Güzel dilekleriniz ve mesajlarınız için çok teşekkür ederim.. O zaman devam edelim...
4 Ekim 2016 Salı - 1. Gün
Uyanamadığım sabahların hep motivasyon eksikliğinden olduğunu düşünürüm. Zira, ne zaman balığa çıkacak olsam, yollara düşecek olsam alarm çalmadan 3-5 dakika önce uyanırım. Bu da o sabahlardan biri. Kaptanla bir gün önce yaptığımız kısa seyir toplantısında haliyle gün doğarken limandan ayrılmayı hesaplıyoruz. Sabah olup da pompa istasyonuna yanaştığımızda görevlinin orada olmadığını, beklememiz gerektiğini bildiriyorlar.. Gün yükseliyor ama neyse ki çok geçmeden 400 litre depoyu dolduruyoruz.
Artık yola çıkma zamanı, kaptan dümende benim elim işte gözüm oynaşta; Dalyan Burnu geçer geçmez hemen salıyorum sırtıları. 900 millik yolda kim bilir neler yakalayacağım...
Hava beklediğimiz gibi süt liman, ilk kerteriz Doğanbey burnu, burayı aştıktan sonra Sisam'ın doğusundan Dilek geçidine girip önce Bodrum'a ardından Deveboynu Burnu'na kadar düşeceğiz.
Yol uzun heves edip dümene geçiyorum ama 10 dakika sonra kaptan dümeni geri istiyor niye diye sorunca 10 dakikadır S çize çize gidiyormuşum yol böyle bitmezmiş. Yaa ben saatlerce 33 metre gulet kullanıyorum mis gibi gidiyor bu Keçi niye böyle yapıyor diye sorunca önce biraz isteksiz üstü kapalı anlatıyor ama ben üsteledikçe bu sefer sinirlenip detaya giriyor. Velhasıl benim tepki sürem yavaş kalıyormuş, dümenin küçük boşunu alıp pruva dönmeye niyet ederken cevap vermem lazımmış. Ne güzel işte öğrene öğrene gidiyoruz..
Öğleden sonra başlayan hafif rüzgarla bir heves basıyorum ön yelkeni ama biraz nafile, bize pek hayrı olmuyor, zaten kaptan da motorla mutlu hiç niyeti yok yelkene. Bir yandan motor, azıcık da yelken önce Sisam'ı sancağımıza alıyoruz, ardından Dilek geçidini geçip tekrar aşağıya doğru dümen tutuyoruz..
Didim'i geçince önümüzde tekrar bir körfez geçişi var artık hava kararıyor. Gözleri kan kırmızı, şahin gibi gözleriyle bir burundan diğeri gören bizim kaptan gün boyu navigasyona pek itibar etmemişti. Akşam olunca chartplotter'ı yine rotasız sadece kertizini görecek şekilde ayarlamı istiyor. Kaptan diyorum rota çizdim, çizgiden yürü istersen. Yok ben bilmezmişim ona gerek yokmuş. Peki, kaptan sensin viya böyle... Denizin ortasında parlak yüksek ışıklı gırgırlar fener alayı gibi; bizi kaptanın balıkçı hikayelerine götürüyor.. Gece 11 suları Yalıkavak'ı geçerken artık dikkatler tamamen denizde, kayalıklar arasındaki geçişte haritayı yoklarken onlarca batık gemi işareti beliriyor; insan bu kadar batık olduğunu görünce ürpermiyor değil pür dikkat kayalıkların arasından Hüseyin Burnu'na devam ediyoruz..
Burnu dönüp de Kos'u geçmek için Güneybatı istikametine yönelince iyi bir rüzgar başlıyor, iki yelkeni de basıyoruz ama kaptanı yine motoru kapatmaya ikna edemiyorum. Dalga boyu da giderek artıyor ama tirhandil bu işte; arkadan gelen dalgalar tekneyi hiç hırpalamadan akıp gidiyor. Bu esnada tekne iyice yattığından kamara zemininde suların bir sağa bir sola gidip geldiğini görüyorum. Hay Allah tekne bu kadar suyu ne ara aldı, sintine pompalarını kontrol ediyorum, çalışıyor ama tekne sallandıkça, yanlardan üste su basıyor. Sallandıkça da pompa su basıyor kesintili şekilde. İnsanın aklına bin bir soru geliyor gün boyu su yapmayan tekne nasıl oldu da bu kadar su aldı? Gece vakti alıyor bir telaş. İster misin tekne bordadan bir yerden su alıyor olsun. Sintine kapağını kaldırınca durum tüm çıplaklığı ile karşımda. Eğrilerin arasındaki kanallar tıkanmış, sintine de sakin sakin duran sular tekne yattıkça yan taraflardan kanalları aşıp orta yerde oynama başlamış. Elde çatal başlıyorum kanalları temizlemeye. Hah diyorum şimdi oldu, tahta hakkını vermeye başladı. yarım saatin sonunda sintine faresine dönmeyi başardım... Kanalları çatalın arkasıyla açtıktan sonra iş ortalığa saçılan yağı kiri temizlemekte. Güç bela hallediyorum ama neyse ki içim rahat tekne bir yerinden su almıyor...
Kos'u maceralı bir şekilde gerimizde bıraktıktan sonra benim için bu seyirdeki iki önemli noktadan birine doğru rotamızı tutmaya başlıyoruz. Biri Deveboynu Feneri diğeri ise Gelidonya Feneri.
