Aşağı git Skip to main content

Gönderen Konu: Geç dönem bronz çağı Akdeniz seyir rotaları

  • *
  • İleti: 3573
Orta Deniz'in Yapımı bu konu başlığında sık sık başvuracağımız bir kaynak olacak bu açık. Ancak şimdi gelin, seyir sırasında bolca yanından geçtiğimiz, turist olarak ziyaret ettiğimiz Rodos adasından biraz bahsedelim.

Rodos, MÖ 700-200 yılları arasında ciddi bir kolonizasyona imza atmış ve Akdeniz'de ciddi üstünlük sağlamıştır. MÖ 200 yıllarında ise artık bu üstünlüğünü kaybedecektir. Fakat Rodosluların geliştirmiş oldukları
kanunlar tarihte Rhodos Yasası (Latince, Lex Rhodia) olarak biliniyor.

Bugün bu kanunların varlığını romalı hukukçulardan öğreniyoruz. Sonuçta Rodos kanunları birçok antik eserde geçiyor ancak bir aslı varsa da günümüze ulaşmış değil. Rodos kanunları ile ilgili Roma eserlerinde MS ikici yüzyıla kadar geriye gitmek mümkün.

Rodos kanunları gerçekten varmıydı? yoksa yüzlerce yıllık oluşan gelenenkler Romalı hukukçular tarfından yeniden düzenlenip yazılı hale mi getirilmişlerdi? Bununla ilgili birçok akademik görüş var.

Beni ilgilendiren ise Rodos yasasının varlığı. Bir şekilde Romalı hukukçular tarafından derlenip deniz yasaları olarak kullanılmış. Rodos yasalarının temelinin ise Fenikelilerin attığı düşünülüyor. Malum burada örneklerini vermiştim hatırlayacağınız üzere.

Rodos yasalarının Romalı hukukçular tarafından benimsenip kullanılıyor olması benim denizci geleneklerinin nasıl yüz yıllar süresince değişmediğini göstermesi açısından çok önemli.

Şimdi gelin içeriği ile ilgilenelim.

Denizin dibinden batmış olan bir gemiye ait herhangi bir şey çıkaran birisi hakkında:
Sekiz kulaç derinlikten altın, gümüş ya da başka bir şey çıkarıldığı zaman onu kurtaran kişi (çıkardığı malın) üçte birini kendine ayırsın. On kulaç derinlikten bir şey çıkaran kişi ise, derinliğin doğurmuş olduğu tehlikeden dolayı denizden çıkardığı malların yarısını kendine ayırsın. Denizden sahile
doğru sürüklenmiş ve de bir kol derinlikte bulunmuş olan mallardan kurtaran kişiyse kurtarmış olduklarının (yalnızca) onda birini kendisi için ayırsın.

Burada ilginç olan dalınabilecek olan derinliği açıkça ortaya koyuyor olması. Demek ki 10 kulaç yani 18.2 metre antik çağlarda ulaşılabilen maksimum derinlik olmalı. Batan teknelerdeki malların ve ekipmanların öylece bırakılmadığının çok önemli bir kanıtı. Yine Nefertiti batığına dönersek eğer yaklaşık 50 metre derinlikte bulunan batığa ulaşılmaması son derece doğal.

Parçalanmış bir geminin filikasını denizden çıkaran birisi hakkında:
Şayet bir filika kendi gemisinden iplerini kopardıktan sonra üzerindekilerle birlikte zarar görürse ve
filikanın üzerinde denize açılanlardan (birileri) sakatlanırlar ya da ölürlerse, kaptan ölen ya da sakat
kalan kişilerin varislerine bütün bir yıl için denk düşüyor olan yıllık kazançlarını ödesin. Filikayı ona
bağlı olan küçük sallarla birlikte kurtaran kişi, dürüstçe filikayı nasıl bulduysa aynen her şeyi iade
etsin, kurtarmış olduğu malın beşte birlik bir kısmını ise kendisine ayırsın.


Bu maddede de açıkça gemilerde filika kullanıldığını üstelik bunların kimi malları da çekmek için kullandıkları bu kanun ile birlikte açıkça kanıtlanmış oluyor. Nitkim yine burada daha önceden kıllandığımız bir mozaikte flika geminin arkasında bağlı olarak açıkça görülüyor.

Bir diğer madde batıklarda bulunan mühürlerin nedenini açıklamakta çok yardımcı olacak gibi gözüküyor.

