Megayatlar Neden Beyazdır?Renk “göze giren ışıkla birlikte beyinde üretilen bir duyu ve birçok psikolojik ve fizyolojik faktörün katkıda bulunduğu zihinsel bir algılama olayı”1 olarak tanımlanmaktadır. “Renklerin psikolojik etkileri; simgeleme nitelikleri, sahip oldukları duyusal değerler, neden oldukları ilişkilendirmeler ve ortaya çıkardığı illüzyonlarla artmaktadır. Bir rengin anlamının anlaşılmasının ya da hafızadan bulunmasınınsa, derin katmanlarda, bilinçsizlikte ya da bilinçaltında gerçekleştiği”2 ifade edilmektedir. Bununla birlikte “her rengin belirli bir duygusal değeri olduğu ve belirli insanlarda belirli duygulara yol açabildiği; öyle ki bunların sembolik ya da geleneksel önemle dolaysız ilgilerinin olması gerekmediğine”3dair görüşler de mevcuttur. Renk özellikleri bireyler arasında güçlü bir algısal etkileşim sağlamaktadır. Bu noktada renkten, kültürün belirgin bir yansıması ve sosyal ilişkileri şekillendiren bir özellik olarak bahsetmek yerinde olacaktır. “Renklerin bazı etkileri insanların geneli tarafından iyi bilinir ve kabul edilir. Aslında bu etkiler önemli araştırmalara ve deneylere konu olmuşlar ve bilimsel olarak kanıtlanmışlardır. Ancak bilimadamlarının hepsi bu sonuçların geçerliliğini onaylamazlar”4.
Bir renk üzerinde yapılacak yansız gözlemler, kültürel ihtiyaçlar doğrultusunda o renge kuşaklardır izafe edilen vasıfların yansımasını ortaya koyabilmektedir. Beyaz renk de tarih boyunca birçok yorumdan ve ilişkilendirmeden payını alan renkler arasındadır. Beyaz bir “renk” midir, yoksa “renk pigmentlerinin tamamıyla yokluğu” mudur? “Isaac Newton göstermiştir ki, beyaz renk spektrumdaki bütün renklerin karışımıdır. Beyaz ışıksa bütün diğer renkleri bünyesinde barındırır”5.
Beyaz birçok kültürde çoğunlukla “saflığı ve temizliği” anlattığı gibi “korunma, huzur, barış, konfor, namus, soyluluk, masumiyet ve yüksek kalite”6 gibi olguları da karşılamaktadır. Diğer yandan “yaşam, ölüm, ölümden sonra yaşam ve aşk” olgularının toplumsal yaşam kalıplarını biçimlendirmesinde beyazın etkileyici gücü gözlenir. “Evlilik törenlerindeki beyaz gelinlik eski bir yaşamın sona erip, bir yenisinin başlamasını simgeler. Beyaz, ölüm için kullanıldığında fiziksel bedenin yeni bir yaşama doğmak üzere ölümünü temsil etmektedir. Beyaz aynı zamanda açık ve basit olan ruhu gösterir. ‘Ben beyaz severim’ ifadesiyse bir insanın yeni fikirlere açık bir karaktere sahip olduğunu”7 anlatabilmektedir. Beyazı seven bir kişinin olumlu, dengeli ve iyimser bir kişiliğe sahip olduğu düşünülebilir. “Aydınlanmanın, kutsallığın ve kurtarılmanın rengi olarak da kabul gören beyaz; aynı zamanda dış baskılardan kurtulmuş, basit bir yaşam tarzıyla yetinen insan karakterini”8 de betimleyebilmektedir.
