Dün, böyle soğuk geçen 2016 kışı sonrası , nispeten sıcak ve güneşli bir Salı günü, Rüzgarsız bir havada motor seyri ile Burgaz'a gittim. aslında rüzgar olmadı mı , motor seyri çok sıkıcı ama altını ve pervanesini yeni temizlettiğim teknemin yürümesi ve altının yosun tutmaması gerekiyor.
Ne güzel bahane değil mi. ? Teknenin yürümesi lazım. Teknenin yürümesi, benim de insanlardan uzaklaşmam için ne güzel bir fırsat ve de yalan.
Batık adayı sancağımda bırakıp, otopilot ile çeyrek yol seyir halindeyim. akıntı da kolayıma. Zaten tekne yolu öğrendi artık. Bıraksam kendi gidecek neredeyse. İskele tarafında uzanıp, küçük bardağa biraz malt viski koyuyorum. Sabahtan sis vardı. sanırım o yüzden deniz otobüsleri piyasa da yok. Rüzgar uğultusu da .. Böyle havalarda havuzlukta müzik dinlemek çok keyifli. Yelkenci purosu diye tariflediğim, sadece gümrük kapılarında satılan, ucuz ama filtreli kısa purolar bunlar. Her cebe giriyorlar , üstelik kırılmıyorlar da. Sevdiğimi bilen eş dost, yurt dışına çıktıklarında getiriyorlar sağolsunlar. Bir tane de yakıyorum ondan..
Öyle bir rehavet çöküyor ki , neredeyse uyuyacağım. Kendimi topluyorum. Kaşık adasına bindirmek niyetinde değilim.
Tek ben varım.. Çoğu zaman olduğu gibi. Bir de konuşmadığım barınaktan bir yelkenci çıkar böyle kış günleri. Uzaktan süzeriz birbirimiz. Yaklaştığımızda gözlerimizi denk getirmeden birbirimize bakarız. daha çok o bakar. Kaç yelken açmışım , ne yapıyorum. BUgün o bile yok..
Hoca şehrin uğultusu iyice geride kaldı. Kaşık adasının yanından tonozların olduğu yere dönüyorum. Tüm doğallığı ile kaşık adası.. Martıların, balıkçılların yuvalandığı sadece iki köpeğin bekçilik yaptığı kaçık adsının iyi ki böyle kalmış olduğunu görüp, mutlu oluyorum.
Klasik ritüel, Antigoni'yi arıyorum, Bot gelip beni alıyor. Artık beni böyle havalarda görmekten alışkınlar. sohbet ediyoruz.
restorana oturuyorum. Kimse yok. Bir ben varım. Her zaman servis yapan garson , her zaman yediklerimi getiriyor. Dişlerini yeni yaptırmış. esmer ten ve bembeyaz koca dişler. Hangi zevksiz dişçi yaptı bunları diye merak ediyorum. Bizim garson olmuş bir zenci. Gülüyorum. O da gülüyor. dişleri tam ya.. rahat rahat gülüyor artık. Anlaşılan diğer garsonların da alay konusu olmuş, nasılsa iş yok. Şakalaşıyorlar. Biri bizim garsona , dökerim o yeni yaptırdığın dişleri diye takılıyor.
Sofrada uskumru lakerda, acılı süzme yoğurt, köpoğlu salatası , Girit ezmesi, ve sıcak olarak ızgara enginar var.
Rakı dan bir yudum daha alıyorum. Buz gibi.. marine edilmiş bu enginar a hastayım. İyi ki özel fiyat var bana. Yiyip içiyorum keyifle. Şükür.
Koskoca İstanbul önümde. Yahu diyorum kendime benden başka niye kimse yok.. Koskoca şehir, o kadar tekne, lüks yatlar , motorytlar. Hiç bir böyle güzel bir havada yoklar.. İş güç tabi. Kolay değil. Bana neeee diyor içimden bir ses.
Yelkenci puromdan bir nefes, rakıdan bir yudum.. duman ile birlikte bir ohhh sesi çıkıyor dudaklarımdan. Bir an İstanbul'un en zengin adamı gibi görüyorum kendimi.
İstanbul'un deniz ile gidilebilecek en iyi mekanında, bir elimi kaldırsam iki garson, bir ahçı hazır. Gitmek istersem , bir el hareketim ile zodyak emrimde. Tekneme götürüverir. Varsın teknem küçük olsun ne gam.. Ne güzel Yunan taverna müziği de çalıyor. Yediklerim de ala. Kimi getirsem beğenir.
Vapur yanaşıyor.. İnanlar restoranın önünden geçiyorlar, bin bir surat, binbir üşünce. İki kara köpek yanımda öylece daldım izliyorum onları..
Sonra gözüme martılar takılıyor..
Sahi Abidin, niye hiç şişko martı yok..