Bu sene ilginç bir bayram tatili yaşıyorum. Başta şöyle planlamıştık. Dilek, Nazlı’yı da alıp kayınvalidemin Erikli’deki yazlığına gidecek. Ben de Murat Abi’ye tekneyi güneye indirmek için Marmara etabında yardımcı olacağım ondan sonra da ya Tekirdağ’da ya Gelibolu’nda Murat Abi’den ayrılıp Dilek’e katılacağım ve biz ailecek güneye kiraladığımız tekneyi almak için 24 Temmuz’da Ören’e gideceğiz.
Tabii olaylar biraz farklı gelişti. Dilek Pazartesi günü Nazlı’yı da alarak arabayla yola çıktı. Ben de evde biraz kafa dinliyorum, piyano filan çalıyorum, zart telefon çaldı. Dilek arıyor, hayra alamet değil. Biz yolda kaldık araba gitmiyor. Neredesiniz? Marmara Ereğlisi’nde. Onların tatilleri bozulmasın diye hızlı bir organizasyon, bavullarını filan alıp arabayı emniyete aldılar ve Erikli’ye otobüsle devam ettiler, ben de yedek anahtarı buradaki tanıdık bir çekiciye verip arabayı Bostancı’ya çektirdim. Neyse büyütülecek birşey değil ama bu olay planlarımı değiştirdi tabii. Çünkü şimdi benim Murat Abi’yi bıraktıktan sonra İstanbul’a dönüp kendi arabamı almam ve onları Erikli’den alarak devam etmem lazım. Ona göre Perşembe günü tekneden ayrılacak şekilde plan güncellendi.
Neyse efendim, bu küçük tatsızlıkla alakalı şeyleri yoluna koyduktan sonra marinaya gittim. Deniz Giray gelecekmiş ve Murat Abi’nin teknesinde YouTube kanalı için bir çekim yapacakmış. Murat Abi “sen de gel demişti, tanıştırmak istiyordum zaten ikinizi”. Gittik biraz muhabbet biraz sohbet, Deniz Giray’ı görür görmez kanım ısındı. Zaten kanalına ara sıra bakıyordum, videolarda gördüğünüzden bile daha sıcakkanlı ve sempatik birisi. Amatör ruhunu koruyabilen ender sayıda profesyonellerden olduğunu anladım. Önce yine D pontonunda Murat Abi’nin karşı komşusu Alican Bey’e yardımcı olduk cenovasının alt ucu raydan çıkmıştı, onu yerine soktuk, Deniz Giray’ın harika tekniğiyle mandarlarından iki üç tanesini direğe çıkmadan değiştirdik.
Sonra Tuzla koyunda kısa bir seyre çıktık. Deniz Giray Türkiye’de ender bulunan ve daha önce benim de hakkında burada yazı yazdığım Jeanneau 349 SO model bu orjinal tekneyi tanıttı. Murat Abi bu işe adım atarkenki ve şu andaki duygularını anlattığı güzel bir anlatım yaptı. Bendenizin de çenesi düştü tabii kamerayı görünce başladım yine yelken ve teorisi hakkıdna atıp tutmaya.
Benim yelkenli teknelerin hız-açı karakteristiği videomu seyretmiş, çok beğendiğini söyledi sağolsun. Bu konuda mütevazı olmayacağım, değil Türkiye dünyada dahi benzer bir içerik yok. Kendi dilimde böyle birşey hazırladığım için mutluyum.
Tremola atarken Deniz Giray flokun altına yatarak güzel bir kare aldı. Ondan sonra bu tenede faça flok mümkün olmadığından ana yelken ile eğlendirmek mevzusu açıldı. Ben bunu yapmadım daha önce dedi Deniz Giray, ben gösterince aa anladım bu acemilerin bazen bilmeden düştükleri bir pozisyon dedi. Evet dedim güzel tespit ettiniz işte bunu bilerek yapıca da aynı faça flok görevi görüyor. Böyle güzel bir içerik çektik yarım saate yakın görüntü çıktı, sabırsızlıkla yayımlamasını bekliyoruz YouTube kanalında. Marinaya girerken Deniz Giray mükemmel eğitmenliğini konuşturuarak Murat Abi’ye manevra hususunda süper soğukkanlı bir biçimde tavsiyelerde bulundu. Kendi elini dümene sürmedi ve tekneyi ikisi mükemmel yanaştırdılar. İyi eğitmen dediğin böyle olur.
Pazartesiyi böylece neticelendirip Salı günü ailelerimizle bayramlaştıkran sonra yola revan olmak üzere anlaşarak Murat Abi’den ayrıldım. Şile’ye annemlerin yanına gittim, hem de ev kedimiz Pati’yi onlara bıraktım 10 gün ortada olmayacağımızdan. Salı sabahı kız kardeşim de geldi çekirdek aile harika bir kahvaltı yaptıktan ve bayramlaştıktan sonra onlardan ayrıldım.
