Aşağı git Skip to main content

Gönderen Konu: Ne işim var benim burada???

  • *
  • İleti: 2304
  • Hayat suda başladı...
    • Denizci Kahvesi
Ne işim var benim burada???
OP: 20 Mayıs 2017, 01:49:36
Bilen bilir, üç yıldır bir de bakımını yaptığım, kendimi eylediğim bir motoryatım vardı Kaş SETUR Marina'da. Final Fling 1992 yapımı bir Canados 60'tı. Artık di'li geçmiş zaman kullanıyorum, çünkü bir kaç gün önce South Hampton'da inmek üzere bir kargo gemisinin ambarında yerini aldı.

Üç yıl önce Göcek'te gördüğüm gibi kanım ısınmış, gerçekten motoryat sevmeme karşın ikinci kayığım oluvermişti bu yaşlı ama gösterişli tekne. Bana göre Feretti ayarında bir kayıktı kendisi. Müthiş işçilik, dönemine göre üst düzey konfor, sıkı donanım ve trajikomik bir şekilde durduğu yerde sürekli yeni sorunlar üretme kapasitesi ile son üç yılıma renk kattı.



Derken geçen yazın ortasında sahibinin sağlık sorunları baş gösterdi ve ne yazık ki tekne macerası sona erdi. Hal böyle olunca da kayığın tekrar anavatanına dönmesi gündeme geldi. Tabi ilk aklıma gelen denizden götürmek oldu ama neyse ki sahibi daha rasyonel bir adam olarak bir taşıma firması aramaya başladı.

Biraz geriden gelirsek aslında Final Fling sayesinde geçtiğimiz üç yıl bana bayağı farklı bir tecrübe kazandırdı. Yengeç'ten sonra rölantideki hızı yaklaşık 6 knot olan bir kayıkla manevra yapmak, hele bir de bu manevrayı flybirdge'ten, yani iskele ile olan mesafeyi göremeden yapmak tam benlik bir deneyimdi. :) 2 adet 820 HP gücünde MAN makine ilk başta hayatı kolaylaştırıyor gibi görünse de asıl önemli olanın makine değil donanım olduğunu her seferinde zihnime kazıdı bu tekne. Arkadaş ben Lazım ve dört yıldır koca götlü ve hantal bir tırhandille seyrediyorum. Bir mors kolum var ve ne desem düşünmeden yapmayan bir teknem. Oysa Final Fling'in dümenine geçince manzara şöyle: iki gaz kolu, iki transmisyon, yani dört tane kol! Bir de üzerine sancak transmisyon kolunun boşunu bulmak maharet istiyor, çünkü arada bir parça kaput.

Neyse, anlatmakla bitmez, asıl konumuza dönelim. Sonunda gün geldi çattı, Final Fling için Fethiye'den gemiye yüklenmek üzere plan program yapıldı. Bunun Türkçe meali ne sahibi, ne de çocukları gelmediğinden transfer mevzuu tabiri caizse bana girdi. Ama cidden girdi. Daha hazırlık aşamasında sorunlar başladı. Önce seyre bir kaç gün kala mors kolları su koyverdi. Kaş'ta bunu yaptırmak atomu parçalamak gibi bir şey. Kavga dovüş Göcek'ten br usta bulundu ve ucu ucuna sorun çözüldü.

Derken bizim İngiliz hangi akla hizmet bilmiyorum hala bir kaptan buldu, gençten bir çocuk. Ben de oldum mu donatan. Bu arada söz konusu tekneyi benden iyi tanıyan -sahibi dahil- yok. Sıyrılamıyorum bir türlü. Hem adamı seviyorum, hem tekneyi. Ama bir yandan da son üç yıldır bir kez Kekova, bir kez Meis dışında seyir yapmamış yaklaşık 40 tonluk bir motoryatla içinde Yediburunlar olan bir seyre çıkmam söz konusu.

Bir yandan yola çıkmaya hazırlanırken bir yandan da nasıl olacak bu iş diye başladım düşünmeye. Çünkü öğrendim ki klasik bir kargo gemisi kendi vinciyle kaldıracakmış Final Fling'i. Ben de sanıyorum ki Seven Stars'ınki gibi batan gemi falan gelecek. Endişenin kaynağı bir önceki seneye dayanıyor aslında.

Önceki yıl görkemli motoryatımızı karaya almaya çalışırken akla karayı seçtik. Çünkü kıçta eksoz çıkışları olduğunda kaldırmak bayağı bir çetrefilli. Bir de üzerine iskele tarafta tam su kesiminin altında soğutma sisteminin boruları var. Dahası teknenin postaları da bir tuhaf; güverte hizasının altında bitiyorlar ve daha lift yüke bindirdiği anda tekne çatırdamaya başlıyor. Bu yüzden önceki yıl bayağı bir uğraştıktan sonra iki görkemli takoz kullanarak çözebilmiştik sorunu.

