Aşağı git Skip to main content

Gönderen Konu: Temel Navigasyon ''Adım Adım Sextant'a Doğru

  • *
  • Donatan Temsilcileri
  • İleti: 760
    • sy-gezgn
Temel Navigasyon ''Adım Adım Sextant'a Doğru
#15: 24 Aralık 2016, 15:40:53
Efenim bir günde fazla olmaz derseniz (özellikle yeni takibe başlayanlar için) hemen devamını getirelim isterseniz....

NAVİGASYONUN ANLAMI ve BÖLÜMLERİ

Bu bölümümüze Navigasyonun tarihçesi ile devam ediyoruz.

TARİHÇESİ:



Navigasyon ilk insanla başlamıştır denilebilir. Zira bir maddeyi görmek ve ona doğru gitmek de bir çeşit Navigasyondur. Çünkü görerek ve yön tayin ederek bir hedefe doğru gidiyorsunuz demektir ve basitçe Navigasyon yapmış oluyorsunuz manasına da gelir. Diğer bir deyimle görünen maddelerden yararlanarak yön tayin etmek veya bu maddelere nazaran nerede bulunduğumuzu kestirmek ve hareket noktasına tekrar dönmek, navigasyonun temelini teşkil eder. Buna ‘’Kara Navigasyonu’’ (Land Navigation) denir.

Dolayısıyla yüzen cisimlerin seyir istikametlerini tayin etmekle ‘’Deniz Navigasyonu’’ (Marine Navigation) ve daha sonra insanların uçmaya başlaması ile ‘’Hava Navigasyonu’’ (Air Navigation) ve çağımızda da Dünya sınırlarını aşmak suretiyle Uzay Navigasyonu (Space Navigation) doğmuştur.

Navigasyon kısa bir deyimle, bir noktadan diğer bir noktaya hareket eden bir geminin yönünü tayin edebilmesi olup, bunu emniyetle yapmakta bir sanattır. 6000 yıldan daha uzun bir süre önce doğan bu sanat, yakın senelerde büyük gelişmeler göstermiş, haritanın kullanılması ve çeşitli teknik aletlerle geminin mevkisinin bulunması ile bir ilim haline gelmiştir.

İlk deniz seferlerinin navigasyonel kıymeti hemen hemen yok sayılır. Zira, Nuh’un gemisinde karayı bulmak için bir güvercin veya kumru kullanılmasından başka bir navigasyon bilgisine rastlanmamaktadır.

Eski denizci milletlerden Norveçli’ler ve Polenezyalı’lar kullandıkları methodlar hakkında birbirlerine ters rivayetlerden başka bir şey bırakmamışlardır. Fakat, bunların yaptıkları büyük seferlerde bilgilerinin oldukça ileri olduğu, çeşitli kaynaklardan anlaşılmaktadır. Yada bunların navigasyonal duyuşlarının ileri bir sanat halinde olduğunu kabul etmek gerekir. Tıpkı bazı hayvanlarda (kuşlar, balıklar vb.) olduğu gibi bu navigasyonal duyuş çok ileridir.

Bilinen kaydedilmiş  seyahatlerden ilki, Pytheas tarafından yazılmış (Yunan Astronom ve Navigatörü), Massalia’nı seyahatidir. M.Ö. 350-300 yılları arasında yapılan bu seyirde Akdeniz limanlarından İngiltere sahilleri, Norveç fiyordları, Batı Almanya nehirleri ve Baltık Denizine gidildiği anlaşılmaktadır. Pytheas’ın veya o zamanın diğer seyahatları, pusulasız, sextantsız, kronometresiz ve bugünün elektronik bilgilerinden yoksun yapılmıştır. Oysa onların bir seyir aletleri hiç olmazsa basit bir pusulaları olması gerekirdi. Bununla birlikte sahile sokularak ve sadece sakin havalarda ve gündüz seyir yapmış olmaları akla uygun gelmekte. Sahilden uzaklaştıklarında ise burundan buruna seyir yapıp ve hiçbir alet kullanmadan güneş, yıldız ve rüzgardan yararlanmış olmaları kuvvet ve ihtimaldir. Muhakkakki, sahilden uzak bir noktada nerede olduklarını kestirebiliyor ve kalktıkları yere tekrar dönebilmeyi becerebiliyorlardı. Bunda en büyük etken ise daha önceki dönemlerden gelen bilgi ve becerilerin birbirlerine aktarımıyla oluşuyordu. Zaman içerisinde Yunan ve Fenike’liler navigasyon ve yıldızların hareketlerini yeteri derecede öğrenmeye başladılar. Bugünkü astronomi seyrinin bazı kısımlarının pratik bilgilerini edinmeye başladılar. Sirocco diye bilinen Akdeniz sıcak rüzgarlarının çölden geldiğini, Mistral rüzgarlarının ise kuzeyden geldiğini keşfettiler. Daha eski zamanlardan bilinen kum saatleri veya zaman ölçü aletleri de vardı ve mesafeyi de belirli zaman aralığında çekilen kürek sayısıyla da hesaplayabiliyorlardı.



Pytheas devrini takiben navigasyon sanatı yavaş yavaş ilerleyerek 16.yy ilk yarısında önemli ilerlemeler kaydetti. Pytheas’dan 1800 yıl sonra İspanyol bayrağı altında seyreden Christopher Colombus Amerika’yı keşfetti (1492) ve Portekizli Magellan Atlantik Okyanusunu, yukarı güney enlemlerde katederek inandıklarının doğru olduğunu gösteren seferini gerçekleştirdi. Magellan bu seyahati için, haritacı Ruy Fleiro’dan onun haritalarını, Seyir Klavuzunu (Sailing Directions), Denizsel Cetvellerini (Nautical Tables), Astrolobunu (yıldızların yüksekliğini ölçen ilkel sextant) ve tüm bunları kullanabilmek için gerekli bilgilerin de hepsini aldı. Magellan 1519 yılında seyre başladığında tüm bunlarla birlikte yanında, rota çizmek için parşömen deriler, bir yer küresi, tahta veya metal teodoliteler (düşey veya yatay açıları ölçen alet), tahta/bronz quadrantlar (sextant’ların ataları), pusula, kum saati ve kıçtan atılan parakete vardı.

Martin Behaim’in Yer Küresi veya haritası, 1513 yılında Piri Reis Haritası, 1515 yılında Nurenberg’in Johann Schoner tarafından yapılmış Yer Küresi ve aynı yılda Leonardo da Vinci’nin Dünya Haritası hep kabataslak birer haritaydılar. O dönemlerde seyirden sorumlu kişiler bu kabataslak dünya haritalarını, güneşi ve volta seyir cetvellerini kullanarak, pusula ile dümen tutup, parakete ile mesafe bularak, belli istikametlerde seyir yapıyor, ancak hangi enlemde olduklarını bilmelerine karşın boylamlarını bilemiyorlardı. Çünkü boylam bulmak için kati bir yöntem henüz bulamamışlardı.

Magellan’ın kullandığı, zaman ölçen aletlerin boylam için kullanılmadıkları kesin olarak biliniyordu. Ancak 200 yıl sonra, kronometre kullanılmaya başlandıktan sonra seyir sorumlusu ilk defa boylam bulmaya muvaffak olmuş ve böylece denizde kati mevkiini (fix position) bulma imkanı elde etmiştir.



İngiltere Kraliyet Bahriyesinden James Cook’un 1768-1779 yılları arasında yaptığı üç keşif seyahati, modern navigasyonun başlangıcı olarak kabul edilmektedir.

Kaptan Cook’un heyetini İngiliz İlim Teşkilatı destekliyordu ve o, en modern navigasyon aletleri, en ileri teknik ve en son bilgilerle denizde araştırma yapma işini üzerine alan ilk kaptandı.

Kaptan Cook, ilk seyahatinde bir hassas saat ve bir de Kraliyet Astronomundan alınan bir saat ile donatılmıştı. Bunlarla uzun ve sıkıcı hesaplar yaparak Ay’dan mesafe methodları ile Longitude (Long.) bulabiliyordu.

İkinci seyahatinde bunlara ilaveten denizcilerin istifadesine ilk kez sunulan 4 adet kronometre ile donatıldı. Böylece Cook, Pytheas ve Magellan’ın hayalinden bile geçmeyen bir katiyet ve açıklıkla gemisini seyrettirmek imkanını bulmuş oldu.



Kaptan Cook’un çalışmalrıyla Astronomlar navigasyonun gelişmesinde büyük ilerlemeler kaydettiler. Güneş Sistemi Merkezil Teorisinin kabulüyle ilk resmi deniz almanağının basılmasına yol açılmış oldu. Elverişli harita projeksiyonları ile haritalar gelişti. Doğal Sapma (Variation)  daha iyi anlaşıldı ve pusula daha faydalı kılındı. Takiben Navigasyon Okulları kuruldu. Fazla matematikten kurtarılmış ve ancak lüzumlu esasları ihtiva eden navigasyon kitapları basıldı. Kullanılan paraketelerle daha doğru ve uygun değerler alınıp sürat ve mesafe tespit edilebildi. Bütün bunların en mühimi ise bugünün kronometresinin yapılmış olmasıdır.