Bunun yanında beyazı “soğuk ve yalıtılmışlık”9 biçiminde de yorumlamak mümkün olmuştur. Zira bir görüşe göre “beyazın egemenliği insanları birbirinden ayırır ve uzaklaştırır. Beyaz fil ise bazı batı dillerinde ‘astarı yüzünden pahalıya mal olmak’ anlamına gelmektedir”10. Bununla birlikte beyazın “beyaz yalan, yenilgiyi temsil eden beyaz bayrak” gibi çeşitli görünümleri de gözden kaçmamaktadır. Başka bir görüşe göre “beyaz renk, rengi sevmeyen insanların rengidir”11. Ancak “psikolojik araştırmalar beyazın duygusal şokların etkisini yumuşattığını”12 göstermektedir. Farklı kültürler için beyaz rengin dramatik etkileri olduğu bilinmektedir. “Birçok doğu ülkesinde yası temsil eden beyaz renk, batı kültürlerinde iyi şansı anlatmaktadır. Birçok kültürde de beyaz giymek elitizm olarak algılanabilmektedir. Çünkü beyaz elbiseleri temiz tutmak güçtür. Bunun yanında ancak belirli bir ekonomik eşiğin üzerindekilerin beyaz giysi alma ve kullanma lüksüne sahip oldukları akıllara gelmektedir”13.
Ünlü Fransız modernist mimar Le Corbusier “saflığı sevmek için bir kat beyaz badana uygulayarak, ahlaklı bir davranışta bulunmuş oluruz’ demekle beyazla ilgili etik yaklaşımını ortaya koymuştur. Hollandalı ressam Theo van Doesburg ise beyazı ‘modern zamanların rengi’ olarak kutsamıştır. Suprematizm’in kurucularından Rus Kasimir Malevich daha da ileri giderek beyazı “sonsuzluğun gerçek ve doğru kavramsallaşması”14 biçiminde yorumlamıştır.
“Geçtiğimiz yüzyılda yoğunlaşarak artan beyaz renk boyayla kaplı duvar ve tavanların oluşturduğu binalarda yaşama eğilimi, toplumların hijyen ve temizlik gibi olguları anıştırmasında bir alışkanlık ölçeği halini almıştır”15. “Hastaneler, laboratuvarlar ve okullar beyazlara bürünmüştür, çünkü beyazın çalışanların dikkatini dağıtmadığı gibi hastaları da rahatsız etmediği görülmüştür”16.
“Bugün artık renklerin çeşitli mallarda (tasarımlarda) kullanımı konusunda, zengin bilimsel ve pratik verilere sahibiz”17. Rengin bir endüstri ürünün alıcıya iletmesi istenen görsel mesajı biçimlendirmede ideal bir araç olduğu ortadadır. “Başarılı olarak uygulanmış bir renk, tesadüfen çekici ve güzel olmaktan daha fazlasını ifade eder”18. “Renk ürün cinsinin tanımlanması ve çağrışımında önemli rol oynamaktadır”19. Bu ifadeler bir rengin, belirli bir ürünle olan ilişkisinin saptanmasının son derece önemli olduğunu göstermektedir. Bir endüstri tasarımı tinsellikten, pazar ekonomisine kadar uzanan farklı boyutlardan oluşur ve rekabet gücü olan, pazar ekonomisine uygun ürünler yaratmayı hedefler. Bu perspektiften bakılınca görülense, rengin marka ve kurumsal kimliğin kuruluşunda hakim bir öge olduğudur. “Bazı ürünler, nesneler görünümün uyumu bakımından, gelenekler veya çağrışımlardan kaynaklanan belirli renkleri gerektirirler. Belli ürünler veya mallar renklerle sembolize edilebilmektedir. Bu süreç gelenek vasfına yaklaşır, çünkü alışkanlıktan destek alır”20.
Bu saptamalar ışığında yeni bir megayatı, bir “megayat” olarak tanımlayabilmek için onda sınıf kimliğine ilişkin görsel bazı ipuçları ararız. Çağdaş megayat tasarımında dış tasarım renginin seçiminde, tutucu ve fazla irdelenmemiş bir tavırla karşılaşırız. Bu teknelerin çok büyük bir bölümü dış tasarımlarında beyaz rengi tercih etmektedirler. Bu uygulamanın, bir “standartlaşma” eğilimi olduğu ve klişeleşerek ticari bir zorunluluk haline geldiği görülebilmektedir. Buna göre megayatları beyaz olmaya zorlayan nedenleri tartışmak gereklidir.
