Aşağı git Skip to main content

Gönderen Konu: Geç dönem bronz çağı Akdeniz seyir rotaları

  • *
  • İleti: 3573
Konu çok uzun ve isimler ve tarihler ile okuyanları sıkmadan konu bütünlüğü içinde kalarak böyle bir konuyu yazmak çok zor.

Öncelikle günümüzde tarihçilerin belirledikleri bu rotaları ve bu tanımlamayı hangi kaynaklara dayandırdığına bir bakalım.

Genel kabul kuzey batı rüzgarlarının hakim olduğu Akdeniz'de Batıdan doğuya açık deniz seyri yapıldığı ancak doğudan batıya kıyı seyri ile yol alındığı şeklinde.  Kıyı seyri hakim kuzey batı yönündki rüzgarlara karşı kıyıda  oluşan bölgesel rüzgarları kullanarak yol alındığı düşünülüyor.

Kısmen doğru olduğunu düşündüğüm bu yaklaşım tarihte iki önemli kaynağa dayanıyor. Bir tanesi burada sıkça ismini duyacağınız STADIASMUS MARIS MAGINI  yani büyük deniz seyrüsefer atlası ve bir diğeri ise Strabon'un ünlü eseri GEOGRAPHIKA.

Bunun dışında Synesius 'un 14. mektubu gibi belli bölgeler için yazılmış olan kaynaklar da bu yazılanları destekler nitelikte.

Sonuçta öne sürülen fikirlerin bilimsel bir değerinin olması için elbette ki ciddi kanıtlara ihtiyaç var. Keza arkeolojik bulgular, kil tabletler, duvar resimleri de bu açıdan son derece ciddiye alınıyorlar dönemin denizciliğini yorumlamak için.

Bilimin her alanlarında olduğu gibi tezlerin kabul görmesi için ciddi  tarihi belgeler ile de desteklenmesi gerekiyor. Ancak kimi durumlarda bu yaklaşım, yani tezleri bilimsel olarak ispatlama kaygısı eğer bu kanıtlar yani tarihi bulgular çok sınırlı ise eksik kalıyor.

Belki bilimsel bir çalışma oluyor ancak  çok da gerçekler ile bağdaşmayabiliyor. Buna benzer örnekleri çok okudum. Üniversitelerin yüksek lisans ya da doktora çalışmalarında ise açıkça jurinin talepleri  fazlası ile dikkate alındığından ve yazılanların kabul görmesi için de elebette daha önceden yazılmış kaynaklar referans gösteriliyor. Elbette bu doğru bir yaklaşım ama bu nedenle kimi bilgiler çok fazla tekrar edilmiş oluyor.

Bu bilgiler öyle çok çalışmada tekrar edilmiş oluyor ki bu durum bu bilginin kesin doğru oladuğuna dair bir önyargının gelişmesine ya da bu teze karşı çıkma cesaretini baştan kırıyor.

Dediğim gibi modern tüm kaynaklar Akdeniz'de deniz yollarını büyük oranda iki önemli kaynağa dayandırıyor. Bu iki önemli eser tüm yazılı modern kaynakların referansı. hazır yeri gelmişken kimi çalışmaları da tam tersine çok ciddi buluyorum.

Akdeniz Üniversitesi   Özge Acar 'ın yüksek lisans tezi bun ciddi çalışmalara çok iyi bir örnek. Hem bu temel kaynak olan iki eserin Yunanca'dan çevirisi yapılmış hem de Her iki temel kaynak birbiri ile doğrulatılmış.

Bu açıdan bakıldığında yazarın Strabon 'un yazdıklarını daha ciddiye aldığını görmek mümkün. Stadiasmus Maris Magni'yi Strabon'a doğrulatmış resmen. Çok etkliendim ve kendi tezlerim açısından da çok faydalı oldu açıkçası. Üstelik her iki eserin de yazı kalıpları farklı. Stadiasmus daha çok denizcilerin kolay kullanabileceği bir format. Strabon'un ki ise masa başında oturup okunabilecek cinsten.

Yine yeri geldi belirtelim. Piri reis'in KİTAB-I BAHRİYYE de bu açıdan bakıldığında çok daha gelişmiş bir stadiasmus çalışması. Aslında Özge Acar 'ın yaptığı gibi Stadiasmus  Maris Magni 'yi bir de Kitab-ı Bahriyye ile karşılaştırmalı. Çok ilginç sonuçlar çıkacağına eminim.

