ODTÜ Zemin Mekaniği master programında aldığım bir dersin ilk sınavıydı. Hayatımın hadi daha ileri gidelim gençliğimin beş yılını bu ünüverite de harcadım. ODTÜ o zamanlar gerçekten zor bir ünüversite idi. Şimdilerde olduğu gibi kimsenin öğrencilerin pisikolojisini filan düşündüğü yoktu. Gerçi belki şimdi de yok ama hiç olmaz ise konu edilebiliyor. 12 Eylül 'ün hemen sonrasıydı. Hepimize potansiyel terörist gözüyle bakıldığı bir dönemi yaşadık. Hele bir de ben çalışmak zorunda olduğumdan benim için daha da zor geçti.
Gıcık bir adam olduğum kesin. Hiç ODTÜ 'lü arkadaşım yoktur. Ben onları , onlarda beni hiç sevmediler. Arkadaşlarımın tamamı İzmir Atatürk Lisesinden ODTÜ yü kazanan öğrencilerdi. Her şeyden önce ben erkek lisesi mezunuyum. Erkek Lisesinde okumak ve Atatürk liseli olmak ODTÜ'lü olmaktan çok daha önemli olmuştur hayatımda.
" Sap lisesi " idik sonuçta. Öyle anılırdık. KSK basket maçlarında önce marşımızın ilk paragrafını okur, " Atatürk lisesi Sap lisesi " diye tezahurat yapar ve okulun diğer öğrencilerini yanımıza çağırırdık.
Yeri gelmişken marşın ilk mısralarını da buraya yazıvareyim.
Bize iman veriyor , Hür vatanın hür sesi ,
Ebediyen var olsun İzmir ATATÜRK lisesi.
BU sap lisesi olayını ben hep sapına kadar Atatürkçü olarak algılamışımdır. Evet , öyleydik , öyleyiz . Sapına kadar Atatürkçüyüz efendim.
KOnu dağıldı gitti yine. Oysa başka şeyler anlatacaktım. Evet 1983 yılının o ekim ayına ODTÜ inşaat mühendisliği ÇS 1 salonuna geri dönelim isterseniz.
Mezun olmuş Enka'ya girmişim. Otoyol şantiyesinde çalışıyorum. Yapılan işler ile ilgili bilgisayar kullanabilen tek mühendis benim. O dönemlerde eski tüfekler şantiyede bilgisayara karşılar. Ne komik değil mi? 1989
dan bahsediyorum şurada. Milat öncesi gibi.
Koskoca şantiyede muhasebede bir, bilgi işlemde bir , bir de benim önümde bilgisayar var.
Amerika'dan bir program gelmiş. Onu kullanmak için işe aldılardı beni. Bilgi işlem müdürü BAsic yazılım dilinde 1 den 10 a kadar sayıları toplatan bir program yazmamı istedi. Yazıverdim hemen. İngiliz bölüm şefine tamam dediler bu bilgisayardan anlıyor. Ben de o bizim bilgi işlem müdürünün bilgisayardan anlamadığını o zaman anlayıvermiştim.
Uzatmayalım. Bir süre sonra otoyol yazılımını kullandıkça bizim eski tüfekler ve İngiliz bölüm müdürü keyiften hop oturup hop kalkıyorlar. Bir ay süren hafriyat hesapları bir iki dakikada bitiveriyor. İnanamıyorlar.
Sonuçta beni bu işi dahada öğrenmem için Amerika 'ya gönderdiler. Bir ay Amarika da Tampa Florida'da eğitim aldıydım. Sorun şu ki Amerika 'ya gidebilmek için pasaport almam, pasaport almam için de askerliğimi yapmış olmam gerekiyordu. Tek muhafiyet master programına katılmam olabilirdi.
İstemeye istemeye ODTÜ ye geri döndüm. Bir master programına girip askerliğimi tecil ettirip Amerika 'ya eğitime gitmeliydim. 12 Eylül döneminde iş adamları bile yurt dışına yılda iki kere çıkabilirlerdi. Ülkenin dövizi birmesin diye askeri yönetimin aldığı önlem bu idi. Yani resmen işim zordu.
O zamanlar bizim ünüversitenin en kolay master programı zemin mekaniği bölümü idi. İnek ODTÜ 'lülerin tamamı bu zemin mekaniği işini küçümserlerlerdi o zaman. Baba gibi steel structure masteri yapmak varken zemin mekaniği de neydi. Boşuna okunan bir bölüm gibi bakılırdı. Bütün parlak öğrenciler Structure programında master yaparlar , geriye kalanlarda o programlara giremedikleri için zemin mekaniğine filan girerlerdi.
Zemin mekaniğinin önemini tüm Türkiye 1991 depreminde öğrenmiş oldu. Aslında haksız da sayılmazlardı Zemin mekaniği diye bir olay yoktur aslında. Tüm formülleri ampirik ve sonuçlar fiktiftir.
Mühendislik terimleri ile bunaltmayayım sizi. İşte ben de bu kolay kazanılabilecek bölümün sınavına girdim. Sınavı 83 ile kazandım. Ne geriptir ki bundan sonra hayatımda girdiğim tek sınav amatör denizcilik belgesi sınavı oldu. Ondan da 83 almıştım.