Öğleden sonra saat 15:00 gibi Viaport’tan ayrıldık. İstikamet West Istanbul Marina. Rüzgar tam kafadan hafif-orta, yelkensiz ve vukuatsız bir seyir ile Sivriada’ya kadar geldik, buradaki akıntıyı ve girişi Murat Abi’ye göstermek için içeriye girdim, limanda bir yelkenli abordaydı sadece. Issız bir güzellik ama daha yolumuz var, liman içinde bir tur attıktan sonra yine rotamıza döndük, hafif açıyı yakalayınca biraz da motor-yelken yaptık. Hiç acımam sineğin yağını çıkarırım sürati arttırmak için. 21:50 gibi WIM’in önüne vardık. Gece bilmediğiniz limana girmeyin derler ama hava durgun ortalık ışıl ışıl, palamar desteğiyle problemsiz bir şekilde bağlandık. Oradaki lokantalardan birinde karnımızı güzelce doyurup yol yorgunluğu ile tekneye dönüp hemen uyuduk.
Çarşamba sabahı saat 05:40 gibi uyandık. Çıkmaya niyetlendik ama Murat Abi’nin bir mavi kart işi var o yüzden ön büronun açılmasını beklemek zorundayız saat 08:00’e kadar. Zamandan kazanalım diye yakıt iskelesine yanaşıp yakıt alıp, atık çektirip orada beklemek için izin istedik. Sağolsunlar tamam dediler, palamar botu Murat Abi’yi ön büroya kadar getirip geri getirdi. Buradaki hizmetten çok memnun kaldık, WIM tıkır tıkır çalışan iyi bir marinaya benziyor. Gecelik 300 lira aldılar orası ayrı tabii…
08:30 gibi WIM’den avara olduk. Sağlam bir poyraz var. İstikameti Marmara Adasının doğrusunda bir köy olan Asmalı olarak belirledik. 50 mil yol. Ana yelkeni basmak için direk dibine gittim ama mandar silyon fenerine dolanmış. Bu feneri yeni taktırdı Murat Abi ve maalesef elektrikçinin marifetinden dolayı sürekli bu çaparizi çıkarıyor. Aşağıdan 7-8 kere salladım, savurdum olmuyor, en sonunda mandarı yelkenden çıkarıp ucuna bir tane usturmaça bağladım ve rügara uygun açıyla dönerek kolayca kurtardım. Usturmaçayı aşağı aldığımda bu sefer çözmeden önce mandarı gergin bir şekilde voltaladım yine aynı b.ku yemesin diye, usturmaçayı çözdüm, mandarı tekrar yelkene taktım ve nihayet anayelkeni ve floku tam arma bastık. Ama rüzgar da bize bastı. Bu Büyükçekmece açıklarında hava bir kuduruyor nedense.
Başlarda iyi gidiyorduk 15 filan eserken, yanımızdan Luna Rosa isminde Beneteau Oceanis 40.1 model gıcır gıcır bir yelkenli geçti. O da tam arma bizden 1-1.5 knot filan daha hızlı. Önce onları Çanakkale’ye gidiyor zannettim ama Asmalı’ya gidiyorlarmış, o dakikada birisi bana dese ki yarın bu tekne ile aynı yolu geri döneceksin ne alaka derdim. Resimde Murat Abi'nin arkasından görünen tekne:
Derken rüzgar 20 knotlara dayanında otopilot da tutamamaya başladı. Floku kapayınca işler biraz daha kontrol altına alındı. 2 saat kadar yelkenle seyir yaptıktan sonra rüzgar düşmeye başladı. Hızımız 4 knot’un altına düşünce motora bastık çünkü daha yol var. Yol boyunca da rüzgar kademeli şekilde azaldı ve Marmara’nın ortasında sıfırladı. Yine de mevcut üfürüklerden yararlanmak için yolun büyük kısmnda ana yelkenimiz basılıydı. Gemi yolunu çaprazlamasına geçmek zorunda kalmak sıkıntılı iş özellikle de arkadan gelen gemilere yol vermek insanı geriyor çünkü adam sana arkadan yetiştiğinden yol hakkı haydi haydi senin ama sallamıyorlar işte, nereye nasıl kaçacağını şaşırıyor insan. Kerteriz hesabıyla bir konteyner gemisini bordamızdan geçecek şekilde kafayı açarak yol verdik. Sonra gelen iki Türk savaş gemisi ise bize yaklaşmak istemedi nedense ve kendileri uzaktan geçecek şekilde yol verdiler. Seperasyonu da geçtik, karşıdan gelen gemilerle baş etmek zor değil dediğim gibi biz zaten hemen yol veriyoruz. Kıçtan gelenler sıkıntılı…