Bülent Reis Antalya körfezi geçişini anlatınca ben de kendimi tutamadım, içimi dökmüştüm merak edenler için buyrun efendim:
http://heyamolahey.com/kose-yazilari/antalya-korfez-gecisi-uzun-surer/30/Evvelce Knidos'tan Deveboynu fenerine çıktığımda vurulmuştum karşımdaki görüntüye bir tarafta Gökova Körfezi bir tarafta adalar. Görüp de hayran kalmamak elde değil ama o zaman içimdekinin ne olduğunu daha net anlamıştım, denizden selamlamalıydım bu feneri; varlığı o zaman anlam kazanacak, bu güzel denizlerin doyumuna o zaman varacaktım. gece yarısı saatler ilerledikçe kalan mesafeyi sürekli ölçerek gözümü pruvaya diktim; feneri bir an önce görmeliydim.. Bizim Deli Metin de ilerde çakar var deyip duruyor. Ne çakarı gözünü sevdiğim Deveboynu o, çakar dediğin denizde olur bu fener bir anıt. Az sonra gözümüze görünüyor, konuşacak bir şey yok yalnız kalma vakti, ağır bir duygu yüküyle ön tarafa geçiyorum sonra Gelidonya da yaptığım gibi o Deveboynu'nun ışığında bırakıyorum kendimi düşüncelere. Vay be Erman, kendi kayığınla geçiyorsun işte bu denizleri; hiç düşünür müydün bu kadar erken olacağını, biliyorsun olacaktı birgün ya... Dönüp davlumbazın penceresinden kaptana bağırıyorum "Kaptan, birgün kendim geçeceğim buradan, Özden de olacak yanımda : ) " Gülümsüyor şu şaşkına bak der gibi... Kendi küçük zaferimle mutlu olurken uykuya geçiyorum, sabah gün doğarken ben dümen tutacağım...
5 Ekim 2016 Çarşamba - 2. Gün
Seyir halinde yaklaşık 3 saat yarımyamalak uykudan sonra gün doğmadan ayaklandım. Uyku sırası kaptanda neredeyse 20 saattir uyumuyor. En kötüsü karşıdan Güneş geldiğinde olurmuş; Güneş yükselene kadar 2-3 saat dümen tut sonra ben devam ederim dedi.. Nöbet sırası bende...
Güneş tam karşıdan doğarken biz de Simi'ye ulaştık, Güney taraftaki boğaza dümen tutuyorum. Kendisine uyku tulumu aldığım deli kaptanım nemin içinde battaniyeye tırtıl gibi sarılmış uyuyor (sonraki günler alıştı tuluma)
Artık rotamız Fethiye körfezi, Rodos'un Kuzey burnundan Kaş'a da geçebilirdik ama Deli Metin'le beni buluşturan kaptanımız nam-ı diğer Captain Jack bizi bekliyor. Rota uzayacak ama dostlara merhaba demeden geçmek olmaz. Dümeni Fethiye Körfezi'ne kırıyoruz..
Gece biz farketmeden bir uçan balık güverteye düşmüş, sabah bulduk kendisini, Seyir sonuna kadar da güzelce kuruttum kendisini ama bizim kaptan gereksiz görüp onu ait olduğu yere iade etmiş
Gün boyu rüzgarsız süt liman devam eden seyrin ardından Fethiye Körfezi'ne girişte hava canlanıyor. Körfezin içi panayır yeri gibi onlarca yelkenli süzüle süzüle seyrediyor oradan oraya. çevremdekilerin de yelkende sürat kazandığını görünce önce yelkenleri basıyorum sonra geçiyorum dümene kapatıyorum kontağı. Yedik kaptandan yine azarı ama olsun zaten körfeze girdik ama uyarısında haklı bizim keçinin motoru neredeyse 36 saattir durmaksızın çalışıyor öyle birden kapatmamak gerekirmiş, tekrar çalışmama riski varmış. N'apalım artık kapattım bi kere yürüyelim bari biraz yelkenle..
Sağolsun Captain Jack vahşi botuna atlayıp o çalkantılı denizde bizi karşılamaya çıkmış bir güzel de videolar çekmiş buyrun efendim
https://drive.google.com/open?id=0BzOTc8UulVeWRkcwSmJJTFY2SkkGün batımıyla Aksazlar tarafında Captain Jack'e (aynı zamanda guletin adı) aborda oluyoruz, biraz dinlenme zamanı..
Tekneyi bağlayıp, ortalığı toparlayana kadar bizimkiler 20 dakika içerisinde 1 şişe votkayı devirmişler, Captain Jack'e çıktığımda bizim kaptan Deli Metin çoktan küfelik olmuş yine.. On numara adam, harika bir denizci ama ağzına içki değmemeli, adam kesinlikle kendinden geçiyor... Hayatımda bu kadar kısa sürede bu kadar içen adam görmedim. Ben de katılıyorum aralarına, akşam buz, erzak eksik kalanları tamamlayıp muhabette dalıyoruz.
Uyku vakti herkes 8 kamaralı gulette, benim de sevdiğim bir tekne geçtiğimiz 5 yıldır hep onunla tatil yapıyoruz ama benim yerim Kri-Kri. Her nekadar, ekip bana söylense de Kri-Kri'de güvertedeki yerimi alıyorum, ayrı kalamayız...
Devamı geliyor....