Kargosundan ya da gemi donanımından bir kısmı denize atılan bir gemi hakkında:
Şayet bir gemi fırtınaya maruz kalır da, yükünden bir kısmını denize atarsa veya yelken serenlerinin,
gemi direğinin, dümen yekelerinin, çapaların veya filikaların birinin kırılması durumu ortaya çıkarsa, geminin ve gemiden kurtarılan malların değeriyle birlikte(malların) hepsi için sözleşme yapılsın


Bu madde birçok duvar resminde çizilmese de flikaların kesinlikle gemilerin ayrılmaz bir parçası olduğunun kanıtı. Flika, dümen yekesi , çapa , direk gibi değişmez parçaların içinde sayılmış.

Ayrıca neredeyse her karşılaşılan durum ile ilgili olarak mutlaka kayıt altına alınması ile ilgili bir hüküm var.

Her bir madde ayrı ayrı önemli ancak bu örneklerini verdiklerim yaptığım çıkarımların kanıtları olarak burada bulunsunlar.

Gelelim mürettebat ile ilgili çok önemli bilgilere. Öncelikle her durumda tüdcarın malları ile birlikte seyahat ettiğini açıkça görmek mümkün. Birden fazla ve farklı tüdcarlara ait malların da taşınabildiğini görüyoruz. Bunlar ile ilgili kesinlikle bir anlaşma yapılması gerektiği yani kayıt altına alınma zorunluluğu hükme bağlanmış.

Bakınız mürettebatta kimler var. Kaptan, dümenci, gemi kahyası, gemi marangozu, kürekli gemiler için kürekçi başı , gemiciler ve ayakçılar.  işte antik bir gemide bulunabilecek olan mürettebat.

Benim ilgimi çeken gemi kahyası oldu. Bu kahyanın görevi ne idi acaba? Gemdeki tüm idari işler mi?

Yine şaşırtıcı olan ise gemide bir marangozun bulunuyor olması.

Bu Rodos deniz yasalarının günümüz uluslararası hukuku ile kıyaslanması bence ilginç bir akademik tez konusu olurdu.

Bir diğer dikkat çekici konu ise toplam 47 maddenin her birisinin muhtemelen defalarca karşılaşılmış ve anlaşmazlıklara yol açtığı için bu durumlar ile ilgili bir hukuk oluşturulmu olduğu. Bir geminin direğinin kırılması, delinerak batması, mallarının tamamen ya da bir kısmının kaybolması, kimlerin hangi şartlarla malları kurtaracağının belirlenmesi ve bunun gibi karşılaşılan pek çok durum açıkça hükme bağlanmış.

Bu önemli akademik çalışma için Erkan Kurul Rodosluların Deniz Yasaları olarak aratırsanız tüm kanunları sizlerde okuyabilirsiniz.
  • IP logged
« Son Düzenleme: 05 Aralık 2020, 20:33:55 Gönderen: Ersin Böke »

  • *
  • İleti: 1467
    • AÇIK DENİZ AKADEMİ
Gemi kahyası şu an bildiğimiz "güverte lostromosu" veya "güverte reisi" denilen görev olsa gerek. Tüm güverte personelinin (miço, gemici, usta gemici) şefi konumunda. Zabitlerle personel arasında.

öZgür (mobil)

  • IP logged
><(((º>

  • *
  • İleti: 3573
Şimdi biraz da Orta Deniz 'in Yapımı'nı referans göstereceğimiz bir kaç önemli konuya değinelim.

Broodbank , Uluburun batığı ile ilgili bilgilendirmelerinde çok önemli detaylar veriyor.

Öncelikle Nefertiti (Uluburun ) batığı ile ilgili yazılanlardan bahsedelim. Broodbank bu ve benzer değerli yük taşıyan ticaret gemilerinde genellikle okçular yerleştirildiğini ve bu gemilerin çoğunlukla askeri gemi konvoyları ile yol aldıklarını belirtiyor.

Ancak batıkta bulunan silahların azlığının ikinci bir geminin varlığını düşündürdüğünü yazıyor. Bunu düşünmesinin bir nedeni de taşınan yükün bedelinin Ugarit antik liman şehrinin bir yıllık masrafını karşılıyor olması. Bu kadar değerli yük taşıyan bir geminin sıradan bir ticaret gemisi gibi tek başına bırakılamayacağını da göz ardı etmeyelim. Elbette bunun bir kanıtı olmadığını anlatmış. Her durumda batığın bulunduğu noktaya bakıldığında bilinen rotaların çok dışında olduğunu ve belkide savrulduğunu düşünüyor.

Gördüldüğü gibi dönüp dolaşıp Nefertiti batığına geliyoruz. Öyle önemli bir arkeolojik bulgu ki. Ayrıca belirtmekte fayda var ki Pulak ve ekibi inanılmaz bir kazı gerçekleştirmişler. Denizin 50 m. altında bir fare iskeleti bile bulabilecek detayda bir kazıdan bahsediyorum.

