Aşağı git Skip to main content

Gönderen Konu: T/T heyamola patalyası duyuruları

  • *
  • İleti: 1547
    • Classicboats Turkiye
Ynt: T/T heyamola patalyası duyuruları
#120: 26 Ocak 2019, 02:50:41
 
 Ben kendi serüvenimi sürdürürken seninkine kaynak yapmak yakışmaz. O nedenle önüme düşenleri paylaşıyorum. "Antik limanlar" senin serüvenin.

Bir de not bırakalım buraya: Arap dhow/boutre'larında kullanılan latin yelkenin alt yakasında bir ek var. Bu yelkene anglosaksonlar "setee" frankofonlar da "canapé" diyorlar.  Aramadığım, eşinmediğim yer kalmadı. Türkçe karşılığını bulamadım. Son çare Yücel Ağabeyi (Köyağasıoğlu) aradım. O da bilmiyor. Tesadüfen oğlu da Yenikapı antik limanda arkeolog olarak çalışıyor.  Yanında imiş, bir tez  yazıyormuş. Ona da sordum. Bana "setee" dendiğini kendisinin de Türkçe karşılığını bulamadığını söyledi.

Sonunda setee / canapé diye tanımlanan yelkene "etekli latin" terimini uygun buldum. Zaten uzun zamandır da bu şekilde kullanıyorum.

Demem o ki ne yazık ki bazı denizcilik terimlerinin Türkçe karşılıkları yok. 
  • IP logged
“İçinde ütopya olmayan bir dünya haritasına bakmaya bile değmez… İlerleme dediğin, ütopyaların gerçekleşmesidir” diyordu Oscar Wilde.

e

ersinboke@icrs.com.tr

Ynt: T/T heyamola patalyası duyuruları
#121: 26 Ocak 2019, 10:24:17
Şimdi diyeceksiniz ki Hani sen Minoa arıyordun?  Arıyorum! BAkınız Minos uygarlığı Patara ile nasıl ilgili. Ama önce Santorini adasına gidelim. Bu ada biliyorsunuz ada filan değil. Bildiğiniz bir deniz volkanı. MÖ 1650 civarında patlıyor. Niye patlıyor? Afrika plakası , Anadolu plakasını sıkıştırdığından. Ama öyle bir patlıyor ki şu meşhur Atlantis hikayesi belkide buradan doğuyor.

Buna tarihte Minoan patlaması deniyor efendim. Çünkü bütün o dönemde ulaşılmış plan uygarlık yerle bir oluyor. Bu patlamanın etkileri ile oluşan tusunami İsraili bile vuruyor.  İşin ilginci bu patlamanın sonucu sadece deprem değil. Yani hayatı felce uğratan deprem değil.

Dün akşam okuduğum bilimsel makale de çok ilginç bir bulguya rastlıyorum.  Önce çalışmayı bir referanslandıralım

EŞEN DELTASININ PALEOCOĞRAFYASINDA
LETOON VE PATARA’NIN JEOARKEOLOJİSİ1
Prof. Dr. Ertuğ ÖNER2
Dr. Öğr. Gör. Serdar VARDAR3

Jeoarkoloji.. yaaa bakın nerelere geldi iş. Alt tarafı antik limanlara seyir yapacaktım.  Şimdi hatırlayacaksınız ben Patara da ikinci ve bulunmamış bir fener olmasından hareketle burada bir askeri liman olması gerektiğini yazmıştım ya. Eşen nehrinin de yatağının bu olmaması gerektiğini söylemiştim hani. Öyle ya yoksa Patara çok önce kumlar ile dolmalıydı yoksa.

Şimdi bu araştırma sırasında bilimadamları bu deltanın jeolojik yapısını incelerlerken birde bakarlar ki bataklığın alt katmanlarında bir volkanik kül tabakası var. Külü incelerler ve Minoan patlaması sonrasında oluşan küllerin buraya kadar geldiği belirlenir. Patara ile kalsa iyi, Çeşme de İzmir de ve Marmara gölünde bile bu kül tabakası bulunur.

Patlama sonrasında gökyüzü uzun süre bu kül bulutları ile kaplı idi demek ki. Patlamanın ve oluşan depremin büyüklüğünü düşünmek bile istemiyorum. Brrrrr...



