Aşağı git Skip to main content

Gönderen Konu: KAYIKEVİ

  • *
  • İleti: 1343
Ynt: KAYIKEVİ
#105: 10 Mart 2017, 19:54:02
Devamını sabırla bekliyorum.
  • IP logged
BABA TUNCA /YEŞİLKÖY

  • *
  • İleti: 1631
Ynt: KAYIKEVİ
#106: 10 Mart 2017, 22:05:26
Ansiklopedik bilgilerle karışmış roman dizisi :) çok güzel bir derleme oluyor. Teşekkürler Kaan reis.
  • IP logged

T
  • *
  • İleti: 2171
Ynt: KAYIKEVİ
#107: 11 Mart 2017, 13:29:29
K- Hadi kalkın beyleerr, sabah oldu.

Heyecandan mıdır yoksa heves midir bilmiyorum, çok dinç ve dinlenmiş hissediyorum. Enerji doluyum. Oysa gece gayet güzel bir uyku çekmeme rağmen yine de defalarca çıtırtılara uyandım. Malzeme dolabının içinde kaçak bir yolcumuz var belli ki. Küçükçekmece de sandalın bağlı durduğu yer, Gölü ve içeride ki barınağı denize bağlayan kanal. Haliyle kanalda su yılanlarından, fare’ye bol miktarda mevcut. Kırıntılar tekne de kalırsa imkanı yok kurtulamazsınız, ertesi gün bir misafiriniz vardır.

Ö ve G uyanıyorlar bu arada, söyleyip söylememe konusunda emin değilim, bilmiyorum, acaba korkarlar mı ?

Acıkmışız, şöyle biraz kediler gibi gerindikten sonra, hemen kahvaltımızı edip yola çıkmaya niyetliyim.
Hızlı hareket ediyoruz. Yolumuz beklediğimden uzun sürecek sanki. Her şey tamam tam yola çıkmak için iskeleden ayrılıyorum ki...
 
G- K, benim tuvalete gitmem lazım.

Haydaaaa diyorum ama haklı, kitaplarda yazmıyor böyle şeyler ama doğa kanunu işte. Ne yapsın çocuk.

"Kimsecikler yok, git şurada ki kayaların arasına, deniz kenarına" diyorum aklıma başka bir şey gelmiyor önce. Olmaz, yapamam diyor.
Eeee ne yapacağız derken o sırada gözüme bir minare takılıyor ileride, bekle biraz diyorum oraya doğru gidelim, hazır gitmişken hepimiz sırayla cami’yi ziyaret ederiz. Başlıyorum kürek çekmeye, bir taraftan da hesap yapıyorum, kumsala yanaşırım, cami yakın görünüyor, ikisini beraber gönderir sandalda kalırım, onlar gidince ben de misafiri göndermeye çalışırım.
Ama nasıl ?

5-6 yaşlarındayken, yazları ananemin evine giderdik Adapazarına, evi bahçeli idi. 70’li yıllar, halen tel dolap, divan filan var. Divanların altına kolilerde nohut, fasulye, mercimek filan istiflerler, tabii ki bahçeli tek katlı ev olunca, fareler buralara dadanır. Divanda yatan gece sesi duyunca, el lambası ile sesin geldiği koliyi çeker, fındık faresi çıkınca, ışık yardımı sayesinde, çoban köpeklerinin bir o yana bir bu yana koşması gibi, ışık oyunun yardımı ile dış kapıya doğru yönlendirir ve kapıdan dışarıya çıkartırdık. Bahçede ki kediler sanki hep bu anı beklerler gibi gece parlayan gözlerle duvarların üzerinde dururlardı. Ama şimdi gece değil, nasıl göndereceğim bu misafiri diye düşünürken geldik mümkün olan en yakın yere. Kumlara yasladım sandalı, orada ki bir büyücek taş parçasına dolayıverdim halatı.

