Zafer abi teşekkürler, Kamil abi o konu ile ilgili felsefik bir yazım var. Önce Matay'ın sorularını yanıtlayayım.
Efendim ben , aslında gerekli olmayan, ancak dehşet pazarlama teknikleri ile sanki teknelerin olmaz ise olmalıymış gibi sunulan ve kabul gören gereksiz ekipmanlara , malzemelere karşıyım.
Dediğin gibi bir saplantım olsaydı, otopilot, gps, ve bilimum gerekli teknolojiyi de kullanmamam gerekirdi. Epoksiyi de bu şekilde değerlendirmeli.
Neden ahşap tozu değil de fiber tozu diye soracak olursan, Bunlar , çok ama çok küçük cam toplar aslında. HOmojenler. Yani hepsi aynı büyüklükte. Yapıştırılacak yüzeyin boşluklarını çok iyi dolduruyorlar. Talaş tozu hem bu kadar küçük değil hem de homojen bir yapısı yok.
İz kalma konusuna gelince.. O yüzey zaten yapışacak olan yüzey. Ciddi bir iz kalmıyor kalsa bile bir sakıncası yok.
Kamil abi gelelim senin takıldığın konuya. Bu süreçte yapılacak öyle çok iş vardı ki, günde ortalama 12 saat çalıştım. Ortalama diyorum çünkü 16 saat çalıştığım Akgün oldu. Hatta bir seferinde , ahşap takozları direğe yapıştırdığım gece, işim saat sabah 01 gibi bitti. Eve gitmeye üşendim ve tekne de kaldım. Sabah saat sekiz de tekrar çalışmaya başlamıştım. Mola vermeden en az altı saat çalışmışlığım var.
Ona rağmen kimi işler barınağa kaldı. İşte tam da deli gibi çalıştığım o gece şöyle bir durdum. Geceyarısı olmuş. Ben ahşap direğin takozlarını çakıyorum. Ne yapıyorum ya ben diye sordum kendime. Etrafımda çeşitli boyutlarda fiber tekneler durup duruyorlar. Koca çekmek alanında benden başka kimse yok. Hava soğuk. Yerler ıslak. Daha akşam yemeği yememişim.
Aslında çok sıradan bir adamım. Üstelik sıradan olmanın dayanılmaz hafifliği o gece öylece çökmüşken sıradan olmayı nasıl da istedim.
Üstelik sıradan olabilecek imkanlarım da varken. Al bir fiber tekne, ver ustalar yapsınlar di mi ama.Direk ile uğraşmak ta neymiş. ? Alüminyumu varken ne gerek.? Bende uğraşıp duruyorum aman ahşap direk çürümesin, aman yüzükler kaymasın, yağlar şunlar bunlar.
Bu kadar sıradan bir Adam olduğum halde ve bundan da Mutlu olduğum halde hayat bana hiç sıradan olma imkanı vermedi. Ben de belki müsade ettim buna .
Her bir noktasını elden geçirdiğin , yaptığın , onardığın tekne ile yelken yapmak ,denizde olmak çok başka bir duygu. Ciddi bir tutku ama altında da bir felsefe var.
Teknenin her işini kendin yapabiliyor olmalısın. Teknenin boyu işlerini yapabildiğin kadar olmalı. Irgatın çalışmadığında Demiri çekebilmelisin mesela. Vinç olmadan da yelkenlerini abarabilmelisin. Elbette yeri geldiğinde profesyonel yardım almalı. Ama hep öğrenmeli ve buna çaba sarfetmeli.
Elbette yaşlanıyor insan. Sağlık sorunları çıkıyor yavaş yavaş. Eğer bir gün Tayo Mar'ı kullanacak kadar güçlü görmez isem kendimi, O Zaman gider yelkenli bir sandal yaparım kendime. Ama yine işlerini kendim yaparım. Benim de tercihim bu yönde.
Hasan abinin geçenlerde şöyle demişti ' ahşap tekneleri çok seviyorum. Özellikle fiber teknemin havuzluğunda güneş batarken ve ben içkimi yudumlarken O'nları seyretmek çok zevkli'
İzlemesi bile bu kadar keyif veriyorsa sen düşün bununla giderken hissettiklerini.