  • IP logged

  • *
  • İleti: 5812
    • Son Denk Kayıkçısı
Ynt: T/T heyamola patalyası duyuruları
#122: 26 Ocak 2019, 10:44:43

O dönemde sadece Akdeniz de 5000 den fazla, deniz yapısı bulunmakta idi. Düşünebiliyormusunuz?  Demek aynı anda seyir yapan en az 20 bin gemi anlamına geliyor bu. Mısırlıların ama işgal ettikleri Alanya bölgesinden 10 bin tomruk ağaç taşıdıklarını okumalar sırasında öğrenmiştim. Sedir ağaçlarını gemi yapımı için kurutmuşlar resmen.

Bunların Sadece her yıl sadece %1 kaza geçirse yılda en az 20 gemi batıyor olmalı. O dönemde korsanların ayrı bir güç olduğu düşünülürse bu sayı daha fazla olmalı. Son 3 bin yıl düşünülse ve her yıl bir gemi batmış olsa en az 3000 Gemi batığı bütün Akdeniz havzasında yatıyor olmalı.  Bülent'in şu bölme mantığı ile düşünürsek, bu sularda 1500 civarında batık olmalı. Bu da en az. Şahsi düşüncem bunun 3000 Den aşağı olamayacağı.


Bu sayı çok az, daha şurada 30-50 sene öncesi yani çektirmelerin aktif olduğu dönem de sadece Karadeniz ve Marmara da en az 15-20 ağaç gemi batıyordu. Kaldı ki şimdi olduğu gibi fırtınalardan limanlara sığınıp limanlarda batanlar yani toplu olarak batanlar işin başka bir boyutu. Gemi sayısı da günümüzden çok daha fazla olmalı, fakat o zaman gemi denen şeylerle şimdikiler arasında ki fark uçurum. Onların gemi dediği şeyler şimdi bizim kullandığımız teknelerden biraz daha hallice.
  • IP logged
S/Y Bidarka / Fatih / İstanbul


"Son Denk Kayıkçısının Hatırasına"


https://sondenkkayikcisi.blogspot.com/

  • *
  • İleti: 1547
    • Classicboats Turkiye
Ynt: T/T heyamola patalyası duyuruları
#123: 26 Ocak 2019, 14:07:10
Patlama sonrasında gökyüzü uzun süre bu kül bulutları ile kaplı idi demek ki. Patlamanın ve oluşan depremin büyüklüğünü düşünmek bile istemiyorum. Brrrrr...

Felaketin boyutlarını anlamak için - hangisinde idi hatırlamıyorum- Zekeriya  Sitchin'in "12. Gezegen"i veya Burak Eldem'in "Marduk'la Randevu"sunu okumak gerekir. M.Ö 1650 yılı tüm Doğu Akdeniz havzası için katastrofik felakettir. Aylar süresince patlamanın etkisiyle kül bulutları nedeni ile Mısır'da, Sina'da, Ortadoğuda, Ege'nin tamamında insanlar güneşi göremezler. Tarım etkilenir, ürün alınamaz, kıtlık baş gösterir...

Bize gereken pasajları Köstekçi bulup burada paylaşabilir. 
  • IP logged
“İçinde ütopya olmayan bir dünya haritasına bakmaya bile değmez… İlerleme dediğin, ütopyaların gerçekleşmesidir” diyordu Oscar Wilde.

n

nuri_kongur

T/T heyamola patalyası duyuruları
#124: 26 Ocak 2019, 16:45:52
Bir alakası var mıdır bilmem, İzmirden Çeşmeye geliş yönünde ıldır köyü var. eskiden  erythra denenirmiş. 3 antik kentin üst üste oturduğu çok eski bir yerleşim yeri. Orada yapılan kazılarda çok büyük bir anfitiyatro toprak altından çıkarılmış. Anfitiyatro eskinin ibadethaneleridir, bir nevi günümüzde daha büyük inşa edilen Cuma camileri denebilir. Zamanınca büyük bir yermiş ki öyle büyük bir ibadethaneye ihtiyaç duyulmuş. Bir kaç ev gün yüzüne çıkarıldı. Haliyle evler toprak altından çıktı. Yekpare halde denilebilir. Bunları yazmamın sebebi kazı sırasında ortaya çıkan topraktaki özellik. 1 metreyi aşmayan bir aralıkta toprakta iki farklı 5-10 cm kalınlığında yanmış bölüm var. Yanık katmanlar diğer toprak katmanından bariz şekilde ayrı. Onları gördüğüm zaman, tarihte iki büyük yangına maruz kaldığı gibi bir sonuca varmıştım. Şimdi bu yanardağı olayını okuyunca sebebi o olabilir mi dedim. Ama yanlış hatırlamıyorsam iki farklı katman. Ya iki kez yaşandı patlama, ya da birisi gerçekten yangın.  Bizden birileri varsa oralarda, bir kaç fotoğraf iyi olur.