Bu bağlamda Kaptan James Cook’un varlığı benim için çok önemlidir.

20. yy Navigasyonu;

Temmuz 1952’de S/S United States gemisi tarafından yapılan seyahat, Kaptan Cook’dan 175 yıl sonra navigasyondaki ilerlemeyi örneklerle süsleyerek daha da açıklık kazandırdı. Çünkü bu, en modern aletlerle donatılmış ve tamamen navigasyonla ilgili bir transatlantik seferiydi. Navigasyon ilmi ile seyir gerçekleştirilmişti. Her seyir zabitinin bir sextantı vardı. Kaptan Cook’dan çok daha kesin ve doğru rasatlar yapabiliyorlar ve yüzyılların tecrübesi ile yapılmış elverişli, güvenilir kronometreleri ile rasat zamanını doğru olarak tespit edebiliyorlardı. Gyro pusula, Variation ve Deviation’sız Hakiki (Coğrafi) kuzeyi gösteriyordu. Kullanılan modern deniz almanağı, gök cisimlerinin koordinatlarını istenilen hassasiyetle gösteriyordu. Marcq St. Hilaire methodu ile ‘’Altitude and Azimuth’’ cetvellerinden mevki hatlarını bulmak kolaylıkla mümkün oluyordu.

En doğru haritalar, sahil seyri ve limanlar için Klavuz Kitapları (Pilots-Sailings Directions), sahillerdeki seyir yardımcıları ve fenerlerin özelliklerini gösteren Fener Risaleleri (List of Lights), Klavuz haritaları (Piloting Charts) ve ilgili maksatlar için çeşitli kaynaklardan istifade edebiliyorlardı.

Elektronikler artık seyir zabitine en büyük yardımcı konumunda yerlerini almaya başlamıştı. Radyo İşaretleri Kitabı (Radio Signals) ve hava raporları, kronometre kontrolü ile kötü havadan sakınmak mümkündü. Radyo İstikamet Bulucu (Radio Direction Finder) ile kerteriz almak ve telsiz telefonla deniz ve kara ile irtibat kurma imkanı vardı. Elektrik iskandili ile deniz derinliği, Radar ile siste bile mesafe ve kerteriz (bearing) alınabiliyordu. Loran kullanarak yüzlerce mil uzaktaki istasyonlardan kesin mevki konulabiliyordu. Bugün ise uzaya atılan uyduların sayesinde GPS sinyalleri kullanılarak Elektronik Navigasyon / Uzay Navigasyonu (Space Navigation) doğmuş bulunmaktadır.
 
  • IP logged
« Son Düzenleme: 23 Eylül 2017, 12:58:24 Gönderen: Ahmet Kabaalioğlu »

T
  • *
  • İleti: 2171
İlk 10 parçaya kadar gönderebilirsin Suat kaptanım, sonrasını hep beraber takip ederiz,
bize de yazık amaaa  ;D ;D ;D
  • IP logged


  • *
  • Donatan Temsilcileri
  • İleti: 760
    • sy-gezgn
Temel Navigasyon ''Adım Adım Sextant'a Doğru
#18: 24 Aralık 2016, 19:51:58
''Magellan’ın kullandığı, zaman ölçen aletlerin boylam için kullanılmadıkları kesin olarak biliniyordu. Ancak 200 yıl sonra, kronometre kullanılmaya başlandıktan sonra seyir sorumlusu ilk defa boylam bulmaya muvaffak olmuş ve böylece denizde kati mevkiini (fix position) bulma imkanı elde etmiştir.'' demiştik ve de boylamın bulunması ve fix mevkiinin atılması için ''zamanın'' öneminden bahsetmiştik. O zaman kısa bir saplamayla Zaman konusuna bir değinelim isterseniz...

Yüzlerce yıl önce denizciler boylamı tam olarak hesaplayamadıkları için çok sayıda ölümlü deniz kazası yaşıyordu. Örneğin sadece 22 Ekim 1707’de 4 İngiliz gemisi yön tayininde yaşanan sorunlar yüzünden parçalanınca kazada 1647 kişi öldü. Boylamın bilinememesi nedeniyle uzun deniz yolculukları daha bir uzuyor, ekonomik zararları bir yana denizciler sağlıklı beslenemedikleri için türlü hastalıklardan dolayı acı çekerek ölüyorlardı.

Zamanı kullanarak boylamı hesaplamanın ilk şartı ise iki farklı yerde saatin kaç olduğunu bilmekten geçiyordu.



Gemma Frisius 1530 yılında 22 yaşındayken, boylamı bulmak için mekanik bir saat kullanma fikrini öne sürdü. Aradan 200 yıl geçtikten sonra bu fikri çağının ötesinde bir zekaya sahip saat ustası olan John Harrison gerçekleştirdi.



John Harrison, zamanın hatasız bir şekilde ölçülebilmesi ve bu ölçümü yapan makinenin taşınabilir olması konusunda uzmanlaşarak denizciliğin 1700’lere dek süregelen boylam sorununu neredeyse tek başına çözerek bir efsane oldu.

Aslında ilk büyük saat ustası olarak kabul edilen Christiaan Huygens, Harrison’dan yaklaşık 100 yıl kadar önce denizde kullanılmak üzere bazı saatler tasarlamıştı ancak güvenilir ve dakik bir deniz zamanölçeri yapmanın güçlüklerini tam olarak aşamadı. Neticede aralarında bilim tarihinin önemli simalarından Isaac Newton gibi kişiler bile boylam sorununun saat kullanılarak çözülemeyeceğine karar verdi.

Zamanı kullanarak boylamı hesaplamanın ilk şartı iki farklı yerde saatin kaç olduğunu bilmekten geçiyordu.

1714 yılında Britanya’da Boylam Kanunu kabul edildi. En yüksek ödül 20.000 sterlindi. O dönemde bir işçinin aylığı ancak 1 sterlin olduğundan bu para ödülü çok büyüktü.

John Harrison birmekaniğe çok meraklı bir marangozdu aslında ve ahşap saatler üretiyordu. Pirinç ve çelik gibi maddeleri ise sadece gerekli yerlerde kullanıyordu. Yaptığı ahşap saatler öylesine sağlamdı ki bugün bile çalışmaya devam ediyorlar.

1722’de yaptığı ilk kule saatinde normalde yağlanması gereken parçalar, kendi yağını salan kerestesi oldukça sert olan peygamberağacından yapıldığı için yağlanması gerekmeyen bir mekanizmaya sahipti. Bu saat Brocklsby Park’ta aradan 300 yıl geçmesine rağmen 1884 yılında işçilerin bakımını yapmak için durdurdukları zaman hariç durmaksızın işlemeye devam ediyor.

John Harrison 1730 yılında Londra’ya vardığında fikrini ilk anlattığı kişi Boylam Kurulu üyesi Edmond Halley oldu. Halley kurul üyelerinin bir saat kullanarak boylam sorununu çözme fikrine sıcak bakmayacaklarını bildiği için Harrison’ı ünlü bir saat ustası olan George Graham’a gönderdi.

Bildiklerini, öğrendiklerini kendine saklamayan bunları diğer saat ustalarıyla paylaşan “dürüst” lakaplı George Graham, Harrison’ın çizimlerindeki dehayı farkederek kendisini himayesine aldı ve maddi destekte bulundu.

Harrison 5 sene süren uğraşısı sonucu H-1 adını verdiği ilk saatini gerçekleştirdi. H-1 görünür olduğunda kendisinden önce yapılan saatlere hiç benzemiyordu, garip görünüşüyle kendisinden sonra üretilen saatlere de benzemedi.


H-1

H-1 yapılan ilk deniz yolculuğu testini başarıyla geçti.

Harrison, Boylam Kurulu’ndan daha iyi bir saat yapmak için destek istedi, 2 yıl sonra ortaya H-2 çıktı.


H-2

Devrimci yeniliklere sahip bu zamanölçer zorlu testlerin hepsini geçti. Ancak mükemmeliyetçi bir insan olan Harrison bu saatten hoşnut değildi.

Bu arada seneler hızla ilerliyordu: Yapımına başladığında 48 yaşında olan Harrison’ın H-3’ü yapması 19 yılını aldı. İki yılda bir kule saati yapan, dokuz yılda dünya saat tarihini değiştiren ölçüde yenilikler barındıran 2 deniz saati üreten Harrison’ın H-3 için böylesine zaman harcamasına tarihçiler bir açıklama getiremiyor. 753 parçadan oluşan H-3 üzerindeki yenilikler ise günümüzde termostatlarda ve sıcaklık kontrol aletlerinde kullanılıyor.


H-3

Ancak zor beğenen Harrison yaptığı bu saati de beğenmiyordu. Aslında H-3’ü yaparken fikrini değiştirmişti. Cep saati boyutlarında bir deniz saati yapmaya karar verdi.

