EN İYİ

Basitlik / /
Sizin ihtiyacınız olan herşeyden bir tane var ve başka bir şeyiniz yok. Bütün dağınıklığınız geride kalıyor. Menüler basit. Gardrobunuz gayet az. İki çift ayakkabı olabilir. Güneş battığında uyuyorsunuz ve güneş doğarken uyanıyorsunuz. Zamana, takvimlere ve bir zamanlar sizi tanımlayan sayılara dikkat etmeyi bırakıyorsunuz. İnternetiniz yokken, bir kitap okursunuz ve telefonunuzu kullanmaya bırakınca mektup yazıyorsunuz. Hareketsiz oturma sanatında mükemmelleşiyorsunuz. En basit anlardan zevk almaya başlıyorsunuz.

Evinizi her yere götürün //
Tekne içerisinde ne kadar uzun süre kalırsanız, betonarme mahallelere o kadar yabancılaşmış hissediyorsunuz. Bu tekne eviniz, konfor bölgeniz, arkadaşınız, ulaşımınız ve dünyayı keşfetmek için biletiniz oluyor. Sınırlarınız yok ve fırsatlar sınırsız.

Her işte usta//
Bir sürü farklı meslek erbabı olmalısınız. Bir şeyler arızalandığında, telefon görüşmesi yapmadan önce kendi başınızın çaresine bakmalısınız. Dar bir bütçeniz olduğunda, bol miktarda bütçeye sahip ve zamanı olmayanların tersine, tamir etme kabiliyetine sahip olduğunuz şeylere hayran kalacaksınız. Kendinizi aniden biraz mekanik, tesisatçı, elektrikçi, zanaatkâr, denizci ve navigatör hissediyorsunuz

Doğa ana //
Tahmin edebileceğiniz gibi, bu gayet açıktır. Güneş doğar, Güneş batar, Ay hasatı yapılır, Yabani hayat, Nadir kuşlar, Su samuru, Yunuslar, Timsahlar, Köpekbalıkları, En parlak yıldızlar, İnanılmaz bulut oluşumları, Şiddetli fırtınalar, Kör edici yağmurlar, dere gibi akan denizler, Tatlı su gölleri, Geniş tuzlu okyanuslar, sürekli değişen bir manzara. Asla eskimez.

Belirsizlik //
Hedefiniz her gün A noktasından B noktasına gitmektir. Gerçekten bunu yapıp yapamayacağınızı bilmiyorsunuz. Benim düşünceme göre, iyi bir meydan okumadan çok heyecan verici ve motive edici hiçbir şey yoktur. Cevaplanmamış sorular sürekli olarak vardır ve sürekli olarak merak ederek öğrenirsiniz.

EN KÖTÜ

Basitlik //
 Ne zaman yağmur yağarsa ıslanırsınız. Dayanılmaz derecede sıcaksa, klimanız yoktur. Güverte donduğunda, ısı kaynağınız yoktur. Giysilerinizin hepsi kirli olduğundan, çamaşırınız yoktur. Çok acıktığınızda, bir ton balığı konservesi açar ve avakadonun yanına koyarsınız. Kirlendiğinizde, tuzlu bir okyanusa veya çamurlu bir nehirde banyonuzu yaparsınız. Güneş battığında kafa lambanızı açarsınız. Bunların haricinde bazen psikolojik sorunlarınız hiç bitmez.

Evinizi her yere götürün //
Artık sürekli hareket halinde olmaya alıştığınızdan, bundan vazgeçmek oldukça zor. Siz artık yerleşik hayattan uzaksınızdır. Bir işte sürekli çalışmak çok zordur. Bir ilişkiyi sürdürmek çok zordur. İstediğiniz zaman halatları çözebileceğinizi bilerek bir yerde kalmak zordur. Evinizi hareket ettirebilme kabiliyeti her şeyi değiştirir. Yani gidersiniz, gitmeye devam edersiniz ve sürekli her şeye ve herkese elveda dersiniz.