Tapatalk kullanarak iPhone aracılığıyla gönderildi
  • IP logged

e

ersinboke@icrs.com.tr

Ynt: T/T heyamola patalyası duyuruları
#125: 26 Ocak 2019, 23:07:54
Evet konuyu dağıttık biraz. Biz Minoa aramayacamıydık? İyi de nasıl gezeceğiz ki bu limanları şimdi? O limanları yapanların sonunu bile bile. O kadar uğraşıp didindikleri uygarlık bir devasa doğa olayı ile yok oluversin? İş mi şimdi bu? Sonlarını bile bile nasıl bulacağız o Minoa'ları? Müthiş bir yalnızlık ve terkedilmiş duygusu hissetmeyecekmiyim.? 3600 yıl önce belkide çok seveceğim yelkenciler, denizciler kimlerdi? Kaygıları, problemleri yaşanmışlıklar? Belkide yarın sabahı göremeyeceklerin anlamsız kalan problemleri.. Ya geride kalanlar? Hani tam bir batsın bu dünya diyesi geliyor insanın.

Yaz seyrini planlayalım bir anlam katalım derken nerelere savurdu bu şerefsiz tarih bizi.

Neyse konuya dönelim tekrar. Yakında bir sürprizim olacak. Malum bu ara Alanya dayız. Yaza kadar gidilip gelinecek. Patara kadar önemli Selinus antik kenti limanı ve feneri ile ilgili de ilginç fikirlerim var.

Minoa ların varlığından tarihçi ve arkeologlar kesin gözü ile bakıyorlar. Ancak günümüze kadar kalan var mı acaba? Bu işlere İngiliz hasetliğinden çıkmadık mı zaten. Buluruz elbet bir iki tanesini de.

O zaman şu kumsal-liman olayına yakınlaşalım tekrar. Öyle her sakallıyı da dedemiz sanmayacağız tabi.  Bir kumsalın liman olabilmesi için de kriterler var. Şimdi bu kriterler neler ? Bunun için yine teknelerin özelliklerine bakacağız.

Bir antik liman şu bölümlerden oluşmaktaydı. doğal liman ve korumayı arttıran mendirek ya da dalgakıran. Deniz feneri. Yanaşma platformu yani taş bir iskele veeeee kumsal! Yalnız dediğim gibi öyle her kumsal olmaz.

Kumsalın kıyıya olan taban açısı çok önemli. kıyıya en az 10 derece taban eğimi olmalı. Ayrıca kumun tipi de çok önemli. Özellikle tane boyu.

Yani teknenin baş tarafı kıyıya kuma oturmalı ancak daha ağır olan kıç tarafı hala yüzüyor olmalı. Bu açıdan bakıldığında belkide bir kıç demiri ile kıç hareketlerini engellemek mümkün oluyordu. Ancak bu kumsalı liman niyetine kullanan tekneler ticaret gemileri değil savaş gemileri idi. Çünkü bunlar aynı zamanda çıkartma gemisi görevi de görmekte idi. O yüzden yine düz karinalı ancak antik ilş teknelerine göre çok daha dar ancak çok daha hafif teknelerdi. Yine antik iş teknelerinin tersine teknenin tipine göre kürekçi bulunduruyorlardı ve bu savaşta ya da limanlara giriş ve çıkışlarda ciddi bir mnevra avantajı sağlamakta idi. 

Kürekler ise aynı zamanda bugünün modern kanatçıkları gibi sadece bir yürütme görevi değil, denge görevi de görmekte idi. Yine kürekler bir kısmı kumsala oturtulmuş olan tekneyi tekrar yüzdürmek için de bir kaldıraç gibi de kullanılıyor olmalıydı.

