Aşağı git Skip to main content

Gönderen Konu: Amatör Balıkçılık ve Olta Balıkçılığı

  • *
  • İleti: 2553
Güvenlik konusunu da hallettikten sonra geliyoruz tekrar karnımızı doyurma ve masraf tan kısma konusuna. ;)
Seyir sırasında gezdiğimiz yerlerde ve okyanusta nasıl balık yakalayacağız da karnımızı doyuracağız.?
Bu konuda Ahmet Kabaalioğlu ve Akın reislerden katkı bekliyoruz.

Bendeki dökümanları burada vereyim. Derleme yaptığım amatörbalıkçı.net isimli forum kapanmış şu an giremedim. Link veremiyorum ,tafsilatlı aktaracağız artık. İyi ki kaydetmişim. :).

Oltayı tanıyalım
by BİLGEHAN SARP on Tem 24, 2008 • 22:32 ....
Amatörün Silahı Neymiş Bakalım
Oltanın tanımı bazen “Bir ucunda nadiren bir balık, diğer ucunda her zaman bir alık bulunan uzun naylon ip” şeklinde yapılır. Biz bu tanımı yapan hatta inanıp da gülen alıklara aldırmadan gerçek olta neymiş bakalım.
İlk olarak yanlış yerleşmiş bir terimi düzeltelim. Olta mantara sarılmış yeterli uzunlukta ve kalınlıkta olan ve ucu boşta olan olta ipine denir. Bu misina, fırdöndü, kurşun, beden, iğne vs eklenmesi ile yakalanması amaçlanan balığa göre donatıldığında TAKIM olarak anılmalıdır. Yandaki resimde iki farklı takım görülmektedir. Genelde yerleşmiş deyim olarak bunlara olta denir ama artık biliyoruz ki bu doğru terim değil doğrusu takım demek. Bununla birlikte takımı, olta diye anmak o kadar yaygındır ki bu şekilde kullanmakta da bir mahsur yoktur, bizim başlık ta zaten Oltayı Tanıyalım. Yanda iki basit takım örneği görülmektedir, bunların ortak adı savurma takımı olduğu halde kurşunların yerleri nedeni ile, birbirlerinden farklı oldukları ilk bakışta görülür. Soldaki takım daha çok sandaldan veya kıyıdan sarkıtma şeklinde kullanılır; en çok karşılaşılan ve kullanılan takım şeklidir. Sağdaki takım da aynı şekilde kullanılabilir ama dip oltası (çökertme) olarak kullanılması daha yaygındır; genelde kurşunun altında kalan bedene monteli ikinci köstek, diğerine sarılarak oltanın etkisini azalttığı için, pek kullanılmaz. Veya kullanılsa da bazı özel tedbirler almak gerekir, buna Olta Takımları ve Uygulamaları sayfasında bakacağız. Kullanılan kurşun çalışır kurşun olursa daha iyidir, bu şekilde dibe oturtulan oltadaki yemi alan balık misina kurşunun içinde kayarak direnç göstermeyeceğinden yemi daha kolay yutar. Çalışır kurşun yerine kıstırma veya sarma yaprak kurşun da ağırlık olarak kullanılabilir.
Olta takımları iki grup altında incelenebilir.
a. El olta takımları
b. Makinalı takımlar
Hangi grupta olursa olsun takımı oluşturan temel donanımlar aynı olduğundan önce bunlara göz atalım, daha sonra iki grubu ayrı ayrı ele alıp inceleriz.
Olta : Başta da anlatıldığı gibi mantara sarılmış (makinalı takımda makaraya sarılır) yakalanacak balığın cinsine ve boyuna uygun kalınlıkta, av yapılan derinliğe uygun uzunlukta olan ve ucu boşta olan ipe (misina) olta denir. Burada tanım en geniş anlamı taşısın diye ip dedik, doğru terim de budur ama alışkanlıklara uygun olarak, bundan sonra misina diyeceğiz. Oltada kullanılan misinanın çapı ve uzunluğu önemlidir. Çap yakalanması planlanan balığı çekecek kadar güçlü ama görüntü vermeyerek balığı ürkütemeyecek kadar da ince olmalıdır, uzunluk büyük balık avında takıma yüklenen balığın misinayı koparmaması için balığa yol (kaloma) verecek kadar yedekli olmalıdır. Misinaların cinsleri, eskiden kullanılan at kuyruğundan örme olta ipleri, ipek böceği kesesinden beden yapımı ve günümüz modern uygulamalarına ait daha fazla bilgi Oltacılıkta Kullanılan Malzemeler sayfasındadır.
Beden : Oltanın ucuna doğrudan veya bir fırdöndü yardımı ile eklenen oltadan daha ince kalınlıkta misinadır. uzunluğu takımın cinsine göre 30-40 cm. den 7 – 8 kulaca kadar olabilir. Buradan anlaşılacağı gibi beden standart eleman olmayıp yakalanması planlanan balığın cinsine, yaşam yerine, beslenma alışkanlıklarına göre değişik boy ve yapıda olabilir. Bu farklı uygulamalar balıkların anlatıldığı bölümlerde her balığa özgü olarak ayrı ayrı ele alınacaktır. Bedenin en önemli görevi balığa oltayı hissettirmemek ve görüntü vermemektir. Bedenin ucuna doğrudan iğne bağlanabildiği gibi bazen de bedene köstek ilave edilerek iğneler kösteklere bağlanır. Dişli balıkların avında (lüfer, turna) balık bedeni kesmesin diye çelik bedenler veya çelik teller kullanılır. Bu durum istisnadır ve sadece bu durumlarda beden oltadan daha sağlamdır. Son yıllarda özellikle iri balıkların avında beden olarak örgü misina kullanılması yaygınlaşmıştır. Bu durumda da örgü misinanın kopma kuvetinin oltadan az olmasına dikkat edilir. Neden örgü kullandığına gelince; örgü misinalar (olta ipleri) çok küçük çaplarda oldukça büyük yükler taşıyabilirler. Bu şekilde örgü misina kullanılması bedenin daha da ince ama sağlam olmasını temin ettiğinden tercih edilmektedir. Ama bu yöntem hem örgü olta iplerinin normal misinaya göre çok pahalı olması, hem de örgü iplerde çok çabuk gam oluşması ve iyi düğüm tutmaması nedeni ile dikkatle kullanılması gereken bir yöntemdir. Normalde eğer bir zorunluluk veya geleneksel bir durum yoksa beden ve köstekler renksiz saydam (beyaz) misinadan yapılır. Balık cınslerine göre farklı beden uygulamaları olabilir mesela kırlangıç balığına kullanılan terazi beden gibi. Ama bu farklı uygulamalara burada değil de hangi balık için ne şekilde kullanılıyorsa o balığın anlatıldığı bölümlerde değindik.
Köstek : Genelde bedene bağlanan bir ucunda da iğne olan bedenden daha ince, yakalanacak balığın cinsine göre 10-15 cm. veya biraz daha uzun misina parçasıdır. Köstek takımdaki en ince misinadır. Demek ki misina kalınlığına göre sıralarsak Olta, beden ve köstek olacaktır. Bunda amaç takım bir yere takıldığında, iri balık veya başka bir nedenlde kopma noktasına geldiğinde en ince yerin kopması geri kalan takımın sağlam kurtarılmasıdır, Tabii bu arada en önemli amaç olan balığa görüntü vermeme ve oltayı hissettirmeme işi de akıldan çıkartılmamalıdır; ayrıca bilinmelidir ki beden ve köstek doğrudan balığı yakalayan kısım olduğundan ne kadar ince olurlarsa takım o kadar avcı olur. Takım kalınlaştıkça hem sağır olur hemde görüntü vererek balığı korkutur. Kösetekler de beden gibi standart eleman değildir. Yani balığa ve amaca göre boyu ve miktarı değişir. Köstek boyu ve sayısı değiştikçe beden uzunluğu da değişecektir. Kösteğin takımda kullanıma nedenlerinden biri de tabii iğne sayısını arttırarak yakalama şansını ve bir defada yakalanacak balık sayısını arttırmaktır. Ama bu çok fazla köstek çok fazla balık anlamında olmaz. Örneğin fazla köstekle uzun olmuş beden nedeni ile iğnelerin bir kısmı balıkların bulunduğu sudan aşağıda veya yukarıda kalır böylece çalışmaz. Uzun beden ve fazla sayıda kösteğin getirdiği kullanma zorluğu da cabası tabii. Bazı uygulamalarda kösteğin bedene bağlandığı tarafa köstek üstünde fazla büyük olmayan bir kasa yapılır ve bedene bu şekilde bağlanır. Bunda amaç beden tarafında kalan çift kat misina nedeni ile kösteğin bedenden açık durarak daha iyi görev yapmasını sağlamaktır. Köstek oltada zorunlu eleman olmayıp bazı takımlarda köstek bulunmaz, iğne doğrudan bedene bağlanır.
Kolçak : Olta ile beden arasında kalan iki tarafa da birer fırdöndü ile bağlanan misina parçasıdır. Bazen olta ile aynı kalınlıkta olur bazen de biraz daha ince; ama kolçak hiçbir zaman bedenden ince olamaz. Ek beden diye de anılır.
Yukarıda tanımlanan elemanlar takımın en yagın elemanları olduğundan bunları bilerek olta takımı türlerine artık göz atabiliriz. Bunlar dışında her oltada bulunan iğne, fırdöndü, iskandil ve ana eleman misina gibi elemanlar ve daha özel durumlarda kullanılan zoka, yünlü, yüksük gibi donanımlar hakkında bilgilere Teori ve Pratik sayfasındaki linklerden ulaşılabilir.