H-3’ten 4 yıl sonra H-4 dünyaya geldi. Bir cep saati olarak çok büyüktü (çapı 12,5 cm) ancak bir deniz saati olarak çok küçüktü (ayrıca mekanizmasının üzerinde John Harrison ve oğlu, MS 1759 yazıyordu). Romen rakamlarının saati, Arap rakamlarının saniyeyi gösterdiği bu saat devrimci özellikleriyle yeni bir çağın başlangıcını simgeliyordu.


H-4

Zamanın garip bir cilvesi olarak Ulusal Denizcilik Müzesi’nde milyonlarca ziyaretçi çeken bu saat çalışmıyor. Müze yöneticileri H4’ün kötü ellerde hoyrat kullanıldığı ve yeterince zarar gördüğünü düşündükleri için saatin çalışmasını istemiyor.

Bütün olumlu gelişmelere rağmen saatlerin bir boylam bulma aygıtı olamayacağını, astronomik yöntemlerin çok daha uygun olduğunu düşünen, son derece inatçı bir kişiliğe sahip olan Nevil Maskelyne, ödülün Harrison’a verilmesini engelledi.

Fakat Harrison ölmeden önce H-5’i de bitirdi.


H-5

Boylam Kurulu’nun Harrison’dan inatla esirgediği ödülü ancak Kralın baskısıyla Meclis verdi -o da bir kısmını-. Böylece ölmeden önce yaşadığı derin haksızlığın telafisine bir ölçüde tanık olan ve 1773 yılında onurlandırılan 1693 doğumlu John Harrison daha fazla yaşamadı, 24 Mart 1776’da 83 yaşında her fani gibi o da öldü.

Kitapta mekanik saatlerde çok yaygın olarak kullanılan bağımsız manivela maşayı icat eden Thomas Mudge (1714-1794), pimli tetik maşayı geliştiren John Arnold (1735-1799), deniz kronometrelerini kusursuzlaştıran Thomas Earnshaw (1749-1829) gibi diğer hatırı sayılır şahsiyetler hakkında ayrı ayrı bilgi verilmiş.

Konuyla ilgili ilk Boylam kitabının da yazarı olan Dava Sobel, yazdığı eserin genişletilmiş versiyonu olan ikinci kitabın diğer yazarı olan olan Harvard Üniversitesi’nin Tarihi Bilimsel Aletler Koleksiyonu Müdürü William J. H. Andrewes ile bir usturlab sergisinde tanışmış. Andrewes bu tanışmadan iki yıl sonra Dava Hanımı bir boylam sempozyumuna çağırmış. Sempozyum için gittiği vakit Ulusal Saat Koleksiyoncuları Derneği üyesi 500 kadar katılımcıyı İngiliz dahi John Harrison’ın 300. Doğum gününü kutlarken görmüş böylece “Boylam” kitabı yazarın zihninde filizlenmeye başlamış. William J. H. Andrewes, Harrison’ın yaptığı saatlerin sergilendiği Eski Kraliyet Gözlemevi ve Ulusal Denizcilik Müzesi’ndeki saatlerin bakımı üstlenmiş ve ustanın yapımını tamamlayamadığı bir ahşap saati işler duruma getirmiş. İşte bu iki meraklı biliminsanı birlikte, TÜBİTAK’ın Türkçeye çevirme ferasetini gösterdiği kitabı yazmış.

Kitap neredeyse mükemmel, yine de bir eleştirim var: Boylam kitabında “tüm zamanların en verimli saat yapımcısı ve saatçilik yazarlarından” diye takdim edilen Ferdinand Berthoud’dan söz edilmiş ancak keşke 1815 yılında Deniz kuvvetlerinin saatçısı olarak Berthoud’nun ardından onun yerine geçen ve tartışmasız saat dünyasının dev isimlerinden biri olan büyük mucit Abraham Louis Breguet birkaç sözcükle anılsaydı keşke, ancak adı bile anılmıyor ne yazık ki.

Bu kitabı okuyunca bir kez daha anladım ki saat insanlık tarihinin ortak mirası ve hazinesi. Saat dünyasının da bir milliyeti yok aslında; Hollandalılar, Amerikalılar, İngilizler, Polonyalılar, Türkler, Araplar, Fransızlar, İtalyanlar, Almanlar veya İsviçreliler saat tarihinin en onurlu sayfalarında birlikte gülümsüyorlar.





Özetle “Boylam”, bilhassa saat meraklılarının el altında bulundurması gereken eşşiz bir yapıt.

''Boylam'' kitabından derleme...
  • IP logged
« Son Düzenleme: 18 Ocak 2018, 12:30:30 Gönderen: Ahmet Kabaalioğlu »

  • *
  • Donatan Temsilcileri
  • İleti: 760
    • sy-gezgn
Temel Navigasyon ''Adım Adım Sextant'a Doğru
#19: 24 Aralık 2016, 19:57:20
NAVİGASYONUN ANLAMI ve BÖLÜMLERİ

Bu bölümümüze Navigasyonun bölümleri ile devam ediyoruz.

NAVİGASYONUN BÖLÜMLERİ:

Navigasyon 4 ana bölüme ayrılır. Bunlar;

•   Kara Navigasyonu (Land Navigation),
•   Deniz Navigasyonu (Marine Navigation),
•   Hava Navigasyonu (Air Navigation),
•   Uzay Navigasyonu (Space Navigation),

Bizim yaptığımız navigasyon ‘’denizin üzerinde’’ gerçekleşmekte olup Deniz Navigasyonu bölümüne tabidir. Deniz Navigasyonunu da incelediğimizde 2 bölüme ayrıldığını görürüz.

Bunlar;

A-   Deniz Üstü Navigasyonu (Surface Navigation),
B-   Deniz Altı Navigasyonu (Submarine / Under Water Navigation)

Deniz Altı Navigasyonu bizim konumuz dışında olup, bu bölümümüzde direk olarak Deniz Üstü Navigasyonuna ana hatlarıyla şöyle bir bakacağız.



A-   Deniz Üstü Navigasyonu (Surface Navigation);

1-   Düzlem Navigasyon (Plane veya Terrestrial Navigation),
        a.   Klavuz Seyri (Pilotting Sailing),
                i.   Sahil Seyri (Coastal Navigation),
               ii.   Dar Boğaz Seyri (Navigation in Narrow Channels),
              iii.   Kanal Seyri (Navigation in Cannels),
              iv.   Mercan / Resif Seyri (Navigation in Coral Region).
        b.   Parakete Seyri (Dead Reckoning Sailing),
        c.   Akıntı Seyri (Current Sailing)
2-   Astronomik (Göksel) Navigasyon (Celestial / Astronomic Navigation),
3-   Elektronik Navigasyon (Electronic Navigation),
        a.   Elektronik Seyir (Electronic Sailing),
        b.   Radyo Seyri (Radio Sailing),
        c.   Sonic Seyir (Sonic Sailing)
4-   Flika Seyri (Live Boat Navigation),
5-   Kutpi Seyir (Polar Navigation).


 
Denizden kara üzerindeki maddeleri veya seyir alamet ve yardımcılarını tanıyıp, onları kılavuz gibi kullanarak istikamet tayin etmek ve iskandillerden yararlanarak bulunulan mevkiyi kestirmek, deniz navigasyonunun ilk şekli olan ‘’Kılavuz Seyri’’dir. Bir başka deyişle Kılavuz Seyri, kara maddeleri ve denizin derinliğinden yararlanarak yapılan seyirdir.

Kara maddelerinden uzaklaştıkça seyredilen yön ve mesafe ile birlikte nereye varılacağının hesabını yapmaya ve daha önceden varılacak mevkiyi tahmin etmeye ‘’Parakete Seyri’’ denir. Bu seyir şeklinde esas, pusla ve paraketeden yararlanarak seyir yapmaktır. Diğer bir deyimle bilinen bir mevkiden hareket eden geminin rota ve gidilen mesafeden takribi hesapla mevkimizi bulmaya ‘’Dead Reckoning’’ (Tahmini Hesap) ve bulduğumuz mevkiye de ‘’Dead Reckoning Position’’ (Tahmini Mevki) ve yapılan seyre de ‘’Parakete Seyri’’ (Dead Reckoning Sailing) denir. Bu yöntemle bulunan gemimizin mevkisine de ‘’Tahmini Mevki’’ (Estimated Position) denmiş olur. Deniz akıntılarını hesaba katarak yapılan seyre ‘’Akıntı Seyri’’ (Current Sailing) denir.



Gök cisimlerinin (Güneş, Ay, Gezegen ve Yıldızlar) bilinen hareketlerinden yararlanarak yapılan seyre ise ‘’Astronomik Seyir’’ (Celestial Navigation) denir.