Knidos limanı bu açıdan ilginç örneklerden biri aslında. Kumsalı yok ancak ticari limanın hemen arkasında askeri liman var ve daha küçük bir koy. Çünkü daha kolay yönlendirilebilen ve kürekçileri olan savaş gemileri için son derece yeterli bir askeri limanı var Knidos'un.

Ancak bu kumsal ticari gemiler için çok da kullanışlı değildi. İyi yelkenci olan ticari gemi kaptanları küreklerden çok yelkenlerine güvenirlerdi. Her antik iş teknesinde mutlaka bir takım yedek yelken olurdu. En meşhur yelken dikim merkezi de yine limanı olan bir antik şehir. Elbette  Akdeniz kıyılarında.  Ancak şunu rahatlıkla söyleyebiliriz ki her limanda mutlaka bir yelken işliği vardı. Ağırlıklı olarak savaş gemilerinin kullandığı bu kumsal limanlar antik iş tekneleri için ise yüksek denizlerde bir sigorta idi.

  • IP logged

e

ersinboke@icrs.com.tr

Ynt: T/T heyamola patalyası duyuruları
#126: 27 Ocak 2019, 06:45:19
Şimdi biraz daha ileri Akdeniz'e doğuya doğru gittiğimizde karşımıza en az Patara kadar belkide daha önemli bir yapı ortaya çıkacak. Silifke açıklarındaki Dana adası. Bu adada 200 adedin üzerinde çekek yeri bulundu 2015 yılında. Geç Tunç Çağının en büyük tersanesi. Adada hiç bir yapılaşmaya izin verilmediği için kazılar sonucunda çok önemli bulgulara ulaşmak mümkün. Üstelik bir de savaş gemisi mahmuzu bulunmuş . Şimdi bu mahmuzun izindeyiz. Savaş gemileri ile ilgili çok önemli bilgiler verebilir bu mahmuz bize.
  • IP logged

e

ersinboke@icrs.com.tr

Ynt: T/T heyamola patalyası duyuruları
#127: 27 Ocak 2019, 10:22:15
Okumalar sırasında bir bilgi başka noktalara sürüklediğinden böyle karışık kuruşuk oluyor biraz kusura bakılmasın.

Şimdi bu yaptığım okumalar, dönemin yaşam koşulları ile ilgili de önemli bilgilere ulaşmamı sağlıyor. Büyük Minoan patlamasından sonra ciddi bir kıtlık yaşandığını öğrendik. Patara limanı o dönemdeki dünyanın en önemli üç tahıl ambarından biri olarak biliniyor. Anadolu'nun tahılı buradan gemiler ile dağıtılmakta. Bu durumda Patara 'nın önemi ve böylece korunması da ayrıca  önemli hale gelmiş olmalı. Yani kullanılageldiği dönemde Patara'nın her dönemde korunmaya ihtiyacı olmalı.

Keza yine aynı bölgede bulunan dini merkez konumundaki Letoon, başkent Xanthos için de koruma gerekmiş olmalı.
Yine günümüzden hareket ederek o dönemki savaş gemilerinin de bugünkü gibi görev yaptığını düşünmeliyiz. O dönemde de bir savaş gemisini yürütmek hayli pahalı olmalı. O kadar kürekçi ve savaşçının iaşesi, v.s. Yani bugün olduğu gibi savaş gemileri de bulundukları üslerde teyakkuz durumunda olmalı ya da devriye görevinde bulunmalı  idi.

Bence o dönem savaş gemileri ayrıca kıyıdan belli bir mesafeye kadar eskortluk görevi de yapıyor olmalıydılar. Yükünü almış ve ağırlaşmış bir antik ticaret gemisinden daha kolay bir av olabilir mi korsanlar için? (Tarihte her dönem korsanlık faaliyetlerinin son derece yoğun olduğunu ve devletlerin bunlarla baş etmekte zorlandığını çok iyi biliyoruz. Sezar'ı bile kaçırıp fidye istemiş adamlar. Koskoca Roma İmparatorluğu da paşa paşa ödemiş . Korsan diyip geçmeyelim yani. ) Hele bu bir de Patara'dan çıkmış ise.  O yüzden tekne karadan iyice açılana kadar savaş gemilerince eskortluk yapılması muhtemel. Keza Uluburun batığında da silahların bulunduğunu biliyoruz.

