Aynen de öyle Cem Reis. Sözcüklerle -lafla peynir gemisi değil- taka tabii ki de yapılıyor. Bu yarım kemere, mezerna kasnağı, faytoncu vidası, mercimek kafa bedenleri, kavela çakmak sözcükleri burada benim çalışmanın definesinin göz kamaştırıcı parçalarından - sözcüklerinden- birkaçı. Ben bunlara hiçbir şekilde ulaşamazdım. İşte bu yüzden bu işlem -danışma- sanırım bir ada gösterip, defineleri buraya bırakın, ben alırım, eyleminin dolaşığı.
Olmaz mı öyle usta. Alttaki paragraf da onun betimlemesi;
"Ahşap tekne yapmanın piri Necip. Her sabah, kim bilir kaç tekneyi onardığı, kaç balıkçıya sıfırdan kayık, sandal yaptığı barakasını tavaf etmeden kahveye gelmiyor. İşi olduğundan değil. Eski alışkanlık onunkisi. Sebebini sorduydum birkaç defa. Yarım ağızla, takım taklavatı temizlediğini, önceki günden birikmiş tozları sildiğini, söylediydi. İnce adamdır Necip Efendi. Hassastır, duyguludur. Sever işini. Severdi daha doğrusu. Ağacın, ahşabın, tahtanın dilini bilir, içinin hasasiyetini katardı sanatına. Onun yaptığı tekne, bin tekne arasında, hızlandıkça şahlanan at gibi yükselen baştan, suyu yarışından, kıçtan serdiği suyu saç örgüsü zarafetinde burup atışından bellidir. Senelerce ter döktüğü, emek verdiği, ekmeğini yediği yer kıymetli onun için. Ayrı bir sadakatle, sevgiyle bağlıdır rendesine, keserine, törpüsüne. Maneviyatı için bir şeyler buluyor ki gitmeden edemiyor her sabah. Belki bir iskarpileye dokununca eski zamanlara gidiyordur bir anlığına. Belki bir çam tahtası alıyordur bazen. Uzun uzun, gözleri yaşarana kadar kokluyordur. Dalıyordur tahtanın incecik, damarlı kabartılarına, çizgilerine. Bir testere alıyordur farkında olmadan. Askerden yenilerde gelen torununa tahta kayık yapmaya koyuluyordur."
Bu yapılan şey, bütünün içerisinde belki bir paragrafta birkaç cümle olacak ama öyle tukacak bu işin tadı, diye düşünüyorum.
Oyuna katıldığın için çok teşekkürler.