Hadi ben de Kenan Reis'in not düştüğü Atilla Ağabey'in ilk başlangıcının biraz daha öncesine not düşeyim. Dedim ya insan yaş alınca.... Çok şeyi hatırlıyor
1980li yılların ortasında olması gerek. Çoğu zaman birlikte, benim Schorcher "Vega" ile yarıştığımız Ertuğrul Ağca, günün birinde Roberts 27 planını satın aldıklarını ve grup halinde sadece kendilerine 5 adet üretmeyi planladıklarını söyledi. Aradan zaman geçince, bir vesile ile Kartal'da tuttukları bir atölyede teknelere başladıklarını, dökümü de İranlı, zamanında İran donanması için fiber hızlı tekneler işinde çalışan sonra da Türkiye'ye kaçan bir ustanın yaptığını söyledi. Gidip baktık.
O dönemde ben de hem Schorcher sahibiyim hem de Polimarin'in sahibi Semih (Dinler) ile çok yakınım, Beylikdüzü'ndeki imalathaneye sürekli gidip geliyorum, öğreniyorum, notlar alıyorum, Semih'in yeni çalışacağı Fino tasarımı 8 metre üzerinde kafa yoruyoruz vs...
Bir zaman sonra tekneler denize indi. İki tanesi Kalamış B pontona bağlandılar. Tekneler, Faruk Yangöz, Atilla, Ertuğrul ve Turgay Kaplan ile bir kişiye daha yapılmış oldu. Bir heves yarışlara katılıyoruz... Aslında şimdiki kriterlere göre boktan bir tekne ama bizim için dünyanın en iyisi.
Bir kere de Turgay ve Tuncay Kaplan Kardeşler ile güney yarışına girip filoyu kaybettik, fırtınada yarışı terk edip 3 gün Pytagorion limanında tatil yaptık. Başka bir gün anlatırım
Yılını anımsamıyorum. Geleneksel, Donanmanın Gölcük - Fenerbahçe yarışına girdik. Oğuz'un skiper olduğu bizim teknede tanımadığım bir adam var. Dursun Yangöz. Kenan'ın sözünü ettiği iplik üreticisi ve ihracatçısı.
Gölcük'e yaklaşırken gelen tekneleri karşılayan donamanın bir kakalakı yanımızdan ağır yolla geçerken ben de bayrak selamı verdim, onlar da karşılık verdiler. Teknede muhabbet konusu oldu. Dursun etkilendi.
Akşam resepsiyonda Gölcük üs Komutanı konuşması sırasında denizcilik geleneklerinden bahsederken konuyu açtı, hassasiyete teşekkür edip " Bu genç denizciyi size tanıtayım" deyip yanına çağırdı... Falan filan.
Aradan bir zaman geçtikten sonra Dursun, Atilla Ağabey'in kardeşi Oğuz vasıtası ile benimle konuşmak istediğini haber olarak gönderdi. -o zaman iki kardeş Merdivenköy’de ahşap zigon imal edip satıyorlardı-. Algonların imalathanesinde buluştuk.
Parası olduğunu, tekne imalat işine girmek istediğini, konuşmalarımdan, denizciliğimden etkilendiğini, Türkiye'de nasıl bir tekne yapılması gerektiği konusunda yardımcı olmamı istedi. O zaman en, en baba tekneler 32-34 ayak. Ortalaması 28-30 ayak. Hey gidi günler... Neredeeen nereye !!!
Ben de yıllardır dünyanın her tarafından üretilen teknelerin broşürlerini topluyorum. Firmalarla yazışıyorum, haybeye fiyatlar alıyorum. Bir dolap dolusu broşür, yazışma birikmiş.
Uzatmayalım, bir ay gibi bir zaman sonunda elimde iki koca kalın klasör ile Dursun Yangöz'ün o sıralarda Göztepe'de kullandıkları ofislerine gittim. Dosyaları önüne koydum. Önerdiğim model Jeanneau Sun Light30’du, benzerinin üretime uygun olduğunu, kolayca pazarda yer bulabileceğini anlattım. İmalat konusu detaylandırdım vs...
