Aşağı git Skip to main content

Gönderen Konu: Kuşadası-Yeşilköy Babatunca ile Transferimiz

  • *
  • Donatan Temsilcileri
  • İleti: 1165
Geçenlerde bir komşum eşiyle birlikte hac için diyanete adlarını yazdırdıklarını ama  kendilerine iki senedir hac çıkmadığından şikayet ediyordu. Ben de içimden “ O da bişey mi? Ben de iki senedir Babatunca’ya adımı yazdırmıştım ama hala aramadılar diye geçirmiştim. İki sene önce Mustafa Abi bizi davet etmişti ve Ece’yle birlikte Tirilye’den İstanbul’a yelken yapma zevkini yaşamıştık. Ama insanoğlunun gözü doymuyor. Yine bir seyir yapsak fena mı olur?  :)
Derken Geçtiğimiz Pazar günü beklenen telefon geldi. Ahmet, aday adaylığından adaylığa terfi ettiğimi bildirip 9 Kasım 2018 Cuma akşamı Babatunca’yı Kuşadası’ndan durmaksızın İstanbul Yeşilköy’e getireceklerini söyledi. Sağolsunlar Mustafa Abi’yle birlikte beni de davet etmeye karar vermişler. Ben de hiç düşünmeden kabul ettim (Tabi ki hanımdan izin aldıktan sonra hiç düşünmedim).  :)

Şampiyon bir tekne ( The Bodrum Cup 2018  İstanbul- Bodrum Etabı’nda kendi kategorisinde ikinci ama gönüllerde birinci) ve sıkı denizcilerle koca deryaların hiç bilmediğim sularında seyir yapma düşüncesi heyecanlanmama neden oldu. Heyecandan bütün hafta nasıl geçti bilemedim.  Hafta içinde ekibin diğer reisleri de belli oldu. Melih Keskin, Göcek’ten gelip İstanbul’a kadar bizimle olacak. Serkan Güvenen misafir reis. Kuşadası- Çeşme etabında bize eşlik edecek. 

Derken Cuma günü geldi çattı. Ben Mustafa Abilerin evlerinin otoparkına aracımı park ettim. Ahmet’le havaalanında buluşmak üzere bir taksiye bindik. Taksici Trabzon’un Of kazasından göçmüş 60'lı yaşlarda birisi. Sanki İstanbul’a dün gelmişçesine yöre ağzı ile konuşuyor. Mustafa Abi uzun zaman önce oralara gitmiş. Orada geçen anılarını anlatmaya başlıyor. Ben bir yandan Onun bu kadar detaylı hatırlayıp anlatmasına, bir yandan da taksicinin sanki oradaymış ve anlatılan kişileri çok iyi tanıyormuş gibi cevaplar vermesine şaşırıp kalıyorum. Mesela Mustafa Abi,

“Herkesin tabancası, tüfeği vardı. Kahvehanede herkes silahını masaya koydu, İngiliz mavzeri bile çıktı” diyor.  Şoför arkadaş diğer silahları da sayıyor. Mustafa Abi,

“Kahveci, Jandarma komutanı gelecek. Yok edin silahları! deyince herkes ortadan kaldırdı silahını” diyor. Taksici,

“Komutan iyi adam, kimseye karışmıyor onlar da komutana saygılarından kaldırıyorlar” diye cevap veriyor. Kısacık yolda sohbet uzayıp gitti. Beni arkada unuttular bile. Neyse havaalanı, Ahmet’le buluşma faslı derken. Kendimizi rötarsız İzmir’de buluyoruz. Serkan Reis, bizden önce havaalanına gelmiş. Bizi karşılıyor ve hasret gideriyoruz. Benim aslında kendisiyle ilk karşılaşmam ama daha önceki Zello konuşmalarımız ve "Heyamolahey Ruhu" sayesinde gönüller zaten birdi…Nezaket gösterip getirdiği 2 koli( yazıyla iki koli) boyoz sayesinde kendime daha bir yakın hissettim. Boyozlar öyle çoktu ki yol boyunca fırında ısıtıp ısıtıp kaç defa yediğimizi hatırlamıyoruz. Sonuncusu  bizi karşılamaya gelen Kemal Tesbihçi Reisimize de nasip oldu. Sağolasın Serkan.