Şimdi elimizdeki veriler şunlar;

Patara , tahıl deposu.Limandan gemiler ile dağılıyor.

Hemen ileride Letoon ve başkent Xsantos var. Likya birliğinin merkezi burada . Parlemento burada.
Patara kumsalının en batı ucundaki tepede ise Pydnai denilen kale var.

Kitabelerde şehirde bir deniz feneri daha olduğu yazıyor.

Strabon Romalıların burada 50 Suriye savaş gemisini yaktığını söylüyor.

Bölge ile ilgili son jeolojik çalışmalardan eşen nehrinin eski dere yatakları da çok net biliniyor. Pydnai kalesinin önünden akıyor olmalı . Aksi taktirde Patara çok daha çabuk kum ile dolmuş olurdu.

Şimdi bir önemli bilgi daha. Neden limanların dere yataklarına yakın olduğu ile ilgili. Dere yataklarından gelen kumul taneleri , deniz kumuna göre çok daha iri. Kum ne kadar kalın taneli olursa tekneyi saplandığı kumdan kurtarmak o derece kolay. Ancak taneler küçüldükçe üzerindeki suyun da ağırlığı ile çok ciddi sıkışma yapıyor.

Şimdi, tüm bu bilgilerin ışığında Patara kumsalında bir ikinci limandan bahsedebiliriz. Antik çağlarda yine bugün olduğu üzere askeri limanlar ile ticari limanların birbirine çok yakın konuşlandığını biliyoruz. Bakınız Knidos. Küçük olan koy Knidos 'ta askeri liman.

Üstelik bu liman batı rüzgarlarına da korunaklı olan Pydnai kalesi ile Letoon arasında olmalı. Yani Patara'nın askeri limanı Pydnai idi efendim. Üstelik bu kalenin devamında denize bıçak gibi saplanan bir burun var. Denizden de hayli yüksek. İkinci fener burada olabilir.  Ancak Patara ticari limanının fenerinin ne kadar doğru konumlandırıldığını düşünürsek bu konuda biraz daha çalışmamız gerekecek. 

Burada da gemilerin özellikleri, rotaları , rotalar da bizi doğruca ikinci kaybolmuş fenere, dolayısı ile ikinci antik limana götürecek.

Şimdi o zaman günümüz fenerleri ile igili çalışalım biraz. Pataraya çok yakın Kalkan 'da bulunan deniz feneri 9 deniz milinden görülebiliyor. Deniz haritalarında öyle verilmiş.

Demek ki hava şartları ve fenerin konumu daha uzaktan gözükmesine imkan vermiyor demektir. O dönemde fenerler daha çok limanları belli etmek için kullanıldığından daha alçaktaydılar  ve ışık güçleri de günümüzden çok daha düşük idi.

Bu durumda antik bir fenerin 4ila 5 milden görülebileceğini öngörmek çok da yanlış bir kabul olmaz. Patara feneri ile diğer fener arasında bu kadar bir mesafe olmalı ki fenerler iş görsün. İkinci kayıp fener , güvenlik limitlerini de düşünürsek Patara deniz fenerinden 5 mil daha uzakta olmamalı. Bundan da daha yakın olmamalı.

Patara kumsalının hemen tam da ortasında bir adacık var. Kıyı ile birleşmek üzere. Ancak jeolojik çalışmalardan  biliyoruz ki genç tunç çağında kıyı hattı daha geride idi. Bu küçük ada o dönemde kıyıdan daha açıkta idi yani. Üstelik tehlikeli bir noktada olduğu da düşünülebilir.  Bu küçük adanın Patara fenerinden uzaklığı ise tam 5 deniz mili!  Bu adanın gerisinde kıyı bağlantılı bir mendirek dahi olabilir diye düşünüyorum.