  • IP logged

  • *
  • İleti: 2553
A. EL OLTA TAKIMI :
Türkiye’ de en yaygın kullanılan olta takımıdır. Hele hele denizde sandaldan yapılan avcılıkların neredeysa tamamında el oltası kullanılır. Balığın büyük veya küçük olması o kadar fark etmez illa el oltası. Bazı olta türlerinde sırtı (sürütme), uzun olta gibi el oltası kullanılması oltanın hazırlanışı bakımından neredeyse zorunludur, ama kimse de bu takımları ıslah ederek makinalı oltaya ile avlanmaya uygun hale getirmez, ben dahil. Böyle gördük böyle gider; zaten verimi de fena olmadığından o açıdan mahsuru yoktur. Ayrıca el oltası kullanımı amatör balıkçılık tarihi kadar eskidir. Avrupalı amatörler de tam tersi illa makinalı takım peşindedir, onlarda öyle görmüş. El oltası makineli takımla karşılaştırıldığında daha kalın misina, balığı çekerken daha fazla uğraş, büyük balıkta elin misina tarafından kesilmesi gibi riskler taşır; amaaaaaaa, el oltası balığı elde tutma zevki verir her vuruşunu her yüklenmesini hissederek mücadele zevki yaşatır. İzmaritin vuruşu, çapari istavritle dolarken titreşen misina, uzun oltaya zınk diye asılan lüfer veya kofananın misiya eli zorlatması ne büyük zevktir. Eh neden balığa çıkıyoruz ki?
Yukarıdaki iki resim de klasik el oltası olduğundan başka tanıtıcı resim vermiyorum. Çocukluktan beri balıkçılığa merakı olan veya yeni başlayan herkes genelde ilk olarak el oltası ile tanıştığından burada bunu daha fazla anlatmaya gerek yok. Balığa, derinliğe göre farklı uygulamaları da Olta Çeşitleri ve Uygulamaları sayfasında inceleyeceğiz.
B, KAMIŞ ve MAKARALI TAKIM :
Bu takım adından da anlaşılacağı gibi iki kısımdan oluşur ve bu iki kısmı ayrı ayrı ele alacağız. Önce kamış.
Kamış :
İlkel olarak bir sopa ucuna olta ipi bağlayarak kullanılan takımlardan sonra 17, 18 ve 19ncu yüzyıllarda bugünkü makinalı takımın babası sayılacak basit makinalara gelindi; ilk modern makinalı takım 1900lü yılların hemen başında İngiliz balıkçı Alfred Holden İllingworth tarafından kullanılmaya başladı. 1935 yılında Amerika’ da da kullanılmaya başlayan makinalı takımlar savaş yıllarından sonra insanların birbirlerini öldürmek için geliştirdikleri savaş teknolojisi yardımı ile her alanda olduğu gibi hızlı bir gelişme gösterdi. Daha önceleri bambu kullanılırken cam elyafı teknolojisi ile dolu cam elyafı çubuk veya içi boş cam elyefı kamışlar piyasada yerini almaya başladı. Şimdilerde kompozit (cam elyafı ve grafit karışımlı malzeme) ve karbon (grafit) esaslı malzemelerden yapılan son derece hafif, ince ama bir o kadar kuvvetli kamışlar piyasada bulunmaktadır. Tabi fiatlarda bu arada teknolojinin yüksekliği ile yarışmaya başladı ve hatta teknolojiyi de geçti. Makinalı takım, “Türkiye sularında kullanmaya uygun olmadığı” görüşü ile 1980li yıllara kadar bir türlü ülkemizde yaygınlaşamadı. Tabii bunda Türkiye amatörlerinin kullandığı teknikler ve takım hazırlama yöntemi nedeni ile haklı yan da vardı. Ancak son zamanlarda makinalı takım kullanımı özellikle tatlı su amatörleri arasında oldukça yaygınlaşmıştır. Dünyanın her yerinde olduğu gibi Türkiye’ de de Çin malı kamışlar ile dünyanın ünlü markalarının Çin malı kalitesiz ucuz, taklitleri oldukça yaygınlaştı. Eh, öyleyse kamış alırken neye dikkat edelim? İhtiyacınız ne, ne kadar meraklısınız? Bu en önemli kriter ben de uzun zaman Çin veya Kore malı kamışlar kullandım çok iri olmayan balıklarda iyi sonuçlar da aldım ama ciddi balıklarla karşılaşınca olmuyor. O zaman sizin de ciddi takım kullanmanız gerekiyor. Ben size sahte mal satmadığından emin olduğunuz dükkanlardan bilinen markalardan merakınıza, ne balığı avlamak istediğinize ve kesenize göre orta veya daha yüksek kalitede kamışlar almanızı tavsiye ederim. Böylece hiç değilse neye para verdiğinizden emin olursunuz.
Şimdi de kamışı teknik olarak tanıyalım.



Üstte en yaygın kullanılan üç tür kamış görüyorsunuz. 1 Numaralı olanı teleskopik denilen yani parçaları iç içe geçerek toplanan tersi yapılarak açılan kamış; 2 numaralı olanı Avrupa’ da çok yaygın olarak kullanılan ve teleskopikten daha sağlam ve verimli olduğuna inanılan iki parçalı geçmeli kamıştır. Bu tip kamışların teleskopiklerden daha sağlam olduğu ilk başta doğruydu çünkü her ek yeri potansiyel bir kırılma noktasıdır, ama teknolojinin gelişmesi ile bu fark kapandı, artık teleskopik kamışlarda gayet hafif ince ve sağlam olabiliyorlar. Bu arada geçmelilerin taşıma ve muhafazası oldukça zordur. Örneğin 3 m boyunda geçmeli bir kamış söküldüğünde 1,65 boyunda iki parça olur ki amatörü taşıma esnasında zorlar. 3 Numaralı olanı kamış üstteki her iki tipin kombinasyonudur ve özellikle dip oltası için geliştirilmiştir. Çok uçlu (Multi Picker) olarak yapılan kamışın bir kısmı teleskopiktir son uç parçası ise geçmeli olarak takılır. Üç adet olan uç parçalarının her biri ayrı sertliktedir. Sazan bahsinde anlatılan yemlikli dip takımı ile kullanılır. Hazırlanan takım atılarak dibe çökmesi beklenir, daha sonra sertçe çekilerek dipte düzgün olarak yatması sağlanır. Kıyıya paralel uzatılan kamış, misinayı gerdirip takımı uca yükleyerek takma ucun hafif eğilmesini sağlayacak şekilde dikmeler üstüne konur ve geçme ucun hareketleri dikkatle izlenir. Son geçme uç oltaya en ufak dokunmayı tespit edecek kadar ince ve hassastır. Balık vurunca titreşerek hemen haber verir, balık yakalanınca da neredeyse tamamen eğilir, amatöre de tasmalayıp çekmek kalır. Yakalanması planlanan balığın boyuna göre de farklı sertlikteki geçme uçlar kullanılır.
Göl kamışı olarak bilinen ve sadece ucunda misinanın bağlanacağı bir halka olan ve makinasız olarak kullanılan kamışlar dışında tüm kamışların, kamış boyunca belli aralıklarla kılavuz halkaları vardır, makinadan gelen misina bu halkalardan geçer. Halkalar alüminyum, titanyum gibi paslanmaya karşı dayanıklı hafif metallerden yapılır ve vernikle kaplanır. Ağır deniz takımlarında yükler çok fazla olduğundan ya her halka yerine makara kullanılır veya sadece en uçta halka yerine makara vardır. Kamış sapları sünger, suni deri ve sert deliksiz mantar gibi malzemelerden olur. Kaliteli iyi kamışların sapı kesinlikle mantar olur. Ağır deniz avlarında kullanılan kamışların sapı, kamış ne kadar kaliteli olursa olsun, mantar yapılmaz; sürtünmeler çok fazla ve kuvvetli olduğundan mantar dağılıp bozulabilir. Bu tip kamışların sapları genelde sünger veya suni deri gibi malzemelerden yapılır.
  • IP logged

  • *
  • İleti: 2553


Her kamış boyu ve ağırlık atma kapasitesi ile tanımlanır. Bu bilgiler kamışın üstünde sapa yakın kısmında yazar. Mesela 3,30 m. 30-60 gr. yazısı kamışın 3,30 metre boyunda ve 30-60 gram arası ağırlık atma kapasitesine sahip olduğunu gösterir. 30 gr. Kamışa astığınızde uçta hissedilecek en küçük ağırlığı gösterir bu yük kamış ucunu hafifçe eğebilir; 60 gr. ise kamışı kırma riski olmadan atabileceği en fazla ağırlıktır. Bundan fazla ağırlığın atılması da pratikte mümkün olmakla beraber kamışın kırılma riski yüksektir, denemeseniz daha iyi olur. Bu değerlere test değerleri de denir. Test değerleri ne kadar büyükse kamış o kadar güçlüdür denebilir. İyi firmaların verdiği test değerleri güvenilirdir, sahte kamışlarda ise buna pek güvenmemeniz daha alt değerlerde çalışmanızı tavsiye ederim. Amerikan ve İngiliz firmalarının iç piyasalarında kendi birim sistemlerine göre boy ve test değerlerini verirler. Boy tamam da test değeri biraz kafa karıştırıcıdır. Mesela 2 lbs. (libre veya pound) yazan kamışın gıram cinsinden değeri nedir? 1 libre 455 gramdan 2 libre 910 gıram, olur bu sayıyı 16 ya bölünce 57 çıkar. Demek ki bizim kamış en fazla 57 veya 60 gram ağırlık atar. Yandaki şekilde tanımlanan kamışın taşıma gücü ile atma kapasitesi arasında da bir ilişki vardır. Atma kapasitesi ne kadar büyükse statik taşıma kapasitesi de o kadar büyüktür. Hesaplanması luxor metodu denen bir yolla yapılır. Buna göre bir kamışın en fazla atma kapasitesi kamışın uçta taşıma gücünün 1/50si kadardır.
Kamışlar boylarına ve atma kapasitelerine göre çok hafif, hafif, orta ve ağır sınıf kamışlar olarak gruplara ayrılır. Aslında bu sınıflamada asıl rolü atma ağırlığı oynamakla beraber boy da bu değerle uyum içinde olduğundan birlikte gözönüne alınabilirler. Sınıflamada tatlı su ve deniz kamışları kendi içlerinde ayrı ayrı sınıflanırlar. Bunun nedeni tatlı sularda kullanılan kamışların denizdeki büyük derinlikler, kuvvetli dip akıntıları, büyük dalgalar ve daha iri sert balıklar karşısında yetersiz kalmasıdır. Sonuçta çok kesin bir kural ve ayrım olmamakla beraber; tatlı su kamışlarında 1-7 gr. çok hafif, 3-15 gr. hafif, 7-30 gr. orta, 30-60 gr ve üstü kamışlar da ağır sınıftandır. Deniz kamışlarında 10-40 gr. hafif, 40-80 gr. orta, 80-150 gr. ve üstü kamışlarda ağır sıınıftan sayılır. Boylar ise kullanım amacına göre değişir mesela kıyıdan kullanımda daha uzun, sandaldan kullanımda ise daha kısa kamışlar gerekir. Kamışa göre olta ipi seçimininde ise tabii ki kamışın kapasitesi gözönüne alınmalıdır.
  • IP logged

  • *
  • İleti: 2553
Refleks kamış ;