Bir megayatın dış kabuğunu oluşturan yüzeylerde beyaz rengin seçilmesi, hem dışarıdan nasıl algılandığıyla, hem de içindeki yolcunun onu nasıl kullanacağıyla ilişkili olmalıdır. Çünkü bir megayat hem iç, hem de dış mekanlarını yolcunun kullanımına sunar. Yolcu, güvertedeyken ya da denizde yüzerken, teknenin dış görünümüyle iletişim içindedir. Dolayısıyla tekneye uzaktan bakacak olan bir diğer kişiden çok daha yakındır. Öncelikle şunu söylemeliyiz ki, beyaz renk güneş ışınlarını daha fazla yansıttığı ve daha az ısındığı için koyu renklerden daha çok tercih edilmektedir. Ancak bu olgu yeni keşfedilen bir şey değildir. Beyaz rengin, bu işlevinin yanında, yapacağı anıştırmalarla; toplumların psikososyal yapısında işaret edeceği sayısız karşılıkları hatıra gelmelidir.
Beyazı gemilerin karina ve üstyapılarında geleneksel olarak kullanılan bir renk olarak düşünmemek gerekir. Bir kaplama malzemesi olarak beyaz boyanın yerleşik tarihini yatlarla başlatmak daha doğru olacaktır. Deniz yaşamında beyaz rengin çözümlemesine girişmek, ortaya çıkarabileceği ilginç sonuçlar açısından araştırmaya değer bir konudur. Deniz araçlarının tarihteki gelişimine baktığımızda, kullanılan temel malzemenin ağaçla başladığını görürüz. Geminin karinasına, üstyapısına, direklerine duyulan hayranlık, ahşap malzemenin yetkinlikle kullanımının bir sonucu olsa gerektir. Gemi imgesinde göz dolduran beyaz renkse, yelkenlerin rengi olmuştur. Beyaz renk, ilkçağlardan beri denizcilik tarihinde varolagelmiştir. Ancak beyazın deniz yaşamına, ahşap gibi doğada sahip olduğu renk ve dokusunu koruyarak girdiğini söylemek çok da doğru bir saptama olmayacaktır. Yelkenlerin özdeksel yapılarını göz önüne aldığımızda bunu açıklıkla görebilmekteyiz. Yelkenin eskil çağlardan beri şekillenme sürecini düşünecek olursak, dokunup kumaş haline gelinceye dek, doğadaki hazır biçiminden önemli ölçüde uzaklaşmış bir tasarım olduğunu kavrarız. Yine yelken kumaşı gibi “insan yapısı dünya”ya ait olan ahşap ise, gemilerde kullanıldığı şekliyle hiç kuşkusuz dokusu, sıcaklığı ve rengiyle doğada bulunduğu niteliğine yakın olarak anlamlanma şansına daha çok sahiptir. Böylelikle, kara yaşamının güvenli yaşam koşullarını anıştırdığı için denizlerde böyle bir göstergenin çeşitli özlemlere yanıt verecek biçimde olgunlaşmasına şaşmamak gerekir.
Teknolojinin deniz yaşamına getirdiği yenilikler çoğaldıkça, gemilerdeki güvenlik çıtasının da yükseldiği gözden kaçmaz. Endüstri çağında buharlı gemilerin denizlerde boy göstermesiyle, yolculuklar kısalmış, konfor artmıştır. Olasılıkla özlemlerin kısalmaya başlaması da gemilerde başka renk ve malzemenin kullanım alanlarını genişletmiştir. XVIII. yüzyıl sonlarından itibaren hem karina hem de üstyapı yüzeylerinin değişik renkte boyalarla kaplandığını görmek mümkündür. Yelkenli yatların çoğalmasıyla birlikte, özellikle beyaz rengin teknelere hakim olduğu gözlenmektedir. Bu düşünce doğrultusunda denizlerde, kara mimarisindeki anlam örgüsünden farklı biçimlerde olgunlaşan beyaz rengin, yatların karina ve üstyapılarına “yelken”lerden kayıp geldiğini çıkarsayabiliriz. Teknoloji yarışında buharlı motorlara geçilen yelkenlerin bu yenilgisi, bir türlü kabullenilememiş ve belki de müzeye kalkacağı bir durumdayken, yatçılık onların imdadına yetişmiştir. Modern zamanlar onları romantik biçimde yeniden anlamlandırıp, ikonlaştırarak teselli bulmuştur. Bugün yelkenli yatları, megayatları ve birçok deniz aracını saran beyaz örtü belki de, “yelken”lerin anısına duyulan sadakatin bilinçsiz bir göstergesidir.
