Bir iki gündür Kaan 'ın yazıları özlemiştik. İyi geldi...
Bayılıyorum bu konuda tartışmaya.. sırayla gidelim..
Sevgili Kaan, Bana haksızlık ediyorsun.
Aynen dediğin gibi yapıyorum çünkü. Şu tavsiyenle başladığım Balck Sails 'i bitirdim. Şimdi de Viking'ere başladım. Adamlar kıyıyı bulmak için yanlarında -sanırım kuzgun- kafes içinde kuş taşıyorlar.
Şimdi bu durumda benim bunu görür görmez, Tayo Mar 'a ahşaptan kuş kafesleri yaptırmam lazım. Oysa Tayo Mar 'da GPS, otopilot , chart plotter , telsiz , güneş paneli, yani uzun yol için gerekli tüm ekipmanlar var. Cep telefonumda Navionics, Marine Trraffic, On course, Poseidon, Windity, Anchor Life, Zello yüklü. Bunlarsız seyir düşünemiyorum bile. Ayrıca 3 adet pusula, dürbün, yani bu işte kullanılan - GEREKLİ - tüm modern ekipmanlar mevcut. Denk getirebilirsem ucuz bir su yapıcı almak isterim mesela.
Benim yazdıklarımın temelinde bir felsefe var. Kara yaşamında da uygulamaya çalıştığım.. Şu yeteri kadar felsefesinden bahsediyorum.
Denizde daha doğrusu tüm doğada insan dışındaki tüm canlılar ihtiyaçları kadar tüketiyorlar. Örneğin bir balıkçıl kuşu fazla balık yakalayıp, bunu sahildeki yaşlı martıya tüyleri karşılığı satmıyor. Ya da bu iş için diğer balıkçıl kuşlarını kendi kumpanyasında çalıştırıp, onların yakaladığı balıkları satıp, buradan elde ettiklerinin çok azını çalıştırdığı balıkçıl kuşlarına vermeyi düşünmüyor .. Aslında çok ilginci herhangi bir balıkçıl kuşunua da bu şekilde bir iş yaptıramazsın zaten. Yani kapitalist sistem kadar , kominist sistem de doğaya ters aslında. Neyse bu fazla politik oluyor.
Yani demem o ki, insan olarak karasal hayatımızda uygulayamasak ta en azından denizde daha doğa ile uyumlu olmalıyız diye düşünüyorum. Doğa ile uyumlu olmak demek, aynı zamanda O'ndan ihtiyacın kadar yararlanmak, aldığın kadarını da verebiliyor olma demek bana göre.
O yüzden de denizde -bana göre- kimi ihtiyaç gibi gözükenlerin ihtiyaç olmadığını , daha basit ve kolay yöntemler ve kimi tercihler ile kendimize ve etrafımıza daha faydalı ve uyumlu olabileceğimizi düşünüyorum en azından denizde.
Onları da yazarken bir dayatma yapmıyorum. Biraz dokunduruyorum tabi ama bu da işin doğası ve eğlenceli tarafı da değil mi zaten.
Hakaret içermediği sürece , her türlü eleştiriyi ve espiriyi de memnuniyetle karşılıyorum. Bak geçenlerde Matay -dayaklık- Ersin diye takılıyordu (umarım takılıyordu:) )
Şimdi , eskiden teknelerde tuvalet bile yoktu , Sadun Boro, tuvalet yerine bir kova ile dünyayı dolaştı demek, teknenizde tuvalet koymayın demek değil ki. Burada söylenmek istenen, tuvaletteki manuel pompayı bile üç defa çekmek yerine, elektrikli tuvalet kullanan zevata. Sevdiğimiz ismi lazım değil, yakın bir dostumuz, Adanalı olur kendisi , Kapı gibi adamdır da .. anladınız siz kimdir, teknesine elektrikli tuvalet taktırdı. Şimdi bu dostumuz için , elektrikli tuvaletin düğmesine basması ile , üç defa pompa koluna basması arasında bir fark yok. Hani kolunu koysa zaten pompa çalışacak. O derece işte. Ne gerek var elektrikli tuvalete ? diyorum. Bence gerek yok.
Bak teknede insanın ailesi kalabalıktır, çok misafirperverdir iki tuvalet ihtiyaç olabilir. ama BENCE elektrikli tuvalet bir ihtiyaç değil. Peki ben bunu böyle yazınca kime ne dayatmış oluyorum? Yani eleştiremeyecekmiyiz bu tarzı bize ters geliyor ise ?
Ben teknik detaylar veriyorum. Farklı tekne modellerinden, farklı armalar ve kullanım tarzlarından yazmaya çalışıyorum. Kazara aldığım bir yelkenliden öğrendiklerimi paylaşmaya çalışıyorum.