Strabon 'un Amasyalı olduğunu da hatırlatıverelim bu arada. İşte bonu böyle dağılıyor. Konumuza dönelim.

Benim ise bir bilimsel kaygım olmadığından çok daha sınırlarda düşünceler geliştirebiliyorum. Ancak elbette benim de dayandığım bir matık var. Günümüze kadar gelmiş KADİM DENİZCİLİK BİLGİLERİ.

Yanlış anlaşılmasın ancak bu rotalar ve deniz yollar üzerinde bilimsel eserler ortaya koyan çoğu tarihçi ya da arkeologun bir yelken yapmışlığı yok. Özellikle özgeçmişleri incelemeye çalışıyorum bir yelkencilik deneyimleri var mı diye.

Anamur 'dan Side'ye harita üzerinde bir çizgi çizivermek ile hoop diye gidilemiyor yani. Markoni arma ile dahi rüzgar üstü seyrin ne denli yıpratıcı ve zor olduğunu düşünürseniz yelkenciler olarak ne demek istediğimi daha iyi anlayacaksınız diye umuyorum.

Şimdi gelin hemen o dönemin iş teknelerinin yapısına bakalım.  Karinası düz, kumsala çekilmeye uygun, salması olmayan ancak balast diye tabir ettiğimiz ağırlıkları olan tekneler. Bunlar stabilitesini yük ile sağlayan tekneler. Armaları da kare yelken .

Bu teknelerin rüzgar üstü seyir yapmaları mümkün değil yani. salmaları olmadığından sadece sürüklenebilirler ve yol almaları da mümkün olmaz. Ama şunu da belirtmeliyim ki taşıdıkları yük itibarı ile rüzgar üstüne gitmek zaten istenen bir durum da değildi. Çoğu malzemenin anforalar ile taşındığı düşünülürse teknenin bayılması en istenmeyen durum olmalı.

Bu tekneler pupa, geniş apaz ve apaz seyir yapmak için tasarlanmış teknelerdi. O yüzden öncelikle bu teknelerin seyir yetenekleri deniz yollarının da tahmin etmemize yardımcı olacak.

Şimdi yine bu teknelerin çok önemli bir detayı üzerinde durmak istiyorum. Bunlar çok az mürettebat ile idare edilen küreği olmayan kare yelkenli teknelerdi. Yelkenden başka itici gücü olmayan ve az sayıda mürettebatı olan bir teknenin sahibi ne kadar deneyimli olursa olsun bilmediği denizlere açılmaktan mutlaka çekinir.

Hepimiz böyle değilmiyiz?

Peki bu ne anlama geliyor? Sadece apaz-pupa seyri yapabilen sadece yelken gücü ile ilerileyebilen ve az sayıda personel ile yönetilen bir tekne ancak bildiği ve teknenin özelliklerine uygun bir rotada ilerleyecektir.

Personel sayısının azlığını nereden çıkardın diyecek olursanız dün linkini verdiğim deniz tipi maltızlar bu konuda yorum yapmamıza imkan veriyor. Bu ocak ile yapılabilecek yemek kapasitesi belli çünkü.

Bu durumda hakim rüzgarın Kuzey Batı ve Batı doğu yönünde olduğu Akdeniz'de seyir yolları her durumda
Batı-Doğu ve Kuzey-Güney, Güney- Kuzey Doğu , Güney -Doğu yönünde olmak zorunda.

BU şeklide Düşünüldüğünde Kıbrıs konumu nendeni ile her durumda bu teknelerin güzergahında olmak zorundaydı. Bakır gibi en önemli hammade kaynağının Kıbrıs'tan yüklendiği düşünüldüğünde hem dinlenebilmek hem de yük almak için Kıbrıs , Kesinlikle rota üzerinde olmalı.

Dikkate alınması gereken bir diğer önemli kriter ise seyir hızı. seyir hızı 2,5 Knot ile 5,5 knot arasında değiştiği dikkate alınmalı. Bu durumda uzun seyirler için hakim rüzgarın estiği süre de çok önemli hale geliyor. Hiç bir kaptan yola çıktığından kısa süre sonra uygun rüzgarın değşmesini istemez.