Refleks. Kamışın refleksi nedir? Refleks kamışla balık yakalandığında veya kamış yüklendiğinde nasıl şekil değiştirdiğinin ölçüsüdür. Refleksi kamışın üzerinde genelde pek yazmaz. Yandaki resim kamışların yüklenme sırasında nasıl şekil değiştirdiklerini ve buna göre reflekslerinin nasıl adlandırıldığını göstermektedir. Yavaş reflekslilere parabolik, orta reflekslilere yarı parabolik dendiği de olur. Mesela hızlı refleksli kamış çabuk şekil değiştirip çabuk düzelirken adından da anlaşılacağı gibi yavaş refleksli kamışlarda bu işlem daha yavaş olur. Hangisi daha iyi? Buna şu veya bu daha iyidir şeklinde cevap vermek doğru olmaz. Amerikalı amatörler hızlı kamışları tercih ederken, Avrupa’ da daha çok parabolik kamışlar yaygındır. Hızlı kamışlar balık vuruşuna daha çabuk tepki verirken yavaş kamışlarla daha yumuşak atışlar yapılabilir; bu da oltada yem olarak ölü balık kullanılması durumunda yemin atış sırasında parçalanmamasına yardımcı olur. Atış mesafesi paraboliklerde daha iyidir, balıkların ani yüklenmelerinde iyi amortisör görevi görür. Hızlı kamışlar sürütme takımlarında daha kullanışlı olabilir. Ben parabalik veya yarı-parabolik kamışları daha çok seviyorum bununla birlikte kamış alırken refleksi en son sorduğum şeydir. Farklı balıklar, farklı uygulamalar ve tabii farklı üretimler refleklerin tanımlanmasında da ara noktalar çıkarmıştır. Mesela hızlı-orta, orta-hızlı veya çok hızlı gibi ara tanımlar da vardır, ama bu ayrım nerede başlar nerede biter kesin olarak belirlenemez. Bilinen bir firmanın kamışını alıyorsanız refleks seçiminde fazla titiz olmanıza gerek yoktur hangisi hoşunuza giderse, hangisi ile daha rahat hissederseniz onu seçin. Tabii belli bir balık için gelenekleşmiş bir refleks varsa onu seçmenizde de yarar vardır ama ben böyle bir gelenek bilmiyorum. Taklit veya isimsiz bir kamış alıyorsanız hızlı refleksli kamışları tercih edin derim.
Çünkü refleks kamışın geometrisi, borunun et kalınlığı ile ilgilidir ve hızlı kamışlar daha fazla etli olur böylece daha sağlamdır düz mantığı ile bunu söylüyorum, kendim de öyle yapıyorum ama bunun garantisi yoktur. Ama bunun, yani et kalınlığı fazla hızlı kamışların, atma mesafesini kısaltacağını da unutmamak gerek. Özellikle atıp çekme uygulamalarında atma mesafesi önemlidir.

  • IP logged

  • *
  • İleti: 2553
Makinalar :
Takımın ikinci kısmını makineler oluşturmaktadır. Aslında burada da bir terim karmaşası söz konusudur kimi zaman makina kimi zaman makara denmektedir. Ben dahil. Doğru olanı makina demek misinanın sarıldığı kısma da makara demektir. Bunlar iki grupta incelenebilir sabit veya serbest makaralı makinalar ve çıkrıklar.

 


 
 
Üstte resmi görülenlerden , üstte olan makina sabit makaralı makina, alttaki ise çıkrık olarak bilinir. sabit makaralı makinalar atıp-çekme, sürütme, şamandıralı takım ve dip oltası için rahatlıkla kullanılabilir. Çıkrık tipi makinalar atıp-çekme ve şamandıralı takım için pek uygun olmayıp diğer işlerde kullanılırlar, özellikle de ağır takımlar için tercih edilirler. Bunların atıp çekmeye uygun olarak üretilen modelleri de olmakla birlikte çok pahalıdır. Bu tür makinalar atış tipi (baitcasting) diye bilinirken sabit makaralı makinalar atıp çekme (spinning) tipi diye bilinir. Atış tipi makinalar ağır olmayan deniz avlarında veya tatlı sularda yayın gibi iri balıklara hem atıp çekme hem de dip takımı uygulamalarında kullanılabilir. Sabit makaralı makinalarda olta ipi makaraya sarma teli yardımı ile sarılır, sarım esnasında makara ileri geri gidip gelerek 8 şeklinde sarılma, dolayısı ile atış sırasında makaradan olta ipinin kolay boşalmasını sağlar. Çıkrık tiplerinde ise olta ipi orta şafta sarım esnasında şaft boyunca sola sağa giderek düzenli sarılmayı temin eden kılavuz ile sarılır. Ucuz modellerde ve ağır deniz avlarında kullanılan büyük modellerde bazen bu kılavuz bulunmaz. Tatlı sularda ve deniz de kullanılan makinalar arasında temel farklar deniz makinalarının daha güçlü ve paslanmaya daha dayanıklı olmasıdır. Çıkrık tipleri özellikle büyük deniz avlarında tercih edilir. Makinaların içlerindeki devir arttırtıcı sistemlerle sarma kolunun bir kere çevrilmesi ile makaranın birkaç kez dönmesine sağlanır. Normalde bu oran 1/5 civarındadır; yani sarma kolunun bir devrinde makara 5 tur döner. Ağır deniz avlarında 1/2 orana kadar makinalar kullanılmaktadır. Ayrıca çıkrık makaralarda ve kaliteli büyük sabit makaralı makinalarda sarma kolunun boyu uzatılıp kısaltılarak sarım için uygulanan kuvvet de ayarlanabilmektedir. Sabit makaralı makinalarda sarma teli sol veya sağ el kullanımına göre sökülüp yer değiştirebilir. Sağ elini kullananlar için doğru kullanım sağ el ile kamışı tutup balığa daha sağlam hakim olmak sol el ile sarma kolunu çevirmektir. Çıkrık tipi makinalarda bu değişiklik yapılamaz ya sağ veya sol el için imal edilmişlerdir. Çıkrıkların montajı da farklıdır çıkrık makara ile kullanılan bir kamış kılavuz halkaları yukarı bakacak şekilde kullanılır.
  • IP logged

  • *
  • İleti: 2553
Sabit makaralı makinalarda iki tip fren sistemi bulunur.





Bunlar prensipte aynı olmakla birlikte frenin bulunduğu yer itibarı ile farklılık gösterir. Bazı makinalarda frenin kuvvetini ayarlayan fren arkada iken bazı makinalarda fren sistemi öndedir ama çalışma sistemleri tamamen aynıdır. Kuvvetli makinlarda fren çok diskli sistem ile sağlanır. Frenin kullanımı oldukça basit olmakla beraber iyi ayrlanması ustalık ve tecrübe gerektirir. Fren ayarı misinanın kopma yükünden biraz daha az olacak şekilde kurulmalıdır. Bunu ayarlamak elbette zordur en iyisi atış anında freni hafif gevşek bırakmak eğer fren kullanmayı gerektirecek boyda bir balık yakalanırsa balığın direncine göre ayarlamaktır. Frenin ayarlanması ile balığın yüklenmelerinde makara sarma teli ile birlikte dönerek kaloma verecektir. Böylece hem olta devamlı gergin kalarak balığın yük altında çabuk yorulması sağlanacak hem de ani yüklenmelerin getirdiği kırılma, kopma riskleri azaltılacaktır. Çıkrık tipi makinalarda da bir tür sürtünme düzeneği vardır. Makinanın yan tarafındaki bir kolun ileri itilmesi ile sarım için uygulanan kuvvet arttırılır, sarım kuvvetinin arttırılması ile fren sıkılmış olacaktır, kolu diğer tarafa çekildiğinde sarım kuvveti azalır böylece fren de gevşetilmiş olur. Yani çıkrık tiplerde fren kullanımı ve çalışma prensibi sabit makaralılardan farklıdır.
Makaraya misina çok sarılırsa atım esnasında makaradan fırlayarak karışabilir, az sarılırsa boşalması zorlaşır ve uzun mesafe atışı başarılı olmayabilir. En doğru sarımı makaranın üst kenarından 2 – 3 mm. aşağıda kalacka kadar misina sarmaktır. Makaraların hangi çaptan ne kadar misina saracakları üstlerinde yazar. Buradan da makaranın gücüne ilşkin bilgi edinilebilir. Makara hangi misinadan 100 metre sarıyorsa çekme kapasitesi o misinanın kapasitesi kadardır denir. Bu nedenle makinanın kapasitesini aşabilecek, tavsiye edilenden kalın misina sarmak fayda değil zarar getirebilir.
Sabit makaralı makina ne demek? Sabit makaralı sistemlerde olta ipi çekildiğinde makara serbestçe dönmez ancak fren gevşetilirse o zaman makara kendi etrafında dönebilir ve bir miktar misina bırakır. Bu işlem için olta ipine uygulanması gereken çekme kuvveti sürtünme freninin ne kadar gevşetildiğine bağlıdır. Serbest makaralı sistemlerde ise sürtünme freni dışında makarayı kontrol eden ayrı bir fren sistemi vardır. Bu fren gevşetildiğinde olta ipinin çekilmesi ile makara kendi etrafında serbestçe döner. Ancak Yem-Kontrol-Freni denen bu fren sistemi iri balıkları çekmekte kullanılan asıl sürtünme freni gibi çalışmaz. Bu sistemlere serbest makaralı makina denir. Serbest makaralı makinaların kullanılmaya başlaması ile Yem-Kontrol-Sistemli (Baitrunner) denen makinalar geliştirilmiştir.Böyle bir makinanın yanda resmi görülmektedir. Kullanımına gelince. Özellikle dip oltaları için geliştirilmiş bir sistemdir. Dip oltası atılıp kamış herhangi bir şekilde desteklendikten ve olta hafifçe gerdirildikten sonra resimde görülen açma kolu kaldırılır; bu işlem makarayı serbest bırakır ve arkada görülen yem kontrol freni ne kadar gevşetildi ise olta ipinin çekilmesi ile makara o kadar serbestce döner. Eğer fren tam gevşetildi ise makara hemen hemen hiç direnç göstermeden rahatça kendi etrafında döner, sarma teli bu arada sabit durur. Bu ne sağlar? Dip oltasındaki yemi alan balık yem ile uzaklaşmak istediğinde serbest olan makara kendi etrefında dönerek olta ipini serbest bırakır, balığın direnç hissetmemesini yemi daha kolay yutmasını sağlar. Bu arada herhangi bir şekilde işaretlenen takımdan boşalan misina amatöre oltada balık olduğunu bildirir. Takımı alan amatörün sarma kolunu çevirmesi ile makarayı serbest bırakan açma kolu otomatik olarak kapanır, bu arada olta tasmalanarak iğnenin iyice oturması temin edilir. Açma kolunun kapanması ile makara sabitlenir yem kontrol freni devreden çıkar. Bundan sonra balıkla yapılan mücadelede makaranın önünde bulunan sürtünme freni kullanılır ki böylece makina sanki sürtünme freni önde olan tip gibi çalışır. Yem-Kontrol-Sistemi iri ve ürkek balıkların dip olltası takımlarında oldukça başarılı sonuçlar verir. Yem-Kontrol-Fren sistemi olmayan makinalarda oltaya vuran balığın direnç hissetmemesi için ya asıl sürtünme freni tam gevşetilir veya sarma teli açılır. Ama balık yemi aldığında sürtünme frenini tekrar sıkmak ve tasmalamak çok zaman gerektirdiğinden balık iğneyi atabilir, veya açılan sarma telinden fazlaca misina boşalabillir ve takım karışabilir. Ben bu makinalardan kullanıyorum sonuç memnuniyet verici.


