ATHAR BEŞPINAR'IN ARDINDAN SADUN ABİ AŞAĞIDAKİ YAZIYI YAZMIŞ
1987 yılından bir yazı
Kaynak Yelken Dünyası
TÜRK YATÇILIĞININ BÜYÜK KAYBI: ATHAR BESPINAR
Athar Beşpınar, işine çok sadık, namuslu, denizciliğimize emeği geçmiş, çok kıymetli ustalar yetiştirmiş yeri doldurulamayacak büyük bir insandı.
Sadun BORO
Ağustos ayı, Ekincik'te "My Marina" önünde demirliyim. Akşam gelip, yanımızda bağlayan Feda Kaptan yatının sahibi, eski dostumuz Semuh Günur'la güvertede oturmuş, sabah kahvemizi yudumlarken, Fenerbahçe'den, Yelken Kulübü'nden dostlardan söz ediyoruz. Daha doğrusu, ondan haber alıyorum. Bir ara "Ya, Athar'ı da kaybettik" deyince, kahve boğazımda düğümlendi, dona kaldım.
Yalnız ben değil, eminim o an, Kısmet'in de tepeden tırnağa titrediğini hissettim. Nasıl üzülmeyelim. Kısmet'i tomruktan, ağaçtan yontup, biçip, bugünkü haline o getirmiş, o yaratmıştı. Omurgasından, cundasına kadar, her parçası, her çivisi, onun titiz nezaretinde hazırlanmış, yerine konmuş, çakılmıştı.
Athar BEŞPINAR ile dostluğumuz ellili yıllara dayanır. İngiltere'de tahsili bitirip, ilk Okyanus aşırı Amerika seyahatinden döndükten sonra, İstanbul Yelken Kulübü'nde, kendisini tanımıştım. Mizaç olarak sıkılgan, çekingendi. Pek kalabalığa girmez, içki sofrasına oturmaz, etrafı ile daima bir mesafede kalmayı tercih ederdi.
Babası zamanın sayılı gemi yapım mühendislerinden Hintli Asaf Bey'di. Yelkene, denize merakını babasından almıştır. Gençliğinde, bir hayli yelkenle gezdiğini, İpar yatının birkaç seyahatine katıldığını anlatırdı. Ben tanıdığım zaman, artık pek denize çıkmıyordu. Edip Ağabeyin bir tratasını almış, onu yata çevirmişti. Fenerbahçe mendireğinin içinde onunla oynar, tentesi ender açılırdı. Hatta, boya için karaya çektiğinde, altından pabuç kadar midyeler çıktığını gülerek anlatırdı.
ATHAR BEŞPINARIN KİŞİLİĞİ
Athar, Amerikan Koleji'nde okuduktan sonra, babasının da desteği ile, kendini çok iyi yetiştirmiş, yetenekli bir yat yapımcısıydı. Gençliğinden beri, kendi çizdiği planlarla sayısız tekneler yaptı. Rahmetli Harun Ülman Bey, Türkiye'de ilk modern yat inşasını başlatmış. Athar onu ilerleterek devam ettirmiş bir kimseydi. Bu konuda, zamanın söz sahibiydi. İlk büyük boy teknesi Lili II'nin yapılışı, bir hadise olmuştu.
Tekne çiziminde muhafazakardı. Çok modern tipler yerine, yetiştiği zamanın da etkisiyle, klasik hatları tercih ederdi. Sağlamlık, temiz işçilik, en iyi malzeme kullanımı, onun değişmez kaideleriydi. Kafasının ermediği istekleri, kat'iyen kabul etmez, boş oturur, gene taviz vermez, beğenmediği işi almazdı. Ucuz olması için, kalitesiz yaptırılmak istenen bir tekneye elini sürmezdi.