Yine Broodbank'in gözünden çapaların fazlalığı  kaçmamış. Bunların gerektiğinde kesilerek demir yerlerinde bırakıldığını vurguluyor.

Nefertiti 'nin rotası ile ilgili en önemli ipucu işte bu çapalar. Çapaların varlığı Nefertiti 'nin savrulmadığını ve bilinçli bir rota takip ettiğini ortaya koyuyor.

Tekrar vurgulamak gerekir ise yükleme detaylarından kaptanın ne derece işinin ehli olduğunu biliyoruz. Böyle bir kaptan bu kadar değerli yük taşıyan bir gemide ihtiyacı olacağını düşünmese ağır taş çapaları gemisine yüklemezdi.

Şimdi bakın ne yapacağız? Nefertiti 'nin yük dağılımından hareketle uğrayacağı liman sayılarını bulmaya çalışacağız. Keza yine batıkta bulunan mühür sayılarından bu yükün sahiplerinin kim olduğuna ve sayısına bakacağız. Öyle ya eğer bu gemide tüdcarlar ya da taşınan malın temsilcileri varsa ki varlardı bu sayı uğranacak limanların sayısı ile de bilgi verebilir.

Rodos yasaları dikkate alındığında Nefertiti 'nin peşi sıra yük taşıyan bir filikası olup olmadığını da irdeleyeceğiz biraz. Gelin son olarak çalıştığımız Rodos yasalarından hareketle elimizdeki bilgileri maddeler halinde yazalım.

Rodos yasaları gereği bir gemi kazalarında durumun bir sözleşme ile tespiti hükme bağlanıyor.

Rodos yasaları sayesinde gemi kazaları sonrasında bu gemilerin batmış mallarını çıkarmak için dalgıçların olduğu ve derinliğe göre çıkan maldan pay aldıkları , en yüksek payı 10 kulaç derinlik için aldıkları ve 10 kulaçtan daha derine dalınamadığını anlıyoruz.

Ticari gemilerin fliklarının olduğunu ve bu filikalarda değerli yüklerin olabileceğini de Rodos yasalarından öğreniyoruz.

Nefertiti batığında bulunan fare iskeletinin gösterdiği bir bilgi de gemide sıkışarak kalan hiç insan olmadığı. Batıkta hiç insan iskeleti bulunamadı. Belki kazada ölenler olmuşsa da çoğu mürettebat, asker ve yolcunun kurtulduğunu düşünebiliriz.

Yine Rodos yasaları bir tehlike anında teknenin hafifletilmesi için denizde yük atılması ile ilgili zararın nasıl karşılanacağını da hükme bağlıyor. Nitekim Gelidonya ve Gökova batıklarında bu durumun yaşandığını batıktan uzakta bulunan mallardan anlamak mümkün. Nefertiti'de hiç yük atılmadığı ve her ne oldu ise aniden olduğunu buradan da anlamak mümkün. Herşey öyle ani gelişmiş ki kıymetli yazı tahtası ve mühürleri ve diğer pahalı eşyalarını alamadan insanlar gemiden atlamış ya da terk etmeye çalışmış olmalı.

Kaptanın geminin batmakta olduğunu anladığı ve hızla kıyıya yaklaşmaya çalıştığı da kuvvetle muhtemel. Kaptan geminin batacağını anlamış olmalı ki mümkün olan en sığ noktada bu batışın gerçekleşmesine çalışıyor olmalı.

Yine de dalınmayacak kadar derine batan Nefertiti ile ilgili sonrasında Rodos yasalarındaki hükümlerde olduğu gibi bir tutanak tutulduğu ve batığının yerinin mutlaka işaretlenmiş olması gerekiyor. Hiç kimse böyle kıymetli bir kargoyu öylesine bırakıp gitmez ya da sorumluluğunu almak istemez. Yine Rodos yasaları bu konuda kaptana ciddi yaptırımlar öngörüyor.

İkinci bir gemi olması muhtemel ancak her durumda geminin en azından bir filikası olabileceğini onun da gemi ile batmış olabileceği düşünülebilir.

Tam da batığın olduğu yerin Piri Reis haritalarında iki kayalık gibi gösterilyor olmasının nedeni bir şekilde Bu eski haritaların Piri Reis tarafından elde edilmiş olabileceği biraz fazla zorlama bir idda gibi gözüküyorsa da kesinlikle olasılık dışı değil.