Taşıdığı yükün çok kıymetli olduğu da dikkate alındığında rotalar her mevsimdeki şartları bilinen  ve sürekli kullanılıyor olmalı.

Bu durumda bir örnek vermek gerekir ise İskenderiye'den Lİbya kıyılarına düşmek isteyen bir antik yelkenlinin önce batılı rüzgar ile Kıbrıs'a doğru kuzeye yükselmesi , sonrasında da libya kıyılarına ulaşması ve tekrar Roma yönünde kuzeye tırmanarak yolculuğunu tamamlaması gerekiyor.

Keza İskenderiye 'den doğu yönündeki her seyir de zaten kolayına bir seyir oluyor.

Şimdi önereceğimiz tezi destekleyecek bir diğer konu başlığına geçebiliriz. Antik limanlara. Yukarıda bahsettiğim eserlerde belirlenmiş olan antik limanarı incelediğimizde çok ilginç bir durum ile karşılaşıyoruz.

Bu limanalrın çoğu draft olarak bu iş teknelerini içine alabilecek boyutta değil. Özellike doğu-batı seyir ihtiyacının olduğu noktalarda limanlar küçükler.

Demem o ki kıyı seyri ile doğu - Batı yönünde seyir , birbirine yakın ve daha küçük tekneler ile yapılmaktaydı. Anadolu kıyılarında yük dağılımı ya da toplanması daha küçük tekneler ile lokal rüzgarlar kullanılarak yapılıyor olmalı. Bu çükük limanlara örnekler öyle çok ki.

Yani Akdeniz 'de deniz yollarını ikiye ayırmak gerekiyor. İlki BAtı -Doğu , KUzey Güney ve Güney Doğu yönünde Ana Arterler ki bunların çoğunda Kıbrıs mutlaka var, ana güzergahlar, diğeri ise genel olarak lokal rüzgarların kullanıldığı , daha küçük tekneler ile yapılan Doğu-Batı yönünde malların dağıtımı ya da toplanması için yapılan kısa seyirler.

Yani Mİnos uygarlığının Ege adalarında kurduğu küçük lojistik Minoa adı verilen küçük limanların benzerlerinin Anadolunun Akdeniz kıyılarında da kurulduğunu öngörebiliriz.

Bir sonraki yazımızda bu tür küçük limanlara örnekler ile devam edeceğiz.
  • IP logged
« Son Düzenleme: 02 Ekim 2020, 10:43:01 Gönderen: Hasan Toparlak »

  • *
  • İleti: 3573
Tekrar Synesius'a dönelim.

Yolculuk güneyli ve iyi bir rüzgarla başlar. Kaptan kıyı seyri yerine açığa doğru gitmektedir. Hatta öyleki Libya 'ya rota tutmayan çift direkli gemilerin rotasına girerler. Üstelik anlatımdan çıkan sonuç du gemileri de görmektedirler. Anlaşılan yakaldıkları Güneyli rüzgar ile Kuzeye yükselmektedirler.

Nitekim sonrasında kuzeyli bir fırtınaya yakalanrlar. Yelkenler ters yönde çalışmaya başlar ve kıç omuzluklardan birinde hasar oluşur. Buna rağmen tehlikeyi atlatırlar. Kaptan navigasyonun bir sanat olduğunu kendisinin de bunu bildiğini şimdi artık tramola atabileceklerin söyler ve teknenin yönünü kuzeyli rüzgarlar ile birlikte Libya 'ya döndürür.

Kaptanın bu rotayı bildiğini ve Libya ya gitmek için bunu defalarca düşünebiliriz.

Gördüğünüz üzere Synesius'un 14. mektubu işe yaramaya devam ediyor.
  • IP logged

  • *
  • İleti: 3573
BU konu eski zaman denizcileri konusu ile birlikte okunmalı aslında. Antik rotalar başlı başına bir konu olduğundan diğer konudan ayrı tuttum açıkçası. Ancak her iki konu da birbiri ile ilgili. Bakın neden?

Öncelikle Akdeniz'de bulunan antik limanalrı bir inceleyelim. En bilinenlerinden örnekler vereyim. Knidos ve Phaselis. Keza Side 'de iyi bir örnek olabilir.