  • IP logged

  • *
  • İleti: 2553
Balık Avında Yemlerde Görüntü, Renk, Işık ve Etkileri
by NASUHİ ALBULAK on Mar 28, 2012 • 13:31 ....
Balıkların algılama ve görme kabiliyetini bilmek, yapay yemlerde ve hatta doğal yemler ile kullanılan, renk ve renk tonlarının avcılığa etkisi, kıskandırıcı ve cezp edici olması açısından çok önemlidir. Bu bakımdan balıkların görme yeteneğini, Işığı ve renkleri ve de çeşitli ortam şartlarında ki etkilerinin bilinmesi gerekir.
Işığın etki edebildiği ve edemediği alanlar olarak da, denizler (sular) çeşitli isimlere ayrılarak nitelenir. Gün ışığı uygun şartlarda deniz yüzeyinden yaklaşık 200 metre derinliğe kadar inebilir. Deniz yüzeyinden ışığın ulaşabildiği son noktaya kadar olan bölgeye Photic, ışık katmanı denir. 200 metreden sonra su yüzeyinden 2000 metre derinliğe kadar olan bölge de alaca karanlık katmanıdır. 2000 metreden sonraki derinliklere ise ışık ulaşamaz.
Renk; Işığın cisimlere çarptıktan sonra yansıyarak gözde bıraktığı etkiye denir.
Balıklar renkleri görüyorlar mı? Evet, çoğunluğu aynen görüyor. Karada yaşayan canlılardan biraz farklı olarak, göz retinaları iki çeşit görme yeteneğine sahiptir. Bazı tür balıklar aynı anda bu iki özelliği birden taşır. Göz retinaları karanlık ve aydınlığa göre adapte olabilir. Bu tür balıklar aydınlıkta renkleri aynen görmekle birlikte, karanlıkta sadece tonları algılayabilir. Bütün renkleri, su içinde farklı mesafelerden aynen gördükleri gibi, bazı renkleri ise farklı mesafelerden değişik renk, ton veya koyulukta algılarlar. Bunun sebebi, her bir rengin farklı bir dalga boyuna sahip olmasıdır. Renkler, farklı mesafeleri dalga boylarının gücü oranında kat ederek ilerler. Balıklar diğer canlılardan daha fazla geniş açı ile görme yeteneğine de sahiptir. Derinlerde yaşayan türlerin az olan ışığı tekrar yansıtarak, görme yeteneklerini karanlık ortamlarda kediler gibi arttıranları da vardır. Uygun koşullarda 24 renge kadar ayırt edebilir, bazıları ise uzak nesneleri yakınlaştırabilme yeteneğine sahiptir. İnsanlardan beş kat daha fazla renkleri algılayabiliyorlar. Su içindeki bir balık suyun dışındaki bir görüntüyü on beş metreden rahatça algılayabilir.
Akvaryumlarda yaşayan balıklar saydam olan bir camı doğrudan görmüyorlar, ama cama da devamlı çarpmıyorlar! Çünkü gözlerinin haricinde başka görme (algılama) metotları da var. Ağızdan çıkardıkları ses dalgalarının yansımasıyla aktif sonar gibi, yanal çizgi duvarına çarpan titreşimleri ise pasif sonar gibi, tabiri caiz ise algıladıkları bütün titreşim dalgalarını beyinlerinin yardımı ile görüntüye çevirebilir ve kolayca yorumlayabilirler. Anteni olan türler algıladıkları veya dokundukları şeyleri aynı şekilde anlayabilirler. Bu özelliklerini de görme yeteneği içine koymak bir anlamda yanlış olmaz.
Buna göre suyun altında cisimlerin ve renklerin nasıl göründüğünü, ışık etkisinin ne gibi sonuçlar ortaya çıkardığının anlaşılması gerekir.
İlk Etken; Yemin boyutudur. Cisimlerin su içinde gerçek hacimlerinden daha büyük gözüktüğünü bildiğimiz için, seçeceğimiz yemin boyutu avlayacağımız balığa göre olmalıdır. Hedefteki av türünden çok küçük olan bir yem onun ilgisini çekmeyebilir, aynı boydaki bir yem ise ona sadece arkadaş olur ve onun yanında gezer, daha büyük bir yem de onu korkutur ve kaçmasına sebep olur.
İkinci Etken; Renk faktörünün sualtındaki canlılar üzerindeki etkisi ve terminolojisidir. Hangi renkte yapay bir yemi veya tüylü takımı, hangi ortamlarda kullanılacağımıza buna göre karar veririz. Gün Işığının içindeki yedi ana rengin belli bir mesafe ile su içinde yol aldığını belirtip, sualtında gösterdiği etkiyi aşağıda açıklayalım.
Renkleri terminolojisinde ki sırasıyla; kırmızı, pembe, kavuniçi, sarı, yeşil, mavi, mor ve siyah olarak tek tek ele alalım ve bunların sualtında bir canlı tarafından kaç metreden öz renklerini kaybetmeden görülebileceğine bir bakalım. İlk rengimiz kırmızı suyun altında ilk sekiz metreye kadar kendi rengini muhafaza eder, sonra ulaşabildiği uzak mesafeye göre açık gri renkten koyu gri renge doğru, koyulaşarak görünür ve nihayetinde kırmızı renk artık ulaştığı son noktadan siyah renk (karartı) olarak algılanır. Arkadan gelen kavuniçi rengi on iki metreye kadar, sarı rengi yirmi bir metreye kadar, yeşil ve mavi renkleri ışığın aydınlattığı mesafe boyunca (Maksimum 200 metre), gri ve siyah renkleri de bunların arkasından ekleyerek, balıkların uygun koşullarda görebilecekleri söylenebilinir.
Üçüncü Etken; Işığın su içindeki kuvvetidir. Bu duruma etki eden günün hangi zaman dilimi içinde olduğumuz (Güneş ışınlarının açısı), atmosferin o anki meteorolojik durumu (havanın açık veya kapalı olma hali ), su yüzeyinin hareketi (dalga ve akıntı) ve suyun berraklığı (temizliği ve rengi) ile orantılıdır.
Doğru yapay yem rengi ve büyüklüğünün ne olacağının kararı bu bilgiler dâhilinde verilir. Buna göre dikkat edilmesi gerekenler ve ön bilgiler aşağıda açıklanmıştır.
Işık etkisinin yoğunluğu, zaten su içinde olduğundan daha fazla büyük gözüken cisimleri, açık (parlak ve canlı) renklerin yansıtma özelliğinden oluşacak artı bir etki ile büyüyen görüntü avı kaçırabileceği gibi, ışık ortamının az olduğu konumlarda, avın yemini görmemesine sebep olur, unutmayalım.
Gece gökyüzünde ki dolunay, av bölgesinde kuvvetli bir ışık kaynağı veya gündüz çok güneşli bir ortam olduğu zaman suyun altından yüzeye bakıldığını hayal edelim; işte o zaman su yüzeyindeki yansımanın su içindeki yemler için bir arka plan oluşturduğunu görürüz. Yine aynı şekilde bir de suyun içinde yüzeye paralel ileriye doğru veya derinlere doğru bakalım. Bu sefer de çok kuvvetli bir ışık kaynağının dikey ışıması (su içinde dibe doğru ilerlemesi) sonucu veya suyun kendi renginden (derinlik/mesafe farkından) oluşacak yoğunluk tonunun da etkisi ile oluşacak rengin bir başka açıdan arka plan olarak ortaya çıktığını görürüz. İşte bu arka planlar önünde, bahsedilen faktörlerin de etkisi ile yem renklerinin cezp edici, kıskandırıcı ve dikkat çekici bir görüntü vermeleri konusu daha kolay anlaşılır.
  • IP logged

  • *
  • İleti: 2553
Tavsiye ve Genel Bilgiler:
1- Eğer açık renkli bir kaşığa veya suni yeme balık vurmuyorsa hemen rengini bir ton koyu renk ile değiştirin.
2- Hedeflediğiniz avın büyüklüğüne göre de yemin büyüklüğünü veya kaşık ölçüsünü ayarlayın. Unutmayın su içinde nesneler olduğundan daha büyük gözükeceğini daha ilk etkende söylemiştik.
3- Çok güneşli veya sıcak havalarda koyu, mat ve donuk renkleri tercih edin. Fazla parlaklık özellikle sığ sularda küçük avları ürkütür.
4- Soğuk veya karanlık sularda veya gece gökyüzünde Ay’ın olduğu avlarda veya bulutlu ışığın az olduğu havalarda, beyaz veya parlak (metal veya fosforik) ve de büyük (Geniş) yem kullanın. Suyun ısısı ve ışık arttıkça, parlaklık ve ölçüsünü (boyutunu) azaltın, rengini açın (yeşil, sarı ve kavuniçi).
5- Suyun aynı renginde yem ve aparatlarını kullanmayın suyun içinde kamufle olur ve avın dikkatini çekmez. Kamufle olması gereken tek şey olta ipinin kendisidir. Derin sularda mavi, yeşil ve mor renk (çok açık canlı renk tonlarında) daha iyi bir görüntü verir. Özellikle mavi ve yeşil rengi kullanırken suyun rengi ile aynı olmamasına dikkat edin.
6- Ayna gibi yansıtma özelliğine sahip olan yapay yemler bulunduğu ortam görüntüsünü karşısındaki canlıya aynen yansıtabilir. Bu durum bir dezavantaja dönüşerek yemin kamufle olmasına ve av tarafından fark edilmemesine sebep olur.
7- Derin, karanlık sularda veya Ay’ın gökyüzünde olduğu, gece avlarında beyaz veya parlak metal suni yemler koyu arka plan içinde daha iyi görüntü oluştururlar. Işık kaynağının hiç olmadığı ortamlarda fosforlu veya suni ışık kaynağı olan takımlar kullanılmalıdır.
8- Profesyönel modern balıkçılıkta ağlar mavi veya yeşil renklidir. Çünkü açık denizlerde ve derin sularda salınan bu takımlar su ve arka plan ile aynı renkte olduğu ve de sürüye görünemeyeceği için daha verimli av olanağı sağlarlar. Bazen kırmızı renkli ağlar görürüz bunlar rengi atmış eski ağlardır ve sadece kirli veya bulanık sığ sularda, ekonomik yönden kullanılmaya devam edilir.
9- Kırmızı rengin Köpekbalıkları üstünde iki etkisi vardır. Birinci etki, kırmızı renk tonu normal gün ışığında sadece kısa mesafeden göründüğü için bu rengin etki ettiği alanın uzağında bulunan Köpekbalıkları için fark edilebilirlik özelliği olmayacak ve takımlara yakalanma fiiliyatı da azalacaktır. İkinci etki, gece ve ışığın olmadığı ortamlarda birinci etkide ki durum tersine dönerek, bu tür balıkların biyolojik yapılarında var olan, gece / karanlık için kızıl ötesi algılama ( kırmızı ışık üretme ) sistemleri devreye girecek ve bu rengi çok uzun bir mesafeden fark edebilme yetenekleri ortaya çıkacaktır.
10- Yüzey balıkları renkleri tamamen, dip balıkları ise siyah ve beyazın yansımasını görür.
Bir tam gün içinde; yapay yem renklerinin basitçe seçimini aşağıdaki şekilde yapabiliriz.
Sabah; Mavi, pembe, siyah renkler.
Güneş yeni parlamaya başladığında; Çok açık yeşil ve pembe renkler.
Güneş tepedeyken; Yeşil, kırmızı, sarı, portakal mat renkler.
Güneş çok parlak ise; Kahverengi, gri ve mor renkler.
Güneş batarken veya gökyüzü kızıl (kızarık) bir renkte ise; Kırmızı, sarı ve portakal parlak renkler.
Gece dolunay da; Parlak sarı ve gümüşi metal veya koyu renkli parlayan canlı renkler.
Gece zifiri karanlıkta; Fosforlu ( mavi, yeşil ve sade tonlar ) veya ışıklı yapay yemler.
Derin sularda; Mavi, yeşil ve fosforlu ( mavi, yeşil ve sade tonlar ) veya ışıklı yapay yemler.
Bulanık sularda; Siyah, kırmızı, parlak gümüşi yapay yem ve parlak metaller.
Yılların verdiği tecrübe, araştırma ve derlemelerim neticesinde kaleme aldığım ve kendime de rehber edindiğim, bu makalem bir bilgi aktarımı olarak sizlerle paylaşılmıştır. Önerilen renkler kesin bir kural olarak algılanmamalıdır. Ortam ve koşullara göre ve de zaman zaman bu değişebilir. Unutmayalım!
Klasik balık avcılığı bilgileri ile birlikte, bu tutkunun artık uç noktalarında dolaşan ve öğrenmek isteyenlere, umarım küçük bir fikir verip yol gösterir. Bilgi paylaşılıp kaybolmadan aktarıldıkça değerlidir.
Rastgele,
Kapt. Nasuhi ALBULAK
14 / Ocak / 2002
  • IP logged