 
Gemide mevcut bir takım elektronik cihazlarla kara maddelerini daha önceden görmek veya onların mevcudiyetlerinden haberdar olarak yapılan seyre de ‘’Elektronik Seyir’’ (Electronic Navigation) denir. Diğer bir deyimle, elektronik cihazlardan yaralanarak yapılan seyirdir. Günümüzde en fazla kullanılan bir yöntem olup, tamamen bu yönteme bağlı kalındığında ise insan duyu ve becerilerinin zamanla körelmesine sebep olabilecek bir yöntemdir. Tamamen cihazlarla gerçekleştirilmekte olup insan katkısı en az olanıdır.

Radyo cihazlarından istifade edilerek yapılan seyre ‘’Radyo Seyri’’ (Radio Navigation) denir. Günümüzde artık pek tercih edilmeyen bir yöntem olup Elektronik seyre geçiş başlangıcıdır diyebiliriz. Halen Radio sinyalleri Atlantik, Pasifik gibi okyanuslarda yayınlanmakta olup, ticari gemilerin acil durumlarda navigasyon amaçlı ya da hassas zaman ölçerlerinin ayarlarının kontrolünde kullanılabilmektedirler.

Deniz altı ses dalgalarından yapılan seyre ‘’Sonik Seyir’’ (Sonic Navigation) denir. Günümüzde halen kullanılmakta olan bir seyir çeşidi olup özellikle kıyı seyrinde iskandil yöntemiyle de kullanılmaktadır.

Can Filikası (Life Boat) ile yapılan seyre ‘’Flika Seyri’’ (Life Boat Navigation) denir. Acil durumlarda gemi yada teknemizi terk etmek durumunda kalıp da can sallarına yada filikalara geçildiğinde uyguladığımız seyir yöntemidir.

Kutup mıknatıslarındaki seyre de ‘’Kutpi Seyir’’ (Polar Navigation) denir.

Böylece Navigasyon’un anlam, tarih ve bölümlerini içeren konunun temelini ele alarak amaçladığımız 1nci bölümümüzü sonlandırmış bulunmaktayız. Bir sonraki konumuzun ana başlığı ‘’Yer Küre’’ olup, bu başlık altında;

•   Yer’in Şekli,
•   Yer’in Hareketleri, Sekinme,
•   Süzülme,
•   Yerin Kutupları,
•   Yer Üzerinde Koordinatlar,
•   Yer Yarıçapının Hesaplanması

Konularına değinmeye devam edeceğiz.

Selametle.
  • IP logged
« Son Düzenleme: 18 Ocak 2018, 12:38:16 Gönderen: Ahmet Kabaalioğlu »

  • *
  • Donatan Temsilcileri
  • İleti: 760
    • sy-gezgn
Temel Navigasyon ''Adım Adım Sextant'a Doğru
#20: 24 Aralık 2016, 20:03:22
YER KÜRE

Evrende bulunan ve Gök Ada veya Galaksi adı verilen gök cisimleri kümelerinden biri de, Güneş Sisteminin de bulunduğu Samanyoludur (Milky Way). Bu gök cisimlerinin en önemlilerinden biri Dünyamıza ısı ve ışık vermesi açısından Güneş ve diğeri ise üzerinde yaşadığımız Yer Küre’dir (Dünya). Yer üzerindeki denizlerde gemisini gezdiren kaptanın her an gerekli hesaplamaları yapabilmesi için elbette Yer Küre hakkında navigasyonel bilgisinin olması gerekir.

Bu bölümümüze Yer’in şekliyle devam ediyoruz.

YER’İN ŞEKLİ:

M.Ö. 8 ve 10ncu yıllarda Yer’in Okyanus nehriyle çevrelenmiş olduğu ve Güneş’in her akşam, ertesi akşam tekrar yakmak üzere ateşini Okyanus nehrinin sularında söndürdüğü, Yer’in 12 sütunun üzerinde duran daire biçiminde bir masa hatta 4 filin sırtında tunçtan bir kubbe biçiminde vb. olduğu zannedilirdi.

M.Ö. 550 yıllarında Yer’in hiçbir tarafından bağlantısı olmadan boşlukta durduğu ve Gökyüzünün Yer’in etrafında döndüğü zannedilirdi.

Aristo (M.Ö. 384-332) Ay tutulması sırasında Yer’in Ay üzerindeki gölgesinin her zaman bir daire şeklinde olmasından, Yer’in küre biçiminde olduğunu ileri sürmüş ve Aristarchus (M.Ö. 310-230) ile Eratosthenes (M.Ö. 276-192)’te aynı fikirde olmuşlar ve Eratosthenes M.Ö. 230 yılında ilk olarak, Syene (Assouan) ile İskenderiye’de aynı zamanda ölçülen gölgeler metodu ile Yer’in çevresini hesaplamıştır;
Güneş’in Yaz Solstisinde (Summer Solisties) olduğu gün yani eğişimi (declination) 23027ı N olduğu zaman, öğle vakti Seretan Medarında (Tropic of Cancer) yani 23027ı N enleminde, ışınları Yer’e diktir ve gölge vermezler. Dolayısıyla Eratosthenes, Assouan’da Güneş ışınlarının gölge vermediği ama Assouan’ın 500 mil kuzeyinde aynı meridyende İskenderiye’de Güneş ışınlarının gölge yaptığını rasat ederek, Yer’in kuzeye doğru meyilli olduğu neticesine varmış ve İskenderiye’deki yüksekliği bilinen belli bir cismin gölge uzunluğu ile yaklaşık olarak ‘’başucu mesafesi’’ni (Zenith Distance) 7,50 veya bunun Yer çevresinin 1/48’i olduğunu bulmuş, böylece Yer çevresini 48 x 500 = 24.000 kara mili (Statute Mile) olarak hesaplamışdır. Doğru Yer çevresi 24.900 kara milidir.

Yer’in küre biçiminde olduğunu gösteren deliller şunlardır;

   1- Ufuk bir daire şeklindedir ve yerden yükseldikçe görüş artar.
   2- Denizde görünen bir geminin önce üst noktaları sonra teknesi görülmekte ve uzaklaşan bir gemide de tersi olmaktadır.
   3- Son yıllarda uzay araçlarının 1,5 saatte Yer etrafında dolanmaları ve 24 Aralık 1968’de Apollo 8’den çekilen resimde Yer’in küre şeklinde olduğu açıkça görülmektedir.

M.S. 10ncu yüzyılda Bağdat’ta ve daha sonra da muhtelif zamanlar ve yerlerde yirmiden fazla ölçme yapılarak  10 lik meridyen boyu hesap edilmiş ve değişik enlemlerde bulunan farklı neticelerden Yer’in bir küreden ziyade elipsoid (Oblate Spheroid) şeklinde olduğu fikri benimsenmiştir.

Isaac Newton 1687 yılında Yer’in elipsoid şeklinde olduğunu şu şekilde açıklamıştır;
Dönen cisimlerde meydana gelen merkez kaç kuvvetin sebebiyle cismin molekülleri çevreye doğru hareketle sıkışma yapacak ve cisimde dönme eksenine dik yönde şekil değişikliğine sebep olacaktır. Dolayısıyla Yer’de de Güneş’ten koptuktan sonra kendi kabuğunu oluşturana kadar merkez kaç kuvvet etkisiyle ve salınma hızının yüksek oluşundan, Yer’in yatay ekseni yönünde (Ekvator hattı) bir şişkinlik meydana gelmiştir.

Clairaut M.S. 1736-1737 yıllarında 690 enlemde Laponya’da 10 meridyen boyunu 111,0816 km olarak ölçmüştür. Bouguer ve La Condamine 1735-1744 yıllarında 100 enlemde Peru’da 10 meridyen boyunu 110,49696 km olarak ölçmüşlerdir. Dolayısıyla Yer tam bir küre olsaydı her yerde 10 meridyen boyu aynı olurdu. Farklı neticelerin bulunuşu ve 10 meridyen boyunun yüksek enlemlerde daha fazla oluşu, Yer’in kutuplarda basık bir küre olduğunu yani odakları birbirine çok yakın bir elipsoid şeklinde olduğunu ortaya koymuştur.

1924 yılında yapılan Uluslararası konferansta şu hususlar kabul edilmiştir;

   1- Bütün meridyenler birbirine eşittir. (Bundan Yer’in dönel bir cisim olduğu ortaya çıkmaktadır)
   2- Yer yüzeyindeki herhangi bir meridyen, küçük ekseni kutuplar doğrusu olan bir elipstir. (Yer bir Elipsoittir)
   3- Yer’in boyutları olarak Amerikan Astronomlarından Hayford tarafından 1909’da bulunan ölçüler;
            Yer’in büyük ekseni yarısı (a) = 6.378,388 km,
            Yer’in küçük ekseni yarısı (b) = 6.356,912 km
            Yer basıklığı = (a-b)/a = 1/297 olduğu kabul edilmiştir.


 
Yer’in ekvatoral ve kutupsal çapları farkının ekvatoral çapa veya ekvatoral ve kutupsal yarıçaplar farkının ekvatoral yarıçapa oranına ‘’Yer’in basıklığı’’ (ellipticity), (compression), (oblateness) denir.