Her işte Usta//
Motorunuz arızalandığında, uzun saatler boyunca onu düzeltmek için uğraşacak ve düzelmesi için da ederken bulacaksınız kendinizi. Motoru tamir edemediğinizde, doğru yol için her yönde yelken seyri yapan denizci olursunuz. Tuvalet bozulursa, tesisatçı sizsiniz. Tuz, elektrik kablolarınızı korozyona uğrattığında, şüpheli elektrikçisiniz. Kaybolduğunuz zaman siz halen navigatorsünüz.

Doğa ana / /
Doğa Ana ile müzakere yoktur. Açıkçası, o sizi ve sizin ihtiyaçlarınızla ilgilenmez.  Gündüz veya gece her anında kararını değiştirecek ve rotanızı değiştirip, demir atmaya yada kaçmanız için zorlayacaktır. Siz her zaman onun merhametindesiniz.

Belirsizlik //
Yine, gitmeye çalıştığınız yere gidebileceğinizden emin değilsiniz. Günlük seyahatleriniz boyunca bir çok değişkenler ve engeller ile karşılacaksınız, ancak asla ne zaman neyin geleceğini bilemeyeceksiniz. Yeniden rota belirlemek, plan B, C veya arkadan dolaşmak gerekir. Hiçbir şey kesin değildir. Kesin planlarınız olduğunda bile, işlerin buna göre gitmeyebileceğini anlamalısınız.

Bu tamamen bir perspektif meselesidir. Bardağın ne tarafından baktığınız ile alakalıdır. "



Peki, siz hiç böyle bir liste yaptınız mı ? Yapsaydınız sizinkinde neler yazardı ? Sizce iyi ve kötü yanları nelerdir ?

En iyi;
 Gündem sürekli Masal. Neredeyse konuşacak başka konu yok.

En kötü;

Gündem sürekli Masal. Neredeyse konuşacak başka konu yok.
  • IP logged
Saatin fazla tiz tıkırtısında,ışık yıllarının ömür süremizle alay eden sesini de işitiriz.

  • *
  • İleti: 1467
    • AÇIK DENİZ AKADEMİ
Ynt: KAYIKEVİ
#158: 06 Eylül 2017, 15:17:48
Megayat renkleri için hiç bu kadar düşünmemiştim! :D

Bu yazı şunu hatırlattı;

https://m.facebook.com/story.php?story_fbid=2043151935698848&id=124956890851705
Alex Thomson'un Hugo Boss teknesi kurumsal kimlikleri nedeniyle siyah ve denizde teknenin ısınması sebebiyle bundan duydukları sıkıntıyı 3M'in geliştirdiği "Soğuk Siyah" diye adlandırdıkları özel bir izolasyon boyası ile çözeceklermiş.

öZgür (mobil)

  • IP logged
><(((º>

T
  • *
  • İleti: 2171
Ynt: KAYIKEVİ
#159: 09 Eylül 2017, 11:56:45
Benim daha önce duymadığım küçük bir hikaye öğrendim, belki biliyorsunuzdur ama yine de sizinle paylaşayım.

 Mitolojiye göre denizlerin hakimi olan Poseidon fırtınaların, azgın dalgaların ve depremlerin de tek sebebidir. Hal böyle olunca da bu liman şehirlerinde olumsuzlukların hemen hepsi Denizler Tanrısı olarak anılan Poseidon’a kesilirmiş. Tıpkı Patara limanının yok olması ile ilgili efsanede olduğu gibi.

Patara’da her şey yolunda gider ve insanlar da mutlu mesut yaşarlarken nedendir bilinmez günlerden bir gün Poseidon Patara halkına fena halde içerlemiş. Artık canı öyle mi istedi yoksa halk tarafından adanan kurbanlar mı yetmedi bilinmez ama gazaba gelen Poseidon üfleyip üççatallı yabasını sallayarak bölgede korkunç bir fırtına çıkartmış.