Resimde de görüleceği üzere Phaselis antik kentinde bir Güney ve bir kuzey limanı var. İskele yok. Kumsal buralar. Yük taşıyan benim tabirim ile Akdeniz antik iş tekneleri bu geniş kumsal -limanlara yanaşıyorlardı.

Dikkat ederseniz bir de ortada şehrin küçük bir limanı var. Draftı düşük ve küçük  tekneler için olduğu kesin.

Muhtemel küçük balıkçı kayıları ve esas önemlisi küçük yük tekneleri burada arınıyor olmalı.

Şimdi gelin Kinidos 'a bakalım.



BU resim Knidos 'un her iki limanını da gösteriyor. Kuzeyde bulunan askeri liman diye belirtiliyor ancak ilgisi yok. Buraya Tirireme girmesi imkansız. Nedenini sonra yazarım konu dağılmasın.  Büyük yük tekneleri için güney limanı kullanılıyordu. Kuzey limanı ise lokal Knidos'lu tekneler içindi. Balıkçı ve küçük yük tekneleri.



Bu da ne demek istediğimi anlatacak iyi bir resim. Gördüğünüz üzere yatlar Güney limanını kullanıyorlar . Kuzey limanının derinliği bu tekneler için yeterli değil çünkü. Antik çağda da durum bundan farklı değildi.

Gelin Alanya 'da bir limana bakalım.



Burası Phaselis ya da Knidos kadar bilinmeyen bir antik liman. Ptolemais antik kentinin limanı. Buraya Tayo Mar bile giremiyor. O derece sığ.

Şimdi sığ olması tek kriter değil. limanın kendisi Uluburun gibi tekneleri alabilecek boyutta da değil.

Peki bunlar ne anlama geliyor?

Akdeniz Antik rotalrı ikiye ayrılıyor anlamına geliyor. Batılı rüzgarların hakim olduğu rüzgarlara göre seyir yapılıyordu çünkü. Doğulu havaların genelde fırtına getirdiğini de dikkate aldığımızda zamanın iş tekneleri kuzey güney aksında seyir yapıyorlardı.

Kimse bu tekneler ile öyle çizildiği gibi doğudan batıya gitmiyordu yani. Teknelerin yapısı ve armaları zaten bu seyre uygun değillerdi.

Batılı rüzgarlar ile apaz seyri yapan Akdeniz iş tekneleri yüklerini bu yönde kurulmuş olan limanlara getiriyorlardı ve bu teknelerin getirdikleri mallar küçük tekneler ile doğu batı aksında küçük tekneler ile kıyı seyri yapılarak dağıtılıyordu.

O yüzden de bir çok liman kentinde bu küçük teknelerin de barınacağı küçük limanlar vardı.

demem o ki Antik Akdeniz rotasını harita üzerinde çizenler muhtemel Anamur Alanya arasında hiç yelken yapmamışlardır.






 
  • IP logged
« Son Düzenleme: 02 Ekim 2020, 03:41:50 Gönderen: Ersin Böke »

  • *
  • İleti: 1467
    • AÇIK DENİZ AKADEMİ
...bir kuzey limanı var. İskele yok. Kumsal buralar. Yük taşıyan benim tabirim ile Akdeniz antik iş tekneleri bu geniş kumsal -limanlara yanaşıyorlardı.
Benim anladığım zaten eski zamanda "liman" deyince mendirek, iskele, rıhtım gibi birşey değil havaya-dalgaya korunaklı, kapalı bir koy anlaşılıyor.

O dönemdeki büyük gemiler alargada durup yüklerini-yolcularını kürekli küçük teknelerle indirip bindiriyorlar, küçük tekneler ise direk sahile-kumsala baştankara çıkıyorlar, insan-hayvan gücü ile kumsala çekiliyor ve aynı şekilde denize geri indiriliyorlarmış sanırım.

