Diyerek iç geçiririz hep,O zamanlar Boğaziçi demek, deniz yolları demekmiş. Birbirinden güzel, marifetli, ismi ile müsemma kayıklar. Şimdilerde dilimizde pelesenk olmuş bu "kayık" kelimesi sanırım o zamanlardan kalma çünkü çok büyük olmamak kaydı ile boğaziçin de görülen o güzelliklere hep bir ön ad ile birlikte kayık denmiş. Ama öyle kayık denildiğinde gözünüzde hemen bir iki ahşap sefine canlanmasın çünkü onlarcası var kendi meşrebine göre.
Üstelik kendince imtiyazları olan araçlar ve bir meslek grubu. Dile kolay Padişah fermanı ile el üstünde tutulur olmuş.
Padişah o kadar memnunmuş ki hamlacılarından, hem yaptıkları işten hem de kişiliklerinden, kendisinden bir dilekleri olup olmadığını sormuş. Hamlacılar diğer zamanlarda hem kendilerinin hem de kendileri gibi olanların çalışması için yer ve ruhsat istemişler. Sultan Aziz uygun bulmuş ve bir ferman ile düzene bağlamış. "Kayıkçılar kethüdası" böyle doğmuş diye anlatılır. Sadece ilgilileri bilir ama bu hamlacılar Çankırı yöresinin insanlarıdır.
Dedik ya imtiyaz almışlar Sultandan diye. Kolaymı, güvenilir olmaları şart ve herkes bilirmiş ki kendilerinin de söylediği gibi "Sandalcılık öyle bir iştir ki, insan nelerle karşılaşmaz. Adamın başına her şey gelir, ama biz her şeyi hoş görürüz, kimseye kötü gözle bakmayız ve ser verir sır vermeyiz..".
Biraz da kayıklara bakalım, Hamlacılara ve kayıkçılara döneceğiz tekrar.
O zamanlar Saltanat kayıkları varmış.Adı üzerinde, Saltanat sahibinin ve ailesinin kullanımına açık olan bu saltanat kayıkları, o zamanlar sık sık ziyaretlere sebep olan dünya güzeli boğaza gelen Fransız kontları tarafından nefes kesici, deniz bir kılıç gibi yararak ilerleyen, büyüleyici güzellikleri olduğunu anlatırlarmış. Altın varaklı ahşaplar, kayığın başında ki som altın kuş simgesi ve kayıktaki padişah köşkünün tavanının bile mücevherler ile süslendiği söylenir.
Boyları 30-32 metre genişlikleri ise 3 metre gibi olan çokça kürek kullanılan ve baş tarafta bulunan köşk kısmıy ile kendine hayran bırakan bir güzellik.
Elbet bununla sınırlı değil, padişah halk içine karışıtığında kullanılan "tebdil" kayıkları ve donanma sefere çıktığında yine kullanulan "filika"lar her daim en güzel hali ile tutulurmuş.
İstanbul tekneleri Akdeniz çanağında ki teknelerden gerek ölçü ve şekilleri, gerek gözalıcı süslemeleri, gerek kendine has çizgileri ile hemen ayrılırlar. Özellikleri, seyir halinde iken Haliç ve Boğaziçini en güzel şekilde seyredebilecek hali ile yapılırlarmış.İstanbulun fethine kadar hünkar kayıkları saltanat kayıklrı olarak anılır olmuş. Sultan sefere çıktığında ise açık denize dayanıklı ve çok daha süslü baştardalara binerlermiş.
Ve tabiki Peremeler,Osmanlı döneminde çoğunluğu İzmir tersanelerinde üretilen ve yük, hayvan taşımacılığında kullanılan, 13 metre gibi boyları ile Bizans döneminden bizlere mira kaldığı tahmin edilen taşımacılık araçlarıdır. Tarihi vergi kayıtların da "peremeciyan" (peremeciler) diye geçer. Bahriye teşkilatı tersane amirliği kayıtlarında da “pereme-i esb-i Üsküdar” diye geçiyor. Ve o tarihlerde de eskiye vurgu yapılıp "kim bilir eskiden Venedik ve İstanbul'un nasıl çok benzerlikleri vardır demişler.
Denizle haşırneşir olan herkesin ağzındadır Piyade kayıkları,Görülen her kayıkta hemen "piyade mi bu ?" sorusunu çok duyarız.
Aslen piyadeler, son derece narin ve zarif yapısı ile İstanbul çevresinde kullanılan ve en çok tercih edilen gezinti tekneleridir. Bunlar tabri caiz ise, gerek görüntüsü gerek hızı ile suda ok gibi ilerleyen orta,üst sınıfa ait, kendilerinin yaptırıp bindikleri özel kayıklarıdır. Sanatla sonradan tanışmış olan bir halkın, zevklerini, inceliklerini anlatmaya bu kayıklar ile başladıklarını söyleyebiliriz sanırım. Bu noktada bence çok güzel anlatılmış olan Piyade ile ilgili bir alıntı koymak istiyorum.