Bu vaziyette Marmara adasına vardık. Yolda Murat Abi 2-3 defa kustu, azıcık sallansak adam fena oluyor inşallah yalnız devam edeceği bu yolculukta biraz kontrol altına alabilir kendini. Marmara adasına 10 mil filan kala harika bir yunus sürüsünün içine düştük. Biraz bakınıp gittiler. Marmara’da yukarıdaa müsilaj kalmadı ama dip hala problemli diye duydum sonraki gün balıkçılar açısından. Ağlara çok takılıyormuş. Yine de yunus demek hayat demek mutlu oluyor insan… Yoldan bir kaç kare, uyurken bile ayağım trimde
Saat 18:00 civarı Asmalı limanına giriş yaptık. Yolda Zafer Dedeoğlu Abi o anda orada olan bir marina komşusunun telefonunu verdiği için kıyıda bizi bekleyen insanlar vardı. Kendisine tekrar teşekkür ediyorum. Burası sıkıntılı bir liman. Yapılan usül içeri girince sancakta kalan rıhtıma kıçtan kara olmak. Ama tonoz olmadığından ve liman da çok geniş olmadığından bunu neredeyse karşı kıyıya demir atarak yapıyorsunuz. Kılavuzlarda yazılan bu ama ne kadar yaklaşılabilir karşı kıyıya emniyetle derinlik ne bunlar hep muamma. Karşı kıyıda küçük balıkçı sandalları var. Neyse onların arkalarında görünen şamandıralara kadar yaklaşabiliyorsunuz. Bizim draftımız 1.7 metre idi. Dümene ben geçtim, yolda gördüğümüz Luna Rosa’nın iskelesine gelin dediler. Murat Abi’ye kavaletayı açmasını söyledim. Mevkimizin tam karşısında funda ettik ama teknenin kıçını döndüremiyorum bir türlü. Hem rüzgar var, hem de şaftlı olan bu teknedeki iskeleye kaçıran pervane etkisi tam ters yöne döndürüyor. İki üç defa bocaladıktan sonra nihayet kıçımı verdim ama kavaletamız boşta olduğundan zinciri yere S harfi şeklinde sermiş olduk biraz kıçtan bağlandık. Yardım edenlere teşekkür ettik. Ortalık sakinledi, yalnız liman görevlisi çocuk abi o demir olmadı tarıyor olmadı o dedi. Esasında tamarıyordu sadece fazla bıraktığımız kalomayı topluyorduk ama yine de nizami atılmadığından dolayı haklı olarak bence tazeleyin ben size yardımcı olurum dedi. Haklıydı. Kıçtan tekrar çözdük ve demiri topladık. Sudan çıkan çapa bir balıkçı tonozunu kaldırmıştı. Kakıcı kapıp başa gittim, tonozdan kurtardık ama kakıcın ön kısmı komple ortadan kopup suya düştü. Allahtan akıl edip hemen tam mevkimize baktım. Çapayı çekip tekrar kendimi konumlandırdım. Bu sefer alıştığım pervane etkisini de hesaba katarak funda eder etmez ip gibi döşeyerek yanaştık ve kıçtan bağlayıp demirin boşunu aldıktan sonra zımba gibi gergin bir biçimde bağladık tekneyi. Bosa filan da vurdum güzel, şahane oldu. Luna Rosa mürettabatı da ikinci demirleyişimizi takdir eden gözlerle karşıladı. Façayı kurtarmış olduk.
Kakıcı kurtarmak için önce marketten maske alalım dedim ama sonra üşenip birilerine sorduk, Taşkın diye birinin telefonunu verdiler, eleman hemen gelip suya girdi ve tam işaret ettiğim yerde kakıcı görüp çıkardı 50 lirasını da kaptı Murat Abi’nin.
Asmalı sakin bir yer. Merkeze uzak sınırlı vasıta var sace belli saatlerde. Taksi çağırsan git gel yapacağından 100 lira alıyormuş. Ama ana liman dolu demişlerdi zaten baştan buraya niyetlenmiştik, yolda karar değiştirmek iyi değildir. Tost most birşeyler yedik, teknede çay içtik. Luna Rosa’nın kaptanı sizin tekneyi Deniz Giray’ın Instagram’ında gördük filan dedi. Perşembe günü saat 14:30’a İDO’dan bilet aldım Bostancı’ya dönmek için burası benim son durağım artık dönmem lazım. Murat Abi tek başına devam edecek.