Havaş’ın takur takur bir midibüsüyle Kuşadası’nı ulaştık. Melih Reis bizden önce gelmişti. Melih Abi’yle daha önce İstanbul’da tanışmıştık. Yol arkadaşlarımız çok iyi. Ahmet bana “Bu seyri sen yazacaksın ona göre!” diyor. Ben de “Sen varken benim yazmam ayıp olur” diyorum. (Benim iç ses: “Abi bana bırakma Of’lu taksiciyi bile yazıp abuk sabuk detaylarla insanları daha baştan sıkarım”).  Neyse O da bana destek olacak. Hatta diğer reisler de yazarlarsa daha güzel olur. Ne demişler,  “Ağanın kalemi tutulmaz”. :) Girişi biraz uzun tuttum kusura bakmayın. Bu rotayı kendi teknemle ya da başka bir tekneyle daha önce hiç yapmadım. Daha önce böyle bir transferde bulunmadım. Acemi bir amatör denizci olarak anlatabileceklerim, geçmişte bu tarz bir tekne transferinde bulunmamış  dostlarımıza neler yaşadık neler hissettik kısa notlar olacak. Bu rotayı bu şekilde hızlı ya da geze geze yapmış reislerimiz de anılarını veya dikkat çekmek istedikleri hususları yazarak katkıda bulunurlarsa daha faydalı oluruz.  Ben konuyu başlatayım, Ahmet yolu, hava durumlarını ve izlenimlerini de yazarak devam ettirir. Bugün biraz dinlenelim yarın devam ederiz.

Birlikte alışveriş yapmak, depoları doldurmak, yedek tüp almak, marina işlemleri neredeyse iki saati buluyor. Nihayet Babatunca, beş kişilik mürettebatı ile saat 18:30’da Kuşadası Marina’dan avara oluyor.

Dikkaaaytt Kaptan Havuzlukta!.. 
 C:-)
  • IP logged
« Son Düzenleme: 12 Kasım 2018, 17:40:35 Gönderen: Mücahit Karabaş »

  • *
  • İleti: 594
Güzel bir yazı dizisi geliyor...
Sabırsızlıkla bekliyoruz efenim.. Ama foto ve video da isteriz  :D
  • IP logged

  • *
  • İleti: 938
Güzel bir yazı dizisi geliyor...
Sabırsızlıkla bekliyoruz efenim.. Ama foto ve video da isteriz  :D

+1
  • IP logged
"...parce que je suis heureux en mer et peut-être pour sauver mon ame..." - Bernard Moitessier

  • *
  • İleti: 1343
Mücahit çok güzel anlatıyorsun.Şimdiden merakla bekliyorum devamını.

Cuma sabahı bankada işim vardı.Mücahit Reis aradı."Abi yoldayım.Arabayı Yeşilköy'e bırakayım dönüşte rahat olur." diyor.Ben de bizim otoparka bırak,daha güvenli olur diyorum ve konum gönderiyorum.30 dakika sonra telefonda Mücahit "Abi telefon konumu kaybetti.tahmini geliyorum diyor.(Daha önce beni eve bırakmıştı)pencereden bakıyorum 4lü leri yakmış evin önünde duruyor.hemen indim yoldan geçen taksiyi durdurduk ve park ettiğimiz gibi Of li abinin taksi ye bindik.Yoldaki sohbet acayipti abi özlemiş memleketini güzel şivesiyle anlattı durmadan.Yolculuğumuza şimdiden keyifle başladık.
  • IP logged
BABA TUNCA /YEŞİLKÖY

  • *
  • İleti: 5811
    • Son Denk Kayıkçısı
Hadi Mücahit dinlenmiş olman lazım, merakla bekliyoruz, bu güzel saatleri tekrar yaşamak için.
  • IP logged
S/Y Bidarka / Fatih / İstanbul


"Son Denk Kayıkçısının Hatırasına"


https://sondenkkayikcisi.blogspot.com/

  • *
  • Donatan Temsilcileri
  • İleti: 1165
Güzel bir yazı dizisi geliyor...
Sabırsızlıkla bekliyoruz efenim.. Ama foto ve video da isteriz  :D

Teşekkürler Murat ve Doğan Hocam. Çok da uzun olmayacak sanırım. İşlerim de çok yoğun. unutmamak için aralarda bir şeyler yazmaya çalıştım bugün.
  • IP logged