Matematiksel olarak açıklamaya çalışacak olursak (konferansta alınan kararlar km olup, açıklamalarım ise dm’ye çevrilerek yapılmıştır);

Ne demiştik; (a-b)/a = 1/297

(a-b)/a = (3.444,054 dm – 3.432,458 dm) / 3.444,054 dm = 11,596/3.444,054 = 1/297

Bulunur. Böylece ekvatoral çapın kutupsal çaptan 297 defada 1 defa daha büyük olduğu bulunmuş olur.

Amerikan harita servisinden Irene Fischer, 1924 yılındaki bu Uluslar arası toplantıdan sonra uzaya atılan uyduların hareketlerinden yararlanarak 1960 yılında yaptığı hesaplarda;

a = 6.378,16 km (3.443,930 dm),

b = 6.356,778 km (3.432,385 dm)

bulmuş ve buna bağlı olarak da Yer Basıklığı = 1/298,3 olarak kabul edilmiştir.

Yer’in elipsoid şeklinde kutuplarda basık oluşunun navigasyon yönünden hasıl ettiği sonuçlar şöyledir;

   1- Presesyon veya Sekinme (Precession) olayı,
   2- Nütasyon veya Süzülme (Nutation) olayı,
   3- Coğrafi ve Geosentrik enlemler farkı,
   4- Meridyen parçaları,
   5- Yer çekimi ivmesinde (force of gravity) enleme bağlı değişiklikler,
   6- Ufuk mesafesinde, değişik enlemlerde farklı DİP,
   7- Yatay paralaks değerinin enlemle gösterdiği değişim.

Navigasyon problemlerinde Yer yüzü prüzsüz olarak kabul edilir. Halbuki, denizleri, ovaları ve dağları ile Yer yüzü muntazam bir yüzey değildir. Düzgün bir geometrik şekilden farklı Yer’in bu şekline ‘’Yer Yumrusu’’ (GEOİD) denir. Geoid, ‘’kendine has şekil’’ anlamına gelir ve yalnızca Yer şekli için kullanılır.

1958 martında uzaya atılan ‘’Vanguard I’’ uydusunun yörüngesi dış merkezliğinin periyotlu olarak değişmesinden çıkarılan sonuçlara göre, Geoid yüzeyinin daha önce kabul edilenden, Kuzey Kutupta 15 mt kadar daha yüksek, Güney kutupta ise 15 mt kadar alçak olduğu hesaplandı.


 
1959 yılında ise J.A.O’Keefr, Yer merkezinden Kuzey Kutba kadar uzaklığın, Güney Kutba kadar uzaklığından 24 mt (80 ft) kadar uzun olduğunu hesaplamıştır.

Böylece Yer’in (Geoid’in) daha ziyade bir armut biçiminde olduğu sonucu elde edilmiştir.

Geoid’in düzlük durumu yani yüzey ölçümü kesinlikle bilinmemektedir. Ancak, Geoid üzerinde en yüksek nokta Asya’da Everest dağında olup deniz seviyesinden yüksekliği 29.000 ft ve bilinen en derin su Carolina Adaları açığında Challenger derinliği olup 35.640 ft’dir. Bu iki mevkii arasında düşey olarak mesafe 12 kara milinden fazladır. Yapılan hesaplar Yer ağırlığının 5,988 x 1012 ton ve özgül ağırlığının 5,527gr/cm3 olduğunu göstermiştir.

Ekvatoral Yarı Çap = a ise;

a = 3.444,054 dm = 3.963,35 k.mil = 6.378,388 km

Kutupsal Yarı Çap = b ise;

b = 3.432,458 dm = 3.950,01 k.mil = 6.356,912 km

Kutupsal yarı çap, ekvatoral yarı çaptan 11,596 dm = 21,476 km veya 3% oranında daha kısadır. 1960 yılında yarı çaplar farkı21,382 km olarak hesaplanmıştır.

Navigasyonda seyir amacıyla genellikle, Yer’in sathını deniz seviyesinde ve Yer’i de tam bir küre olarak kabul ediyoruz. Böyle bir kürenin;

Yer’in Yüzey Alanı = 4πr2 = 510.101.000 km2

Yer’in Hacmi = 4/3πr3 = 1.083.320 x 106 km3

Yer’in Ekvator Çevresi = 2πr = 21.628,672 dm = 40.056,3 km


Selametle,
  • IP logged
« Son Düzenleme: 18 Ocak 2018, 13:44:09 Gönderen: Ahmet Kabaalioğlu »

  • *
  • Donatan Temsilcileri
  • İleti: 760
    • sy-gezgn
Temel Navigasyon ''Adım Adım Sextant'a Doğru
#21: 24 Aralık 2016, 20:06:30
YER’İN HAREKETLERİ:

M.Ö. üçüncü yüzyıla kadar, Yer’in sabit ve Gök küresinin bir eksen etrafında döndüğü kabul ediliyordu.

Heraclitus ve aynı yüzyılda yaşamış olan Platon ve Aristo (M.Ö. 384-322), Yer’’in eksen etrafında döndüğünü kabul etmişlerdir. Fakat bununla birlikte Aristarchos (Aristo M.Ö. 310-230) Yer’in ekseni etrafında ve Güneş etrafında döndüğünü M.Ö. 280 yılında açıkladığından, dinsizlikle itham edilmiş olduğunu sanırım hatırlarsınız.

Pltolamaios (Platon) ise Yer’in ekseni etrafında döndüğünü kabul etmemiş ve M,Ö. 140 yılında yayınladığı kitabında Yer’in sabit, Güneş, Ay ve Gezegenlerin Yer etrafında birer daire çizerek döndüklerini ve bu sırada ayrıca merkezi bu daire üzerinde olmak üzere ve ‘’episikl’’ adını verdiği birer çember çizdiklerini ileri sürmüştür.



Bu düşünceler bir müddet daha sonra rafa kaldırılmış ancak, M.S. 16.yy’da Copernicus (1473-1543) Yer’inn bir eksen etrafında ayrıca gökyüzünde sabit Güneş etrafında da döndüğünü ileri sürmüştür. Aynı fikir bundan 60 yıl sonra da Galileo tarafından kabul edilmiştir.

17.yy’da dürbünün keşfiyle Ay, Güneş ve Gezegenlerin eksenleri etrafında döndükleri dolaryısıyla Yer de bir gök cismi olduğundan, ekseni etrafında dönmesi gerektiği fikri benimsenmiştir.

Kepler (1571-1630), Tycho Brahe’nin Mars gezegeni üzerindeki gözlemlerinden yararlanarak 1609 yılında Mars gezegeninin güneşin etrafında bir elips yörünge çizdiğüini, 1618 yılında da yayınladığı diğer bir eserde bütün gezegenlerin ve bunlardan biri olan Yer’in de Güneş’in etrafında elips yörüngeler çizdiğini ortaya koymuştur.

Newton 1665 yılında ‘’Evrensel Çekim Kanunu’’nu ortaya koymuş ve bu kanuna göre;

‘’Evrende bulunan iki cisimbirbirlerini kütleleri ile doğru, aralarındaki uzaklığın karesi ile ters orantılı olarak çekerler.’’

ifadesi, Yer’e nisbetle Güneş’in çok daha büyük bir gök cismi olması nedeniyle Yer’in, Güneş etrafında bir dolanma hareketi yapacağını kesin olarak ortaya koymuş olur.

Galileo tarafından ileri sürülen ve Newton tarafından 1679’da ispatlanan deneyle yüksek bir kulenin tepesinden çok ağır bir cisim serbest düşmeye bırakılmış ve cisim düşey doğrultuda düşeceği yerde daha doğuya doğru bir noktaya düşmüştür. Aynı deneme 1903 yılında Camille Flammarion tarafından Paris’de Pantheon Kilisesinin kulesinden büyük bilyelerle yapılmış ve bilyelerin 7,6 mm kadar doğuya düştüğü görülmüştür. Yapılan hesaba göre 67 mt yükseklikten bırakılacak bir cismin 8,1 mm doğuya düşmesi gerekmekteydi.

18. yy’da Pleteau Yer Ekvatorundaki şişkinliğin, Yer’in bir eksen etrafında dönmesinden meydana geldiğini şu şekilde yaptığı deneyle göstermiştir;

Sıvı halinde büyükçe bir yağ damlası, ortasından geçen bir eksen etrafında, aynı yoğunlukta alkollü bir su içinde döndürülmüş ve yağ damlasının kutuplarda basıklaşarak ortasının şişkinleştiği görülmüştür.

Yer üzerindeki farklı enlemlerde ölçülen bir derece meridyen boylarının da farklı bulunuşu, Yer’in kutuplarda daha basık, dolayısıyla Yer’in bir eksen etrafında döndüğünü kanıtlamıştır.