Bunun yanı sıra megayat konseptine tutucu bir özellik kazandıran bir başka faktör “cinsiyet ögesi” olarak gözükmektedir. Yüzen ulaşım araçlarının dişil özellikleri evrensel bir olgu olageldiği gibi bu yazının sınırlarını fazlasıyla aşmaktadır. Ancak dikkatlerden kaçırılmaması gereken bir nokta, megayatın -aslında bütün yatların- bir “erkek nesnesi” olmasıdır. Beyazın yüzyıllardır bu teknelere ısrarla tutunabilmesindeki başarı, konseptin, oluştuğu dönemlerden bugüne toplumsal anlamını pek değiştirmeden ve geliştirmeden gelebilmesinde yatmaktadır. Bu saptamayı megayatı, toplumların görsel alanları dolduran çeşitli endüstri ürünleriyle benzer ölçekte değerlendirerek pekiştirebiliriz. Modern kent kurtizanının ortaya çıktığı XVII. yüzyıldan bu yana kadının toplumsal kimliğinin devingenliği, serbest pazar ekonomisini olduğu kadar tasarım disiplinlerinin de birçok alanını kuramsal ve pragmatik anlamda hayli etkilediği savunulabilir. Özellikle I. Dünya Savaşı’yla başlayıp günümüze kadar gelen sürede kadının sosyal konumunda meydana gelen aykırı dalgalanmalarla birlikte kadın tüketimine yönelik ürünlerin -görsel metinlerin- çeşitliliği ve cinsiyet olgusuna bağlı sayısız etkenin tasarlama ölçütlerini örgütleme biçimi göze çarpmaktadır. Bu oluntu XX. yüzyılın ikinci yarısında otomotiv sektöründe yürütülen küresel renk politikalarıyla örneklenebilir. “Otomobiller yaklaşık elli yıldır renkli karoser ve iç tasarım bakımından moda renklerin bilinçli seçimine konu olmuştur. Araştırmalar göstermektedir ki, otomobil karoserlerinde kullanılan renklerin artışı, kadın araba kullanıcılarının çoğalmaya başladığı 1950’li yıllardır. Bunun başlıca nedeniyse kadınların otomobillerin detaylarıyla ilgilenmeyişi ve teknik ayrıntıları önemsemeyişleri”21 olarak öne çıkmaktadır. Kadınların tüketim tutum ve davranışlarının etkin bir rol üstlendiği bir başka pazarsa moda endüstrisidir. Bir görüşe göre “moda, ürünlere sürekli olarak yeni anlamlar yükleyerek toplumsal kimliklerin yeniden tanımlanmasına yol açar”22. Megayat konseptinin önemli bir bileşeni olan beyaz renk ise bu türden bir döngünün dışında kalmak durumundadır. Zira megayat erkek bakışının pasif hedefi olduğundan böyle bir değişikliğe gereksinim duymamıştır. Lakoff ve Scherr’e göre “modern güzellik cinsel politikaların derinliklerinde saklıdır”23 (Lakoff ve Scherr 1984). Bu anlamda tekne üreticilerinin de megayatın dişil kimliğini ve eril özlemleri dikkate aldıkları ortadadır.
Bir endüstri ürünü tasarlanırken, ticari ve kültürel kaygılar, ürüne içinde yer aldığı sınıfın niteliklerini yüklemekle yükümlüdür. Çeşitli markalardaki megayat modelleri yeni üretilecek tekne için bağlayıcıdır. Böylelikle bir megayat, içinde yer aldığı tekneler sınıfının niteliklerine sahip olmak durumundadır. Bu noktadan hareketle bir megayat da er ya da geç kategorize olmak zorundadır. Bu koşullar altında, “yenilikçi” bir megayat tasarımı, tüketici algısında eski megayat örnekleriyle bağlantı kurabildiği oranda ticari bir beklenti içine girebilecektir. Yani uzun sözün kısası günümüz koşullarında megayat konseptinin beyaz rengin egemenliğinden kaçması hayli zor gözükmektedir.