G ve Ö koşarak gittiler, yola çıkmak için mi acele ediyorlardı yoksa etrafı batırmamak için mi bilemiyorum.

Onların arkalarına dönmelerine ihtimal yoktu bende hemen işe giriştim. Malzeme dolabını açtım, içindekileri dışarıya çıkartmaya başladım.
Aaaa, hazır çapari takımları burada. Üstelik kurşunu bile üstünde. Harika, giderken sallarız arkadan.
Bir kaç halat parçası, torba, malzeme derken bir kıpırtı görüyorum. Torbadan mı, orada ki kutudan mı emin değilim. Korkmuyorum ama elime değecek diye de çok huylanıyorum. İki parmakla malzemeleri hareket ettiriyorum, kıpırtı çoğalıyor, daha da dibe doğru gidiyor. Isırır mı acaba ? diye düşündükçe çekincem artıyor, o sırada göz göze geliyoruz, tam köşede kağıt kırpıntılarının altından burnu ve gözleri görünüyor.
Küçük bir şey, cesaretim yerine geliyor. Orada ki kalınca bir bez parçasını alıp birden üstüne kapatacak şekilde atıyorum ve hemen aynı hızla toplayıp sandalın dışına doğru atıyorum. Aradan kaçıyor ve kumların üzerinde hızla sandalı bağladığım taşın altına doğru kaçıyor. İyi, misafirimizi yolcu ettik en azından.
 
Birkaç dakika sonra, sesler duydum, bizimkiler ellerin de torbayla geliyorlar. Camiden sonra açık bir bakkal bulmuşlar, hepimiz ikişer tane sandviç yaptırmışlar.
İyi, azalmaya başlayacaktı zaten yemek stokları.

Onlar geliyor ve ben de bir koşu gidip geliyorum. Hepimizin keyfi yerinde.
Ö, hazırlanmış, küreklerin başında bekliyor. Hemen halatı çözüp atlıyorum sandala, yavaşca açılmaya başlıyoruz yine, hava sakin, sıcak ve rüzgarsız.

Dağınıklığı soruyorlar ne oldu diye, hemen olta takımını söylüyorum, onu arıyordum buldum diye. Tedirgin olmasınlar şimdi.

Suların sesi ve küreğin suya çarpışı, ilerimizde pancar motorları ile denize açılan diğer tekneler, iyot ve yosun kokusu, Allah’ım, ne şanslıyız, iyi ki bu maceraya çıktık. Bu nasıl bir huzur diye düşünüyorum. Sanki huzursuzluktan çok anlarmışım gibi.

Ö, hem kürek çekiyor hem şarkı söylüyor G ise sanki sözleri biliyormuş gibi eşlik etmeye çalışıyor. Yüzümde kocaman bir gülümseme ile oltayı hazırlamaya başlıyorum, arkadan salıyorum yavaşça belli mi olur belki balık tutarız.

Diğer sandalların yakınından geçerken selam veriyoruz ağabeylere, hepsi güler yüzle bakıyorlar bize, küçük bir kamarası olan bir motorlu tekne yanaşıyor, “ rastgele çocuklar” diye gülümsüyor, biz de ona. Tuttunuz mu balık diyor, hayır diyorum daha yeni attık sayılır, hem gidiyoruz zaten ileriye doğru, şansımıza gelirse işte.
Güneş yükseldi diyor, olan balıkta kesecek zaten, ben geceden çıkmıştım, şansıma sadece bir tane küçük mercan geldi, alın oda sizin olsun, hevesiniz kırılmasın diyor. Sorada ekliyor, denizle şala olmaz çocuklar, dikkatli olun her zaman gözünüzü dört açın, size doğru gelen bulut görürseniz, hemen kaçın sahile. Hadi Allah'a emanet olun.
Seviniyor, teşekkür ediyor ve yolumuza devam ediyoruz. Zaten bildim bileli bu tekne sahipleri hep etraflarına yardım eden iyi insanlardır diyorum bizimkilere, babam bunun önemli olduğunu söyler hep, “deniz dediğin ayrı bir vatan, muhtaç olmasa da yardım elini uzatmayan, olmaz adam”

G- Sıra bende birazda ben çekeyim kürek diyor, öğrenmem lazım.
O kürek çekmeye başlayınca, sarhoşlar gibi oluyor sandal, bir o yana bir bu yana. Gülüyoruz ama dediği gibi. Öğrenmesi lazım.