En pahalı malzemeyi kullandığı ve en iyi ustaları çalıştırdığı için, yaptığı tekneler doğal olarak diğer yapımcılarınkine oranla daha pahalıya çıkardı. Onun bu huyunu ve yıllarca kendisini tanıyıp, yaptığı işleri bildiğim için, Kısmet'i yaptırmaya karar verdiğim zaman, ikinci bir isim aklımdan dahi geçmedi.
Fiyatta bir fikir edinmek için, Amerika'dan getirttiğim planları alıp, Athar'la beraber Ayvansaray'a gitmiş, oranın en iyi ustası, rahmetli Hürrem Ustayla konuşmuştuk. Maden hariç (ki o zaman 5.000 lira tutuyordu), Kısmet'in yapımına, beyazına, 35.000 lira istemişti. Sonradan aynı planı, Athar'a tam 62.000 liraya sipariş ettim.
Bana bir koca sayfa maliyet dökümü çıkarmıştı. Sala için kullanılacak keresteden, Salacak' taki atölyesine gidip gelme yol parasına kadar, bütün yapacağı masraflar dökülmüş, sonra makul (galiba yüzde ondu) bir kân üstüne koyup, bu rakamı çıkarmıştı. (Maalesef bu teklif, İstanbul'daki evraklarım arasında. Yoksa, hem kendisinin ne kadar ciddi çalıştığını göstermek, hem de bugünkü yapımcılara bir örnek olması için, bu yazı ile beraber yayınlanmasını pek isterdim). Bu rakamdan ne ben bir tenzilat istedim, ne kendisi yaptı. Ve cebimde 4.500 lira birikmiş para ile, ona siparişi vermiştim. O zamanlar, para kazanmak için, Tarsus'taki bir fabrikada çalışıyordum. Rahmetli, para yetiştiremeyeceğimden çekinip, uzun zaman işe başlamamıştı. Yazdığım mektuplara, iki kelime ile cevap verirdi. "Para yolla..." Ancak, biriktirdiğim para yirmibini bulunca, o zaman Kısmetin omurgasını kızağa koymuştu. Ve ben, teknenin tüm inşası boyunca, başında bulunmamış, ama en iyi şekilde yapılacağından da en ufak bir tereddüdüm olmamıştı. Zaten, bulunsaydım da, daha iyisini yaptıramazdım ki.
O zamanlar (1963), en iyi kaplamalık çamın metresi 500-600 lira iken, Yenikapı'daki koca bir kereste deposunun altını üstüne getirip, tek tek seçmiş ve tam 1200 liraya kaplamalık ağaç almıştı. İşte, iş dürüstlüğü böyle bir insandı.
İşine çok sadıktı. Yaz kış, bir gün aksatmadan, işçilerle beraber atölyeye girer, onlarla paydos ederdi. Yerine konulacak her parçayı, çakılacak her çiviyi kontrol eder, en ufak hataya göz yummazdı. Çok adam yetiştirdi. Bugün İstanbul piyasasının en kalbur üstü ustaları İlyas'ı, Muharrem'i, Bilal'i ve daha niceleri, onun yanında, mesleğin inceliklerini öğrendi.
Türk yatçılığı, kendisine çok emeği geçmiş ve yeri doldurulamayacak bir büyük ustasını kaybetti.
Allah rahmet eylesin...
NOT: Bu yazıyı, kara haberi duyduğum zaman yazıp, yollamak istedim. Ama, elimde kalem bir türlü yürümedi. Eylül sonunda, Gökova'ya hareketten evvel, Mesut Barandan, Athar hakkında, dergide herhangi bir yazı çıkmadığını hayret ve üzüntü ile öğrendim. Ne acıdır ki, Türk yatçılığının gelişmesinde en çok emeği geçmiş bir kimse göçüp, gidiyor da, memleketin yegane yatçılık dergisinde, onun hakkında iki satır yazı çıkmıyor.
SADUN BORO YELKEN DÜNYASI ARALIK 1987
Yaşayıp gidiyoruz.