Gece rüzgar patladı, tam kafadan, zaten tedbirliydik usturmaça döşemiştik arkaya ama yine de kontrol etmek için baktım. Mandar vurup duruyordu onu boşladım biraz uçsun diye, saga sola sallanan self tacking savrulmasın diye ıskotasını kastım filan tekrar yattım. Rüzgar gittikçe arttı.
Perşembe sabahı kahvaltımızı teknede yaptıktan sonra Luna Rosa biz çıkıyoruz dedi. Hayırdır nereye? WIM’e geri dönyoruz dediler. Allah Allah bu hava diye içimden geçirdim ama teknede 4 kişilik ekipler gelebilir miyim sizinle dedim olur dediler. Murat Abi ile kucaklaştık, İDO biletimi yaktım. Saat 09:45 gibi avara olduk limandan. Bu teknenin kaptanının ismi de Murat, ilk teknesiymiş ve yeni almış tekneyi. Tekne sıfır ve sadecde 1,5 aydır suda. Ona eşlik eden Okan Bey de 6 aylık bir denizci. Yani bu havada çıktıklarına göre bunlar ne yaptıklarını biliyorlar tezim tamamen çürüdü.
Teknedeki iki genç de Okan Bey’in Hollanda’dan gelen yeğenleri tekne ve deniz ile hiçbir alakaları yok arkadaşların. Marmara adasının doğu burnunu dönünce 2 metrelik dalgalar kafadan gömmeye başladı tabii ki…
Dümendeki Murat Bey ile Okan Bey’in böyle birşey beklemedikleri ortaya çıktı. Abi ne bekliyordunuz tam olarak diye sırıttım ben.
Teknede tek sakin kalan ben olduğumdan mı yoksa biraz çenem düşük bir adam olduğumdan o dakikaya kadar sınırlı şekilde beni tanıyıp denizciliğime güvendiklerinden mi bilemiyorum dönme opsiyonu gibi birşeyin varlığından haberdar etmeme rağmen devam etmeye karar verdiler. (Murat Bey, daha sonradan hocam sen olmasan dönmüştüm ben o noktada dedi.) Deniz tutmasında ayıp birşey olmadığını ve denizden korkmayan adamın aptal olduğunu söyledim ben de…
Tekne sıfır, motor mükemmel durumda, yelkenler gıcır gıcır olduğundan tekne ile alakalı zerre endişem yoktu benim. Ama mürettebat önemli işte. Gençleri zaten hemen deniz tutu ve iptal oldular. Okan Bey de 1-2 saat dayanabildi. Önce Marmara Ereğilisi’ne doğru tırmandık, seperasyon hattına gelince dalgalar biraz daha yönetilebilir olduğundan kafayı WIM’e verdik, Murat Bey amatör camiamızda bilinen hangi “ustalarımızdan” ve onların şirketlerinden ders aldığını filan anlattı, dinledim tebessümle...
Abi sen yine de elektroniğe bu kadar bağlı kalma boşver dedim. Gözle kerteriz, yelken trimi, tüylerin mantığı, deniz tutması vs. anlattım da anlattım. Ben anlattıkça mutlu ve minnettar oldu Murat kaptan. Karşılığında ne mi istedim? Ben AMATÖRÜM… Nokta… (Amatör = Amor = Sevmek..)
Gayet güzel bir seyir oldu. Bir ara full armaya niyetlendik, tam trimi oturtup, 12 knot rüzgarda 6,5 knot orsa gidiyor bakın derken Murat Bey, hocam kapayalım biz yine ana yelkeni dedi arkamı işaret ederek. Arkamı döndüm mürettebatın 3’ü de fenalaşmış durumda, kusan var, yatan var… Tekne yan yattığı için. Kaptan o olduğu için eyvallah dedik ve anayelkeni kapatıp motor + flok devam ettik.
Reisler hiç abartmıyorum 17:30’da WIM önüne geldi bu tekne 7,5 knot gibi bir seyir hızı ile geldik. Normalde motor seyir hızı 7 knot ama kafadan rüzgar yiyorsunuz, flokun desteği sayesinde üzerine katabiliyorsunuz. Deniz otobüsüne binsem de aynı saatlerde İstanbul’da olacaktım. Telefonlarımızı kartlarımızı birbirimize verip vedalaştık ve kendimi bir taksiye atarak artık evime vasıl oldum. 12 saat sağlam bir uyku çektikten sonra da bu yazıyı yazdım. Şimdi birazdan çıkıp Erikli’ye gideceğim yarın akşam da inşallah Ören’den ailemle bir Hanse 415 kiralamış olacağım… Yazacak malzeme çıkar mı ama benim için tatil güzel başladı…