Doğu Karadeniz'in sahillerinde de kapalı limanlar, mendirekler sadece büyük tekneler içindir (eskiden), diğer tüm sahil küçük teknelerin insan gücü (veya bocurgat gibi basit düzenekler) ile felenkler üzerinde sahile çekilip indirilerek kullanılırdı. (ki A.Kabaalioğlu'nun anlattıklarından hatırladığım kocaman tekneler bile sahile çekilirmiş imece ile..)
  • IP logged
><(((º>

  • *
  • İleti: 1467
    • AÇIK DENİZ AKADEMİ
Dikkat ederseniz bir de ortada şehrin küçük bir limanı var. Draftı düşük ve küçük  tekneler için olduğu kesin.
...
Kuzey limanının derinliği bu tekneler için yeterli değil çünkü. Antik çağda da durum bundan farklı değildi.
Bu söylediklerine ufak bir düzeltme eklemek lazım sanırım, Efes ve Patara antik limanlarından bahsederken kendin söylemiştin, yüzyıllar içinde bu limanlar dolmuş, kapanmış, denizden bile uzak kalmış diye.

Bu açıdan hiçbir limanın derinliğini de şimdiki hali ile değerlendirmemek lazım, pek çoğu vakti zamanında büyük gemileri ağırlayabilecek derinliğe sahiptiler muhtemelen.

Depremler, suların yükselmesi, alüvyolar vb. gibi sebeplerle limanların derinlikleri hep değişmiş..
Özellikle deprem etkisini sadece bir yerleri çökerten değil, duruma göre bazı yerleri de yükselten bir etki olarak düşünmek yanlış olmaz sanırım.
  • IP logged
><(((º>

  • *
  • İleti: 3573
Mümkün elbette .Ancak tek kıstas derinlik değil ki.  Strabon Knidos ile ilgili şöyle diyor.

Strabon XIV, 656, “Είτα Κνίδος δύο λιµένας έχουσα ών τόν έτερον κλειστόν τριηρικόν καί ναυσταθµον ναυσίν είκοσί”, “Sonra çifte limanlı Knidos’a gelinir. Bunlardan biri Triremeleri içine alabilen yirmi gemilik bir donanma merkezi olan ve de kapatılabilen bir limandır

Arkeologlar küçük liman girişindeki yapıları ve geçidin darlığını düşünerek kapatılan limanın burası olduğunu düşündükleründen burasını askeri liman olarak tanımlıyorlar.

Strabon 20 Trireme diye açıkça yazmış. en küçük trireme 36 metre ve eni  6 metre.

Şu fotoğrafı iliştirivereyim hemen.



6 m genişliğinde triremeler için dip dibe dursalar dahi 140 m.genişlik gerekli. Peki nasıl manevra yapacaklar?

Burası askeri liman değildi dememin nedeni bu. Kaldı ki strabon limanların hangisi olduğunu söylememiş.

Bu son derece doğal. Bakın neden?

Batık bir trireme bulunamadı henüz. O kadar deniz savaşı yapılmış. sayılar bile belli . Lokasyon dahil. Neden hiç trireme batığı bulunamadı hiç düşündünüzmü? elbette bu bulunmayacağı anlamına gelmiyor. Belki de bulunmuştur da ben farkedemedim diyelim.

Şimdi yine bir püf noktaya geldik. Şu saat yönünün tersinde yapılan kıyı seyri ile ilgili rotalar var ya. Şu meşhur Akdeniz seyrüdeferi adlı antik çağdan kalma dökümandan bahsediyorum. İşte bu seyrüsefer ticari tekneler için değil triremeler içindi. Bir diğer kullanıcılrı da şehir limanlarında bulunan bölgesel küçük yük tekneleri bu seyrüseferi kullanıyordu.

Yani kıyı seyri yapan triremelerdi. Zamanın büyük ticari gemileri değil. Triremeler için en büyük tehlike karadaydı. O kadar kürekçi ve asker düşünülürse triremelerin menzilleri çok kısa olmalı. Lojistik için karaya yakın gitmeleri ve gündelik seyirler yapmaları gerekiyordu. Sadece 50 kişinin su itiyacını , bütün gün kürek çeken kürekçilerin yemek hatta tuvalet ihtaycını düşündüğünüzde ne demek istediğim daha iyi anlaşılacak.

İşte bu seyrüsefer kıyı seyri yapan triremeler için yazılmış gibi duruyor bana göre. Ticari gemiler de kullanılıyordu ancak bu seyrüsefer Triremeler için çok kıymetli idi.   Triremeleri denizde kıstırmak yerine gece aldıkları askeri limanlarda kıstırmak çok daha kolaydı. Nitekim tarihte bunun örneklerini çok görüyoruz.