Neyse efendim. Biraz CV yazar gibi oldu kusura bakmayın. Ancak bu Atatürk lisesinin erkek lisesi olması bizlere çok şey katmıştır. Biz kadınların ne derece önemli olduğunu daha o zaman çözmüştük. Eğer bir gün bir Atatürk liseli ile karşılaşırsanız Onlarn kadınlara karşı ne derece nazik ve anlayışlı olduğunu görüp şaşırabilirsiniz. Bunu hemen karşı cinse olan gençlik ilgisi olarak görmeyiniz lütfen. Kadınsız bir hayatın nasıl çekilmez olduğunu biz daha lisede öğrenmiş adamlarız.
Nitekim bu durum ODTÜ mühendislik fakültesinde okurken de kız arkadaşı olan ender mühendislik öğrencilerinden olmamı sağlamıştır. Bu durum Ünüversitenin bir yıl uzamasına neden olduysa da bu hiç bir zaman tarafımca sorun olarak görülmemiştir.
Evet nerede kalmıştık. Hah! palamarları çözecektik. Yazı ya bak ne kadar uzun oldu. Daha palamarı çözemedik.
Evet , Zemin mekaniği master dersi ilk sınavındayız. Zemin mekaniğinin temellerini atan bir bilim adamı vardır. Terzahgi 'mi ne . Saygısızlık etmek istemem ama bu adamın buldum dediği formüllerin bir çoğunun yalnış olduğu zamanlar ortaya konduğundan ben adamı pek sevemedim açıkçası.
Soruyu da hiç unutmuyorum. Biz zemin hesabını Terzahgi 'nin yalnış formülü ile çözmemiz ve sonrasıında doğruluğu kanıtlanmış yöntem ile çözmemiz (ki bana göre o da doğru değildir kesin zemin mekaniği böyle bir şey ) ve farkı yorumlamamız isteniyordu.
Sınava girmeden bir hafta önce pasaportumu almışım. Amerikan süresiz vizem gelmiş, (o zaman böyle bir vize tipi vardı sonra 10 yıllığa düşürdüler ) Kim takar Terzahgi'yi.
İşte o gün tüm ünüversite hayatım boyunca yapmak istediğim bir şeyi yaptım. Benim için hayal bile edilemez bir şeydi. Soruyu tekrar okudum. İstesem çözebilirdim üstelik. Ama çözmedim işte. İstemedim.
Teksir kağıdının üzerine adımı soyadımı yazdım. Etrafımdaki diğerlerini izledim bir süre.
Aslında hemen gidecektim de bu ineklerden de alınacak bir intikamım vardı. Özellikle bir 20 dakika filan oyalandım. Sonra teksir kağıdını yazdıklarım görünmeyecek şekilde ikiye katladım. Yavaşça ve emin adımlarla kürsüde bekleyen asistanın yanına gidip, herkesin de duyacağı şekilde " bitti , kolaymış " diyiverdim.
Neden böyle yaptığımı anlamamış olabilirsiniz muhtemel. Ama bu inekler sınıf ortalamasını düşürmek için hiç kimseye yardım etmez , not filan da paylaşmazlardı. Bunlar daha soruyu çözerken birisinin bitirmiş olmasını asla kabul edemezlerdi. En inek onlardı. En önce onlar bitirmeli idiler. Muhtemel bütün sınav boyunca elleri terlemiştir kesin.
ODTÜ de bir master programında boş kağıt vermek ve sonrasında çekip gidebilmek benim hayalimdi. Benim ilk palamarları çözdüğüm an o andır.
Şİmdi bu kadar safsatayı niye yazdım? Yine bir yerlede okudum. Sevdiğim bir dostum da yineledi. Emekli olacakmış da tekne alıp Türkiye'yi ve Akdeniz'i gezecekmiş. Ne güzel. Emekliliğine daha beş yıl var. Ben de dedim ki şimdi tekne alsan anca tecrübe edinir , kıyıları hakkıyla beş sene sonra gezersin.
Öyle deniz seni çağırıyor haydi koş ! bir tekne al ve denize açıl diye bir motto yok. Nereye gideceksin? Ortanca kızım özel Ünüversitede okuyor, küçüğü özel okulda. Sıkıysa git bakalım. Gidemezsin istesen de . emekli filan olunca da gidemeyeceksin. Gidecek halin kalmayacak zaten. E ne olacak ya?
Bence işin sırrı yukarıda yazdıklarımda saklı. Birçoğumuz gündelik hayatın kavgası içine karışmışız. Yaptığımız işler karekterimizi etkilemiş. Mesleki deformasyona uğramışız. Kimimiz Müdür filan üstelik. hepimizin bir duruşu ve tarzı oluşmuş hayata.
Hayat öyle zor ki. Korkuyoruz ve kendimiz ve sevdiklerimiz için geleceğimizi , geleceklerini güvence altına almaya çalışıyoruz. Nasıl da temkinliyiz. İş yerinde , müdürle , patron ile müşteri ile konuşurken kılı kırk yarıyoruz.
Şöyle patronun ağzına bir patlatasız hiç gelmedi mi? Gıcık müşteriyi odanızdan kovasınız gelmedimi hiç? Yapabildik mi ? Yapamayız. Çünkü sorumluluklarımız var. İşten kovulamayız., Müşteri kaybedemeyiz.
İşte ben de diyorum ki bu camiaya da o kafa ile gelmesek? Mevkileri , makamları, kibirleri , gururumuzu kapda bırakıversek!
Şöyle ağzımızı doldura doldura bir SALAK desek, YAVŞŞAK desek. Ne olur ki? Hiç kafan basmıyor ne gerizekalısın desek? Biraz rahatlasak?
Şu palamarları önce kafada bir çözsek, iyi olmaz mı?