Bir taraftan açıyoruz yine atlasımızı, bakıyoruz oradan, gideceğiz yerlere, şöyle bir hesap yapıyoruz, bir günde bu kadar yer geldiyseeeekkk, e yuh nasıl yani, bir hafta da gideriz diyorduk bir yılda gidemeyiz oraya. Yok yok, Çanakkale’den sonrası önemli, aşağı doğru hızlı gideceğiz, bir haftada varamasak bile Ege’yi geçeriz herhalde. Neyse moral bozmaya gerek yok, hele bir gelelim de oralara bakarız.

Ö- Giderken Çanakkale şehitliğine uğrayabilir miyiz ? Çok merak ediyorum, hiç gitmedim.
K- Uğrarız tabii ki, geze geze gideceğiz nasılsa. Hem benim büyük dedemin orada mezarı var, ziyaret etmiştik tatile giderken. İsmail çavuş adı.

Hava ısındı iyice, denize girme zamanı geldi aslında ama geç kalmak istemiyoruz, bir yerlere varmalıyız her gün. Hedefimiz Kumburgaz, akşam üstü orada olursak eğer, denize de gireriz hem. Orada sahilde hortumlar var, banyoda yaparız. Işıl ışıl oluyor geceleri orası, tatil yeri nede olsa.
O zaman daha fazla oyalanmaya gerek yok, Geçeyim ben küreklere, hadi bakalım, hızlanalım biraz.

Devam edecek ;)
  • IP logged

T
  • *
  • İleti: 2171
Ynt: KAYIKEVİ
#108: 13 Mart 2017, 13:13:22
Bir taraftan sohbet ediyoruz, bir taraftan hayal kurmaya devam, neler yapacağız, nasıl orada bir kulübe inşa edeceğiz, acaba ada nasıl olacak diye konuşuyoruz hiç durmadan. Daha şimdiden iş bölümü yapıyoruz. Çizimlerimiz bile hazır, kulübe, bahçe,iskele. Yapacak çok iş olacak.

Aaaaa ne keser var ne çivi.
Nasılda unuttuk bunları, almamız lazım hemen.

Bunlar konuşulurken uzaktan bir tekne hızla geliyor üstümüze doğru. Önce önemsemiyoruz ama hızla yaklaşıyor.
Bizi görmüyor mu acaba ?

Ben kürek çekmeye devam ediyorum, Ö ve G tekneyi takip ediyorlar sessizce. Teknenin motorunun sesini duyuyorum, git gide yaklaşıyor.

O sırada Ö diyor ki “K ….. Baban”
Anlamıyorum önce, babamın burada ne işi var, ne diyor ki bu ? Bir an arkamı dönüyorum ve gerçekten, kanlı canlı, Babam.
Baş üstünde, bir kaşı havada ayağını küpeşteye dayamış, bir eli belinde dirseğini dizine yaslamış bize bakıyor.

Hepimiz donup kalıyoruz, her şey bitti mi şimdi yani ?
Artık kafam o kadar durdu ki ne düşüneceğimi bilemiyorum. Hatta bir ara acaba, iyi yolculular dilemeye geldi, güle güle der mi? acaba diye bile düşündüm.

Babam’dan net ve anlaşılır bir cümle.
“Yeter mi bu kadar ? Aldınız mı hevesinizi. Kusur bakmayın daha fazla zamanım yoktu.”

??????