Nitekim Roma Komutanı Quintus Fabius Labeo’nun Seleukos Kralı III. Antiochos’a ait 50 adet güverteli savaş gemisini Patara Limanı’nda yaktığını yazıyor.

Ne baskın ama ! Dolayısı ile bir antik çağ donanmasının  en korkulu rüyası limanda iken baskına uğramaktı. O yüzden antik çağlarda savaş gemisi limanları ciddi şekilde gizleniyor olmalıydılar.

Antik çağlarda liman denilen yer derinliğ hızla artan bir kumsaldan ibaretti. Triremeler mahmuzlarını kuma saplıyor ve kıçtan demir atıyorlardı. Kıç tarafı sürekli yüzer durumda kalıyordu ki bir baskın anında kaçıp kurtulabilsinler. Yine muhtemeldir ki belli sayıda kürekçi her zaman geceleri gemide kürek başınd nöbet tutuyor olmalıydı.

Patara limannınolduğu yerde bataklık içinde dalış yapılmış ancak triremeler için bir ipucu dahi bulunamamış. Nerede bu altın başlı triremeler peki?

Şİmdi gelin biz Knidos 'a geri dönelim. Knidos 'da 20 triremenin karaya çıkabileceği kumsal olmadığına göre bakınız Knidos askeri limanı nerede.



Ayn durum Patrara için de geçerli. Onu da yazacağız efendim.

Ancak daha detayı merak edenler için şuradan okuma yapabilirler.

https://ersinboke.blogspot.com/2020/04/knidosun-antik-liman-nerede.html

keza yine blogda triremeleri anlatan iki yazı var. sanırım konuya merak duyanlar için ilginç yazılar.













  • IP logged

  • *
  • İleti: 1467
    • AÇIK DENİZ AKADEMİ
Bence boyut açısından söylediğin alternatif Knidos askeri limanı mantıklı ama burası bir liman değil, limanlık bir yer değil, kabak gibi kuzeye açık, hem rüzgar hem dalga fena hale alan bir yer..
Üstelik blogundaki yorumlarda Cenk Ayvaz'ın da dediği gibi ana şehre çok uzak.
Bahsettiğiniz ikinci Knidos şehri ile ilgili birşeyler buldun mu?

Bir de askeri limanın şimdi bizim teknelerle girdiğimiz yer olmadığını düşündüren nedir?
Derin ve büyük liman ticari amaçlı mıdır?

Bu arada, üşenmedim, ölçekli şekilde 40x6m boyutlarındaki, kürekleri birbirine çarpmayacak şekilde 20 adet Trireme'yi küçük limana park ettim!
Çok olmayacak şey gibi gelmedi bana valla.. :D



Kürekli ve hızlı bu gemilerin manevra kabiliyetlerinin düşük olduğunu sanmıyorum..
Vurdun mu kırbacı kölelerin sırtına 15-20'dakikada hepsi avara olur bu limandan valla! :)
  • IP logged
« Son Düzenleme: 03 Ekim 2020, 10:20:44 Gönderen: Özgür Ökten »
><(((º>

  • *
  • İleti: 3573
Eline sağlık. Ben de tam bunu anlatmaya çalışıyordum işte. Bu arada triremelerde kürekçiler köle değildi. Bildiğin maaşlı kendi isteği ile bu işi yapan kürekçiler. en azından Yunan şehirlerinin kürekçiler böyle.

Gerçi Strabon 20 triremelik diyor. Yani aynı anda 20 Trireme belki de olmuyordu. Bilemeyiz.

liman ile ilgili yorum yapabilmek için triremeler ile ilgili biraz daha kafa yormak gerekiyor. Madem 20 trireme dedik o zaman gelin bunların içindeki kürekçi ve asker sayılarına bir bakalım. Her bir trireme de kürekçiler ile birlikte 200 kadar mürettebat ve savaşçı var. 20 Trireme demek 2000 mürettebat demek. 2000 mürettebat bu liman için ciddi bir rakam. Bu adamlarların ihtiyaçları ve üstelik bu teknelerin bakımlarının yapılması için gerekli olan bir alan var. 

Böyle düşünmemizin nedeni Strabon burasını bir donanma merkezi olarak anlatıyor.  Meşhur çıplak Afrodit heykeli bu limanın hemen üstünde duruyor ve bu yüzden akın akın turist geliyor Knidos'a . Bu bile ayrıca inceleme konusu. Bu heykel ile birlikte burası antik çağın Red Light street özelliği de kazanan bir kent.