Artık buraları gidip yerinde görmenin zamanı geldi. Ama önce kazı başkanları ile bir konuşmalı, bilgi almalı.
  • IP logged

  • *
  • İleti: 219
Ynt: T/T heyamola patalyası duyuruları
#128: 27 Ocak 2019, 11:57:13
Ersin bak Knidos.
Birincisi ticari liman dediğin yer.
Ortada Deveboynu fenerinin olduğu tepeyi ayıran alçak bir boynun açık denize bakan tarafında senin askeri liman tanımına uyan bir kumsal.
Bu kumsalın içine doğru uzanan kalıntılar da görmüştüm.Keşke dalsaymışım o zaman.
  • IP logged

e

ersinboke@icrs.com.tr

Ynt: T/T heyamola patalyası duyuruları
#129: 27 Ocak 2019, 14:16:45
Kamil abi ilk fırsatta Tayo Mar ile Knidos 'a gideceğim zaten. Şu anki mevcut fenerin oduğu yerde mutlaka bir antik fener yapısı da olmalı. Daha Knidos 'u çok çalışmadım ancak çok bariz. Teşekkür ederim paylaşım için.
  • IP logged

e

ersinboke@icrs.com.tr

Ynt: T/T heyamola patalyası duyuruları
#130: 27 Ocak 2019, 17:23:53
Bu arada Mersin ve Adana bölgesi yelkencileri. Şu Tisan yok mu? Nam-ı diğer Aphrodisias! Valla ayıp size. Şu Zeugma mazağinin bir parçası için yer yerinden oynadı . Ne hukuk savaşları verildi. Oysa Aphrodisias'taki kilisenin zemininde bu güne kadar sapasağlam ulaşmış mozaiklerin üzerinde basmak mümkün. Ne bir koruma ne de başka bir şey. Allahtan uçuşan kumlar kapatıyor da korunuyor. Görmek için kumları temizlemek gerek. 

Burası da bir antik liman. Yani binlerce yıl önce seveceğiniz arkadaşlık edebileceğiniz yelkenciler , gemiciler deniz emekçileri vardı buralarda. Yahu hiç mi tanıdığınız yok devlet kademelerinde. Şuraya bir el atıp, bir sundurma , bir koruma bandı yaptıramadınız mı ? Hiç mi tanıdığınız yok orada parsellenmiş sitelerde. 

Bence koca bir ayıpta bu ülkede yaşayan Hristiyan cemaat için geçerli . Kusura bakmayın ama bunlar insanlığa mal olmuş tarihi eserler ama  sonuçta kilise. Siz de bir sundurma yapamadınızmı? Biraz gayret ile koruma altına alınır buralar. Yazık gerçekten.

  • IP logged

  • *
  • Donatan Temsilcileri
  • İleti: 4254
Ynt: T/T heyamola patalyası duyuruları
#131: 27 Ocak 2019, 23:40:18
Haritadan bakıyorsun ya oraya, hah, şöyle azıcık 7-8 mil batıya doğru git, bak orada ne var? Neyse ben söyleyeyim, seni yormayayım, Akkuyu Nükleer Santrali.
Ben sana şunu da diyeyim, Mersin'den çıktın ya yola, batıya doğru, Erdemli'ye varırsın. Erdemliyi azıcık geç. Bir kaç km. Fazla değil. Bulduğun ilk aradan sağa dön. 100 metre sonra herhangi bir yerde dur. Yüzünü batıya dön. Gözüne ilişen bir patikaya gir. Aşağı yukarı 100 km yürü. Bütün sağın solun, mezarlar, su kemerleri, lahitler, amfi tiyatrolar, kiliseler, gözetleme kuleleri vs.
Tabii bunlar, ortalama 15 katlı binaların altında, yanında. Lahitlerin önemli bir kısmı yalak.

Harita herşeydir diyorum ya, yine sana bir harita bilgisi; Anamur burnunu biliyorsun. Anamur'un batısı koca bir dağdır. O dağı çıkıp indin miydi, Gazipaşa! Hah! Turizm bölgesi tam oradan batıya doğrudur.  Devlet böyle bakmış. Orada herşey korunur, kollanır. Doğusunda zerre korunmaz bunlar. Kıyamet koparsan olmaz.