  • *
  • İleti: 2553
Solunar teorisi ve balıklara etkisi



Derleme ve Çeviri:Nasuhi Albulak
Tarih:01/Kasım/2002
Solunar Teorisi Nedir?
Yeryüzünde yaşayan bütün Yaşam formlarının gökyüzündeki yıldızların çekim kuvvetlerinden (Günlük astral enerji bombardımanından)etkilendiği bilimsel bir gerçek.Anlıyacağımız canlıların anlık davranışlarında büyük bir etki oluşturduklarıdır. Buna göre canlıların etkilendiği (Özellikle Deniz Canlıları) zaman ve günler Batıda Solunar takvimi ile açıklanmıştır.
Güneş ve ayın canlılar üzerinde hareketlerine etki eden ve davranışlarında bir yoğunluk yarattığı,bu iki olgunun bulundukları pozisyona göre canlılar üstündeki yoğunluğun belli zamanlar içinde kaldığının farkına varılması,bu takvimin ortaya çıkmasına sebeb olmuştur.
Özellikle bu yoğunluğun Yeniay zamanı ( Ayın gece görünmez olduğu zaman) en doruk noktaya ulaştığıda gözlemlenmiştir.Denizlerdeki Gelgit olayları bu yoğunluğun başka bir yansımasıdır.
Solunar Teorisi Kim Tarafından Nasıl Geliştirilmiştir?
1926 yılında John Alden Knight yerel bir bilgiyi geliştirmek ve ilimi bir platforma oturtmak için çalışmaya başladı.Adına Solunar dedi ( Sol=Güneş,Lunar=Ay).Bay Knight 33 faktörden oluşan Tatlısu ve Tuzlusu balıklarının günlük davranışlarını listeledi.Etkenler üzerindeki hal ve davranışları elinden geldiğince kayıt altına aldı.Her bir olguyu test ederek ve eleyerek yanlızca üç faktörün çok etkili olduğunu tesbit etti.Bunlar Güneş,Ay ve Gelgit olayıydı.
Güneşin tekbaşına günü gününe aynı etkiyi göstermediğini,izlediği rotanın uzun bir zaman diliminde çok az bir farklılık gösterdiğini biliyordu.Hatta bazı akıllı balıkların günün herhangi bir saatinde veya gece gözükmesi Ayında tek başına tamamlayıcı özelliğinin olmadığını gösteriyordu.Gelgit olaylarınında kapalı deniz ve iç sularda bir etkisinden bahsetmek mümkün değildi.Gerçi okyanus kıyılarında balıkçılık yapan insanlara rehber olabiliyordu.Buda sadece onlara yol gösteriyordu.
Çalışmalar ve araştırmalar ilerledikce Ayın yükselişi ve alçalması ile orantılı ve Güneşle bağlantılı gün ortasında kısa bir zaman dilimi ile ilgili hareketin önemli bir tesbiti yapıldı. Bunu Anadönem ve Aradönem olarak ikiye ayırdılar.Bu iki dönem içinde kalan ve aktivitelerin doruk noktasına çıktığı zaman dilimlerinininde var olduğunu belirtiler.
Yapılan Deney Ve Çalışmalar:
İlk deneyi John Alden Knight ikiyüz adet balık avlayarak yaptı.Yapılan avların Solunar zamanının Yeniay döneminde yüzde doksan oranında büyük başarıya ulaştığını tesbit etti.
1935 ve 1939 yılları arasında kara avı kuşları ve hayvanlarınıda içine alan daha kapsamlı bir araştırma ile genişletti ve sonuç aynıydı.
İlk tatmin edici bilimsel ve akademik çalışmayı Northwestern Universitesinde bir mikrobiyolog olan Dr.Frank A.Brown Şikago yakınlarındaki labaratuarında İstiridyeler üzerinde tesadüfen gözlemlemiştir.İstiridyelerin belirli zaman aralıklarında kabararak ağızlarını açtıklarını farketmiş ve bunun Okyanuslardaki gelgit olayı ile eşzamanda gerçekleştiğini anlamış.Gelgit sürecinde denizin kabarmasıyla İstridyelerin açıldığını gören Dr.Frank A.Brown bunun deniz seviyesinin değişmesindenmi yoksa sadece ayın gücündenmi olduğunu anlamak için deneylerine okyanus içinde devam etmiştir.İlk iki hafta gelgit ile aynı reaksiyonu gösteren bu canlılar sonraları farklı zamanlama ile tepki vermeye başlamışlar. Bunun nedeninide araştıran Dr.Brown,bu olgunun tam olarak Ayın başüstüne veya ayakaltına geldiği zamanlarda olduğunu görmüş.
Açıklama:
Doruk Günler:
Eğer hava ve beslenme şartları uygun koşullara sahip olursa,Güneşin ilk ışıklarını vermeye başladığı andan itibaren veya son ışıklarını vermeye yakın,ilk bir veya iki saat içindedir.Vede herayın,Yeniay ve Dolunay zamanı bu etki en doruk noktasına ulaşır.Balıklar gördükleri veya kokladıkları herşeye ayırt etmeden atlarlar.Bu yoğunluk her aşamasında ücer günlük sürelerde Ayın son çeyreğine gelene kadar miktar olarak azalır.
Doruk Aylar:
Haziran ayı diğer aylara göre bu ilişkinin en yoğun olduğu aydır.Bu ayda Dolunay zamanı Güneş ve Ay hemen hemen birbirlerinin karşısında yer alırlar.Tam olarak karşı karşıya geldiklerinde onları birkaç dakika gökyüzünde göremeyiz.Yeniay (Ayın Güneş ışıklarını yansıtamadığı an)zamanı,Güneş ve Ayın uzaydaki hareketlerinde en mükemmel güce beraberce ulaştığı uyum anıdır.Güneş sisteminin diğer birçok yıldız sistemleriyle arasındaki etkileşimin sağlandığı ve diğer günlere,aylara ve yıllara benzemeyen bir pozisyona geldiği zamandır.
Doruk Zamanlar:
Solunar sürecinin düşüşü,Güneşin doğuşu ve batışı esnasında yarım ila bir saati içinde gerçekleşir.Ve bu esnada verimli av için büyük avantaj yakalayabiliriz.Ay doğarken veya batarkende bu avantajı devam ettirebiliriz.Mevsimlere isabet eden Yeniay ve Dolunay zamanlarını avantaj olarak kullanabiliriz.
Balıkavının Süresi:
Usta balıkçılar balıkların herzaman beslenmediklerini bilirler.Bazı nedenlerden canlı veya yapay yemlerede saldırdıklarınıda bilirler.Solunar teorisini oluşturan John Alden balıkların bir tam gün içinde tek haneli saatlerde beslendiklerini ve gerçek balıkçılığın bu saatler içindede havanın ve beslenme şartlarının uygunluğuna göre yapılabileceğini belirtmiştir.Ve bu beslenme saatlerinin bir veya iki saat gibi sürede çılgınca gerçekleştiğini söylemiştir.
Meteorolojik Etki:
Havanın bu teorideki etkisininde çok önemli rolü vardır.Ani şartlardaki ısı değişikliği ve barometredeki hava basınç değerlerinin alçalıp-yükselmesi av verimine etki eder. Barometrenin hızlı düşmesi anormal havanın habercisidir.Dolayısı ile tabiattaki varlıklar kötü hava koşullarının gelmesini hissederek daha güvenli bölgelere çekilirler.Balıklarda derinlere inerler ve hareketsiz kalırlar.Onun için Kuzey den gelen hızlı cephe sistemlerinde ve rüzgar durumlarında kıyılardan balık tutma verimide azalır.Istanbulda devamlı dile getirilen meşhur balıkcı sözleri vardır ya “Poyraz var balık yoktur.Bu gün yıldız ve Karayel esiyor balık olmayabilir”.Tabi bu tabirler coğrafi konuma göre değişir bunuda unutmamak lazım.
Solunar Zamanının Hesaplanması :
Solunar zamanlarının doğru hesaplanmasındaki anahtar;Güneş ve Ayın Gökyüzündeki konumlarına ve görünen şekillerine bağlı olarak ortaya çıkar,bunu iki gruba ayırarak inceleyebiliriz.
  • IP logged

