Güzel cevaplar geldi o yüzden biraz daha yazayım.
Yakın zamanda öğrendiğim bir kavram üzerinden örnek vereyim:
Dünyanın en yüksek ratingli yüz satranç oyuncusu arasında sadece 1 tane kadın var. Niye? Bu soru bilimsel olarak ilgimi çeken bir soruydu. Yakın zamana kadar da iki tür arasındaki biyolojik farklılıklardan kaynaklandığını düşünüyordum samimi olmak gerekirse. Ama yapılan bir araştırmanın sonuçlarını okudum, fikrim değişti. Aşağıdaki grafik durumu çok güzel özetliyor.
Kadın ve erkek oyuncuların ratinglerinin dağılımını gösteriyor grafik. Yatay eksen rating, dikey eksen o ratingdeki oyuncu sayısı... Hindistan'da yapılmış bir araştırma. Gösteriyor ki ortalamada kadınların erkeklerden daha kötü veya daha iyi oyuncu olduğunu söyleyemeyiz çünkü iki çan eğrisinin de ortalaması aynı konumda. Ee niye o zaman en iyi 100 oyuncu arasında kadınların sayısı daha az? Grafik onu çok güzel gösteriyor sağ tarafındaki taralı kısımda.
Cevap basit: Çünkü çok daha az sayıda kadın oynuyor bu oyunu. Dolayısıyla grafiğin neresinden kesit alırsanız alın, sayıları az görünecektir. Bu kavrama "katılım açığı" (participation gap) deniyor istatistikte.
Ancak olay benim için burada bitmiyor. Bu anlaşıldıktan sonra aklımda şu soru beliriyor: Niye daha az sayıda kadın iştirak ediyor satranca? Bir oyun bu sonuçta ve 2020 yılında yaşıyoruz. Yani sosyo-kültürel etkenler katılım açığını açıklamakta ne kadar etkili. Bunda biyolojik farkların hiç etkin olmadığını düşünmek benim için zor. Manyak gibi adrenalin salgıladığınız, oynarken hırs küpüne dönüştüğünüz bir savaş oyununa kadınların daha az ilgi göstermesinin gayet biyolojik bir açıklaması olabilir.
Bu konuda yapılmış oyun terorisi çalışmaları var. Uzlaşıp ödülü paylaşabileceğiniz veya hepsini almak üzere savaşabileceğiniz türden oyunlar üzerine yapılmış. İki erkek oynadığı zaman genelde ikisi de birbirini tehdit ediyor ve savaş çıkıyor. Bir kadın, bir erkek oynadığı zaman genelde erkek kadını hemcinsini tehdit ettiğinden iki misli daha fazla tehdit ediyor ve yine savaş çıkıyor. İki kadın oynadığı zaman genelde uzlaşma yoluna gidiyorlar.
Hep "genelde" kelimesini kullandığıma dikkat edin. Çünkü iki grubu (kadın-erkek, beyaz-zenci, Asyalı-Afrikalı, vs...) mukayese etmek benim için her zaman iki "çan eğrisini" mukayese etmek anlamına geliyor. Yukarıdaki grafik aşağıdaki gibi de çıkabilirdi mesela.
Hollandalılar ile Türklerin boy dağılımları olsun bu mesela. Ortalama farklı bu durumda gördüğünüz gibi, Hollandalılar ortalamada daha uzun boylu olabilirler ama kırmızı çizginin sağında ve solunda örtüşen çok büyük bir kısım var, Hollandalı'dan uzun boylu Türk de var milyonlarca yani, keza tersi de...
NBA'de oynayan zenci - beyaz oranının sadece "katılım açığı" ile açıklanabileceğini sanmıyorum mesela. Kısa mesafe koşusunda Jamaikalılar'a kafa tutabilecek uzun mesafe koşusunda da Etiyopyalılar'la baş edebilecek bir ırk olduğunu da sanmıyorum istediği kadar iştirak etsin. Olay çok boyutlu yani...
--------------------
Biyoloji - kültür çatışması meselesini biraz açayım... İnsanın kültürel evriminin hızı ile biyolojik evrimin hızı birbirinden çok çok farklı. Biyolojik olarak azıcık farklılık gösterebilmesi için bile binlerce nesil gerekiyor. Kültürel olarak ise 2-3 nesil birbirinden o kadar farklı olabiliyor ki. Biz "anlam dünyamızda" istediğimiz kadar kavram inşa edelim özünde 50 - 100 bin yıl önce ne isek oyuz. Bunu bir durum tesbiti olarak söylüyorum sadece. Bence bunu anlamak önemli, bir şeyin tabiatını, özünü, esansını bilmek önemli çünkü onu sağlıklı değerlendirebilmek için.
Çocuk masalları hususu çok güzel bir örnek kültürel evrime. İlk mesajımda atıf verdiğim "Doğamızın iyilik melekleri - Şiddet neden azaldı" isimli kitapta detaylı tartışılıyor masal konusu mesela. Bir neslin normal saydığı bir olgu diğer nesilde kabul edilemez görülebiliyor.
----------------
Dün gece bir sivrisinek vurdum. (18 Aralık ve hala sivrisinek var Tuzla'da, iklimin ucu kaçtı hakikaten !) Şaka yapmıyorum 6 yaşındaki kızım "hayvan koruma görevlisi" olduğunu söyleyerek ceza kesti bana bir kağıda ve ciddi tavır yaptı. Evladım, yüzünü ısırdı geçen akşam diye anlatıyorum ama nafile...
Sağlıklı birşey mi yapıyoruz çocuklara sorguluyorum bazen...
"...parce que je suis heureux en mer et peut-être pour sauver mon ame..." - Bernard Moitessier