Meğer biz yola çıktıktan birkaç saat sonra peşimize düşmüş, haberimiz bile yok. Başımıza bir şey gelmesin diye uzaktan takip etmiş ama hevesimizi de kırmak istememiş.

Kendimize güvenimiz kırılırmış. Yedeğe aldılar bizi, karaya çıktık. Hiçbir şey söylemedi babam daha fazla, ne kızdı, ne azarladı. Ama arkadaşlarımı eve bıraktıktan sonra öyle bir bakış fırlattı ki offff sövse daha iyiydi.
Odama gittim. Kitabım hala açık duruyordu. Maceram kısa sürmüştü. Annem de belli ki çok kızmıştı ama oda bir şey demiyordu. Sonra ablam geldi, ne kadar merak ettiklerini anlattı. Sonra oralara kadar neden gidemeyeceğimizi. Başka “maceralar” bulmam gerektiğini.

Ve bu olay, Beyazıt kütüphanesin de okuduğum, İstanbul’un altında ki tüneller ve geçitler ile ilgili ansiklopedik bilgi, girişi olduğu düşünülen yerler ve çıktığı yollar bilgisi, dedemlerin, fildamı'ndan Yedikule’ye tünelden gidip geldiği hatırası da eklenince Bakırköy akıl hastanesinin bahçesinde bir girişi olduğu söylenen tünel kapısından içeri girip, 30 mt kadar ilerledikten sonra arkamdan tüneldeki taşların girişe çökmesi ve gidecek bir yer olmaması sebebi ile 15 saat kadar mahsur kalıp, itfaiye tarafından kurtarılmamdan iki ay kadar önce idi.   

11 yaşımda ki ben.
Saygılar.

Son  :)
  • IP logged

  • *
  • İleti: 1343
Ynt: KAYIKEVİ
#109: 13 Mart 2017, 17:54:39
Ben sonunu merak etmiyordum.Devam etseydin keşke.Ama sizde macera çokmuş,hikaye de çoktur.Kalem de kuvvetli olunca devamını bekliyor insan.Çok beklemeyiz inşallah.
  • IP logged
BABA TUNCA /YEŞİLKÖY

T
  • *
  • İleti: 2171
Ynt: KAYIKEVİ
#110: 13 Mart 2017, 18:12:37
Teşekkür ederim abi.
Özellikle 20 yaşını görene kadar, evdekilere çok çektirmişliğim vardır. Sağolsunlar bütün haşarılıklarıma, hiç fazlaca tepki göstermediler, bir şekilde doğruyu gösterip destek olmaya çalıştılar.
Soranlara hep şu hikayeyi anlatırdı rahmetli babam.

"5 yaşındaydı, evin arka bahçesinde oynarken, duvara tırmanıp, yürürken dengesini kaybedip çeşmenin yanına düşmüş, başı kanamaya başlamış, normal olarak o yaşta ki bir çocuktan beklenen, ağlayarak annesinin yanına koşması ama o, düştüğü duvara tekrar tırmanıp, sokak tarafına geçmiş, hiç ağlamadan eczaneye gitmiş, kan süzülen kafasını göstermiş ve sarmalarını istemiş. İşte o gün başımıza neler gelebileceğini anlamıştık "

 ;D ;D ;D
  • IP logged

  • *
  • İleti: 492
Ynt: KAYIKEVİ
#111: 13 Mart 2017, 20:00:27
Bir kendimi bilirdim akıl hastahanesinin bahçesindeki tünelden girip te koca Ataköy un  altından geçip  sahile kadar ulaşan. Meğer adaşımda aynı yolu denemiş. 😁
Bizimki epeyce verimli bir yolculuk idi.Epeyce 50 kuruş ila 2.5 TL arasında para ve bol misket bulmuştuk.
Yanımızda Fener,kitapçılarda satılan ucuz bir pusula,çakı,duduk ve yiyecek vardı.
Bildiğim kadarı ile şimdilerde ağzı demir parmaklikla kapalıdır.
Sağol adaşım bana da vesile oldu yazdıkların sayende hatirlamis oldum.
  • IP logged
Saygı, Sevgi ve Selametle. Netsel Marina - Marmaris Dimple Y/Y