  • *
  • Donatan Temsilcileri
  • İleti: 1165
Kuşaadası Çeşme etabı 60 deniz mili bir mesafe. Kuşadası’ndan çıkıp Doğanbey burnuna doğru yol almaya başlıyoruz. Dümende Mustafa Reis var. Çıkarken güneş batmak üzere. Hava sıcaklığı 20C lerde. Rüzgar çok düşük. Dalga yüksekliği Babatunca gibi bir tekne için ihmal edilebilir düzeyde. Motor seyriyle saatte ortalama 6 knot ile yol alıyoruz. Serkan ve Melih Reislerin Babatunca ile ilk seyirleri. Yola çıkmadan Ahmet hepimize tekneyi tanıttı. Bu çok önemli bir şey. Transferde olsun veya misafir ağırlamakta olsun teknenize gelen kişi tekne sahibi bile olsa, sabırlı bir şekilde kendi teknenizi anlatmanız çok önemli. Yol boyunca bu konuları kendi aramızda tartıştık. Melih Reis çok güzel bir şey söyledi. Belki çoğunuz biliyorsunuz ama ben daha önce düşünmemiştim. Özellikle ilk defa bir tekneye gelen misafirlere bir kaç defa can yeleği giyme çıkarma provası yaptırın tavsiyesinde bulundu. Bir çok misafir bunu ilk defada kolayca beceremiyormuş. Ahmet, Babatunca’nın ikinci kaptanı ama tekneyi öyle öğrenmiş ki, en az kendi teknesi kadar iyi tanıyor. :) Her zamanki gibi iki dakika yerinde oturmuyor. Hava kararırken mutfakta çay demleniyor, fırından yeni çıkmış boyoz servisi yapılıyor. Birazdan ay yükseliyor. Yeni ay olduğu için 1-2 saatte batacak. Ay battıktan sonra 15 dakika sonra hava nasıl olursa gece boyunca hemen hemen aynı devam edermiş. Bu önemli bir bilgi. Çünkü tekneye gelirken Ahmet son birkaç gündür hava durumuna bakmadığını söylemişti. Biz de nasıl olsa yanımızda O olacağı için bakmamıştık.   :D

Rüzgar yavaş yavaş artıyor çoğu zaman kafadan geliyor. Serkan hariç yavaştan üstümüzü değiştirip kat kat giyiniyoruz. Serkan maşallah üşümüyor. Hava iyi olduğu için can yeleği takmıyoruz ama hepimiz için çok kolay ulaşılacak bir yerdeler.  Gece seyrinde sürekli pruvayı kontrol ediyoruz. Ahmet ön tarafa bakarken daha çok iskeleyi kullanıyor. Seyir fenerlerinden yeşil olan daha çok göz yanılmasına neden olduğu için bunu yapmamızı tavsiye ediyor. Deniz neta sayılır. Sohbet çok kaliteli. Ben hariç hepsi Kıbrıs gazisi.  :) Yani yılbaşındaki Kıbrıs seyrinin katılımcılarından... Kıbrıs seyrinden sık sık bahsediyoruz. Çok şey kaçırdığımı yine canlı ağızlardan dinliyorum. Yeni yıl için yeni planlar varmış ama benden duymuş olmayın Bu arada 21 aralık Heyamolahey ikinci yaş günü etkinliği organizasyonu için oy birliğiyle beni seçiyorlar.

Doğanbey Burnundan sonra Sığacık körfezini sancağımızda bordalıyoruz. Rüzgar biraz daha artsa da rahatsızlık verici dalga yok. Gökyüzü açık. Sayısız yıldızlara bakmak müthiş bir keyif.  Kaptanımız Mustafa Abiyle ve Ben birlikte vardiyacı olacağız, Ahmet ve Melih de ikinci grup olacaklar. İlk gece olması ve Serkan’ın Çeşme’de ayrılacak olmasından dolayı ilk akşam uyumayı çok düşünmediğimiz için vardiyayı esnetmeye karar veriyoruz. Uzun seyirlerde vardiyaların belirlenmesi de çok önemliymiş. Baştan vardiya süreleri ve gruplar belirlenirse herkes için adil olur. Bizim seyrimizde şöyle bir şey oldu. Vardiyalarda olsun, yeme içme bulaşık gibi işlerde olsun herkes gereğinden fazla fedakardı. Herkes birbirine “Sen uyu” ,” Yok ben çok iyiyim sen uyu biraz daha “ diye diye vardiya sistemi biraz karıştı. Çoğu zaman havuzlukta en az üç kişi olduk. O nedenle sonlara doğru belki hepimiz gerektiğinden daha az uyuduğumuz için olmamız gerekenden daha yorgun düştük. Bu çok profesyonelce gelmeyebilir. Ama ben yine de pişman değilim. Çünkü her zaman bu şekilde seyir yapma ve sohbet etme fırsatı olmuyor. Herkes bilgi ve deneyimlerini paylaşıyor. Denizci yönü dışında yaptıklarını, hayat hikayelerini anlatıyor. Zamanın ve yolun nasıl geçtiğini anlamıyorsunuz bile. 