Ama ilginç bir şey daha var; Onu da sen bul :) Yine haritada! İpucunu önceden verdiydim sana.
  • IP logged
Saatin fazla tiz tıkırtısında,ışık yıllarının ömür süremizle alay eden sesini de işitiriz.

e

ersinboke@icrs.com.tr

Ynt: T/T heyamola patalyası duyuruları
#132: 31 Ocak 2019, 10:57:53
Malum bir süredir antik limanları ve tekneleri okuyorum ya. Çok önemli bir detay farkettim. Okuduğum bir çok yerli yabancı tezde antik şehirler ile ilgili yapılar anlatılırken şehrin en önemli yapısı olan limanlara çok az değiniliyor. Bunun iki nedeni var. Birincisi liman yapıları deniz ile iç içe olduklarından çoktan yok olup gitmişler. Yani şehir duruyor ancak limanı çoktan kaybolmuş ya da yıkılmış.

Bir diğeri ise denizcilik ile ilgili bilgi eksikliği die düşünüyorum. Şimdi Akdeniz kıyılarındaki liman şehirleri ile ilgili bir görüşümü paylaşmak istiyorum. Şu ara Pataranın daha doğusundaki bir diğer antik liman kenti ile ilgili çalışıyorum.
Olimpos! efsanevi bir kent daha. 

daha önce yazdıklarımı takip edenler liman şehri olduğuna göre mutlaka ötesinde berisinde bir nehir vardır diye düşüneceklerdir. aynen öyle efendim. Hem de daha fazlası. Bu sefer nehir tam da şehrin ortasından geçiyor. Üstelik hala geçiyor. Rıhtım da duruyor. Hem de tam nehrin ağzında.

Olimpos likya birliğinin parlamentoda 3 oy hakkı olan 6 şehirden biri idi. her ikisinin de liman yapıları benzer. Patara da kumlar altında kalmış liman ile ilgili yorumlar yapmadan önce benzer bir liman olan Olimpos bence iyi incelenmeli diye düşünüyorum.

Şimdi Buradan hareketle eğer Patara da deniz feneri var ise Olimpos'ta olmaması düşünülebilir mi? Ollimpos'ta da olmalı o zaman. Üstelik Olimpos benim için ayrıca önemli. Ayrıca yazacağız. Olimpos kimi dönemlerde de korsanların egemenliğinde kalmış. O yüzden korsanlar ile ilgili çok önemli bilgileri bu şehri araştırırken öğrenebileceğiz.

Bir ilginç benzerlik ise Olimpos'un hemen ilerisindeki Cenviz limanı. BUrasının koy yapısı Knidos ile neredeyse bire bir aynı. Ceneviz limanı denilen çift taraflı "balta kafa" bir koy. Şimdi bu koyun kıyısı insan eli ile işlenmiş gibi. Ancak henüz detaylı bir bilgi bulamadım bu koy ile ilgili.

Dikkat edilmeyen bir ikinci yapı ise kemerler. Bu kemerler sadece suyu getirmek için değil, taşkınları kontrol etmek için de  yapılmaktaydı. Bu tür yapılar da çoğunlukla nehir üstlerinde kaldığından çoğu yıkılmış anlaşılan.

Demem o ki antik kentlerin ve limanların tiyatro, akrapol gibi yapıları dışında da deniz feneri ve taşkın önleme yapıları olan kemerlerin de ciddi şekilde araştırılması gerekli diye düşünüyorum.

Muhtemel fenerler gözetleme kulesi gibi de düşünülüyor belki de . Bunların deniz feneri olup olmadığını anlamanın yolu  denizcilik bilgisi ile mümkün. Patara deniz fenerinin nasıl milimetrik bir şekilde yerleştirildiği düşünülür ise Aranacak antik fenerlerde denizcilik bilgisi hayati önemde. Şimdi elimizde arayacağımız üç deniz feneri var efendim. Pataranın kaybolmuş feneri, Olimpos ve Selinus kentlerinin fenerlerinin yerini tahmin edeceğiz efendim.
  • IP logged

e

ersinboke@icrs.com.tr

Ynt: T/T heyamola patalyası duyuruları
#133: 01 Şubat 2019, 05:58:25
Şimdi biraz da gerçek insanlardan bahsedelim mi? Kaptan Eudemos'tan mesela. Mezarı Olympos'ta olan, her kim yazdı ise mezar taşına hikayesi de yazılı olan Kaptan Eudemos.