Sonuçta deniz altı topoğrafyası, bundan 500 yıl önce burada bir kayalık olduğu ile ilgili hiç bir teknik veri yok. Muhtemel aynı Piri Reis'in haritalarının kopyalandığı gibi batığın işaretlendiği haritalar nesiller boyu kopyalanarak en sonunda kıyıya bu kadar yakın olan bu işaretlemenin kayalık zannedilerek işaretlendiği de olası.

BUnu anlamanın tek yolu Nefertiti (Uluburun ) batığı etrafında ikinci bir gemi batığı ya da büyükçe bir flikanın olup olmadığını incelemek. Uluburun batığının çok yakınında ikinci bir batık olup olmadığı bu kazılar sırasında farkedilmemiş olabilir mi ?

Nefertiti mührünü bulan ve sonrasında Denizlerimizdeki Tarih adlı kitabı yazan Tufan Turanlı 'ya sormalı. Acaba dalış sırasında ne kadar bir alan incelendi ve daha derinlerde hiç araştırma yapıldı mı?
  • IP logged

  • *
  • İleti: 3573
Şimdi biraz da " adalar güzergahından " bahsetmemiz gerekiyor. Kıbrıs ile Güney Sardinya adasına kadar uzanan deniz yolundan bahsediyorum. Kıbrıs, Girit, Sicilya ve Sardinya ya uzanan bir rotadan bahsediyorum.

Bu uzun rotanın pusulanın henüz bilinmediği bir dönemde yapılabilmesinin tek yolu kutup yıldızını doğru şekilde gözleyebilmekten geçiyordu. BU yüzden bu seyirlerin yaz ayında yapılması son derece olağan. Kuzey yıldızını gözleyerek enlem boyunca yani doğu - batı yönünde seyir daha önceden de denizcilerin bildiği bir yöntemdi.

Bu cümleleri Orta Deniz'in Yapımı kitabından özetledim. Ancak Broodbank önemli bir detayı atlıyor. Kuzey Yıldızı nasıl gözlemleniyordu ki? Broodbank buna bir açıklama getirmemiş. Kutup yıldızının nasıl gözlendiği ile ilgili detay bu adalar rotasının detaylarını ortaya çıkartıyor aslında.

Kitabın kaynakça gösterdiği eserlerin içerisinde Piri Reis'in Kitab-ı Bahriyye 'si yok.  Eğer olsaydı kuzey yıldızının yani Piri Reis 'in tabiri ile demir kazığın nasıl nasıl gözlendiğini ve seyir yapıldığını öğrenebilridi.

Yeniden yazmayayım. Piri Reis 'in almanağı . Üstelik Piri Reis ekvatoru da öyle güzel tariflemiş ki. Bloğumdan okunabilir.

https://ersinboke.blogspot.com/2020/03/piri-reis-in-almanag-nautical-almanac.html
  • IP logged
« Son Düzenleme: 08 Aralık 2020, 09:25:25 Gönderen: Ersin Böke »

  • *
  • İleti: 3573
Nefertiti antik yelkenlisi ile ilgili daha fazla yorum yapabilmek için dönemin siyasi dudumuna da bakmak lazım biraz.

Açıkçası benim gibi amatör tarih okuyucuları için en büyük tehliklerden birsi okunan akademik eserlerdek bir durum ile ilgili. Daha önce de yazmıştım. Öyle bir yazılıyor ki sanki sadece o devlet ya da o konu varmış gibi. Mısır tarihi ile ilgili bir detay yazılırken baş rol Mısırlıların oluyor yani. Bağlı konu ya da olaylar daha ikincil bir anlatım ile yazılıyor. Belki konu bütünlüğü açısından normal olan bu sitil benim gibi belli bir konuyu araştıran ya da kendisini bununla sınırlandıran amatörler için ciddi bir tuzak oluyor.

O yüzden Nefertiti antik yelkenlisi ile ilgili yazarken battığı kıyıların Hititçe Luvi ülkesi olduğunu , Antik Mısır 'ın çalkantılı bir dönemindeyken Hitit'lerin gücünün zirvesinde olduğunu bilmek gerekiyor. Nefetiti antik yelkenlisinin battığı yıllar tarihin en ilginç dönüm noktalarından birsi idi.

O yüzden bu batığı öncelikle Amarna mektupları diye belirlenen dönemin ışığında incelemek gerekiyor. Kısaca Nefertiti'nin firavun kocası Akhenaton 'un başşehri olan Amarna da bulunan dönemin resmi yazışmaları bunlar. Daha çok Akdeniz, Anadolu ve Kenan ülkesi krallarının dönemin süper gücü Mısır firavununa yazdığı mektuplar bunlar. Mektup dediğim çivi yazısı ile yazılmış kil tabletler.