1851 yılında Faucoult, ucunda 28kg bir küre olan 67 mt çelik teli Paris’de Pantheon Kilisesinin kubbesine bağlayarak, kürenin altında çapı 4 mt olan kum yığınını, kürenin altındaki bir sivri ucun kürenin her salımında kum üzerinde bir iz bırakacak şekilde döşemiş ve küre önce bir pamuk iple yan tarafa bağlanarak saatlerce beklenip denge haline getirilmiştir. Daha sonrasında ip yakılarak küre salınıma bırakılmış, böylece meydana getirilmiş sakaçta her salınım 16,5 sn sürmüş ve kürenin altındaki sivri uç her saat sonunda bir evvelki çizgiden 11 derece 15 dkfarklı yeni bir çizgiyi kum tepesi üzerinde çizerek, salınım düzlemi saat ibresi yönünde doğudan batıya doğru bir hareketle ilk salınım çizgisi üzerine 31 saat 47 dk sonra tekrar gelmiştir.

Dıştan bir etki olmadıkça sarkacın salınım düzleminin değişmemesi gerektiği prensibine dayanarak, kürenin salınım düzleminin değişmediği ancak, Kilisinin bulunduğu yerin Batıdan Doğuya doğru dönmüş olduğu neticesine varılmıştır.

Deney kutupda yapılmış olsaydı, devir 24 saatte tamamlanacak ve Güney kutupta devir, Kuzey kutbundakinin tersi yönünde olacaktı. Eğer deney Ekvator’da yapılmış olsaydı, bu sefer küre altındaki uç sürekli olarak aynı çizgiyi çizmiş olacaktı.



Yukarıdaki şekilde deneyin L enleminde ve bir A noktasında yapıldığını ve sarkacın A noktasından geçen Meridyen düzlemi içinde olduğunu kabul edelim. A noktasındaki ufuk düzlemi ile meridyen düzleminin ara kesidi AC’dir. Yer KG ekseni etrafında dönüyorsa A noktası L enlem dairesi boyunca dönerek A A’O konisini çizmektedir.

L enlem dairesi olan koninin taban çevresi = 2piO’A dır.

Kenarları birbirlerine dik olan açılar : ACO’ = O’AO = AOE dir.

O’A = CA.sin L ifadesi yerine yazılacak olursa; 2piO’A = 2piCA Sin L bulunur.
Diğer tarafta aşağıdaki gibi;

2pi radyan / T radyan = 2pi CA / Koninin Taban Çevresi

T = 2pi . 2piCA sin L / 2pi CA = 2pi sin L bulunmuş olur.

Bu doğrultuda yapılan hesaplamaların neticesinde (neden-sonuç bizi daha ziyade ilgilendirdiğinden hesaplamaların detayına girmeyip doğrudan sonuç odaklı olarak sonuca geliyorum) Yer’in Güneş etrafındaki hızının yaklaşık olarak sn’de 30 km olduğu ve Yer’in kendi ekseni etrafında dönüşünde, Ekvatordaki bir noktanın sn’de 465 mt’lik bir hareket yaptığı bulunmuştur. Dolayısıyla bu açıklama ve hesaplar Yer’in başlıca iki hareketi olduğunu göstermektedir:

1-   Yer’in Kutupsal Ekseni etrafındaki günlük hareketi (ROTATION),
2-   Yer’in Güneş etrafındaki yıllık hareketi (REVULATION).

Yer’in Kutupsal Ekseni etrafındaki dönüşünün sonuçları olarak;

1-    Gök cisimlerinin görünen (zahiri) / (apparent) hareketleri,
2-   Sekinme veya Presesyon (Precession),
3-   Süzülme veya Nütasyon (Nutation),
4-   Siriyolis (Ciriolis) tesiri,
5-   Akıntı ve rüzgarların yönlerinde görünen sapma,
6-   Siklonların oluşumu,
7-   Gece ve Gündüz,
8-   Merkezkaç veya santrafüj kuvvet (centrifugal force),
9-   Amfidromik (amphidromic) olayları sayabiliriz.

Bir sonraki konumuzda yine YER ana başlığı altında olan Sekinme ve Süzülme’ye değineceğiz.

Selametle.
  • IP logged
« Son Düzenleme: 18 Ocak 2018, 12:54:04 Gönderen: Ahmet Kabaalioğlu »

  • *
  • Donatan Temsilcileri
  • İleti: 760
    • sy-gezgn
Temel Navigasyon ''Adım Adım Sextant'a Doğru
#22: 24 Aralık 2016, 20:08:54
SEKİNME (Precession):

Yakın tarihlere kadar gelmiştik ama kısa bir M.Ö. seyehatimiz olacak yine… :)

M.Ö. 125 yılında Hipparchus tarafından ‘’sekinme’’ hareketi keşfedilmiş ancak, ilk defa Newton kabul görecek şekilde açıklanabilmiştir.
 


Bu harekete sebep olan 5 ana faktör vardır.

Bunlar;

1-   Yer’in Ekvatoral şişkinliği (Equatorial Bulge),
2-   Ay ve Güneş’in çekim kuvvetleri (Luni – Sonar Attraction),
3-   Gezegenlerin Çekim Kuvveti (Planetary Attraction),
4-   Yer’in dönmesi (Rotation of the Earth),
5-   Yer’in Güneş çevresindeki dolanımı (Revulation of the Earth).

Güneş’in görünen yörünge düzlemi, Yer’in merkezinden geçen sabit bir düzlemdir. Bu düzlemin Gök Küresi ile ara kesiti olan büyük daireye ‘’Tutulma Dairesi’’ (ekliptik/ecliptic) denir.

Güneş Yer Ekvatörünü kendi yörünge düzlemi üzerine, Ay’da tutulma düzlemi ile 5 derece kadar eğimli olan kendi yörünge düzlemi üzerine getirmeye çalışılır. Ay, Yer’e daha yakın olduğundan sekinmenin meydana gelmesinde Güneş’den daha çok etkilidir. Böylece bu iki kuvvetin bileşkesi, Gök Ekvatoru ile Tutulma Dairesinin birbirini kestiği Aries ve Libra yani ilkbahar ve sonbahar noktalarının yer değiştirmesine sebep olur. Bunun neticesi olarak ‘’Mevsimler Yılı’’ ile ‘’Yıldız Yılı’’ arasındaki 20 dk fark bir yılın 26.000’de 1’i  olduğundan, Aries noktası batıya doğru bir hareketle yılda ortalama 50’’26’’’ (25 yılda 1,28 mt)’lik bir yer değiştirmesi yaparak 26.000 (25.780) yılda Ekvatoru dolaşmış olur.

Sekinmenin neticesi olarak Tutulma düzlemine 23,5 derece eğimli olarak dönen Yer, Dönme Ekseni etrafında 47 derece tepe açılı bir koni çizer. Gök kutbu, koninin taban dairesini (Precession Circle) çizerken, Yer’in dönüş yönünün aksi yani Doğu-Batı yönünde hareket eder (yer değiştirir) ve Gök kutbunun, Tutulma Kutbu (Ecliptic Pole) etrafındaki bu dolanımı 25.780 yılda tamamlanır.

Diğer taraftan Aries noktasının yer değiştirmesi ile yıldızların SHA (Sideral Hour Angle / Yıldızal Saat Açıları) ve Dec. (Declination / Eğişim)’leri yıldan yıla değişeceğinden, Hipparchus tarafından Tutulma Dairesi’nin heriki tarafında 7,5 dereceden 15 derece veya 8 dereceden 16 derece olarak ayrılmış ve ‘’Zodiac’’ denilen Gök Kuşağı bugüne kadar 30 dereceye yakın bir kayma yaptığından, Aries noktası halihazırda Balık Takım Yıldızında bulunmakta ve Pisces kümesine doğru ilerlemektedir. Libra noktası ise Virgo burcunda bulunmaktadır.

SÜZÜLME (Nutation):

Yer Ekvatorunu , Tutulma ve Ay yörünge düzlemine çekmeye çalışan kuvvetler yılda iki defa Güneş yine yılda iki defa Ay için, Güneş ve Ay’ın Ekvator düzleminde oldukları zaman SIFIR olur.

Ay’ın Yer etrafındaki yörüngesi de sürekli olarak değişir. Ay, Yer etrafında dönerken, Yer üzerindeki etkisi gerrçek kutbun, ortalam kutup etrafında daireye çok yakın olan sinüs eğrisine benzer düzgün bir eğri çizmesine sebep olur.
İşte Gök Kutbunun bu periyodik hareketine ‘’süzülme’’ denir.
Bu eğrinin periyodu 18,6 yıldır.


Bir sonraki konumuzda yine YER ana başlığı altında olan Yer’in Kutupları’na değineceğiz.

Selametle.
  • IP logged
« Son Düzenleme: 18 Ocak 2018, 13:00:18 Gönderen: Ahmet Kabaalioğlu »

  • *
  • Donatan Temsilcileri
  • İleti: 760
    • sy-gezgn
Temel Navigasyon ''Adım Adım Sextant'a Doğru
#23: 24 Aralık 2016, 20:11:05
YER’İN KUTUPLARI (Poles of the Earth):

Yer kutupsal ekseni etrafında döner. Bu eksenin iki ucu (Extremities),  Ekvator düzlemine dik büyük dairelerin tepe (Vertex) noktaları olup buna ‘’Coğrafi Kutuplar’’ (Geographical Poles) denir.