Günlerce devam eden bu tatsız duruma çaresiz kalan halk bir şey yapamadan öylece bakakalmış. Sonunda da her zaman olduğu gibi iş yine tecrübeli kahinlere düşmüş. Hepsi bir araya gelerek duruma çözüm üretmek için kafa kafaya vermişler ve ortak bir karar alarak buldukları çareyi halka açıklamışlar.

Kahinlerin önerisine göre bölgede yaşayan tüm hatun kişiler bir araya gelip el ele tutuşarak kilometrelerce uzanan bir duvar oluşturacaklarmış. Burada yer alan tüm kadınlar yüzlerini denize dönecek ve böylelikle de esen fırtınada etekleri uçuşacakmış. Ümit edilen oymuş ki kadınların eteklerinin uçuştuğunu gören Poseidon da utanarak üflemekten vazgeçecek ve fırtına da böylelikle kesilecekmiş.

Beklenen gün gelmiş. Ovanın tüm kadınları birer birer sahile inerek kilometrelerce uzunlukta sonu gelmeyen bir etten duvar oluşturmuşlar. Poseidon ise halen kızgınlıkla üfleyerek fırtınasını daha da şiddetlendiriyormuş. O üfürdükçe kadınların da etekleri açılıyor ama onlar yine de yılmaksızın bu rüzgara karşı duruyorlarmış. Denizlerin hakimi başlarda aldırmayıp estirmeye devam etmişse de kadınların pes etmeyip eteklerinin açılmasını umursamadan kıyıda durduklarını görünce üfürmekten vazgeçmiş. Fırtına dinmiş… Poseidon ise utanç içinde denizler altındaki sarayının yolunu tutmuş.

Kent halkı her şeyi göze alıp yaşadıkları yeri kurtarmayı başarmışlar başarmasına da artık gemilerin yanaşabileceği bir limanları yokmuş. Ben diyeyim Poseidon’un gazabı, siz deyin fırtına nedeni ile güzelim liman kumlarla dolmuş. Gelen gemiler de yanaşamaz olunca Patara’nın ticari önemi giderek azalmış ve burada bir liman olduğu bile unutulmuş.


Bu hikayeyi okuduktan sonra kelt'lerin denizlerde başarısının bir tesadüf olamayacağını düşündüm  ;D
  • IP logged

  • *
  • Donatan Temsilcileri
  • İleti: 4253
Ynt: KAYIKEVİ
#160: 10 Eylül 2017, 07:36:31
Bunu da anlat
  • IP logged
Saatin fazla tiz tıkırtısında,ışık yıllarının ömür süremizle alay eden sesini de işitiriz.

  • *
  • Donatan Temsilcileri
  • İleti: 4253
Ynt: KAYIKEVİ
#161: 10 Eylül 2017, 07:37:05
Bak yönlendiriyorum seni :)
  • IP logged
Saatin fazla tiz tıkırtısında,ışık yıllarının ömür süremizle alay eden sesini de işitiriz.

  • *
  • İleti: 3573
Ynt: KAYIKEVİ
#162: 10 Eylül 2017, 11:25:39
28 feet bir teknede karasal destek almadan yaşamak gerçekten ciddi iş. Aslında karasal ve klimatik destek almadan desek daha doğru.

Geçenlerde Bilader ile  telefon ile görüşüyorduk. Bir süre sonra daha büyük bir tekneye geçmek istediğini söyledi. Malumunuz bizim bilader hırvatistandan bir tekne getirdi ve içinde yaşıyor.

İçinde yaşamak için ciddi büyük bir tekneye ihtiyaç olduğu kesin. O yüzden teknede yaşama tercihi yapmış dostları ayırırsak, aslında Türk ve Yunan kıyıları birer küçük tekene cenneti olmalı ya da olmalıydı.