Şöyle yazıyor lahitin üzerinde . Üzerinde de ayrıca çok iyi çizilmiş bir gemi resmi var.

son limana demirledi gemi, çıkmamak üzere,
çünkü ne rüzgardan ne de gün ışığından medet var artık...
işık taşıyan şafağı terkettikten sonra kaptan eudemos
oraya gömüldü gün misali kısa ömürlü gemisi, kırılmış bir dalga gibi,



Bir kaptanın mezarında gemi resminden başka ne olabilir ki? Son derece normal gibi düşünülebilir anma bence öyle değil. Bir kere gemi armasız çizilmiş. Gemiyi götüren hareket ettiren arma yok! Malum teknelerin gövdesine kabuk diyoruz. Kala kala bir kabuk kalmış işte geriye.

Ölüm acaba bundan daha basit ifade edilebilir mi?

Şiirde üçüncü mısradaki terk edip gittiğini yazmış şair Eudemos'un. Öldüğünden değil de buralardan gittiği için artık onun için gün doğmayacak diyor. O dönemde de bedeni terk eden, giden bir benliğe inanıyor demek ki şair. O dönem inanışını göstermesi açısından ilginç bence.

Dördüncü mısrada ise gün tekrar kullanılmış. Bu sefer hayatın kısalığını vurgulamak için.  Bence şiirin orjinalinde bu benzetme çok hoş bir tını veriyor olmalı.

Kaptan Eudemos için bir daha gün doğmayacak olması aslında öldüğünden değil de buralardan gittiğinden. Tüm yaşamı boyunca hayatta kalmak için mücadele veren insan evladı için son noktada dahi ölüme olan direnci ve karşı koymayı ne de güzel anlatmış bu antik şair. Ama arabesk bir isyan yok şiirde. Tam tersine sükunet ile kabullenilmiş bir gerçek olarak anlamak mümkün yaşamın son bulmasını.


Gemi figürünün mezara işlenmesi bugün dahi inanılan bu geleneğin yani teknelerin bir canlı olduğu inanışının en güzel şekilde vurgulanmasından başka bir şey değil bence . O da mecazi olarak kaptanı ile birlikte gömülmüş işte.

Kaptan ve gemisi o zaman da nasıl bir bütünmüş.

son mısrada ise hayatın kısalığı, denizin o muhteşemliği ile geminin üzerinden  nasıl da güzel anlatılmış. Buradan tam da o dönemde de teknelerin kişileştirildiği ve yaşayanlar olduğuna inanıldığı nası da belli. Bu son mısradan geminin denizde battığını ancak kaptanı ile mecazi anlamda özleştirildiğini ve Onunla birlikte gömüldüğünü düşünmekte mümkün.

Şiir kısa ama öyle anlam yüklü ki. Hem gerçek hayat ile ilgili ip uçları veriyor hem de duyguları mükemmel anlatıyor. Resmen çift anlamlı bir şiir.  Şiirden pekala Eudemos'un gemisinde şafak sökerken bir fırtına sonrası battığını ve karaya vurduğunu ve Kaptanın bu sırada yaşamının sona erdiğini de düşünmek mümkün.   

Şimdi bu ana fikir üzerinden yazılmış olan bu şiiri Türkçe'ye nasıl çevirmeli? Ben bir deneme yaptım. ancak daha çok çalışmalı. Yine de çok eksik anlam yönünden benim yazdığım. Hadi bakalım yok mu bir babayiğit şu dizeleri denizci dili ile Türkçeleştirecek? 

Gelinecek son limandasın
Funda demir !  Eudemos kaptan
Gün ışığı bile göstermeyecek
Esen ah o rüzgar artık seni götürmeyecek..
Gittin ya buralardan
şafak artık senin için sökmeyecek.
Koca bir dalga idin ama bak bir anda kırıldın 
Teknen ile denizlerde gömüldün. 










  • IP logged

  • *
  • Donatan Temsilcileri
  • İleti: 4254
Ynt: T/T heyamola patalyası duyuruları
#134: 01 Şubat 2019, 09:08:52

Mesela bu yazıyı okumasaydım, mesela ilk şiiri biliyor olsaydım, sonra senin uyarlamanı okumuş olsaydım, şöyle derdim;
Esinlenilmiş olmuş, kopya olmuş, ama pek güzel olmuş.
  • IP logged
Saatin fazla tiz tıkırtısında,ışık yıllarının ömür süremizle alay eden sesini de işitiriz.

 
Yukarı git