Yerin dönüşü ile ilgili olarak Kuzey Kutup (North Pole) saat yelkovanı tersi yönünde ve Güney Kutup (South Pole) saat yelkovanı yönünde döner. Pratik maksatlar için sabit noktalar olarak kabul edilen Coğrafi Kutuplar gerçekte Coğrafi eksen etrafında en çok 12 mt’lik alan dahilinde spiraller yaparak gezinir. Buna Kutupların Gezinmesi (Wandering Poles) denir.



Şekilde Kuzey Kutup noktasının Yer üzerinde gezinmesi görünmektedir.

Yer’in ekseni etrafında dönmesi sonucu olarak meydana gelen sekinme ve süzülme olayları sebebiyle de Coğrafi Kutuplar, Ekliptik Kutbu etrafında 230 26ı 40ıı yarı çaplı bir daire çizerler. Diğer bir deyimle, Yer’in dönme ekseni sabit olmayıp Ekliptik Kutbu etrafında tepe açısı 460 53,5ı olan bir koni meydana getirir.

14000 yıl önce Vega yıldızı, Kuzey Kutbuna en yakın yıldız iken, 2000 yıl önce Kutup Yıldızı (Polaris) Kuzey Kutbu’ndan 120 açık, 01.Ocak.1915’de Kutup Yıldızının Declinasyonu 880 51ı olup, Kuzey Kutbundan 010 08ı 54ıı açık ve 01.Ocak.1970 yılında Declinasyon 890  07,9ı olup Kuzey Kutbundan 52,1ı açık duruma gelmiştir. Bu yaklaşma takriben 2100 yılına kadar devam ederek 27,5ı olacak ve mütakiben Kuzey Kutup ile çakışmayarak tekrar uzaklaşmaya başlayacaktır. 7400 yılında ise Kuzey Kutbunda Cepheus Yıldızı (Alpha Cephei) bulunacak ve 13700 yılında Polaris’in Kuzey Kutbundan açıklığı 460 olacak ve Vega yıldızı Kuzey Kutbuna 40 yakın bulunacaktır. Demekki Kutup Yıldızı ünvanı bir bayrak yarışı misali elden ele (yıldızdan yıldıza) değişime uğramaktadır. Bu görevi şuan Polaris sürdürmekle birlikte bu bayrağı pramitler döneminde Dragon’un kuyruğu olan Thuban’dan almıştır ve 2000 yıl boyunca da göklerdeki hakimiyetini sürdürecektir. Daha sonrasında ise bayrağını ve tabiki de Kutup Yıldızı Ünvanını 4000’li yıllarda Cephus yıldız grubunun kendisine en yakın olan yıldızına devredecektir. O da 6000’li yıllarda aynı grubun orta yıldızına, o da yine 8000’li yıllarda aynı yıldız grubunun 3ncü yıldızına devredecektir. Ve Cephus Gök Kubbenin en önemli şahsiyeti olacak hem de 6000 yıl boyunca…

Bu hareketlerin başlıca sebepleri Yıldızıl Hareketler (Stellar Motions) ve Yer’in presesyon (precession) hareketleridir.

Serbest asılı bir mıknatısın veya pusla ibresinin yatay düzlemden düşey olarak 900 saptığı yani ibre meylinin 900 olduğu mevkilere ‘’Magnetik (mıknatisi) Kutuplar’’ (Magnetic Poles) denir.

Magnetik Kutuplar, Yer’in magnetik kuvvet hatlarının yere girdiği ve çıktığı noktalardır. Yer’in magnetik kuvvet hatları Kuzey Magnetik Kutbundan girer ve Güney
Magnetik Kutbundan çıkar. Ancak kutuplar arasında doğrusal bir yön takip etmezler. Yer üzerinde aynı magnetik sapmaya haiz noktalar ‘’İzomagnetik’’ (Izomagnetic) haritalarda gösterilirler.

Magnetik Kutupları birleştiren Magnetik Eksen ile Coğrafi Kutuplar Ekseni arasında 110 05ı lık bir açı ve kutuplar arasında ise ortalama 1950 mil mesafe vardır. Magnetik Kutupların yer değiştirmesi ile bu açının mesafesinin değeri değişir. Magnetik Kutuplar, ortalama 900 yıllık bir zaman içerisinde ve Coğrafi Kutuplar etrafında, Doğu’dan Batı’ya doğru kapalı bir eğri çizer şeklinde hareket halindedirler. Bu kapalı eğri, tepe açısı yaklaşık olarak 340 olan bir koninin tabanı genişliğindedir.

YER ÜZERİNDE KOORDİNATLAR:

•   Astronomik Enlem ve Boylam (Astronomical Latitude and Longitude);

Astronomik enlem; Yer’in ağırlık merkezinden geçen doğru ile Ekvator Düzlemi arasındaki açı, Şekilde gösterilen ABQ açısıdır. Homojen olmayan Yer’in durumuna göre değeri değişir.



Astronomik Boylam; Göksel Meridyeni Düzlemi ile Başlangıç Meridyeni Düzlemi arasındaki açıdır.

•   Coğrafi Enlem ve Boylam (Geographical or Geodetic Latitude and Longitude:

Coğrafi Enlem; Gözlem doğrultusu ile Ekvator düzlemi arasındaki açıdır. ADQ açısı. 10 lik Coğrafi Enlemin boyu Ekvatorda 59,7 DM ve kutupta ise 60,3 KM’dir.

Coğrafi Boylam; Yer’in Kutupsal Ekseninden geçen Gözlem Doğrultusu veya Yer’in normal doğrultusu düzlemi ile Başlangıç Meridyeni Düzlemi arasındaki açıdır.
Seyir hesaplarımızda Coğrafi Enlem ve Boylam kullanılır.

•   Geosentrik Enlem ve Boylam (Geocentric Latitude and Longitude):

Geosentrik Enlem; Yer Merkezi doğrultusu ile Ekvator Düzlemi arasındaki ACQ açısıdır. 450 Enlemde, Geosentrik ile Geodetik Enlemler arasında 11,6ı lık fark vardır.

Geosentrik Boylam; Yer’in meridyen düzlemi ile Başlangıç Meridyeni arasındaki açıdır.

Böylece 2nci Bölümümüz olan YER KÜRE’yi de tamamlamış oluyoruz. Bir sonraki konumuz yeni bölümümüzü teşkil edecek olup, konu başlağımız;

YER ÜZERİNDE NAVİGASYONLA İLGİLİ TANIMLAR

olacaktır. İrdeleyeceğimiz alt başlıklar ise;

•   Enlem ve Boylam
•   Mevki
•   Enlem ve Boylam Farkı
•   Orta Enlem
•   Hakiki Orta Enlem
•   Mesafe
•   Meridyen Boyunun Buluşu
•   Yön ve Kerteriz
•   Sürat
•   Kerte Hattı
•   Departure

Selametle...
  • IP logged
« Son Düzenleme: 18 Ocak 2018, 13:04:53 Gönderen: Ahmet Kabaalioğlu »

  • *
  • Donatan Temsilcileri
  • İleti: 760
    • sy-gezgn
Temel Navigasyon ''Adım Adım Sextant'a Doğru
#24: 24 Aralık 2016, 20:14:06
Temel Navigasyon ile ''Adım Adım Sextant'a Doğru'' yeni bir bölüm ve alt başlıklarıyla devam ediyor... 3ncüsü olan bu bölümümüzde Yer üzerinde navigasyonla ilgili tanımlara bakıyoruz...

YER ÜZERİNDE NAVİGASYONLA İLGİLİ TANIMLAR

1- Enlem ve Boylam:

Navigasyon maksatları için Yer, genellikle tam bir küre olarak kabul edildiğine göre, Yer yüzeyindeki bütün noktalardan eşit uzaklıktaki noktaya ''Yer'in Merkezi'' denir.



Yer'in merkezinden geçen ve her iki kutbu birleştiren doğruya ''Yer'in Dönüş Ekseni'' (Kutupsal Eksen) / (Axis of Rotation) denir. Yer bu eksen etrafında Batıdan Doğuya döner.

Yer üzerinde, yüzü Kuzey Kutba (Pole) (P) doğru olan bir rasata göre sağ taraf ''Doğu'' (East) (E) veya Gün Doğusu, sol taraf ''Batı'' (West) (W) veya Gün Batısı, arka taraf, ''Güney'' (South) (S) veya Kıble, ön taraf ise ''Kuzey (North) (N) veya Yıldız olur.

Yer'in dönüş eksenine dik olarak, Yer merkezinden geçen düzlemle Yer'in ara kesiti olan büyük daireye ''Ekvator'' (Equator) denir. Ekvator üzerindeki her nokta kutuplardan 900 uzaklıktadır.

Yer küresinin Ekvator'un P Kuzey Kutbu tarafında kalan kısmına ''Kuzey Yarım Küre'' (North Hemisphere) ve Pı Güney Kutbu tarafında kalan kısmına da ''Güney Yarım Küre'' (South Hemisphere) denir.