Gidilebilecek en uzun mesafe gün içerisinde yapılabiliyor. Az biraz gece seyir tecrübeniz varsa öğle olmadan varmak istediğiniz koy ya da liman veya marinada olabilirsiniz.

Yolda daha beğendiğiniz bir koy görebilir ve orada kalmaya karar verebilirsiniz.

İnanılmayacak güzellikteki koylarda , karaya çıkabilir, çadır kurabilir, şezlonglarınızı götürüp, piknik yapabilirsiniz.

Sıcak hava , öğleden sonra her durumda akşama kadar devam eden esinti, kıyıda piknik ya da mangal yapabilme imkanı bulursunuz. Benim gibi en deneyimsizleri bile akşam yemeği çıkaracak kadar balık tutabilir.

Zaten çoğunlukla dışarıda havuzlukta uyuyor insanlar. İşte Ege kıyıları bu muhteşem doğası ile küçük tekneler için bir cennet.

Yazdığım gibi , Gökova da küçük çatı koyunda , ailecek teknemiz küçük olmasına rağmen hiç bir rahatsızlık hissetmedik.

Sadece üç gün dişinizi sıkarsanız, ne bilmem kaç faktör koruyucu kreme, ne de klimaya ihtiyacınız olmadığını göreceksiniz. Vücudunuz öyle hızlı adapte oluyor ki bu doğal hayata.


Teknenizi , sizi koydan koya götürecek bir araç gibi düşünür ve öyle konuşlanırsanız, her şey çok keyifli oluyor.

Sonuçta kara hayvanlarıyız. Karada olmak hoşuna gidiyor insanın. Bir koya gelip , demirleyip, bakir küçük bir kumsala çıkıp, şezlong ve masaları kurup, kendi teknenizin manzarası eşliğinde sevdikleriniz ile vakit geçirmekten daha keyifli ne olabilir ki. ?

Şişme bot kadar, katlanır bisiklet, portatif şezlong ve masa, küçük bir mangal belki..

Son derece ucuz maliyetler ile maksimıüum keyfi yakalamak mümkün küçük bir tekne ile Ege kıyılarında.

Küçük tekne, basit tekne demektir. Birçok sorunu kendiniz çözebilirsiniz. Tamir bakım masrafları ve bunlara ayıracağını süre çok daha az olur. Hele biraz elinizden iş geliyorsa, küçük ama sizi Ege de güvenle dolaştırabilecek tekne , sağladığı avantajlar ile dezavantajlarını unutturur size.

Cenova drive doğru tabir ile masthead bir yelkenli yerine , kotra arma bir yelkenli , size çok konforlu seyir imkanı da sunar üstelik.

İyi bir olta takım kutusu, şezlonglar, masa, bisiklet, mangal ve aksesuarları Ege teknelerinin vazgeçilmezleri bence.

Tayo Mar , gelecek yılki seyrine bu mantıkla hazırlanıyor olacak..
  • IP logged

T
  • *
  • İleti: 2171
Ynt: KAYIKEVİ
#163: 10 Eylül 2017, 12:47:05
Tayo-mar'ın gezisi güzel olacak. Tam da dediğin gibi tarzını yansıtan bir gezi.

Benim gibi, deniz üzerinde yaşayıp, öldüğünde deniz dibine gitmek isteyen su canlılarının, tekne ve malzeme konularında hem fikir olmayıp hep muhalefet etsede, keyifle takip edeceği bir gezi.
  • IP logged

  • *
  • İleti: 3573
Ynt: KAYIKEVİ
#164: 10 Eylül 2017, 15:14:37
Baştan da dedim ya .. Teknede yaşam başka bir lüşey diye.. Ben tersine denizde çoğalınsın istiyorum, En kötü tartışma bile tartışmamaktan iyidir hesabı. En görgüsüzümüz bile denizde olsun. Çok büyük bütçeler olmadan da bu işlerin yapılabilirliği görülsün. Deniz herkesi bir şekilde yontar diye düşünüyorum.
  • IP logged

 
Yukarı git