T
  • *
  • İleti: 2171
Ynt: KAYIKEVİ
#112: 13 Mart 2017, 20:27:18
 ;D ;D ;D
Harika, bu Kaan'lar da var bir şey...
Balat ve Kocamustafa paşa'nın altında ki tünellere de girmiştim. Malum onlar çok daha büyük ama yasak. İçeride polisleri çok koşturdum diye üstüne, meşhur hortum Süleymandan dayak yemişliğim bile vardır  ;D
  • IP logged

  • *
  • İleti: 1631
Ynt: KAYIKEVİ
#113: 13 Mart 2017, 21:49:10
Hikayeyi okumak için bitmesini bekledim. Kelimelere dökerken haşarılıktan sanki biraz tırpanlamış gibi geldi Kaan reis  :) Hikaye ve anlatım çok güzeldi. Teşekkürler  :) :)xx :)xx :)xx
  • IP logged

  • *
  • İleti: 5811
    • Son Denk Kayıkçısı
Ynt: KAYIKEVİ
#114: 13 Mart 2017, 22:13:07
15 saat tüneli merak ettim şimdi.
  • IP logged
S/Y Bidarka / Fatih / İstanbul


"Son Denk Kayıkçısının Hatırasına"


https://sondenkkayikcisi.blogspot.com/

T
  • *
  • İleti: 2171
Ynt: KAYIKEVİ
#115: 21 Ağustos 2017, 14:48:56
Selamlar,

Malumunuz, bir süredir forumda değildim.

Tamamen öznel nedenlerden dolayı bir süre forumdan uzak durma kararı almıştım. Bu süre içinde sosyal medyanın "geyik" tarafını da daha az kullanmaya, çok daha az "geyik" paylaşım yapmaya çalışmakta tercihimdi.

Lakin, bir kaç dostumun gönül koyması ve sözleri doğrusu beni üzdü. Bir kaç görüşmeden sonra tamamen öznel sebeplerimin yanlış anlaşılmış olduğunu, forumda olmamamın farklı nedenlerle olduğunu düşündüklerini, bu sebeple yanlış bir izlenim bıraktığımı da üzülerek farkettim. Gerek ilk önce kurulan bloğun, gerekse forumun ilk kurulumu esnasında severek ve elimden geldiğince yardım etmeye çalıştım. İlkeler belirlenirken, beklentiler oluşturulurken ince eleyip sık dokuduk. Bu güne kadar hiç bir forumda olduğunu görmediğim şekilde temellerini attık ve bu ilkelerin korunması için tüm dostları sorumlu olmaya davet ettik. 

Bu kadar uğraştan ve iyi niyetli insanların bir araya gelmesinden sonra gerek bu forum sayfalarında gerekse birebir iletişim içinde, yanlış veya kırıcı bir kelime dahi etmediğimi düşündüğüm dostlarımı üzmeyi becerebildiysem özür dilerim.

Tek ricam, sessizce gönül koymayın, " Hatalı olduğumu düşünüyorsanız, tel no : 053. ... .. .."   ;D
Başınızı ağrıttım kusura bakmayın.


Kuru kuru yazı olmaz, ben yine her zaman ki gibi bir kaç kelimelik ukalalık yapayım müsaadenizle.