  • *
  • İleti: 2553
Ana Dönem içinde (bu bir tam gündür );Gökyüzü ve yer Meridiyenlerine eşzamanlı rastlayan geçişlerde ortaya çıkan yerçekimi gücü (Gelgit olayı)dır.Ara dönemde ise;Bu bir tam gün içindeki belirli zaman aralıklarıdır.Bu iki unsurun (Güneş ve Ay )ufuktaki doğuş ve batışlarının doğal sonucu olarak bulunduğumuz mevkide 90 ve 270 derecelik açılar içinde oluşan uygun yükseliş şartlarıdır.
Ayın Üstümüzde Veya Altımızda olması ne demektir?Bunun anlamı;Ayın tam tepemizde olması,üstümüzde.Veya dünyanın arka tarafında kalıp, ayaklarımızın altında.Olması anlamındadır.
Ana ve ara dönem diye adlandırdığımız bu iki dönem; Avın azlığını veya çokluğunu haber vermez. Yanlızca o gün içinde avcılığın en verimli av zamanının zirveye ulaşacağı anı açıklar.
Formül:
Ara dönem içinde;Ayın doğuşu(yükselişi).
Ana dönem içinde;Ay Üstümüzde.
Ara dönem içinde;Ayın batışı.
Ana dönem içinde;Ay ayaklarımızın altında.
Ek Bilgiler:
Ay her zaman çok yüksek irtifada gözükmeyebilir.Her zaman ufukta bile olabilir.
Ay Doğudan doğar.
Ayın tepemizde olması yeryüzünde bulunduğumuz mevkiye bağlıdır.
Ay Batıdan batar.
Ayın ayaklar altında olması bulunduğumuz mevkinin karşıtında yani dünyanın arkasında kalması demektir.
Ayın Bir Aylık Evreleri:
Değişik zamanlarda Ayın izlediği rotayı çıplak gözle izlediğimiz zaman ayın dünyadan görüntüsündeki değişiklikleri gözlemleyebiliriz.Güneş ve ayın değişik zamanlarında her safhaya bağlantılı oluşumları bir ay boyunca farklı görüntülerde oluşur.Yeniay(gökyüzünde ay görünmezdir),

not: Nasuhi hocaya değerli bilgilerinden dolayı teşekkürler.
  • IP logged

  • *
  • İleti: 2553
Olta takımları ve uygulamaları
by BİLGEHAN SARP on Tem 24, 2008 • 23:44 ....
Her Suyun, Her Balığın Takımı Farklıdır; Yanlış Takım Boşa Bekletir, Boş Döndürür
Bu bölümde anlatılan olta takımları en genel şekilleri ve uygulamaları ile tanıtılmaktadırlar. Kısaca nasıl yapılır, nerelerde kullanılırlar gibi soruların cevabı verilmektedir. Aslında pek çok takımda tam ayırım yapmak mümkün değildir. Mesela çapariler hem sarkıtmalardan sayılırlar hem de ayrı bir grup içinde incelenebilirler, zokalı takımlar da aynı şekilde çoğunlukla sarkıtma gibi kullanılır, çatal köstek veya ağırlığı ortada olan sarkıtmalar pek çok şartta savurma dip takımı olarak da kullanılabilirler, şamandıralı takımların bazen sarkıtma gibi bazen de özellikle tatlı sularda yeldirme gibi kullanıldığı uygulamalar vardır. Kırlangıç için düzenlenen terazi beden sarkıtma, dip takımı veya akıntıyla sürüklenmeye bırakılmış tekneden dip sürütmesi olarak kullanılabilir. Bu tür değişik uygulamalar ve özel takımlar balıkların nasıl avlanacağı anlatılırken ayrıca anlatılmaktadır.
Sarkıtmalar



Sarkıtmalar, adı üzerinde yukarıdan aşağı sarkıtılarak kullanılan takımlardır. Bunu yapmak için suyun üzerinde olmalıyız. O halde sarkıtmaların nerelerde kullanılacağı hemen anlaşılmaktadır; bunlar iskele, duba veya köprü üstleri, sandallar veya yüksek kıyı profili gibi yerlerdir. Genel olarak da derince sularda kullanılır denebilir. Bunun dışında akıntı durumuna göre de iskandilin ağırlığını arttırıp eksilterek değişik şartlara uydurulabilirler.
Genel görünüşleri yandaki gibidir fakat şartlara göre farklı şekillerde de hazırlanabilirler. Bunların hepsinin adı ve kullanılışı da farklıdır. Sıralayacak olursak; yemli çapariler, üç köstekli takımlar, çatal köstekli takım, akıntılı sularda uzun köstekli takım diyebiliriz.
Aslında yemli çaparilerde sarkıtmalar grubuna alınabilir. Yine de çaparilere ayrıca bakacağımızdan burada bahsetmiyoruz.
Üç köstekli takımlar:
Bunların en geneli üç köstekli takımlardır, hata o kadarki bu takıma genelde üçlü veya üç köstekli de denir. İsteğe ve ihtiyaca göre iki veya dört köstekli olarak da düzenlenebilir ama genelde beş köstek ve fazlası çapari olarak sayılacağından daha fazla köstek konmaz. Bu takımlar iki şekilde düzenlenebilir; birincisi iskandilin uçta olduğu tiptir. Resimde solda en baştaki takım buna örnektir. Çok iri olmayan her türlü balığın özellikle de taş balıklarının avında kullanılır. Yeter uzunlukta olta ipinin ucuna bir fırdöndü ve fırdöndünün diğer ucuna da 70 – 80 santim uzunluğunda beden bağlanarak takımın ana hatları ortaya çıkar. Beden genelde olta ipinden daha ince misinadan seçilir ve ucunda bir iskandil kasası yapılır. İstenirse ilk fırdöndüden sonra olta ipi kalınlığında 80 santim kadar bir parça eklenir bunun ucuna ikinci bir fırdöndü bağlanır, beden ikinci fırdöndünün boş gözüne bağlanır. Bu araya konan parçaya kolçak denir. Yine de kolçak bu takımlarda sık kullanılan bir eleman değildir. Mezgit gibi oltaya gam yaptıran balıkların avında veya akıntı nedeni ile takımda oluşan gam miktarını azaltmak amacı ile kullanılabilir. Köstekler beden de incedir ve boyu 10-12 santimi pek geçmez. Takımın yapımında uyuma dikkat etmeli, fırdöndüden olta ipine, iğneden köstek boyuna tüm elemanler birbirleri ile uyumlu olmalıdır. Avı yapılan balığa göre takımın kalınlıkları ve uyumu o balığa ilişkin sayfalarda ayrıca belirtilmektedir. Takımın kullanılması dip yapısına ve akıntının durumuna göre değişir. Temiz, kumlu diplerde iskandil kuma yatırılarak takım iskandili dipten kasmeyecek kadar gergin tutulursa hassas olur. Balık vurunca hafifçe çalınarak iğnenin oturması sağlanır. Dibi taşlık, kayalık ilişken olan yerlerde ise iskandil dibe oturtulmaz dipten 10-15 santim kadar yukarıda tutulurak hem yemlere hareketlilik sağlanır hem de olası takılmaların önüne geçilmeye çalışılır. Takımı kullanırken en çok hangi iğnelere balık geldiğine dikkat etmek gerekir. Eğer tüm iğneler eşit olarak balık alıyor ise sorun yoktur. Ama genelde balık daha çok en alt iğnelere geliyor ise verimi arttırmak için takımı yeniden düzenlemek gerekir. İlk deneme köstek boylarını ve beden boyunu kısaltmak olmalıdır. Bundan sonuç alınmaz ise o halde iskandili hafifletip bedenin gerisine alarak; ağırlığı ortada olan sarkıtmalara çevrilir ve yeldirme gibi kullanılır. Bu verimi arttırsa bile takımın indirilirken çok dikkat gerektirmesi aksi halde karışarak bozulması ve çok yavaş çalışma gereği nedeni ile sıkıcı olabilir. Derin ve akıntı olmayan veya sert akıntılı yerlerde daha da zordur ve pek uygulanmaz; normal akıntılı yerlerde ise serbest indirilen takımda akıntı, bedeni oltadan uzak tutarak karışmayı önleyeceği için daha hızlı ve başarılıdır denebilir.
Kuvvetli akıntısı olan dip yamaçlarının başları, kayalık burun başları gibi yerlerde üç köstekli takımda biraz daha değişiklik yapmak gerekir ve ağırlık ortaya alınabilir. Resimlerden soldan ikincisi böyle bir takıma örnektir. Özellikle taş balıklarının avında ve soğuk sonbahar günlerinde iyi sonuçlar verir. Takımın farkı kullanılan iskandilin iki ucununda delikli olmasıdır, bu iskandile mavruka denir ve bir ucuna iki köstekli beden bağlanırken ikinci gözüne de bir köstek bağlanarak yine üç köstekli takım elde edilir. En uçtaki kösteğin boyu 20 hatta akıntı durumuna göre 40 santime kadar olabilir. Tabii kösteğin uzatılabilmesi için akıntının hızlı olması gerekir. Dibin durumu ne olursa olsun bu takım kullanılırken iskandil dibe oturtulmaz; dipten uç kösteğin uzunluğu kadar yukarıda tutulur. Akıntı sert ise, uç köstek akıntı ile uzanacağından dipten uzaklaşır böylece takım biraz daha aşağı indirilebilir.
Bu takımla, yani üç köstekli takımla, izmarit, mezgit, istavrit, kolyoz, uskumru, mercan, ispari, karagöz, hani, lipsoz, lahos, eşkina gibi pek çok balık tutulabilir. Takımın yemleri balığa göre değişmekle beraber midye, karides, sülünez, balık eti, garos gibi çok çeşitlidir.
  • IP logged

  • *
  • İleti: 2553
Çatal Köstekli Takım



Bu takım yukarıda görüldüğü gibi ağırlığı ortada olan üç köstekli takıma benzer, kullanım yeri de hemen hemen aynıdır yani akıntılı yerlerde, yar başlarında kullanılır. Aradaki tek fark ağırlığın alt ucunda bir yerine iki köstek bulunmasıdır. Bu şekilde balığın bol olması durumunda daha fazla balık yakalama şansı elde edilebilir. Yalnız takıma ismini veren çatal köstekler birbirlerine karışarak sık sık problem yaratır. Bunu önlemek için ilk uygulanan yol köstek boylarını farklı tutmaktır; genelde kösteklerden biri 10-15 santim olurken diğeri 25 santime kadar uzatılır. Ama bu da dolaşmaları pek önleyemez.
Özellikle kırlangıç balığı avında kullanılan, terazi beden olarak bilinen ve yanda resmi olan, çatal bedenli takım bu takımın özel bir uygulaması olarak kabul edilebilir. Takımın o şekilde düzenlenmesi karışmaları oldukça azaltır. Bu takımın nasıl hazırlanacağı kırlangıç balığının anlatıldığı sayfada detaylı olarak verilmektedir.
Bazı uygulamalarda da kösteklerin birbirine karışmasını önlemek için ince tel çatal bedenler kullanılabilir.



. Bunun bir resmi üstte görülmektedir. Bazen de takımdaki ağırlık, yaprak kurşunun dikdörtgen olarak sarılması ile yapılır; bu durumda beden yaprak kurşunun içine girer ve ve burada çatallanarak iki kösteğe ayrılır. köstekler sağdan ve soldan sarkar. Ama bu akıntılı yerler için düzenlenmesi esasa olan bu takımda ortadaki dikdörtgen kurşun fırıl fırıl dönerek oltaya hem gam yaptırır hem de balığı ürkütür. Bir de kurşunu sıkarken dikkatsizlik yapılırsa ya köstekler serbest kalır ve bir tarafa doğru kayar; veya fazla sıkılırsa da bedeni veya kösteği zedeleyerek iri bir balığı çekerken kopmaya neden olur ve balığa veda edersiniz. Bu mahsurlarından dolayı yaprak kurşunu sararak dikdörtgen kurşun yapma yolu pek tavsiye edilmez.
Burada anlatılan orjinal hali ile çatal köstekli takım ile üç köstekli takım ile yakalanan balıkların hepsi yakalanabilir. Yemleri de aynı şekilde balığa göre seçilerek kullanılır.