İşte yola çıkmamıza iki gün kala bizim İngiliz en afili gollerinden birini attı bana; Allahın Kaş'ında 200*40*30 boyutlarında, bir de üzerine yamuk iki adet takoz yaptırmam gerekti. Çünkü bir ton para alan taşıma firmasının uygun takozu ya da yastığı yokmuş!

Bu da çizimi.


Önceki yıl böyle kalkmıştı.


Neyse, elde bir fotoğraf, bir çizim başladım Kaş'ın nadide marangozlarını gezmeye. Sonunda biri yaparım dedi. Yaparım dedi ama bir türlü anlatamıyorum adama ne olduğunu, ne işe yarayacağını. Fotoğrafları gösterdim, çizdim... tamam dedi ama ne yaptığına dair en ufak bir fikri yok. Aynı gün fahiş fiyatla ağacını alıp attım kamyonete, doğru marangozun atölyesine yollandım. Pazartesi akşamı olduğu kadarına fit olarak takozları tekneye yükledim. Bu arada her biri olmuş 60-70 kg...

Salı sabahı kaptan ve kaptanın kaptan arkadaşı ve bendenizden oluşan ekibimiz sabah 06:45'te palamarı çözdük, yakıt iskelesine yollandık. Bu arada bizim İngiliz zeki bir adam ve iyi bir mühendis ama şöyle bir hesap yapmış; ilk 20 km 9 knot hızla, sonraki iki saati 14 knot hızla, kalan kısmı da yine 9 knot hızla gidersek sadece 450 lt mazot yakarmışız! Ulan tekne zaten seyir hızında (14 knot) saatte 220 litre mazot yakıyor. Mesafe 50 mil. Sonuçta ittire kaktıra fikrini değiştirterek 900 €'luk yakıt aldım. İstasyondaki adama 900 € demeden önce bayağı bir düşündüm. Boru mu lan! 900 €! Benim sezonluk tüketimimden fazla...

Sabahın en neşeli sürprizi atık tankını bastıktan sonra patlak verdi. Kaptanlar sintineleri kontrol edelim dediler. Dedim ben daha dün ettim ama boş durmayın, edin. Sıra master kabinin altına geldiğinde gözlerime inanamadım, bow truster'ın altına kadar su dolu! Lan daha bir gün önce hiç bir şey yoktu. Sabah tekneye geldiğimde boşa çalışan hidroforu farkedip kapatmıştım ama pek kafa yormamıştım. Meğer sabaha kadar çalışmış ve bizim duble kaptandan yekinin bile aklına kapatmak gelmemiş. Görünen o ki o civardaki bir kaçaktan tüm tatlı suyu sintineye basmış gece boyunca. Tek tesellim zaten taşıma firmasının direktifi gereği tankları boşaltacak olmamdı :)

Atık pompasını salladık kamara camında içeri ve başladık pompalamaya. İşlem bittiğinde pompanın dijital ekranında yazan rakam tam tamına 670 lt idi...

08:10 gibi nihayet ağır ağır Bucak Denizi boyunca ilerlemeye başladık. Hava nefis, rüzgar yok, deniz sakin. Yol boyunca hiç bir pürüz görünmüyor. Tek endişemiz uzun zamandır uzun yol yapmamış teknenin olası yaratıcı hamleleri.
  • IP logged
"Clouds and winds and oceans I choose my fate to be...  Whom the sea has taken Never shall be free."

  • *
  • Donatan Temsilcileri
  • İleti: 4254
Ynt: Ne işim var benim burada???
#1: 20 Mayıs 2017, 06:02:42
Kesin "yaratıcı " hamle olmuştur. Tiryaki diyoruz en nihayet.
  • IP logged
Saatin fazla tiz tıkırtısında,ışık yıllarının ömür süremizle alay eden sesini de işitiriz.

  • *
  • İleti: 3573
Ynt: Ne işim var benim burada???
#2: 20 Mayıs 2017, 06:24:06
Veeee macera başlar... :)
  • IP logged

  • *
  • İleti: 248
  • Arayanlar bulamaz , bulanlar arayanlardır
Ynt: Ne işim var benim burada???
#3: 20 Mayıs 2017, 06:46:57
Korku filmi başlıyorrrr
  • IP logged
I need your clothes your boots and your motocycle

  • *
  • İleti: 285
Ynt: Ne işim var benim burada???
#4: 20 Mayıs 2017, 07:36:16
Bekliyoruz macerayı :)
  • IP logged

