Hep aynı ve hep aynı sıra ile yapılmış tüm eski resimlerde ki bütün teknelerde. Mutlaka bir anlam ifade ediyordur bence.
Müsaade edersen çektirmeler ile ilgili Kayık Türkiyeden bir alıntı ile katkıda bulunmak istiyorum. Güzel anlatılmış ve ilginç ayrıntılar mevcut.
"Çektirmeler
Yük çektirmesi ve balıkçı çektirmesi olarak iki kategoriye ayrılır. Yük çektirmeleri çeşitli çaplarda (50-250 ton yük taşıma kapasitesine kadar) olmakla beraber bunlardan en çok inşa edilmiş revaçtaki çaplar 110 ton, 160-180 ton civarındadır.
Gulet tipi 300-500 tonluk tekneler de yapılmıştır. Bu teknelerde genellikle bas tarafta, “baş altı” denilen eşya veya ekseriyetle tayfanın kullanacağı bir mekan ile ortada ambar ve kıç tarafta ise makine dairesi bulunur.
Çektirmelerin denizli havalarda karşılaştıkları zorlamalara karşı bağlarının yetersiz olması, boylarını sınırlandırmaktadır. Bu sebeple en büyük boy 26 metre olup ancak Guletlerde nadiren 40 metreyi bulmaktadır. Çektirmelerin baş su hatları dirençli olmasına karşı kıç taraf su hatları daha narindir. Buna rağmen belli bir süratten sonra kıç omuzlukta gözle görülebilen akımdan ayrılma (separation) olayı, yüklü su hattında dolguluğunu ifade etmektedir. Makine gücünün olmadığı yelken devirlerinde, basit ağaç yekesinde dümen tutmak için büyük enerji sarf edilen Taka, Çektirme ve Guletlerin, Orta Çağ’dan kalma langa lunga ırgatları ve admiralti demirleriyle ancak esir mesaisiyle denizde gezebildiğini belirtmekteydi.
1963 yılı rakamlarına göre denizlerimizde 7730 adet ağaç tekne bulunduğu ve bunların 2500’ünün çektirme tipinde olduğu tespit edilmiştir. Limanlarımızdan yapılan taşımacılığın % 52’si ağaç teknelerle yapılmakta olduğu anlaşılmıştır. Pratik hesaplara göre 150 tonluk bir tekneye 130 metre küp ağaç sarf edilmekteydi. Bu teknelerin yapılması ve tamirleri için ormanlarımızdan alınan kerestenin senelik tutarı yaklaşık olarak 4000 metre küp tutmaktaydı.
Çektirme ve takalar özellikle Cide, Sürmene, Rize, Ünye, Ayancık’daki tersanelerde inşa edilmekteydiler. Çektirme ve takaların inşaatları endaze ve işçilik resimleri olmadığından ustanın karışının ölçüsüne, keser sapının büyüklüğüne, kollarının kuvvetine ve gözünün keskinliğine göre değişmekteydi. Bu el becerisi, ustanın babadan kalma görgü ve tecrübesine dayanmaktaydı. Geleneksel yordamla çalışan ustalar arşın ya da metre kullanmamaktaydılar. Ölçü olarak kullanılan “yarım parmak” yani baş parmağın yarısı bir santim, tüm başparmak iki santim olarak kullanılmaktaydı. Ayrıca “Mecidiye” paraları da kıyas amaçlı kullanılmıştaydı. 2 parmak, 1 Mecidiye (4 santim) etmekteydi. Ustaların okuma-yazması olmadığından ölçüler genellikle “parmaklarla” ya da “Mecidiye” para ölçüsüyle alınmıştaydı. Ayrıca keser sapı ve keser de tahta ustası için ölçü olarak kullanılmıştır. Bundan dolayı tekneler arasında ölçü farkları olabilmekteydi. İşçilik yapana göre kısmen değiştiğinden, ayni büyüklükteki iki teknenin malzeme ölçüleri farklıdır. Teknenin ölçülerinin hesaplanmasında usta istenen boy ölçüsünü iple ölçüp, ipi dörde bölüp (ipi dört kat yapar) dört katın üçünü atar. Fakat Karadeniz usulü, biraz geniş olsun diye de fark koyarak genişliği bulur. Usta bu ölçüleri “göz yanlışı kabul etmez” yöntemiyle tekrar kontrol eder ve sonra inşaya başlar. Ustalar boyuyla eni ayarladıktan sonra geriye pek bir şey kalmadığını söyler. Daha sonra ana iskelet baş bodoslama, kıç bodoslama, ortasında da omurga “belkemiği” konarak çatılır. Daha sonra eğriler yerleştirilir. Eğrilerin yerleştirilmesinde yine göz kararı vardır. Biraz daha yanaşık olabilirler. Fakat o zaman tekne ağır olur. Biraz geniş olsa o da ustaların tabiriyle “iyi olmaz”. Eğri tahtalar için eğri ağaç bulmak gerekmektedir. Düz ağaçtan tahtası biçilir ve teknenin üstüne kavislenerek çakılır ve gerekirse düz ağaç ateşte ısıtarak eğrilir.