Yani bu limana bir donanma merkezi demek, New York'ta Manhattan'da Türk usulü oto sanayi var demekle aynı şey bence.

Hava şartlarına göre bir ya da iki trireme savunma amaçlı olarak bu limanlarda duruyor olabilir.

Dönemin donanma merkezlerine en iyi örnek Perslerin Yunan istilasına son veren ve kaybettikleri deniz savaşı sonrası Sisam (Samos )  adasının karşısında Dilek yarımadasında kurdukları donanma merkezini örnek gösterebiliriz.

Burası çevre yerleşim yerlerinden uzakta,kuzeye kapalı , kara saldırıları için büyük bir duvarın olduğu bir donanma merkezi. Nitekim aynı söylediğim gibi Yunanlılar ile Persler tekrar savaşıyorlar ve bu donanma merkezi de yok ediliyor. Neredeyse tüm Pers donanması bırada yok ediliyor. sadece donanma komutanı ve üst düzey komutanlar kaçabiliyorlar.

Gelelim Knidos'un doğusunda trireme limanı olarak düşündüğüm kumsala. Burası değilse de bu limanın hemen kuzey doğusundaki kumsal belki de trireme donanma merkezi idi. Ancak dönemin New York'u gibi bir şehrin göbeğinde donanma merkezi bana hiç mantıklı gelmiyor.

Donanma merkezi için her durumda kumsala ihtiyaç var.
  • IP logged

  • *
  • İleti: 1467
    • AÇIK DENİZ AKADEMİ
...maaşlı kendi isteği ile bu işi yapan kürekçiler.
asıl köle maaşlı olanlar değil midir!? :D

Kumsal, mesafe filan dediklerin makul ama bir yerin liman olması için "limanlık" olması gerekir, bir şekilde denize kapalı olmalı.

Denizde bişey bulunmamış olabilir ama karadaki kazılarda askeri varlık ile ilgili bişeyler bulunmamış mı acaba?
Dediğin gibi 2bin kişilik bir askeri grubun bir limanda durması için karada da binalar, tesisler, ekipman vb. bi sürü şey olması lazım..
  • IP logged
><(((º>

  • *
  • İleti: 196
Ersin Bey'in bloğunda da bahsettigim gibi Doc.Dr. Ilhan Kaya Bey in calismalarinda 2. bir Knidos tan bahseder ve simdiki sehrin yeni sehir oldugunu anlatir. Ilk sehir simdiki Knidos Marina nin oldugu bolgede oldugunu belirtiyor.
Haritalara baktigimiz zaman bu bolgede Ersin Bey'in soylemis oldugu gibi triremelerin yanasabilecegi buyuklukte bir kumsal mevcut.

Ayrica yine ayni calismada bahsedilen yuzyillarda su seviyelerinin simdiki gibi olmadigindan da bahsediyor.
  • IP logged

  • *
  • İleti: 3573
Cenk bey, bloğumda notunuzu görmüştüm. Şİmdi tekrar bahsettiğiniz çalışmayı tekrar okudum. Açıkçası siz
bu yorumu yaptığınızda ben daha okumaları yapmaya devam ediyordum. Ben eski Knidos 'un limanının olduğunu gözden kaçırmışım.  Mendirek Google Earth 'tan kabak gibi gözüküyor.

Fotoğrafını özellikle koymadım. Konu ile ilgilenenler Datça iskelesinden kuzeye iki kilometre kuzeye yükselsinler yeterli. Muhtemel Özgür nereden buluyorsa daha güzel fotoğrafları da koyar diye düşünüyorum.

Belkide donanma merkezi burasıydı. Kim bilebilir? Ancak donanma merkezi olmaya çok müsait. Tam bir trireme limanı.

Dikkat edilirse antik şehrin olduğu yerde bir otel var. Kim nasıl bu otele izin verdi? Farkındalığı arttırmaz isek bu limanın da etrafı oteller ile dolu bir hele gelebilir.