Dursun Yangöz çekmecesini açıp içi oldukça dolu bir zarf verip " Teşekkür ederim. Bu verdiğin emeğin karşılığı" dedi. Peşinden de ekledi. "İmalata başladığımızda seninle çalışacağız. Hazırlıklı ol."
Uzun bir zaman sonra Ertuğrul, Atilla Ağabey'in Bursa'da bir imalathane kurduğunu, Dursun ile birlikte, Fransa’dan bir yelken teknesi ve bir kaç da eğlence amaçlı küçük tekne getirdiklerini, imalata başladıklarını söyledi.
Atilla Ağabey'de bizi yeni yerine davet etti. Kalkıp gittik.
Fransa’dan, sıfır alıp getirdikleri ve camianın Haydarpaşa Limanında gemiden inişini heyecanla izledikleri tekne Jeanneau Sun Light 30’du. Bir kaç tane de oturarak da kullanılabilen sörf bordu ve deniz bisikleti de kenarda duruyor...
Atilla Ağabey'e teknenin aynısını yapamayacağını, telif konusunda Fransızların çok hassas olduklarını falan anlattım. Sonuç olarak Dursun Yangöz finansmanı ve Atilla Ağabey'in imalatı ile ilk "Rainbow" ellerindeki orijinal Jeanneau’yu söküp kalıp alarak, kıçını uzatıp başkaca modifikasyonlarla ortaya çıktı.
Küçük modeller satılmadı. Onun yerine Oğuz bir kaçını alıp güney’de bir yerlere götürüp sanıyorum iki sezon kiraya verdi.
İlk Rainbow da hatırladığım doğru ise Gönül Yazar’a satıldı. Tekne, yine doğru hatırlıyorsam Moda’dan denize indirildiğinde sonuç fecaat oldu. Yarış donanımlı tekneye gezi salması bağlanınca tekneyi tumba olmaktan zar zor kurtardılar. Sonradan salma tadil edildi.
Atilla Ağabey zaman içinde Dursun Yangöz’den ayrıldı. Vs vs … Rainbow olarak devam etti.
Gelelim Hakan’a (Güvenç)
Ben 2 tane Golant Gaffer’i suya indirdim. Biri “Sinarit Baba” diğeri benim kullandığım “Yalıçapkını” Randa cutter arma hanım hanımcık, çok performanslı, çok ses getiren bir model. Yelken Dünyasın’da diğer ilgili basında tanıtımlar,röportajlar, resimler, seyir sırasında beğeni alkışları, pontonda uzun açıklayıcı sohbetler ….
Birgün telefon çaldı. Hakan’ı hiç tanımıyorum. Kendini tanıttı. Kutup yolculuğundan bahsetti. Golant Gaffer’ı çok beğendiğini anlattı ve planladığı yolculuk için bu tekneyi istediğini söyledi. Dinledim. Teknenin ne olup ne olmadığını, performanslarını açıkladım. O da, sert kutup şartlarına uygunluk için teknenin çift cıdar ve arada izolasyon olması gereğinden bahsetti ve bu projeye uygun bir fiyat çıkartmamı istedi.
Bir haftadan fazla çalıştım. Bir fiyat çıkarttım. İkinci kere telefon görüşmemizde fiyattan önce Golant Gaffer’ın böyle bir projeye uygun olmayacağını bastıra bastıra anlatmaya çalıştım. Bana “Siz fiyatınızı verin, şartlarla baş etmek benim sorunum” dedi. Şimdi hatırlamıyorum ama verdiğim fiyat oldukça makuldü. Konuşmanın sonuna doğru Hakan “ Ama Cem Bey, ben sizin teknenizin reklamını yapacağım. Kim bilir bu yolculuktan sonra ne kadar çok sipariş alacaksınız. Ben sizden tekneyi verdiğiniz fiyatın dörtte birine istiyorum” deyince tüm irtibatımız koptu.
Sonradan Algon’la projeyi götürmeye çalıştıklarını ama sonuçlandıramadıklarını duydum.
Hakan ile yıllar sonra 2014'de Sığacık marinada karşılaştım.