North, East, South, West yönlerine ''Ana Yönler'' (Cardinal Directions) ve North-East, South-East, South-West, North-West ''Ara Yönler'' (Secondary Directions) denir.

Yer'in merkezinden geçen her hangi bir düzlemle kesitine ''Büyük Daire'' (Great Circle) denir. Büyük Daire Yer Küre'sini iki eşit parçaya böler. Ekvator ve Meridyenler birer büyük dairedir.

Gerçekte, Yer'in merkezinden bir düzlemle arakesiti, Geoid'in şekline uygun olarak ''Geodezik'' (Geodesic) adını alır ve tam bir daire değildir. Navigasyon maksatları için Yer tam bir küre kabul edildiğinden geodezik de tam bir daire olarak kabul edilir.

Büyük Daireler;

1- Her büyük daire veya meridyen düzlemi Yer'in merkezinden geçer
2- Büyük daire üzerinde birbirinden 1800 farklı iki noktaya ''Antipod Noktalar'' (Antipodal Points) denir.
3- Her büyük daire üzerinde, kutuplara en yakın olan iki adet ''Tepe'' (Vertex) noktası vardır. Bu noktaları birleştiren eksene ''Büyük Daire Ekseni'' (Great Circle Axis) denir.
4- Yer üzerinde iki nokta arasında en kısa mesafe, bu iki noktadan geçen büyük daire yayıyıdır ve büyük daire üzerinde seyredildiği sürece kalkış noktasına varılır.

Yer'in merkezinden geçmeyen her hangi bir düzlemle ara kesitine ''Küçük Daire'' (Small Circle) denir. Küçük daireler Yer Küresi'ni bir birine eşit olmayan parçalara bölerler. Enlem daireleri birer küçük dairelerdir.

Ekvator düzlemine paralel yani Yer'in Dönüş Eksenine dik düzlemlerin, Yer ile ara kesiti olan küçük dairelere ''Enlem'' (Arz) (Latitude) daireler denir ve kısaca ''Lat'' ile gösterilir.

Enlem Daireleri;

1- Kutuplarda birer nokta ve Ekvator'a doğru büyüyerek, Ekvator'da en büyük değeri alırlar.
2- Kutuplardan Ekvatora kadar küçük daire ve Ekvatorda büyük daire halindedirler.
3- Ekvator haline geldiği durum dahil meridyenlere diktirler.

Yer'in merkezinden geçen ve Ekvator düzlemine dik düzlemlerle ara kesiti olan büyük dairelere ''Boylam'' (Meridyen/Meridian) (Tul) (Longitude) daireleri denir ve kısaca ''Long'' ile gösterilir. Meridian kelimesi Meridies (Gün Ortası) kelimesinden gelmiştir. Her meridyen dairesi Yer'i iki eşit parçaya böler.

Rasatın yapıldığı meridyene ''Rasat Meridyeni'' (Observer's Meridian) denir. Bu meridyen dairesinin rasatın üzerinde bulunduğu kısmına ''Üst Meridyen'' (Upper Branch) ve Yer ekseninin diğer tarafında kalan kısmına da ''Alt Meridyen'' (Lower Branch) denir.

Meridyenler;

1- Kutuplara yaklaştıkça birbirlerine yaklaşırlar.
2- Uzunlukları birbirlerine eşit olup, kutuplar arasında 1800 lik birer yarım büyük dairelerdir.
3- Ekvator ve Enlem Dairelerine diktirler.
4- Günü iki eşit kısma bölerler.

Bir sonraki konumuza Mevki (Posation) ile devam edeceğiz.

Selametle.
  • IP logged
« Son Düzenleme: 18 Ocak 2018, 13:07:59 Gönderen: Ahmet Kabaalioğlu »

  • *
  • Donatan Temsilcileri
  • İleti: 760
    • sy-gezgn
Temel Navigasyon ''Adım Adım Sextant'a Doğru
#25: 24 Aralık 2016, 20:16:20
Yer üzerinde Navigasyonla ilgili tanımlar konusuna bir önceki anlatımımızda Enlem ve Boylam ile giriş yapmıştık. Bu dosyamızda Mevki (Position) ile devam edeceğiz.

MEVKİ (POSITION):

Yer Küre üzerinde herhangi bir noktanın mevkisi, o noktanın koordinatları ile belli edilir. Bu koordinatlar yer üzerinde Lat. ve Long. lerdir.

Yer, Ekvatora paralel sayısız küçük dairelerle bölünür ve bunlara ''Enlem (Arz), (Latitude), (Lat.)'' daireleri denir. Yer üzerindeki bir noktanın Yer Ekvatoruna uzaklığı için Kuzey (North) ve Güney (South) olmak üzere bir değer (koordinat) elde edilmiş olur. Bu değere o noktanın enlemi (Lat.) denir ve Ekvatorden kuzey veya güneye olan uzaklıktır. Yani ekvator üzerinde 00 olmak üzere 900 kuzey kutba veya 900 güney kutba şekil-1'de göstermeye çalıştığım gibi meridyen üzerinde ölçülen yay uzunluğuna tekabul eden ve Yer'in merkezinde derece, dakika ve saniye değerleriyle ölçülen açıdır. Dolayısıyla her hangi bir nıktanın Lat.'ü, o noktanın bulunduğu meridyen üzerinde bu noktadan Ekvator'a kadar olan meridyen parçasının açısal mesafesidir. Bu nokta Kuzey Yarım Kürede ise  Lat. ''N'' ve Güney Yarım Kürede ise Lat. ''S'' olarak işaret alır.


Şekil-1

Yine Yer, kutuplardan geçen sayısız büyük dairelere bölünmüş ve bunlara ''Boylam, Meridyen (Meridian), Longitude), (Long.)'' daireleri denmiştir. 1884 yılında NewYork'da Uluslararası toplantıda Greenwich Rasathanesinden geçen meridyen ''Başlangıç (Esas) Meridyen - Prime Meridian'' olarak kabul edilmiş, Fransızlar Paris'den geçen meridyen üzerinde ısrar etmişler ve ancak, 1911 yılında Greenwich meridyenini başlangıç meridyeni olarak kabul etmişleerdir. Böylece meridyenler Başlangıç Meridyeni etrafında Doğuya ve Batıya doğru dizilerek Greenwich Meridyeni alt kolunda değerleri 1800 ye ulaşarak son bulurlar. Dolayısıyla, Yer üzerinde her hangi bir noktanın Londra civarında Greenwich Rasathanesinden geçen 00 Başlangıç Meidyenine nazran Doğu (East) ve Batı (West) uzaklığı elde edilmiş olur. O halde diyebiliriz ki; her hangi bir noktanın Long. u, o noktadan geçen meridyen ile Başlangıç Meridyeni arasında kalan Ekvator yayına tekabül eden ve Yer Merkezinde derece, dakika, saniye birimleeri ile ölçülen açıdır. Şekil-1'i incelediğimizde, bu nokta Doğu Yarım Kürede ise Long. ''E'' ve Batı Yarım Kürede ise ''W'' olarak işaret alır:

   Lat. ler 00 ile 900 arasında değer alır ve N veya S olur.
   Long. ler 00 ile 1800 arasında değer alır ve E veya W olur.

Böylece enlemi ve boylamı belli olan bir noktanın Yer üzerinde mevkisi belirtilebilir.
Şekil-1'de A noktasının Lat. ü ''N'' ve Long. ü ''E'' dir.


Şekil-2

Aynı enlem dairesi üzerinde noktaların Lat. leri birbirine eşit ve aynı meridyen üzerindeki noktaların Long. leri birbirlerine eşittir (Şekil-2).
A, Aı, Aıı noktalarının Lat. leri birbirlerinin aynıdır. Yine B, Bı, Bıı noktalarının Long. leri de birbirlerinin aynıdır (Şekil-2).

Bir sonraki konumuz;  Enlem ve Boylam Farkı olacak.

Selametle...
  • IP logged
« Son Düzenleme: 18 Ocak 2018, 13:14:53 Gönderen: Ahmet Kabaalioğlu »

T
  • *
  • İleti: 2171
Teşekkürler Suat kaptanım,

Devamını iple çekeceğiz artık. Malum son bölümden sonra araya biraz zaman girdi.  ;D ( Bende yüzsüzlüğü iyice ele aldım bu arada )
  • IP logged

  • *
  • Donatan Temsilcileri
  • İleti: 760
    • sy-gezgn
Teşekkürler Suat kaptanım,

Devamını iple çekeceğiz artık. Malum son bölümden sonra araya biraz zaman girdi.  ;D ( Bende yüzsüzlüğü iyice ele aldım bu arada )

Yok yok olur mu öyle şey... Yoğunluğum nedeni ile biraz uzak kalmıştım. Umarım yarın yeni derlemeleri yayınlayabilirim...
  • IP logged

T
  • *
  • İleti: 2171
Tekrar teşekkürler
  • IP logged


 
Yukarı git