Geçenlerde bir video seyretmiştim.
Video'da aslında bildiğimiz ama çokta dikkat etmediğimiz bir şeyden bahsediliyordu. Tüm eğitim hayatımız boyunca kullanılan iki boyutlu haritalar.
Bu haritaların tam anlamıyla gerçeği yanıtmadığını biliriz ama gerçek olsaydı nasıl görünürdü, ne kadarlık bir sapma olurdu diye merak ettiniz mi ?
Aslında doğru ölçeklendirme ve doğru şekillendirme yapıldığında neredeyse tüm kara parçalarının birbiriyle bağlanılı olduğunu ve tüm göçlerin aslında bu yollar kullanılarak dünyaya nasıl yayıldığımızı daha iyi anlayabileceğimizi biliyor musunuz ?
Mesela şu Dymaxion projesiyonu



Malumunuz, Merkatör projeksiyon ile yapılmış haritalar kullanıyoruz. Oysa bu tamamen bir yanlış üzerinde ısrardan başka bir şey değil. Hatta ve hatta bu haritalara " dünyanın doğru kabul edilen en büyük ve yaygın yalanıdır" derler.



Şöyle ki ;

1500'lü yıllarda ortaya atılan bu harita türü, her ne kadar teknik imkansızlıklardan ortaya çıkmış masum bir hata gibi görünse de aslında büyük bir propaganda malzemesidir. Çünkü ilerleyen yıllarda doğru ölçümlerle oluşturulan haritalar, kabul görmemiş ve Merkatör Projeksiyonu kullanılmaya devam etmiş. Neden? Bilimsel her türlü gelişmeye kucak açan insanlık, neden Merkatör Projeksiyonu gibi ilkel, teknik hatalarla dolu bir ölçüme bağlı kalmış? Belki komplo teorisi gibi görünebilir ancak bilimsel veriler yüzlerce yıllık bir yalanı ortaya çıkarıyor.
Büyük yalan ilk önce, kaşifler tarafından fark ediliyor. Ölçeklendirmesi hakkında net bilgiler verilmeyen Merkatör Projeksiyonunu esas alarak dünyayı gezmek için denizlere açılan yüzlerce amatör kaşif, gittikleri yerlerde garipliklerle karşılaşıyorlar. Grönland'ın güney kıyılarına yanaşan gemilerden inen kaşifler kuzeye doğru 'uzun' bir yolculuğa çıktıklarını düşünüyorlar ancak yolculuk sandıklarından çok kısa sürüyor. Benzer şekilde Orta Afrika'da keşfe çıkan gruplar Merkatör Projeksiyonuyla hazırlanmış haritalara göre yaptıkları yolculukta, Ümit Burnu'na hesapladıkları sürede bir türlü varamıyorlar. İlk defa kafalarda soru işareti uyandıran tespitler bazı konferanslarda dile getirilince, haritalara paralel ve meridyenler eklenerek, kuzey ve güneydeki paralel-meridyen aralıklarının boyutu büyültülüyor. Böylece haritalar çok dikkat çekmeyen çizgilerle gerçek bir görünüm sunuyormuş gibi şekillendiriliyor. Ancak yine de haritada bir şeylerin yanlış olduğu çeşitli kesimlerce iddia edilse de, geçiştiriliyor.
Daha sonra astronomlarında dikkati çekiyor ve geçiştirmeler zora giriyor. Sonra ilk uyarı geliyor ve haritaların altına şöyle bir not düşmek zorunda kalıyorlar.
"Güney Amerika, Grönland'ın 5 katı büyüklüğündedir."

Yine de bu detay kimsenin dikkatine çekmiyor ve fazla seslendirilmesine izin verilmiyor. He de tam 100 yıl boyunca.
1974 yılına gelindiğinde Alman bilim adamı Arno Peters, Avrupa merkezli dünya fikri üzerine tezler üzerine çalışıyor. Çalışmalarında dikkatini antik haritalar üstüne yönlendiriyor. Antik çağlardaki kaşiflerin haritalarının tümünün, bilinen dünya haritasından belli başlı özelliklerle farklılaşması garibine gidiyor. "Hepsi yanılmış olamaz" diyor Peters ve mevcut dünya haritasını mercek altına alıyor. Peters, James Gall'ın çalışmaları üstünden en doğru harita projeksiyonunu hazırlamak için kolları sıvıyor. Ortaya çıkan sonuç sarsıcı boyutlarda oluyor. Bilinen dünya haritasının önemli bir bölümünün yalandan ibaret olduğu anlaşılıyor.
Peters bu çalışmaları dünya ile paylaşıyor ve şu projeksiyonu yayınlıyor.