  • *
  • İleti: 5812
    • Son Denk Kayıkçısı
Ynt: Ne işim var benim burada???
#5: 20 Mayıs 2017, 09:02:06
Denizden götürme fikri de mantıklıymış aslında.
  • IP logged
S/Y Bidarka / Fatih / İstanbul


"Son Denk Kayıkçısının Hatırasına"


https://sondenkkayikcisi.blogspot.com/

  • *
  • Donatan Temsilcileri
  • İleti: 1178
Ynt: Ne işim var benim burada???
#6: 20 Mayıs 2017, 09:28:45
Bir macera daha merakla bekliyoruz  :D :D
  • IP logged

  • *
  • İleti: 2304
  • Hayat suda başladı...
    • Denizci Kahvesi
Ynt: Ne işim var benim burada???
#7: 20 Mayıs 2017, 13:03:03
Denizden götürme fikri de mantıklıymış aslında.
Yahu Ahmet, sen benim İstanbul'dan gelişimi kaçırdın galiba. Ben bile hayal edemiyorum 3200 millik, içinde Biscay geçişi olan bir seyirde başıma gelebilecekleri :)

SM-N9000Q cihazımdan Tapatalk kullanılarak gönderildi

  • IP logged
"Clouds and winds and oceans I choose my fate to be...  Whom the sea has taken Never shall be free."

  • *
  • İleti: 5812
    • Son Denk Kayıkçısı
Ynt: Ne işim var benim burada???
#8: 20 Mayıs 2017, 14:09:20
Denizden götürme fikri de mantıklıymış aslında.
Yahu Ahmet, sen benim İstanbul'dan gelişimi kaçırdın galiba. Ben bile hayal edemiyorum 3200 millik, içinde Biscay geçişi olan bir seyirde başıma gelebilecekleri :)

SM-N9000Q cihazımdan Tapatalk kullanılarak gönderildi

Onun için dedim ya zaten, İstanbul- Kaş yolculuğunu heyecanla takip etmiştim.. Ama Biscay falan kesin kitap çıkardı o yolculuktan.
  • IP logged
S/Y Bidarka / Fatih / İstanbul


"Son Denk Kayıkçısının Hatırasına"


https://sondenkkayikcisi.blogspot.com/

  • *
  • İleti: 248
  • Arayanlar bulamaz , bulanlar arayanlardır
Ynt: Ne işim var benim burada???
#9: 20 Mayıs 2017, 16:17:33
Bu tekne'nin istanbul kaş transferi hikayesi yazıldı da ben mi gormedim?
  • IP logged
I need your clothes your boots and your motocycle

  • *
  • İleti: 2304
  • Hayat suda başladı...
    • Denizci Kahvesi
Ynt: Ne işim var benim burada???
#10: 20 Mayıs 2017, 19:18:20
Bu tekne'nin istanbul kaş transferi hikayesi yazıldı da ben mi gormedim?
Kaçırmadın. Bu tekne zaten Göcek'ten gelmişti. İstanbul-Kaş arası epik, didaktik ve bir o kadar ibretlik olan seyir hikayesi Yengeç'inkiydi :)

SM-N9000Q cihazımdan Tapatalk kullanılarak gönderildi

  • IP logged
"Clouds and winds and oceans I choose my fate to be...  Whom the sea has taken Never shall be free."

  • *
  • Donatan Temsilcileri
  • İleti: 1165
Ynt: Ne işim var benim burada???
#11: 20 Mayıs 2017, 21:15:01
Macera geliyorum demez :)
"Üç Deniz" yazını bu forumda da paylaşsan harika olur. Benim şimdiye kadar okuduğum seyir anıları arasında en beğendiklerimdendir. Kaç kere okudum blmiyorum.
  • IP logged

  • *
  • İleti: 2304
  • Hayat suda başladı...
    • Denizci Kahvesi
Ynt: Ne işim var benim burada???
#12: 21 Mayıs 2017, 00:23:50
İtiraf etmeliyim ki günler öncesinden kasmaya başlamıştı beni bu seyir. Uzun zamandır doğru dürüst seyir yapmamış bir motoryat, Yediburunlar ve benim genel bahtsızlığım gibi parametreler ister istemez insanı geriyor.

Neyse, güne başlarken en önemli tesellim neredeyse sıfır hava olmasıydı. Tekrar basıp marşa ağır ağır yakıt iskelesini terk ederken üç yıldır ev sahipliği yapan marinaya tekne sahibi adına teşekkür ettim telsizden ve 1000 devirde ağır ağır hızlanmaya başladık Bucak Denizi boyunca.