Şimdi çok teknik bir detay yazacağım. Lütfen bu kısıma teknik bir yanıt istiyorum. Açık net . Mümkünse tabii. Bana göre yanlış şurada. Şimdi markoni arma bir yelkenlimiz var diyelim. En moderninden. BU teknede alüminyum direk ve bunun üzerinde bir ray sistemi var yelkeni basmak için doğru mu? Şimd 28 feet Hunter da dahi ana yelkeni istediğin şekilde trim etmek için vinç kullanman gerekir. Neden böye? Çünkü alüminyum direk profili, kanat ile ciddi uyumlu ve yelken formu ile bitişik olsun diye de ray sistemi kurulmuş. Böylece daha iyi orsaya giriyor tekne doğru mu. ? Özellikle orsa seyrinde , yelkeni vinç kullanarak iyice geriyoruz değil mi. ?
Bakınız bu randa arma da nasıl oluyor. Yelken , altta bumba ve üstte de serene bağlı, bumbaya " loose foot " şeklinde bağlamakta. bu detayı ayrıca anlaatacağım ama konu şimdi bu değil.
Hem bumba hem de seren, direğe sabitlenmiş değiller. Uçları çatal şeklinde ve direk üzerinde rahatlıkla hareket ediyorlar. Tayo Mar 'ın ana yelken alanı, neredeyse 32 feet bir markoni armanın yelken alanı ile aynı. Buna rağmen hiç vinç yok.
Çünkü, ana yelken , direğe gargari halkaları ile bağlanıyor. Yani neredeyse hiç sürtünme yok. Şİmdi siz , ana yelkeni bastığınızda , serenin üzerindeki iki adet palangayı aynı anda çekiyorsunuz.
http://www.classicboats-turkiye.com/820/pdf/randaarma.pdfCem Gür 'ün çevirisini ve çalışmasını link olarak verdim. Randa armanın nasıl basıldığını " yelkenleri basmak " bölümünde resimli olarak anlatıyor. İlginizi çekerse bakınız. Ben de derdimi anlatabileyim.
Şimdi efendim. Nasıl oluyor da hiç vinç kullanmadan, yani çok ciddi bir güç kullanmadan yelken istenen form ve gerginliğe getirilebiliyor?
ana yelkenin üst kenarı, serene kısa aralıklar ile bağlı. Seren, direğe sabit değil ve direk üzerinde yukarı doğru kaymakta. Bumba da direğe sabitlenmemiş ve seren yukarı basıldıkça , yelken bumbayı taşıyor ve istenen yüksekliğe kadar direğe basılıyor. BUmbayı tek taşıyan ana yelken. Yani bumbanın ağırlığı tamamen ana yelken tarafından taşınmakta. Böylece serenin yukarı doğru çekme gücü ve bumbanın ağırlığı yelkene istenen gergin ve torlu formu veriyor. Ve tüm seyir boyunca hava durumuna göre değişiklik gösteriyor.
Yani sizin markoni armada , kol gücü ve vinç ile yaptığınız işi , ya da elektrik gücü ile yaptığınızı bu sistemde bumba ve seren ile kendiliğinden yapmış oluyorsunuz. O yüzden de vinç olmadan iki dilli iki makara yani basit bir palanga ile ana yelkeni basmak mümkün oluyor.
Dezavantaj nedir. ? Randa arma , orsaya daha az giriyor. Yarışmıyorsanız, varsın daha az girsin ne olur ? Üstelik bu da tam doğru değil. Randa armanın orsa seyrindeki sorunu, serenin güngörmez yakasının, istenilen oranda teke aksına çekilemiyor olmasından kaynaklanıyor. Oysa karanfil yelkenin mandarı ile serenin güngörmez yakası ucunun çok rahatlıkla kontrol etmek mümkün. Böylece daha iyi bir orsa performansı yakalanıyor.
Kaldı ki serenin bu bağımsız hareketi , sert sağnaklarda yelkenden çok rahatlıkla rüzgarın kaçmasına imkan veriyor. Bu özelliği sayesinde zaten bu kadar büyük yelken alanı kullanmak mümkün oluyor zaten randa arma da.
BUmbaya da "loose foot " (serbest alt yakalı yelken , direk sarma yelkenler de bu sınıfa giriyor ) şeklinde yani bumbaya sadece ıskota köşesi ve karula köşesinden bağlı olduğundan sert sağnaklarda buradan da ciddi rüzgar kaçışları oluyor. Bu durum daha konforlu bir seyir yapılmasına imkan vermekte.
Şİmdi bunları gördükten yaşadıktan sonra , soruyorum, ben nasıl olur da randa armanın üstünlüklerini anlatmam.?
Hiç mi eksiği yok? var elbette.. O da iğnecik seyrinde istemsiz kavança atma riski, markoni armadan yüksek. O kadar. Bunu da bumbaya bağladığınız halat ile çözüyorsunuz. O kadar.
Gelin diyorum gelmiyorsunuz. Kendi gözlerinizle görün, yaşayın diye.