Eskiden küçük teknelerde tahtaları çakmak kara çivi (İngiliz çivisi) kullanıldığı fakat bu çivilerin kayık denize indikten 5 sene sonra tuzlu suyun etkisiyle çürüdüğü söylenmektedir. Kayığın 20 sene ömrü olduğundan çivi 5 sene de bir değiştirilmekteydi. Daha sonraları bakır kapların kalaylanması gibi demir çiviler de ustaların tabiri ile ilaçlı suyla yıkanıp kalaylanarak kullanılmaya başlandı.
Çektirme ve takaların ahşap birleşim yerlerinde ise bağlar kurulup, kuşaklar atılarak galvanizli civatalar kullanılmaktadır. Ustaya göre teknenin köklerinin olması gereklidir. Bunun için, teknenin yüksekliğinin üçte birinin denize, öbür üçte birinin geminin yüküne, üçüncüsünün de geminin kendi hakkı olarak ayarlanması gerekmektedir. Bu rüzgarın, dalgaların, fırtınanın hakkından gelmesini sağlayacaktır.
Usta için diğer bir önemli nokta ise “Endaze”dir. Ustaya göre teknenin ortasını, düzden bir, iki, üç misli, kambur yapmak lazımdır ki, “geçsin” suya. Düz olsa suya “inmez”. Kambur yaparsan suya “iner”, ağacın kökü gibi. İşte bu suya “inmeyen”, suyu “kesmeyen” tekne, iskeleye bağlı iken alabora olur. Ama suya geçmişse “yatmaz”… Endazenin ölçüsünü teknenin eğrilerinin bölünmesi belirlemektedir.
Gemicilikte kullanılan her türlü bilgi, araç ve gerecin babadan kaldığı anlaşılıyor. Ayrıca ustalar kullandıkları aletleri ya babalarından devralmışlar ya da kendileri yapmışlar. Ustanın tabiriyle “Hem para vermem, hem de “kendime göre” olur.” Keser, testere, kerpeten, kollu rende, düz rende gemi yapımında kullanılan takımlarıdır. Eğriler keserle “dönülür”. Delikli keser çivi çekmede kullanılır. Ama tahtayı işlerken delik yüzünden zayıfladığı için genellikle kırılır. Kırılmasın diye delik yapılmaz. Ufak keser ufak şeyleri traş etmek için, büyük olan daha büyük kayık içindir. Ustanın deyimiyle küçüğü “küçük keser”, büyüğü “büyük keser”. Tahtadaki keser dalgaları sonradan boyanınca iyi görünmediği için el rendesiyle temizlenir.
Usta, bir sanatkarın kendi aletini kendi yapması gerektiğini, aksi halde onun sanatkar sayılmayacağını düşünür. Çünkü, ancak kendi yaparsa aletin nasıl kestiğini, niye tıkandığını, niye kesmediğini bileceğini düşünürler.
Tekne yapılırken ustası kaplamalarını mümkün olduğu kadar yaklaştırmıştır. Ama yine de kalafat için yer bulunur. Kalafat demiriyle o aralıkları “aça aça gidilir”. Bir kulaç kadar gidilip kalafatı yapılır. Eskiden, kalafat için macunu olmadığından kıtık ve zift kullanarak kalafatı yapılırdı. Son olarak da teknenin bir kısmı suyun içinde, bir kısmı dışarıda olduğu için boyanarak koruma sağlanırdı Konstrüksiyon malzemesi olarak tamamen ahşap kullanılmıştır.
Kullanılan malzemenin seçimi de yöresel ağaçlara göre seçilmekteydi. Omurga, iç omurga, ağız kuşağı Istralyalar Dışbudak ( 10 yıl ömürlü) Postalar, döşekler, bodoslamalar kemereler, kamaralarda Karaağaç (10 yıl ömürlü) Eğme posta, aynalık, paraçol Çam ( 6 yıl ömürlü) Dış kaplama Kestane (20 yıl ömürlü) /Sedir /Dut (15 yıl ömürlü ) Su altında Gürgen (6 yıl ömürlü )-Meşe (12 yıl ömürlü )"