Yaş kemale erdikçe, görüp geçirdikçe bir çeşit karamsarlıkla beraber insan öyle bir halet-i ruhiyeye bürünüyor ki dünyaya baktığınızda ağzından çıkanları ciddiye alabildiğiniz bir avuç adam kaldığını görüyorsunuz geride. En azından bende durum bu... Kullandığım bu sert eleme süzgeci ne diye soracak olursanız eskilerin "fikir namusu" dedikleri kavramdan başka birşey değil esasında. "Omurga" ile de alakası var tabii, "tutarlılık", "koherans" da işin başka cepheleri...
Bu bağlamda bugün 90 yaşına basmış olduğunu öğrendiğim MIT profesörü Noam Chomsky elekten geçebilenlerden benim için. Fransa dönüşünde öğrendiğim sınırlı Fransızca'yı da unutmayayım diye çaba gösterirken sürekli mukayese etme marazı ile lanetlenmiş beynim arka planda (gençken zorla öğretildiğinden dolayı çok da üzerinde düşünmediğim) İngilizce ile paralellikler üzerinde çalıştığı için iş döndü dolaştı genel olarak dilbilime (linguistike) merak salmam ile neticelendi. Öyle olunca tabii Chomsky'yi ciddi olarak takip etmeye başladım. Ondan önce sadece sosyo-politik görüşlerini sınırlı platformlarda duyduğum bir aydındı.
Şimdi bu adamın iki önemli hususiyeti var. Birincisi ve herşeyden önce bir bilim adamı. Galileo fizikte nasıl bir devrim yaptıysa Chomsky de dilbilime hem mevzu, hem metodoloji olarak öyle bir devrim yapmış. Paradigma değiştiren bir yönü var linguistikte. Dil dediğimiz olgunun "homo sapiens" için nasıl içsel bir şey olduğu üzerinde durmuş, insanın "yaratıcılık" ismini verdiği vasfının en ön plana çıktığı saha olarak dili görmüş, bütün dillerin paylaştıkları bir tür evrensel gramerden bahsetmiş, vs... Bunun yanında insan tabiatına dair görüşlerinden dolayı bilim adamlığı haricinde onu filozof olarak nitelendirenler de var.
İkinci önemli cephesi ise politik görüşleri. ABD dış politikasının ve hayatı boyunca gördüğü 16 ABD başkanının tamamını çok sert şekilde eleştirmesi, İsrail'e karşı hiç yumuşatmadığı hakkaniyetli retorik, taraflı basın-yayının, dezenformasyonun, "post-truth" çağının eleştirisi, vs. bu tip konularda da görüşleri saymakla bitmez. ("Görüşleri" dediğime bakmayın twit filan atmıyor, bu bahsettiğim konuların her biri hakkında ayrı kitabı var. Toplamda 200 civarı diye biliyorum. Kitap bunlar, makale değil !)
Bu noktada bir anektod ekleyeyim: Bir konferansında seyircilerden birisi ABD dış politikasını, işgalci tutumunu bu kadar sert eleştiriyorunuz. Ancak ABD ordusuna en büyük katkıyı veren kurumlardan biri olan MIT'de çalışıyorsunuz. MIT'ye nasıl tahammül edebiliyorsunuz diye gayet meşru bir soru soruyor. Chomsky'nin cevabı kısa ve öz: "Ben MIT'ye tahammül ediyorum, MIT de bana tahammül ediyor." Derya gibi bir cevap, o kadar çok sorunun cevabı burada gizli ki...
Bir konunun iyi ve saygıdeğer bir uzmanının (özelde bir bilim adamının) başka konularda konuşmaya heves edip tamamıyla (hadi kibar olayım) "yayan" kaldığı çokça vakiidir. Oktay Sinanoğlu aklıma ilk gelen örnek. Chomsky'de durum bu değil ama, adam ne söylese dinlettiriyor kendini bana. Aşağıda birkaç video ekliyorum, özellikle gençken bile konuşma üslubundaki tevazu, sakinlik, derinlik, vakar... ve fikir ve fikir ve fikir ve fikir... Salt fikir, saf fikir...
Hazır gaza gelip yazmışken sevdiğim videolar bir kenarda derli toplu dursun diye aşağıya ekliyorum küçük yorumlarla. (Forumu blog gibi de kullanmama kızmıyorsunuz değil mi reisler?)
Hollanda TV'sinde yayımlanmış güzel bir tartışma, bir tarafta Fransızca konuşan Foucault, diğer tarafta İngilizce konşan Chomsky, ikisi de birbirini anlıyor ama konuşacak kadar karşı tarafın dilini bilmiyor. Enteresandır ki bu, tartışmanın özüne de yansımış, ikisi de ayrı telden çalıyor çünkü baktığınız zaman. Yine de tarihi bir vesika bence aşağıdaki video:
Chomsky'nin dil ve diğer konulardaki görüşlerinin çok güzel bir derlemesi, bu arada röportajı yapan da felsefe kitapları yazmış, Türkçe'ye de çevrilmiş ayrı bir derya: Bryan Magee. Bu da BBC'de yayımlanmış.
Kozmolojist ve fizikiçi Lawrance Krauss'un 2015'de yaptığı röportaj. 87 yaşında burada, zihinde tık var mı bir bakın. Kendisi de MIT'de okuyan ve gençken Chomsky ile tanışan Krauss saygıdan elini ayağını nereye koyacağını şaşırdığı yerler oluyor.
Son olarak bence günümüzdeki en iyi röportajcılardan biri olan, çok dinamik bir tarza saship ve benim de çok sevdiğim Al-Jazeere'den Mehdi Hassan'ın röportajı:
"...parce que je suis heureux en mer et peut-être pour sauver mon ame..." - Bernard Moitessier