Kaynak
Ball, Philip. Color in Nature, A text for Natural History magazine, Vol. 111, No. 2, s. 64, Mart, 2002. http://www.whitebottom.com/philipball/c06_03.asp
http://www.hauntedhamilton.com/4psychology.html
Crane, Diana. Moda ve Gündemleri, Giyimde Sınıf, Cinsiyet ve Kimlik, Çev. Özge Çelik. İstanbul: Ayrıntı Yayınları, 2003.
http://psy.rin.ru/eng/article/214-101.html
http://homepage.ntlworld.com/nauvoo/msg6.htm
http://www.hyperdictionary.com/dictionary/White+elephant
http://www.ksontheweb.com/ift/articles/article.ift?artid=1803&cat_id=62
http://www.plascon.co.za/colourmodule/psychology_of_colour.asp?category=colour_module
Kanat, A. Renk ve Duyu Psikolojisi, İzmir: İlya Yayınevi, 2001.
La Couleur Nature, histoire et décoration, Paris, Le Temps Apprivoisé, sa. 256, 1993. http://paintcafe.sympatico.ca/en/couleur/langage/psychologie/index.asp
Rosotti, Hazel. Colour, Why the World Isn’t Grey. New Yersey: Princeton University Press, 1985.
Schmitt, Bernd ve Simonson, Alex. Pazarlama Estetiği, Marka Kimlik ve İmajın Stratejik Yönetimi. İstanbul: Sistem Yayıncılık, 2000.
1 Hazel Rosotti. Colour, Why the World Isn’t Grey, (New Jersey: Princeton University Press, 1985), s. 16.
2 A Kanat. Renk ve Duyu Psikolojisi, (İzmir: İlya Yayınevi, 2001), ss. 102, 105.
3 A.g.e., s. 180.
4 La Couleur Nature, histoire et décoration, Paris, Le Temps Apprivoisé, s. 256, 1993. http://paintcafe.sympatico.ca/en/couleur/langage/psychologie/index.asp
5 Philip Ball. Color in Nature, A text for Natural History magazine, Vol. 111, No. 2, s. 64, Mart, 2002. http://www.whitebottom.com/philipball/c06_03.asp
6 http: // www. hauntedhamilton. com/ 4 psychology.html, http://psy.rin.ru/eng/article/ 214-101.html
7 http://homepage.ntlworld.com/nauvoo/msg6.htm
8 A.g.e.
9 http://www.hauntedhamilton.com/4psychology.html
10 A.g.e., http: //www. ksontheweb. Com / ift / articles/ article.ift? artid = 1803&cat_id=62, http://www.hyperdictionary.com/dictionary/White+elephant
11 Philip Ball. Color in Nature, A text for Natural History magazine, Vol. 111, No. 2, s. 64, Mart, 2002. http://www.whitebottom.com/philipball/c06_03.asp
12 http://www.hauntedhamilton.com/4psychology.html
13 La Couleur Nature, histoire et décoration, Paris, Le Temps Apprivoisé, sa. 256, 1993. http://paintcafe.sympatico.ca/en/couleur/langage/psychologie/index.asp
14 Philip Ball. Color in Nature, A text for Natural History magazine, Vol. 111, No. 2, s. 64, Mart, 2002. http://www.whitebottom.com/philipball/c06_03.asp
15 http://psy.rin.ru/eng/article/214-101.html
16 ttp://www.plascon.co.za/colourmodule/psychology_of_colour.asp?category=colour_module
17 A Kanat. Renk ve Duyu Psikolojisi, (İzmir: İlya Yayınevi, 2001), ss. 129.
18 A.g.e., s. 103.
19 Bernd Schmitt ve Alex Simonson, Pazarlama Estetiği, Marka Kimlik ve İmajın Stratejik Yönetimi, Çev. Zelal Ayman. (İstanbul: Sistem Yayıncılık, 2000), s. 113.
20 A Kanat. Renk ve Duyu Psikolojisi, (İzmir: İlya Yayınevi, 2001), ss. 103, 180.
21 A.g.e., ss. 126-127.
22 Diana Crane. Moda ve Gündemleri, Giyimde Sınıf, Cinsiyet ve Kimlik, Çev. Özge Çelik. İstanbul: Ayrıntı Yayınları, 2003., s. 27.
23 A.g.e., s. 106.