Keza Akhenaton 'un ölümü sonrası yaşanan karmaşık dönem ve Nefertiti'nin fravun olduğunun kanıtı olan Uluburun batığında bulunan mührü bir nebze olan biteni anlamamıza yardımcı olacak. Akanethon 'un ölümü sonrası thata çıkan oğlu genç Tutankamon 'un da bence şüpheli ölümü sonrası yönetimi eline alan Mısır kraliçesi Dahamun  Suppiluliyuma ile gizlice  mektuplaşır ve kendisinden prens oğullarından birisini kendisine koca olarak göndermesini ister.

Amarna mektuplarından öğrendiğimize göre bu mektupların içeriği genelde krallıklar arasında kız alıp vermek şeklinde oluşan müttefiklikler ve gönderilen hediyeler ile ilgili. Yani Kraliçe Dahamun 'un ( Ankhesenamen  )  istediği aslında o dönem için çok normal ve siyasi bir hareket. Hitit kralı bundan şüphe duyar ve oğlunu göndermez. Sonra Dahamun ikinci bir mektup göndererek  sitem eder ve talebini yeniler. Ancak durumu öğrenen Tutankamon 'un naibi AY, Hitit kralının oğlunu Sina çölünde öldürür ve Dahamun ile evlenerek Firavun olur.

Bu olay Mısır ile Hitit devletinin arasını açar ve 38 yıl süren sürtüşme sonrasında Kadeş savaşı yapılır.

Kraliçe Dahamun Nefertiti 'nin 3. kızıdır. Nefertiti 'nin oğlu olmayınca Akhenaton ikinci bir eş almış ve bu evlilikten oğlu Tutankamon dünyaya gelmiştir. Naib Ay, aynı zamanda Akhaneton'un da veziri ve Tutankhamon 'un da naibidir.

Nefertiti 'nin Akhaneton sonrasında firavun olduğunu bildiğimize göre bu dönem çok ciddi bir iktidar mücadelesi ile geçmiş olmalı. Akhaneton 'un ölümü ve Tutankamon'un tahta çıkışı ile ilgili tarihlerde iki yıllık bir belirsizlik var. Tutankhamon babası öldüğünde eğer tahta çıktığından çok daha küçükse 9 yaşına gelene kadar Nefertiti firavun olarak görev yapmış olabilir. Daha sonra tahta ortak olmak için Naib AY ile bir anlaşma yaparak kendi kızı ile Tutankhamon'u evlendirmiş olabilir. Son derece ihtiraslı birisi olan Naib AY, Hitit kralının oğlunu öldürmekten çekinmedi ise Nefertiti  'nin de sonunu belirlemiş olabilir.

Nefertiti 'ye ne oldu? Her ne oldu ise Naib AY 'ın bu son ile mutlaka bir ilgisi olmalı. Bu tarihler ise bize çok başka bir bilgiyi veriyor. Uluburun da Nefertiti antik yelkenlisinin ne zaman battığını.

Nefertiti 'nin mührünü taşıyan antik Mısır yelkenlisi Uluburun 'da MÖ 1334 ile 1336 yılları arasında  bir günde batmıştı.

Sonuçta bu antik yelkenlide Nefertiti olmasa dahi Nefertiti ile önemli bir bağı olduğu ve O 'nun siyasi amaçları nedeni ile seyre çıkmış olduğunu düşünebiliriz.

Nefertiti 'nin siyasi çıkarları neydi? BUnunla ilgili tahminlerde bulunabilmek için Ahhaneton (kimi kaynaklar Akhaneten de yazıyor ) dönmine yani Amarna Mektupları dönemindeki siyasi gelişmeleri incelememiz gerekiyor.

Biraz karışık ve sıkıcı gelebilir ama eğer Hitit kralının oğlu Mısır 'a varabilseydi Belki de Kadeş savaşı olmayacak ve tarih çok başka akacaktı.

  • IP logged

  • *
  • İleti: 3573
Umarım sıkılmadınız. Çünkü şimdi bana göre işin en heyecanlı kısmı geliyor. Hani şu filmlerdeki gibi Tutankamon'un tahta çıkmasından 10-15 yıl önceye dönelim.

Dediğim gibi 20-30 yıllık bir süre içersinden her şey inanılmaz şekilde değişmiş. Akenethon sanılanın aksine baş düşmanı olan Hititler ile mücadeleye önem veriyor olmalıydı. Amarna döneminde Hititler çok zor durumdaydılar. Kuzeyden saldıran Kaşkalar Hattuşa 'yı bile yağmalamış, Batıdan da Arzawa 'nın da saldırısına uğramış durumdaydı. 