Keza Knidos limanının içinde tam da iki limanın birleştiği yerde yapılmış ğpansiyon ve restoran olan iğrenç binalar gibi. Kim nasıl izin verir böyle bir ucube yapıya. Üstelik tam da iki liman arasına yapılmış. Şaka gibi.
  • IP logged

  • *
  • İleti: 1467
    • AÇIK DENİZ AKADEMİ
Sanırım buldum;




Kaynak: http://burgaz.metu.edu.tr/limanlar
  • IP logged
><(((º>

  • *
  • İleti: 3573
Gerçekten müthiş. Sağol Özgür. Dikkat edersen ilk üç liman küçükler. 4. liman muhtemelen trireme limanı olabilir. Coğrafya çok müsait.

Neredeyse tüm antik şehirlerde durum aynı. Büyük ve mutlaka küçük bir liman var. BU üç küçük liman bölgenin gelişmişliğini de göstriyor. Cenk beyin verdiği dökümanda İlhan Kayan 'ın makalesinde (1988 yılı Google yok, cep telefonu bile yok ) şehirn en geliştiği dönemde 7600 Kişinin yaşadığını yazıyor. İlginç değilmi?

Oysa sadece 20 trireme de 2000 kişi var. Donanma üssü mü? Belkide. Cenk beye de teşekkürler.
  • IP logged

  • *
  • İleti: 3573
Tezimiz şu ; Günümüzdeki tüm modern kaynaklar ve çalışmalar Antik Akdeniz rotalarını Stadiasmus Maris Magni  ve Strabon'un Geographika adlı eserine dayandırıyor.  Her iki eserde farklı sitillerde kaleme alınsa da birbirlerini doğrular nitelikte.

Maris Magni daha çok bir seyrüsefer dökümanı. Kıyı kıyı limanları anlatıyor. Aralarındaki mesafeleri ve limanlara nasıl demireneceği , su olup olmadığı ve rüzgar durumu gibi bilgiler  veriyor. Bu verilerden hareketle
Seyir yönü Akdeniz 'de saatin tersi yönünde ve kıyı seyri olarak tanımlanıyor.

Yanlış değil ama eksik. Bakın neden?

dönemin 3 tip gemisi var. Ticaret gemileri, triremeler ve daha küçük yelkenli tekneler. Üçünün de tüm teknik detayları bugün biliniyor. Görsellerini paylaştım daha önce.

Her geminin özellikleri ayrı. Dolayısı ile limanları da ayrı özellikler taşıyor.

Synesius 'un 14. mekktubu çok met bir şekilde argo gemilerinin açık denizde rota tuttuğunu yazıyor. Nitekim  geçinemediği kaptan da önce bu rotayı izleyip, açıktan batılı rüzgarları alıp Libya 'ya verıyor.

200 kadar mürettebat taşıyan triremeler kıyı seyri yapıyorlardı. Ciddi lojistik desteğe ihtiyaç duyduklarından günlük menzilleri 80 deniz mili kadardı. Bu tekneler mümkün olduğunca geceleri karaya yanaşıyorlardı. Nitekim Pers ordusunun Yunan istilası sırasında Anadolu'da yol alırken triremelerin de kara ordusu ile birlikte hareket ettiğini biliyoruz.

Kıyı seyri yapan askeri gemiler ve küçük lokal dağıtım yapan yelkenlilerdi. Benim tabirimle akdeniz iş tekneleri ise bilinen bir limandan diğerine açık denizde Doğu Batı aksında seyir yapıyorlardı. Çoğunun durağı da KIbrıs idi.
  • IP logged

  • *
  • İleti: 196
Gerçekten müthiş. Sağol Özgür. Dikkat edersen ilk üç liman küçükler. 4. liman muhtemelen trireme limanı olabilir. Coğrafya çok müsait.

Neredeyse tüm antik şehirlerde durum aynı. Büyük ve mutlaka küçük bir liman var. BU üç küçük liman bölgenin gelişmişliğini de göstriyor. Cenk beyin verdiği dökümanda İlhan Kayan 'ın makalesinde (1988 yılı Google yok, cep telefonu bile yok ) şehirn en geliştiği dönemde 7600 Kişinin yaşadığını yazıyor. İlginç değilmi?

Oysa sadece 20 trireme de 2000 kişi var. Donanma üssü mü? Belkide. Cenk beye de teşekkürler.
Rica ederim. Tarihi konulardanyazip bizi bilgilendirdiginiz icin ben de tesekkur ederim.
  • IP logged

 
Yukarı git