"Bizans’ın peremesi, Venedik’in Gondolu nasıl sembol ise; Şehr-i İstanbul’un ve Nehr-i Aziz’in (Boğaziçi) sembol deniz ulaşım vasıtası Piyade kayıklarıdır. Théophile Gautier; Venedik gondolunu, Türk kayığı yanında kaba saba bir sandukaya benzetir. Gondolculara da, Türk kayıkçılarının tersine “sefil serseriler” gözüyle bakar. “Dünyanın her köşesinde değişik şekillerde inşa edilmiş deniz vasıtalarındaki güzellik, piyade kayıklarının zarafeti ve inceliği karşısında pek sönük kalacaktır. Denize piyade kayığı kadar yakışan başka bir nakil vasıtası üretilememiştir ve üretilemez” Cabir Vada, Piyadeleri işte böyle tarif ediyor. Piyade Kayığı; Boğaziçi dilberi, suların başına tac ettiği birer nazlı efsane olarak nitelenmektedir. Piyadeler, ağır başlı, vakarlı, incelmiş bir medeniyetin elinden çıkmış bu rüya ve hülya beşikleri, sanki insan hünerinin değil de, Boğaziçi sularına Allah’ın armağan ettiği bir nakil vasıtası idi"
Üzerine daha ne söylenebilir ki...
Güncel hayatın vazgeçilmezi Pazar kayıkları ;Bilindiği kadarı ile Sultan Süleyman zamanında kullanılmaya başlamış ve yakın geçmişe kadarda kullanılmaya devam etmiş, Her boğaz iskelesinin kendi teknelerinin olduğu vakıflara bağlı pazar tekneleri. Adı Pazar teknesi ama, boğazın sonuna kadar 30 paraya yolcu taşıdığı geceleri 3-4 fener asıp hanende ve sazendeler ile sazlı sözlü mehtaba çıkarlarmış. Üstelik halk bu tekneleri kiralayıp, süsleyip "gelin kayığı" olarakta kullanırmış.
Güzel olanı ise, bu teknelerden elde edilen gelirler, vakıf ve boğaz köylerinin bazı ihtiyaçlarıı karşılamanın yanında fakir fukara için yiyecek yardımını almak ve ulaştırmak içinde kullanılırmış. Yaklaşık 40 kişiye kadar yolcu taşıyabilen söylendiğine göre 80 kg'a varan kürekler kullanılan, son derece ağır ve geniş, çok güçlü bir dümen sistemleri olan kayıklarmış.
Ateş kayıkları,Adından da anlaşılacağı üzere, genellikle köprü yakınlarında ve merkezi iskelelerde bekleyen, gerektiğinde tulumbacıları yangın yerine yetiştiren son derece hızlı ateş kayıkları kullanılırmış.
İnce uzun iğne edalı futalar,İngilizlere ait bir model olmasına rağmen, sonradan Rumca'da Dar, uzun, hafif yarış kayığı denilmiş. Oturakları pahalı kumaşlardan yapılan, Türk zevkine göre değiştirilmiş özel kayıklarmış. Bebek 'de Corci usta tanıştırmış bu güzellikle bizleri. Aslen doğramacı olan bu usta, Mısırlı Halit paşanın özel izni ile bir futayı söker, plan çıkartır ve yenisini yapari O kadar titizdir ki, aslından kat ve kat güzel olur. Maalesef bu güzellikler günümüze gelemedi.
Mavnaları unutmamak lazım,Boğaz köyleri ile şehirler arası taşımacılık yapılan sanırım herkesin öyle yada böyle bildiği kayıklardır. Büyüklükleri ve alanlarının rahat olması nedeni ile mehtap alemlerinde de sık sık kullanılırlarmış.
Ve tabiki bu alemlerde kullanılan fasıl ekibini taşıyan ve mavnaların yanlarına bağlanan "saz kayıkları" nıda unutmamak lazım.
Her birini tek tek ele almak için kitap yazmak gerekir ama şöyle bir isimlerini ele almadan geçmek olmaz. ;
Saltanat kayığı, Hünkar kayığı, Pereme, Piyade, Ateş Kayığı , Pazar kayığı, Odun Kayığı, At Kayığı, Safra Kayığı, Karamürsel , Mavna, Buz Kayığı, Kireç Kayığı, Yılan Dili Kayık, Taş Kayıkları, Geç Kayığı, Menzil Kayığı, Funda Kayığı, Balıkçı Kayığı, Dolap Kayığı, Kömür Kayığı, Elçilik Kayıkları, Hanım İğnesi Kayıkları, Kırlangıç Kayığı, Sandal, Saz Kayığı, Çete Kayığı, Kancabaş Kayığı sayılabilir.
Alamana örneği, Çifteler çalışıyor, reis dümen başında.
Çektirmeler ,yakın tarihimize kadar kullanılan önemli deniz araçlarıdır.
Yazının en başında biraz değinmiştim hamlacılara, kayıkçılara. Bir iki kelam daha etmek gerekir haklarında. Çünkü her isteyen olamaz. Bordaları, küpeşteleri nefis süslerle donatılmış bu kayıklarda çalışmak için, mutlaka bir kefil olması istenirdi. Genellikle Yeniçerilerden seçilen fiziğine ve karakterine uygun kişiler olmalıydı. Bir kethüdaya bağlanırlardı ki bu genelde peremciler kethüdası olurdu. Kiyafetleri ile hemen ayır edilen kayıkçılar, özel kişilerdi. Hamlacılar küreklere asıldıklarında uzaktan bakan kişiler, sadece tek bir küreğin hareket ettiğini zannerderlermiş. Hanımlar kayığa binerken yada inerken ellerini değil omuzlarını uzatırlar, hanımlar bu omuzlardan destek alırlarmış.
İstanbul deniz gençlerinin kibar ve fiziki üstünlüklerinin en güzel örneklerini sergilerlermiş.
İstanbul kültürü ile bütünleşmiş haldedir kayıkçılık.
İşte tam da bunlardan dolayı, kayık sahibi olmak, kayıkçı olmak bize bir sorumluluk getirir. Hepimizin bu sorumluklukların ve güzelliklerin bilincinde olması temennisi ile. İstanbul kayıkları kaynaklarından bilgi derlemesi ve fotoğraflar içerir.