Peters-Galls Projeksiyonu bilim çevrelerince dünyanın en doğru haritası olarak kabul ediliyor. Peters'ın hazırladığı haritalar dünyaya yayılmak üzere 80 milyon adet basılıyor. Ama bu haritalar; ne okullara, ne kurumlara girebiliyor ne de medya tarafından yayınlanıyor. 1989 yılında Peters, "Peters'ın Dünya Atlası" adında bir harita kitabı da bastırıyor ancak kitap da kitlelere bir türlü ulaşamıyor. Dünya ortaya çıkan bir gerçeği görmezden geliyor ve yalanda ısrar ediyor. Merkatör Projeksiyonlu haritalar dünyanın yüzü olarak nesilden nesile aktarılmaya devam ediyor.
P-G projeksiyona göre okullarda tahtaya asılan haritalar şöyle olabilirdi.



Peki neden bu "yalan" da ısrar ediliyor ?
Merkatör projeksiyonu kimin işine yarayabilir ki ?

İşte komplo teorisi kısmı burada, Bazı ülkeler bu projeksiyonda tüm dünya'ya büyük, dolayısı ile güçlü oldukları gösteriyorlar örneğin ;
Kanada
Merkatör projeksiyonuna göre Kanada, ABD'nin Kuzeyinde devasa bir ülke gibi duruyor. Ama gerçek boyutlarında dünyanın kuzeyine sıkışmış bir ülke görünümünde.
ABD
Merkatör Projeksiyonunda Kuzey Amerika Güney Amerika ile hemen hemen aynu hatta daha büyük bir kıta konumunda. Ancak gerçekte Güney Amerika, Kuzey Amerika'dan gözle görülür bir şekilde daha büyük. ABD'de bu ölçeklendirme içinde Güney Amerika'nın karşısında daha küçük görünüyor.
İngiltere
Merkatör Projeksiyonu, İngiltere'yi Dünya'ya hakim bir noktaya konumlandırır. Gerçek dünya haritasında ise İngiltere kuzeydenizinde bir ada gibi görünmekte.
Avrupa
Dünyanın küresel gücü ABD değil mi? Merkatör Projeksiyonu'na göre dünya ABD merkezli gibi olması gerekmez mi? Ama bir zamanlar dünyanın küresel gücü Avrupa ülkeleriydi. Merkatör Projeksiyonuna bakarsanız, Avrupa ülkeleri dünyanın merkezinde durur. Gerçek Dünya haritasında ise merkezde Kuzey Afrika ila Orta Afrika civarında bir bölge duruyor.
Rusya
Topraklarının büyük çoğunluğunu Sibirya'nın karlar altındaki arazilerinin oluşturduğu Rusya, Merkatör Projeksiyonunda korkunç boyutlarda büyük görünüyor. Ama Gerçek dünya haritasında Asya'nın kuzeyinde bir çizgiden ibaret.
Baltık Ülkeleri
Merkatör Projeksiyonu sayesinde daha gözle görülür bir alanda karşımıza çıkar Norveç, İsveç ve Finlandiya gibi ülkeler de aslında gerçek dünya haritasında kuzeye sıkışmış ülkeler konumundalar. Hatta bir baltık ülkesi olarak sayılan Danimarka bile Grönland sayesinde adını büyük harflerle dünyanın gözüne sokabiliyor. Dünya haritasında neredeyse Afrika'dan daha büyük duran Grönland, gerçek dünya haritasında ise kuzeye sıkışmış küçük bir ada görünümünde.