Kaşkalar ile ilgili neredeyse hiç bilgi yok. Tek çağrışım yapılan Karadeniz 'deki Kaçkar değlarının isminin belkide buradan geldiği düşünülüyor. Kaşkalar ile ilgili bilgi olmamasının nedeni ise Hititlerin ya da Mısırlıların Kaşkalar ile ilgili diplomatik bir bağ kuramamış olmalarından kaynaklanıyor aslında. Bunun kanıtına da birazdan değineceğiz.

Keza Arzawa devleti ile ilgili de çok az bilgi vardır. Arzawa devletinin uzun süre nerede olduğu dahi tsrtışma konusu yapılmıştır. Bugün Arzawa 'nın Luvi dili kullanan ve birçok beyliğin birlikteliğinden oluşan, merkezi muhtemelen Efes antik şehri olan bir devlet olduğu düşünülüyor.

Akenethon Hitit devletinin yıkıldığını ya da etkisisleştiğini düşünür ve İyice güçlen Arzawa devletine bir ulak gönderir. Bu ulak ile Arzawa kralının kızını kendisine eş olarak ister. Böylece yıkılmak üzere ya da yıkılmış olan Hitit devleti yerine Anadolu 'da etkili olacağını düşündüğü Arzawa kralı ile akraba olacak ve iyi ilişkiler geliştirebilecektir.

Tüm bunları El Amarna 'da bulunan tek Hititçe yazılmış olan iki tabletten öğreniyoruz. Bunlar EA 31ve EA 32 olarak numaralandırılmış olan tabletler. Arzawa kralının kuşku ile yaklaşması üzerine Akenethon gelini görmek üzere tekrar bir elçi gönderir. Başlık parası ve düğün hediyeleri ayrı ayrı gönderilecektir. Bunların listesi de mektuplarda açıkça yazıyor.

Mektuplardan Akenethon'un Kaşkalılar ile ilgili talebi de yer alıyor. Arzawa kralından orada bulunan Kaşkaları da kendisine göndermesini istediği anlaşılıyor. Bnezer bir diplomatik ilişkiyi onlar ile kurmak istemiş olmalı.

Gönderilecek olan hediye listesine bir bakmakta fayda var. Sefa Taşkın 'ın çalışmasından alıntılıyorum.

Ve Hattuşa ülkesi yıkılmış (Hawkins; donmuş). Ve işte, sana ulağım Irshappa’nın eliyle kutlama hediyesi gönderiyorum: bir torba altın, 20 mina ağırlığında altın, üç hafif keten giysi, üç keten örtü, üç
keten ‘huzzi33’, 8 keten ‘kusitti’, 100 keten ‘sawalga’, 100 keten 32 (William L.Moran,The Amarna Letters,s.101,102,103 33 Tırnak içinde verilen, hediyeleri anlatan sözcükler, Hitit dilinde, henüz anlamı anlaşılamamış sözcüklerdir. )‘happa’, 100 keten ‘mutalliyassa’, dört büyük ‘kukkubu’ konteyner
“tatlı yağ”, 6 küçük ‘kukkubu’ konteyner “tatlı yağ”,’sarpa’ ve altın ile kaplanmış 3 abanoz sandalye, fildişi kakmalı 10 adet abanoz sandalye, 100 abanoz çubuk.


Şimdi burada biraz duralım. Hediyelerin miktarı ve ağırlığı düşünüldüğünde bunun karayolu ile gönderilmeyeceği açık. Herhalde Arzawa Kralına hediyeleri Hitit topraklarından geçirerek götürülmesi de çok tekin olmamalı. Bu yükün deniz yolu ile yollandığı ya da yollanacağı çok açık.

Bu evlilik gerçekleşti mi? Bu konu ile ilgili henüz birşey okumadım. ancak sorun şu ki tam da bu sırada tarihin sahnesine Hitit kralı Şuppiluliuma çıkıyor ve Hitit devleti bir imparatorlık haline geliyor. İşler öylesine tersine dönüyor ki Tutankamon öldükten sonra Mısır kraliçesi Hitit kralından kendisine oğullarından birisini eş olarak göndermesini isteyebiliyor.

Ancak şu anda bizim ilgilendiğimiz kısım Arzawa Mısır ilişkileri. Bu siyasi ilişkiler Nefertiti antik yelkenlisinin Anadolu kıyılarında ne aradığını da anlamamıza yardımcı olur diye düşünüyorum.
  • IP logged

  • *
  • İleti: 594


Bu konuyu yorum yapmadan takip edenlerdenim. Tekne ile gittiğim yerlerin bir tarihi var ise bu benim de çok hoşuma gidiyor.  Ersin kaptan ve katkı yapan herkesin eline sağlık.