Köfte adasını pupamızda bırakıp pruvamızı batıya çevirirken Navionics 9 knot hızla ilerlediğimizi gösteriyordu. Navionics'ten bakıyordum, çünkü flybirdge'teki GPS'i çalıştırmaya muvaffak olamadım. Keyfimiz yerinde, kahvemiz elimizde Çatalada'nın ucuna dümen tutmaya başladık. Dümen tutmak derken lafın gelişi değil, gerçekten tutmak zorunda kaldık çünkü otopilotta sorun olduğunu söylemişti tekne sahibi. Ne olur ne olmaz dedik, açmadık bile. Ama şunu gördük ki hepimiz unutmuşuz dümen tutmayı; "S"ler çizerek ilerliyoruz :)

Kaputaş önlerinde aşağıya inip makina dairesine bir göz atmak istedim ve ilk sürprizle karşılaştım; motor sesini dinleyebilmek için açık bıraktığım makine dairesi kapağı adeta eksoz olmuş tütüyor. Aşağıda indim hemen, daldım makine dairesine ki gözleri yanıyor insanın dumandan. Hemen kendini gösterdi sorun; iskele makine manifoltunda ciddi bir kaçağımız var. Kendi haline bırakmaya karar verdim. Çıkıp mutfağa girmeye kalktım ki içerisi de dumanaltı, koku sinmiş bile tüm tekneye...
Olasılıkları düşününce çok da önemsememeye karar verdim. Açtım camı çerçeveyi, bıraktım kendi haline.

Havadan, sudan, oradan buradan laflayarak Kalkan'ı da geride bırakırken deviri biraz daha yükselttik. Artık hızımız 11 knot. Sırada 4,5 saatte geçmişliğim olan lanet olası Patara kumsalı var. Ekibe anlatırken bir kez daha yaşadım o günü diyebilirim. Cinneti, eziyeti, bıkkınlığı...

Bu arada hava hala nefis, deniz sakin, dost. Yediburunları ilk kez keyifle izliyor, inceliyorum. Arada girilesi keyifli yerler görüyorum. Kimbilir, belki bir gün Yengeç'le de keyifli bir seyir yaparım diye düşünüyorum, kafadan esmeyen bir havada, öfkesini kusmayan bir denizde...

1750 devire çıkıyoruz. Hızımız 14 knot. Sahibi bu hızda plane'e kalkması gerektiğini söylüyordu ama kalktıysa da biz anlamadık herhalde. Flaplar çalışıyor gibi ama ışıklı göstergesi çalışmadığından emin olamıyoruz. Ben zaten karşının taksisi modundayım neredeyse. Daha önce kaç kez çıktım, flapları elleyesim bile gelmedi. Teorik olarak ne işe yaradığını kestirebiliyorum ama o kadar :)

İblis Burnu'nu dönüp Paçariz Burnu'na doğru yaklaşırken tekrar hız kesiyorum, 8-9 knot'la ağır ağır giriyoruz Fethiye'ye. Keyfim yerinde. Haftalardır gözümde büyüyen yolculuk neredeyse sorunsuz olarak bitmek üzere. Hatta Şövalye Adası'nı geçerken Final Fling'i taşıyacak olan gemiyi de görüyoruz demirde.

İblis Burnu'nu döndüğümüzden beri biraz esen hava Fethiye Belediye İskelesi önlerine demir atmak üzere hazırlanırken daha bir üfürmeye başladı. Aşağıya inip demir atmaya hazırlanıyoruz. Irgatın kumandası yine kıllık yapıyor, flybridge'ten yönlendirmek zorunda kalıyoruz ırgatı. Kaptanlar gayet genişler, aşağısı çamur, biraz atsak tutar modundalar. Prensip olarak ses çıkartmıyorum. Bin nasihat, bir musibet diyor makine dairesine iniyorum kontrole.

Duman dışında bir sorun görünmüyor ilk bakışta. Yukarı çıkıp biraz uzanasım var ama gel gör içim rahat etmiyor. Zaten 10 dakika sonra da fark ediyoruz ki almışız başımızı gidiyoruz, demir yalan olmuş :) Tekrar ve daha gerçekçi bir kalomayla demiri serdiğimizde saatler 13:50'yi gösteriyor.

Birinci etap bitti, durum stabil. Şimdi artık gemiden gelecek daveti bekliyoruz. Orijinal plana göre 19:00'da yüklenmek üzere gemiye aborde olacağız.
  • IP logged
"Clouds and winds and oceans I choose my fate to be...  Whom the sea has taken Never shall be free."

  • *
  • İleti: 285
Ynt: Ne işim var benim burada???
#13: 21 Mayıs 2017, 08:17:01
Hakan eksoz kokusunu buralardan hissettim inan :)
  • IP logged

  • *
  • İleti: 219
Ynt: Ne işim var benim burada???
#14: 21 Mayıs 2017, 12:42:50
Hakan yaşlanıyorsun galiba.Bu kadar temiz bir seyir sana hiç uymamış.
  • IP logged

 
Yukarı git