Ne zamandır aklımdaydı bu gemiyi yazmak da bir türlü fırsat olmadı.
Bundan 7-8 yıl kadar önce çok ilginç bir konferansa katılmıştım. Konferans Helsinki - Stokholm arası çalışan bir feribotta yapılıyordu. Katılımcılar da hem bu ilginç gemi atmosferini yaşıyor hem de iki şehri de görme şansı elde ediyordu. Baltık denizinde bu rotaya bakarsanız Stokholm'e girmek için bir geminin binlerce minik adanın arasından geçmesi gerektiğini görürsünüz. Bu minik adacıkların bazıları özel mülkiyet olup üzerinde ev olanlar bile vardır ve sabah Stokholm'e yaklaşan geminin güvertesinden bakıldığında sürreal bir görüntü oluştururlar.
Stokholm'e varınca 5-6 saat boş vakit koymuş organizatörler millet şehri gezebilsin diye. Öğleden sonra aynı gemi ile dönülecek dolayısıyla bir şeyler görebilmek için eli çabuk tutmak gerekiyor. Zaten çok büyük bir şehir değil, hemen merkeze gidip turizm masasını buldum ve 3-4 saatte neler yapılabileceğini sordum. Bana Nobel ödüllerinin verildiği Nobel müzesini, tarihi şehir merkezini, İskandinav hayatını anlatan güzel tematik bir parkı ve Vasa müzesini söylediler.
Vasa neymiş ki diye fazla ilgimi çekmedi başta ama bütün kılavuzlarda ilk sırada gösteriliyor. Diğerlerine de vakit ayırmaya özen göstererek merak ettim gittim. Gerçekten gittiğime değdi.
Vasa 1620'lerde inşa edilmiş bir savaş gemisi. O dönemin İsveç kralı savaşa hazırlık kapsamında inşa edilmesini ve acele edilmesini istemiş. Haşmetli birşey yapmaya çalışmışlar. Gemi ders niteliğinde ibretlik bir mühendislik hatası olarak olması gerektiğinden daha yüksek ve dar inşa edilmiş bir şekilde. Ağırlık merkezi çok yukarıda (muhtemelen kaldırma merkezi ile aynı hizada) inşa edilmiş. Rivayet o ki stabilite testi bile çok üstünkörü yapılmış. 1628'de aceleyle suya indirilmiş, 1 mil bile gidememiş, ilk hafif dalgada alabora olup batmış. 300 kişilik mürettabatın kaçının hayatta kaldığı konusunda bir bilgi yok.
Gemi yaklaşık 350 yıl kadar dipte kalmış ama dibin özel balçıklı yapısından dolayı neredeyse aynen korunmuş. 1961 yılında İsveç'liler çıkarıp biraz restorasyon ve makyajdan sonra bu müzede sergilemeye başlamışlar. Müzede içine giremiyorsunuz ama etrafını çepeçevre gezip bütün o harika ahşap işlemecilik detaylarını görebiliyorsunuz.
İsveç'liler ilginç adamlar; bu mühendislik hatasını bile bir turizm merkezine çevirmekle kalmamışlar, İsveç'in "büyük güç zamanları"nın bir sembolü olarak pazarlıyorlar.
İsveç'li adamlarından değil de kadınlardan bahsetmeden bitiremem... Ingrid Bergman, Greta Garbo, Scarlet Johansson, saymakla bitmez zaten de...
Gidip bir yerinde görün ne dediğimi anlarsınız... Rasyonel beynim istediği kadar "millet kavramının biyolojik ve bilimsel bir temeli yok" diye tırı vırı etsin, "iki dakika dur be baba" diyen bir taraf da var beynimde...
Süper bir yer İsveç...
"...parce que je suis heureux en mer et peut-être pour sauver mon ame..." - Bernard Moitessier