Bu resmi sosyal medyada görünce bu konunun altında paylaşmak istedim...
  • IP logged

  • *
  • İleti: 3573
İyi. Birileri okuyor en azından . Sağol Murat. Bazen kendi kendime konuşuyor gibi hissediyorum. ;)
  • IP logged

e

erdal duran

   Ersin hocam, ben de okuyorum. Bir şey yazmamamın sebebi kendimi fikir beyan edecek yeterlilikte görmememdendir. Sanıyorum birçok kişi de bu nedenle yazmıyordur. Siz yazmaya devam edin lütfen. Keyifle takip ettiğim bir başlık.
  • IP logged

  • *
  • İleti: 1240
  • Selamlar
Bende mutlaka okuyorum,


Tapatalk kullanarak iPhone aracılığıyla gönderildi
  • IP logged

  • *
  • İleti: 101
Ben de okuyorum, konu hakkında hiç bir bilgim olmadığı için susma hakkımı sonuna kadar kullanıyorum ama bilsem dahi bölmemek için yazmazdım :)
  • IP logged

  • *
  • İleti: 3573
Teşekkürler. Bazen isimlerden dolayı anlaşılmaz ya da sıkıcı oluyor diye düşünüyorum. Şu Hitit krallarının adları ile başım gerçekten dertte.
  • IP logged

  • *
  • İleti: 3573
Arzawa krallığının Akheneton 'a vermiş olduğu yanıt ise insanın heycanlandıracak cinsten. Amarna mektuplarında Arzawa kralı açıkça "buraya mektuplar Luvice gelir"  diyerek dönemin diplomasi dili olan Akadca yerine gönderilen mektupların Luvi dilinde gelmesini ister.

Heyecan verici kısım Arzawa kralının bahsettiği diğer mektuplar. Nerede bu diğer mektuplar? Şu bir gerçek ki 
Tüm Anadolu'da yapılan kazılar çok ama çok yetersiz. Bu kazılar için ciddi bir çalışma yapıldığında eminim ki karşımıza inanılmaz bir uygarlık tarihi çıkacak. An itibarı ile Anadolu 'da Hititler sonrasında hakim güç olarak Mısır firavunu tarafından kabul edilen Arzawa krallığının bırakın arşivlerini daha baş şehrinin neresi olduğunu dahi bilmiyoruz.
  • IP logged

  • *
  • İleti: 3573
Bugüne kadar Antik çağlardaki rotaları daha önceden yapılmış çalışmaları inceleyerek , denizci gelenekleri ve uygulamalarından hareketle yorumlamaya çalıştık. Burada takip ettiğiniz amatör çalışma, aslında bu konuda ne kadar çok boş va araştırmaya değer alan olduğunu gösteriyor.

Halihazırda bulunmuş olan ve burada konu edilen antik çağ batıklarının tamam  ticaret gemileri. Bu gemiler ve rotaları ile ilgili yorumlar yaparken antik çağ ticareti , daha da detaya girersek para ve mal hareketlerini çok iyi bilmek gerekiyor.

BU konuda ne yazık ki dünyada yapılmış çok az çalışma var. Ancak Türkiye de Erkan Ildız tarafından yapılmış ve 2013 yılında yayınlanmış çok önemli bir çalışma var. Eski Çağlarda BAnkacılık ve Bankerlik.

Bu çalışmada hen dönemin deniz hukuku , hem de deniz bankacılığı geç tunç çağını da kapsayacak şekilde anlatılıyor. Gerek Tunç Çağında , gerekse Roma döneminde deniz ticareti gibi son derece riskli olabilecek bir yatırımın nasıl yapıldığı anlatılıyor.

Riski azaltmanın tek yolu doğru deniz rotaları evet ama ne zaman? İşte bu çalışmada denize ne zaman çıkılması gerektiği açıkça anlatılıyor.