Ya bu projeksiyondan zaralı çıkanlar kimler ? örneğin ;

Afrika Ülkeleri:
Hemen hemen bütün Afrika ülkeleri gerçekte olduğundan çok daha küçük bir şekilde Merkatör Projeksiyonunda gösteriliyor, çünkü zaten Afrika kıtası bütünüyle küçültülmüş!
Çin:
Çin Merkatör haritasında bile zaten büyük bir ülke gözükürken, gerçek dünya haritasında aslında ne kadar büyük olduğunu daha rahat bir şekilde görebiliyoruz. Bu noktada Rusya'nın Çin ile arasındaki boyut dengesinde inanılmaz farklılıklar otraya çıkıyor.
Arap Yarım Adası:
Dünyaya dayatılan haritada Arap Yarım Adası olarak bilinen alanın ne kadar küçük olduğu gözlerden kaçmıyor. Gerçek dünya haritasında ise Arap Yarım Adasının büyüklüğü ortaya çıkıyor.
Meksika:
Aynı şekilde Merkatör Projeksiyonu Meksika'yı olduğundan daha küçük gösterme eğiliminde. Gerçek Dünya haritasına göre ise Meksika oldukça büyük bir alan kaplıyor.
İran ve Hindistan:
İran ve Hindistan da gerçek dünya haritasında, dayatılmaya çalışılan haritaya oranla daha büyük bir alanı kaplıyor.
Güney Amerika:
Güney Amerika kıta halinde, Kuzey Amerika'dan daha büyük bir alanı kapladığı halde, Merkatör Projeksiyonuyla yapılan haritalarda abartılmış bir Grönland adasıyla birlikte Kuzey Amerika, Güney Amerika'dan daha büyük gözükmekte.

Dünyada ki tüm dengelerin "güç" üzerine kurulduğunu, insanların, hayvanlar gibi psikolojik engellerle sindirildiği, insanlar üzerinde ki öğrenilmiş çaresizliğin en belirgin şekli ve en asıl güçlerinin unutturulduğu bir düzen içerisinde ister komplo teorisi deyin ister sadece sadece bir yalan halen tüm eğitim sistemlerinde kocaman bir yanılgının bilerek ve isteyerek devam ettirildiği bir gerçektir.

Bu siteden online ülkelerin gerçek boyut kıyaslamalarını görebilirsiniz. Bir ülkenin adını yazın ve diğer bölgelere taşıyın.
http://thetruesize.com

Sevgi, Saygı ve Selametle.
  • IP logged

  • *
  • İleti: 1343
Ynt: KAYIKEVİ
#116: 21 Ağustos 2017, 15:47:42
Tan Kaan Reisim yazmaya tekrar başlamana çok sevindim.Yine dolu dolu bir paylaşım ve yine keyif veren üslup.

Hoş geldin Kardeş,hoşgeldin.
  • IP logged
BABA TUNCA /YEŞİLKÖY

  • *
  • Donatan Temsilcileri
  • İleti: 830
Ynt: KAYIKEVİ
#117: 21 Ağustos 2017, 15:50:15
Heyamola forumundan Ersin'le tesadüfen karşılaştığım bir Marmaris yat yarışı akşamı'nda haberim oldu.
Bu sayfayla da bugün..

Kaan Reis, çok güzel, heyecan dolu yazılarına bayıldım desem yeridir.

Bu son yazı da süpermiş..

Eline sağlık..
  • IP logged

  • *
  • İleti: 2553
Ynt: KAYIKEVİ
#118: 21 Ağustos 2017, 16:36:04
Kaan cım tekrar hoşgeldin .
Biraz bir şeyler duymuştum bu konuda ancak bu kadar detaylı bilmiyordum.  ::)
Çok ilgi çekici tam senlik bir yazı ile mest ettin bizi yine.  :)xx
  • IP logged

  • *
  • Donatan Temsilcileri
  • İleti: 1178
Ynt: KAYIKEVİ
#119: 21 Ağustos 2017, 16:55:43
Hoş geldiniz ,

Yazı için kendi adıma da teşekkür ederim .
  • IP logged

 
Yukarı git