Tüm köstekli bedenlerde, sarkıtma uygulamalarında kösteğin bedene sarılması problemi yaşanır. Aslında oltayı karıştırıp avı bozmadıkça bu durum o kadar sıkıcı değildir. Ama bazen, özellikle balıkların nazlı olduğu dönemlerde balığın kıskandırılmasına ve oltaya vurmasına engel olabilir. Tedbir olarak kösteği bedenden uzak tutmak için bazı yollara baş vurulabilir.



Tüm köstekli bedenlerde, sarkıtma uygulamalarında kösteğin bedene sarılması problemi yaşanır. Aslında oltayı karıştırıp avı bozmadıkça bu durum o kadar sıkıcı değildir. Ama bazen, özellikle balıkların nazlı olduğu dönemlerde balığın kıskandırılmasına ve oltaya vurmasına engel olabilir. Tedbir olarak kösteği bedenden uzak tutmak için bazı yollara baş vurulabilir. Bunların en yaygın kullanılanları üstteki resimdeki gibidir. Birincisi kösteğin bedene bağlandığı yere ince yaprak kurşunu muska gibi sararak kösteği bedenden açarak dik tutmaktır (şekil 1). Muska şeklinde sarılan yaprak kurşun çok ince olmalı, kösteklerdeki kuşunların ağırlığı iskandilden fazla olmamalıdır. Veya iskandil kullanmadan sadece muska şeklinde sarılmış kurşunlar ağırlık olarak kullanılabilir; bu defa da üstteki kurşunların alttakilerden ağır olmamasına dikkat etmek gerekir. Aksi halde takım indirilirken karışmalar olabilir. Bu yol uygulaması zor bir yoldur. İkinci yol ise kösteği bedene üçlü fırdöndü ile bağlanmak; yalnız bu bağlantıdan önce kösteği ince bir plastik hortumun içinden geçirmek düğüm atıldıktan sonra da, hortumu sürüp fırdöndü halkasına geçirip sıkıştırmaktır. Köstek boyuna göre 5-8 cm., boyundaki hortum (tüp) parçası kösteği bedenden açacaktır (şekil 2). Akvaryumculardan temin edebileceğiniz hava hortumları bu işi görebilir, daha iyisi eczanelerden temin edilebilecek akvaryum hava hortumlarından da ince olan serum hortumlardır.
Bu şekilde köstek açma ile ilgili iki ayrı örnek de mercan balığı anlatılırken tanıtılmıştır. Bu örneklerden biri Türk amatörlerce daha çok kullanılan ve bilinen bir yöntem iken diğeri, daha çok yabancı amatörlerin rağbet ettiği ve hazır olarak satılan takımlardır. Neden mercan kısmında anlatıldığına gelince; benim ilk gördüğüm ve kullandığım mercan takımları bu şekilde yapılmışlardı ne zaman bu takımları görsem mercanı veya ne zaman mercan takımı dense bu takımları hatırladığımdan mercan bahsinde anlatmayı uygun gördüm. Yine de o takımlar sadece mercan için değil mercandan, minekopa tüm balıklara hazırlanan dip sarkıtmalarında rahatlıkla kullanılır.
Sarkıtmalar el oltası olarak kullanılabileceği gibi, makinalı takımlarda da kullanılabilir. İskele üstü veya yüksek rıhtımlardan altta dolaşan balıkları yakalamak için bazen sadece ucunda halkası olan kamışlar kullanılabilir. Bu kamışlara iki veya üç köstekli takımlar bağlanabileceği gibi en zevkli olanı tek sinek iğne bağlayarak avlanmaktır. İğne avlanılacak balığın sevdiği yemlerle yemlenir. Bazen çıplak iğne yerine beyaz tüylü çapari iğnesi kullanılır, İğnenin sapına, gözün hemen üstüne ince yaprak kurşun sarılarak zoka benzeri takım yapılırsa bu takıma salyema denir. Zokalı takımlardan da sayılabilen salyemalar, kullanım şekline göre sarkıtma sınıfına da alınabilir; aslında zokalı takımlar da sarkıtmaların özel bir uygulaması gibidir. Salyemalar, daha çok iskele üstlerinden çinekop avlamakta kullanılır, yine de etrafta başka balıklar var ise onları da oltaya atlayabilir. Bu takımda yaprak kurşunlu beyaz tüylü iğne yerine pirçol (zokita, leblebi) zoka ve kuyrukaltı yem de kullanılabilir. Her durumda kurşun kısmın civalanıp parlatılması gerekir. Salyemalar suya atıldıktan sonra yavaşça batacak şekilde ayarlanmalıdır, hızlı batan takım etkili olmaz. Olta ipinin sonuna kadar balık vurmaz ise çekilip tekrar atılmalıdır. Salyemalar tek iğneli olurlar ilave kösteğe gerek yoktur, zaten çalışmaz.

  • IP logged

  • *
  • İleti: 2553


Daha çok nehirlerde sazan, çapak, kefal, bıyıklı balık gibi balıkların avlanmasında kullanılır; bununla birlikte denizde de sert akıntılı yerlerde rahatlıkla kullanılabilir. Aslında bir yeldirme uygulamasıdır ama sarkıtma gibi kullanılır. Takım aynı anda iki amaca hizmet eder biri yemleme ikincisi tabii ki yakalama. Aslında, mesela denizlerde yemleme ihtiyacı yok ise o zaman bu takım yeldirmelerin sandalın demir yerinden istenilen uzaklığa kadar açılmalarını da sağlar. Diyelim ki sert akıntı altında karagöz yatağını buldunuz da dip durumundan dolayı pek uzağa demirleme şansı yok; akıntı da sert yeldirme veya serbest beden uçuyor o zaman bu takım size istenilen uzaklıkta balığa yemi gösterme imkanı sağlayacaktır.
Takımı meydana getiren en önemli eleman ağırlıktır. Yanda şematik resmi görülen ağırlık, çember biçimli, genelde bir tarafı hafifçe bombeli, bombenin ortasında ara ipin bağlanacağı delik (göz) olan; diğer tarafında yemleme torbasının ipinin geçeceği bir yarık bulunan özel bir ağırlıktır.



Takımın kullanılışına gelince; av yerinde uygun şekilde demirlenen sandaldan önce takımın uçmasını önleyecek olan ağırlık görevini görecek yemleme paketi sicim gibi bir ipe bağlanarak indirilir. Ağırlığın yeterli olması, yemliğin akıntı ile uçmaması gerekir ki bu akıntıya bağlı olarak en az 500 gr., ağırlık demektir, gerekir ise yem torbasına ilave ağırlık da konabilir. Yemleme yapılmıyor ise o takdirde sadece ağırlık indirilebilir. Halka iskandilin gözüne takımın ne kadar açılması isteniyor ise o uzunlukta ara olta ipi bağlanır, bu olta ipinin diğer ucuna üçlü fırdöndünün orta gözü bağlanır. Üçlü fırdödünün üst gözüne olta alt gözüne de beden bağlandıktan sonra takım tamamdır. Şimdi iş geldi indirmeye. Halka iskandilin yemleme ipinin geçmesi için bırakılmış olan yarık kısmı hafifçe açılarak yemleme torbasının ipi halka iskandilin içine geçirilir ve yarık tekrar kapatılır. Önce beden yavaşca suya bırakılarak akıntı ile açılması sağlandıktan sonra olta halka iskandil yardımı ile indirilmeye başlanır. Akıntı takımı uçurmak istese de yemleme veya ağırlık ipi kılavuz görevi görür ve yemli iğneler ara ipin ve bedenin boyuna göre istendiği kadar sandaldan açılır. Ara ipi çok uzun yapmak oltayı toplarken problemler yaratacağından tavsiye edilmez; eğer yemli iğnenin sandaldan oldukça uzaklarda balığa gösterilmesi planlanıyor ise bedeni uzun tutmak gerekir. Bu takımda genelde tek iğne vardır ama istenir ise birden fazla köstek de kullanılabilir, yine de unutulmamalı ki çok fazla köstek takımın kullanılmasını zorlaştırır. Bir de büyük balık yakalanması hedefleniyor ve büyük balıkların da o bölgede varlığı biliniyor ise kesinlikle tek köstek kullanılmalıdır. Özellikle nehirlerde çok verimli olan bu takımı denizde de verimli kullanmak mümkündür. El oltası veya makinalı kamışlı takım olarak da düzenlenebilir.
  • IP logged