Hesiodos, Erga kai Hemerai (İşler ve Günler) adlı eserinin denizcilikle
ilgili bölümünde hem deniz yolculuğunun zorluklarını bir bir sıralar hem
bu tür yolculuklar için yaz dönencesinden sonra, temmuz ve ağustos
aylarında 50 günden yararlanmayı önerirken şöyle der:

“Yaz ortasındaki gün döneminden sonra
Elli gece elli gün sürer insanların
Denize açıldıkları mevsim.
O mevsimde gemilerin paralanmaz,
Deniz tayfalarını elinden almaz.
Ama deprem tanrısı Poseidon,
Ya da ölümsüzlerin kralı Zeus
İlle de yok etmek istiyorsa onu, o başka.
Çünkü iyilikler de onlardan gelir, kötülükler de.
O mevsimde rüzgarın nereden eseceği bellidir,
Ve belalı değildir dalgalı deniz.
Korkma o zaman, rüzgarlara güven
Sür hızlı gemini denize, yükle yükleyeceğini,
Ve bir an önce dönmeye bak yurduna.
Ne yeni şarabı bekle, ne de güz yağmurlarını,
Ne de kış habercisi Lodos fırtınalarını.
O Lodoslar altını üstüne getirir denizin,
Güz yağmurları boşanır ve deniz belalı olur.
Bir başka mevsim daha vardır denizciliğin:
İlk baharda incir ağacının tepesinde
Kuzgun pençesi gibi yapraklar gördün mü
Açıl denize; bahar seferinin zamanıdır.
Ama övme o mevsimi, yüreğin hoşlanmaz ondan.
Tam vaktini bilip belayı önlemek zordur,
Ama insanlar yine de açılır denize
Çünkü görmez olur yüreklerinin gözü:
Para fakir fukaranın ciğeridir,
Oysa ne kötü şeydir dalgalar içinde ölmek.
Hadi sen beni dinle, iyi düşün bunlar üstüne:
Bir geminin karnına yükleme varını yoğunu,
Çoğunu karada bırakıp azını gemiye koy.
Amansızdır denizde karşına çıkacak bela:
Fazla yüklü arabanın oku birden kırılıp
Yitirmiş gibi olursun içine bütün yüklediklerini.
Ölçülü ol, neyi ne zaman yapacağını bil.


Çok sonraları Roma döneminden bir çalışmada ise durum aradan geçen yüzlerce yıla rağmen pek de değişmez. Buyrun;

Geç Roma Dönemi’nde (yaklaşık M.S. 400) askeri bir el kitabı yazmış
olan Vegetius, deniz yolculuğunun daha az tehlikeli olması için şu
önerilerde bulunur:
“Deniz yolculuğunun en güvenli olduğu dönem Haziran
‘kalendi’nden 6. gün öncesi ile Ekim ‘kalendi’nden önceki 18.
gün arasına dek düşen dönemdir; yani Mayıs’ın 27’sinden
Eylül’ün 14’üne kadar olan zaman dilimi güvenlidir. Mart, Nisan,
Mayıs’ın başı güvenli olmayan aylardır. Kasım ‘idi’nin 3. günü ile
Mart ‘idi’ başlamadan önceki 6. güne dek, yani 10 Kasım’dan 10
Mart’a kadar olan zaman diliminde deniz trafiği tümüyle
olanaksız hale gelir


Keza benzeer tarihler günümüzde de hala devam eder. Kimi Karedenizli balıkçılar neredeyse bu süre zarfında asla denize çıkmazlar. Bunun hikayesini en doğru tarihleri Ahmet Kabaalioğlu verecektir.

Bu bize neyi göstriyor? Bu konu başlığını takip edenler Nefertiti gemisinin (Uluburun batığı ) kadim denizclik bilgilerinden hareketle Ağustos ayında battığını tahmin ettiğimi hatırlayacaklardır.

Yine bu konu başlığında dönüp dolaşıp Nefertiti gemisine gelmemizi yadırgayanlar olabilir. Ancak öyle önemli ve öylesine detaylı bir kazı yapılmış ki o dönem ait paha biçilmez bilgiler veriyor. Batıkta bulunan ağırlık ölçüleri Ugarit tüccarlarının kullandığı ağırlık ölçüleri ile aynı. Bu durumda gemide bir Ugarit tüccarı ya da bu sistemi kullanan birileri olduğunu da kabul etmek gerekir. Bu geminin Ugarit limanından yolculuğuna başlamış olabileceği hiç de yabana atılacak bir görüş olmaz.

Neden Uluburun batığına dönüp dolaşıp geldiğimizin nedeni ise , okuduğum çalışmaların konuları farklı olsa da en önemli kanıtları bu batık. Dolayısı ile bu batığın rotası ve seyir amacı ile ilgili her fikir yürütme , kimi zaman sınırları zorlasa da bence önemli.









  • IP logged

  • *
  • İleti: 3573
Bir ilginç bilgi olarak vereyim. Günümüzde kadınların çok çalıştıkları bankacılık sektöründe eski çağlarda kadınların bankerlik yapması da yasakmış.
  • IP logged

 
Yukarı git