  • *
  • İleti: 2553
ÇAPARİLER







Çapari denince ilk akla gelen beden üzerine dizilmiş tüy ile yapay olarak yemlenmiş iğneler taşıyan çok sayda köstekten oluşan takım gelir. Üstteki resimde çaparinin genel görünüşü vardır. Bir de tüy ile değilde herhangi bir doğal yemle yemlenen ve çok iğneli oldukları için yemli çapari adı verilen takımlar vardır. Bu takımlar kullanım olarak üç köstekli takımlara benzerken yapı itibari ile tüy hariç çapari gibidirler. Kullanımları tabii ki çapariden farklıdır. Çapariler devamlı hareket ettirilip yapay yemlere hareketlilik kazandırılırken; yemli çapariler, tüm yemli takımlarda olduğu gibi indirilir ve balığın vurması beklenir. Çapari adı ile anılan takımlar genelde hafif ve ağır takımlar olarak düzenlenir. Hafif takımlar deyince tabii istavrit, kolyoz, uskumru gibi balıkları yakalamak için düzenlenen takımlar anlaşılmalıdır. Ağır takımlardan da torik, palamut gibi iri balıklar için hazırlanan çapariler kast edilmektedir. Burada çapariler genel olarak anlatılırken ilgili balığa ait sayfada ayrıca üstünde durulacaktır.
Çapariler çok köstekli olduklarından köstek boyları genelde kısa tutulur; hafif takımlarda bu 10-12 santimi geçmez, ağır takımlarda ise durum tamamen farklıdır köstek böyları 35-40 santime kadar uzatılabilir. Çaparideki köstek sayısı hafif takımlarda kullanım yerine göre 5 den 20 ye kadar olabilir. Köstek sayısının artması kullanımı zorlaştırdığından amatörler kendi yetenek ve becerilerine göre istedikleri miktarda köstek kullanabilirler. Genel uygulamada hafif takımlarda sandalda 10 veya 15 köstek olur daha fazla istenirse ya bir yardımcı sandalda bulunmalı veya ilave bir donanım yapılmalıdır. Bu donanım için sandal içinde rahatça ayağa kalkılıp çalışabilecek kadar büyük olmalı ve ikisi baş tarafta karşılıklı, ikisi de ortalarda karşılıklı olarak sandalın postaları arasına sıkıştırılarak dikilmiş 4 adet dikme olmalıdır. Çapari çekilirken ilk gelen köstekte balık varsa çabukça alınıp köstek dikmelerden birine tutturulur, çapari çekilmeye devam eder ikinci dikmeye takılacak kadar çekilince, ele gelen köstek ikinci dikmeye tutturulur ve bu şekilde devam edilir. Böylece çapari bedeni 4 dikme üzerine asılmış olur. Palamut çaparisi gibi ağır takımlarda ise köstek sayısı 40-50 den az olmaz. Genelde 50 köstek kullanılır.
Gelelim çaparinin yapılışına. Burada adı geçen düğümlerin tamamını düğümler sayfasında görebilirsiniz. Gerek hafif gerekse ağır takımlar için çapariler burada anlatıldığı gibi düzenlenebilir. Ağır takımlarda düğümlerin sağlamlığına çok daha fazla dikkat etmek gerekir. İlk olarak çapari yapımında kullanılacak köstekler, çaparinin amacına uygun olarak eşit boyda kesilir. Boyların eşitliği hem çaparinin sağlıklı çalışması hem de kullanma kolaylığı bakımından önemlidir. Her kösteğin her iki ucuna birer köstek başı düğümü (uç cevizi) yapılır. Kösteğin düğümlü uçlarından biri iğne gözünden 1-1,5 santim kadar dirseğe doğru kalacak şekilde sapa yatırılır. Köstek iğnenin damağı tarafında olmalıdır. Kırmızı ibrişim ile ilk olarak kösteğe iğne üzerinde tutacak bir kazık bağı yapılır. Bundan sonra 5 – 6 defa yarım kazık bağı sıkıca vurulur. Bağların düzgünce, birlerinin üstüne düşmeden veya çok açık olamadan sıkı sıkıya dizilmesine dikkat etmek gerekir. Yarım kazık bağlarını vuruken kösteğin de iğne sapının yanlarına veya altına kaçmaması gerekir. Son olarak ibrişimin iki ucundan çekilerek bağların iyice sıkışması temin edilir. Bu durumda köstek iğne üstüne bağlanmış başta ve sonda fazla ibrişimler sarkık vaziyettedir (üstte resim 1). Sıra geldi tüyü bağlamaya. Çaparinin amacına göre altta tanımlanan şekilde seçilen tüy, iğne sapına yatırılır. Tüy iğne gözünü ve iğne dirseğini yarımşar santim kadar geçecek ve ucu iğne damağına doğru dik duracak şekilde konmalıdır. Daha sonra ibrişimin sarkan ucu ile tüyü iğneye bağlayacak bir dizi yarım kazık bağı vurulur. Bu kazık bağları kösteği de ayrıca bağlayacaktır ve ilk atılan bağlar gibi sıkı sıkıya olmalıdır (üstte resim 2). Bağlama işi bittikten sonra köstek geriye doğru kuvvetlice çekilir tüm düğümlerin iğne gözüne doğru kayarak iyice sıkışması sağlanır. Boştaki uçlar tekrar çekilip sıkıldıktan sonra kesilebilir (üstte resim 3). Son olarak tüyün gözü aşıp saptan uzun kalan kısımları kesilir (üstte resim4). Burada kalacak fazlalıklar kösteği bükerek gam yaptırabilir. Şimdi istenirse şeffaf tırnak cilası veya şeffaf süper yapıştırıcı ile düğümler hafifçe ıslatılır. Bu, kuruyunca düğümlerin sıkı sıkı durmalarına kaymamalarını ve açılmamalarını sağlayacaktır. İbrişim ipek olduğundan suda esneyip gevşemez o nedenle eskiden beri kullanılır. Oysaki şimdi çıkan naylon sentetik iplikler ibrişim kadar dayanıklı ve güvenilirdir. Son yıllarda çıkan ve gittikçe yayılan bir uygulamada da hafif takımlarda özellikle istavrit çaparisinde tüy yerine simli iplik kullanılmaktadır. Simli iplik genelde tek kat olarak üstte görüldüğü gibi bağlanmaktadır. Her ne kadar bu duruş tüyün iğnenin damağına kadar uzanan klasik duruşuna benzemese de özellikle istavritte problemsiz çalışır. Bazen gelin teli ilavesi ile daha dikkat çeker şekiller yapılmaktadır. Ne kullanılırsa kullanılsın, hangi balığa düzenlenirse düzenlensin, çapari yukarıdaki gibi bağlanır; ne tüy ne de simli iplikler iğneye iğne bağı ile bağlanmaz. Aslında iğneye tüy bağlamak alabalık avında kullanılan yapay sinek bağlamanın (fly) bir değişik türüdür. Ben zaman zaman fly bağlamada kullanılan takımlarla çapari yapıyorum; daha kolay oluyor. Son zamanlarda çok daha kolay bir yol buldum; gidip iyi bir mağazadan “10 tane istavrit çaparisi, 5 kolyoz çaparisi verir misiniz?” diyerek işi çözüyorum. Ama illa da “ben yapacağım” derseniz ve daha önce de yapmadı iseniz yukarıyı bir daha okuyun. Bu şekilde istenilen miktarda hazırlanan köstekler bedene köstek düğümü ile dizilir. Köstek aralarının eşit olması önemlidir; bir üstteki kösteğin iğnesi alttaki kösteğin düğüm noktasına kadar uzanır veya iki köstek arası köstek boyundan 1-2 santim daha uzundur (hafif takımlarda), palamut çaparisi gibi köstekleri çok ve uzun olan ağır takımlarda da köstek araları köstek boyuna eşit veya 2-5 santim daha uzundur, balık büyüdükçe köstek araları da daha fazla açılır; bunlara dikkat edilmez ise çaparinin toplanması oldukça zor olur. Çapariler hangi balık için düzenlendi ise o isimle anılırlar, “uskumru çaparisi”, “istevrit çaparisi”, “kolyoz çaparisi”, “levrek çaparisi”, “palamut çaparisi” gibi.
  • IP logged

  • *
  • İleti: 2553


Çaparide kullanılan tüyler genelde su kuşlarından alınır. Martılar, kaz ve ördeklerin kanatlarının ve kuyruklarının telek tüyleri genelde en çok kullanılan tüylerdendir. Yine bu kuşların kanat altındaki yumuşak tüyleri de boyları uygun ise özellikle palamut çaparisi gibi takımlarda kullanılır. Uçucu su kuşları dışında hindinin kanat telek tüyleri ve kuyruk telekleri sıkça kullanılır. Hindilerden oldukça farklı renkte tüy elde etme olanağı vardır bu nedenle sıkça kullanılırlar. Aynı şekilde horozların parlak boyun tüyleri de çok iyi çapari tüyü olur. Horoz ve hindi su kuşlarından olmadığından tüyleri çaparide kullanıldığında çapari pek uzun ömürlü olmaz; tüyler çabukça bozulur. Yine de değişik renk ve desenler elde edileceği için bu tüyler sıkça kullanılmaktadır. Ayrıca tüyleri boyayarak değişik renkler elde etmek de mümkündür. Doğal renkteki çeşitli tüyler kolayca bulunurken, ülkemizde özel olarak boyanmış tüyü ticari olarak bulmak henüz pek mümkün değildir, yanda ticari olarak satılan bir kısmı doğal renginde bir kısmı boyalı hindi tüyleri görülmektedir. Genelde fly ile (yapay sinek) avcılığın yaygın olduğu ülkelerde boyalı tüy bulmak daha kolaydır. Ülkemizde en iyi bilinen boyama yolu kınaya yatırmaktır, yemek boyamada kullanılan boyalarda tüyleri renklendirmekde kullanılsa da çaparicilikte bu o kadar gerekli değildir. Yine de farklı zamanlarda, farklı hava koşullarında aynı balık farklı renkteki tüylere atlarken; farklı balıklar da farklı renklerdeki tüylere ilgi gösterirler. Bu farklılıklar balıkların anlatıldığı bölümlerde ayrıca incelenecektir.
Çaparinin kullanımına gelince. Çaparide tüylü iğnelerin hareket ettirilerek balığın kıskandırılarak vurmasını sağlamak esastır. Kendi halinde hareketsiz duran çapariye balık vurmaz. Bunun yapılması çaparinin kullanılacağı yere göre değişir. Çapariler kıyıdan ve sandaldan olmak üzere iki farklı yerden kullanılır. Kıyıdan kullanımında eğer iskele veya köprü üstünden sarkıtma gibi kullanılıyorsa, takımı indirirken bazı inceliklere dikkat etmek gerekir. Salınan takımda iskandil hızla inerken kösteklerde suyun üstüne doğru dik şekilde hareketsiz olarak iskandille birlikte hızla dibe iner. Bu durumda da balığın vurduğu olur, ama iniş sırasında takımı zaman zaman yavaşlatarak hatta bazı derinliklerde durdurup kol boyu kadar çekip salmak daha etkilidir. İniş sırasında balık vurur ise vuruşun şiddetine göre takım durabilir, bu boşluk amatörü bazen şaşırtır. Eğer bu olur ise o derinlikte kalmalı çapari kol boyu çekilip salınarak diğer iğnelerin de dolması için çalışılır. Bu arada oltadaki balıkların tıkırtısıda çok keyif vericidir. Kıyıdan ikinci uygulama atıp çekmedir. Genelde makinalı kamışlı takımla yapılır. El oltası kullanılsa da sık sık karışacağından tavsiye edilmez. Makinalı takım yardımıyla kıyıdan mümkün olduğunca uzağa atılan çapari bir müddet serbest olarak iner, daha sonra makina ile sarılarak toplanır. Toplama sırasında da beklemeler yapılarak bir miktar daha dibe inilir ve çeşitli derinlikler taranmış olur. İstanbul boğazı kıyı balıkçıları bu tür uygulamayı en çok yapanlardır. Tabi kıyıdan avcılıkta genelde hafif çapari takımları kullanılmaktadır.
Sandaldan çapari kullanımı da iki türlüdür. Biri hafif takımlarda sarkıtma usulü indirmedir. Bu aynen kıyıdan yapıldığı gibi uygulanır. Dibe inene kadar çeşitli derinliklerde durarak takım kol boyu bir kaç kez sallanır tekrar inmeye devam edilir. Dibe kadar balık vurmaz ise dipten 0,5-1 metre kadar yukarıda takım kol boyu kadar sallanarak tüylü iğneler hareketlendirilir, vuruş olmaz ise çekilip tekrar indirilir. Eğer inişte sık sık iğneye rastgele çarpma yolu ile yakalanmış balıklar çıkıyor ise sizin çaparide bir eksik var demektir ya renk ya da donatımı uygun değildir. Çapariyi değiştirerek tekrar deneyin. Sandaldan sarkıtma uygulamasında sandal ya demirlenir ya da açıkta alargaya bırakılarak akıntı ile sürüklenmesi sağlanır, bu şekilde geniş bir alan taranmış olur. Yalnız sürüklenme sırasında sürütme gibi sandaldan açarak değil de sarkıtma gibi sandala yakın kullanmak gerekir. Sandaldan uygulanan ikinci yöntem sürütmedir. Yani çapari sandaldan indirilerek ya kürek veya motor yardımı ile yürütülen sandalın peşinden sürütülür. Böylece kösteklerin açılarak balığın ilgisini çekmesi sağlanır. Bu yöntem hem ağır hem de hafif takımlarda uygulanabilir.
  • IP logged

 
Yukarı git