Ahmet, Bodrum yarışını burada çok güzel yazmıştı. Yine de yarış sırasında yaşadıkları ile ilgili bir sürü ekstra şey anlatıyorlar. Önceki uzun seyirler konuşuluyor. Burak’tan kalan filtre kahveyi keyifle yudumlarken, ortak pek çok reisimizin kulaklarını da çınlatıyoruz.

Gece uzun. Melih Abi saat 1 gibi uyumaya gidiyor. Biz havuzlukta sohbete devam ediyoruz. Serkan’ı bizimle devam etmesi için kandırmaya çalışıyoruz. Ama hafta sonu İzmir’de başka programları olduğu için devam edemeyecekmiş. Ben konuşma ve tavırlarını biraz Oğuzhan Reis’e de benzetiyorum. Yol boyu keyifli sohbet ettik. Bir ara Mustafa Abiden izin isteyip birer bira da içtik.

Sığacık'tan sonra Alaçatı’yı da geçiyoruz. Çeşme’de Serkan’ı bırakırken yakıt takviyesi yapalım diyoruz. Çeşme Marinaya telsizden anons verdiğimizde saat sabah altı olmuş. Marina yakıt istasyonunun kapalı olduğunu ama bizim oraya yanaşabileceğimizi söylüyor. Serkan, sabahın erken saatinde geleceğimizi düşündüğü için arabasını önceden Çeşme’ye getirip bırakmış. Zeki adamın hali başka oluyor. Bize arabasıyla yakıt almaya gidebileceğini söylüyor. Ama araba uzakta, kalenin oradaymış. Bizi yakıt istasyonuna yanaşırken bize yardımcı olan palamar arkadaş Serkan’ı botla bırakmayı teklif ediyor.  Ahmet de palamara “Sen ne harbi adamsın yaa?” diyor. Biz henüz bidonlardaki yakıtı depoya dolduramadan on dakika içinde Serkan arabasıyla neredeyse tekneye aborda oluyor. :)

Yakındaki benzinciye bir tur atıp bidonları doldurduktan sonra ayrılma vakti geliyor. Melih Abi uyanmıştı, sırayla Serkan’la vedalaşıyoruz. Bize yoldaşlık etmesi ve keyifli sohbeti için kendisine çok teşekkürler. Halatları çözmemize yardım edip bize el sallıyor. Sabah 07: 30’ da Babatunca, Çeşme Marina’dan avara oluyor. Ben de yorulmuşum biraz uyumak için aşağıya iniyorum.







Serkan Reis kamerasından
  • IP logged
« Son Düzenleme: 13 Kasım 2018, 16:03:15 Gönderen: Mücahit Karabaş »

  • *
  • İleti: 5811
    • Son Denk Kayıkçısı
Palamar arkadaşa "sen ne güzel adamsın "dedim. Harbiden öyleydi, sağolsun bize çok iyi davrandı, yakıt iskelesine aborda olmamızı sağladı. Marinanın istasyon görevlisinin telefonunu verdi, aradık fakat uyandıramadık. Biz karşıya nasıl yürürüz diye düşünürken, bizi botla bırakmayı teklif etti. Olanca insiyatifini kullandı.  Bu Çeşme Marina da her durduğumuzda böyle oldu, her seferinde oldukça misafirperverdiler. Buraya eleştirileri yazdığımız gibi güzel olanı da yazmakta fayda var belki okuyan olur . Bu marina da her durduğumuzda bu ilgiyi gördük, gerek telsizdeki net bilgilendirmesinde gerekse içerideki yardımlarında. Daha önce Tayo-Mar ile durduğumuzda da maksimum yardımcı olmuşlardı. Sağolsun Palamar hizmeti veren arkadaşımızdan , bu tip çalışanların çoğalması dileğiyle.
  • IP logged
S/Y Bidarka / Fatih / İstanbul


"Son Denk Kayıkçısının Hatırasına"


https://sondenkkayikcisi.blogspot.com/

  • *
  • İleti: 594
Kalemlerinize sağlık... Daha nice seyirleri olsun tüm deniz severlerimizin...

Ama fotolar büyümüyooor....!! :D
  • IP logged

e

ersinboke@icrs.com.tr

Keyifli seyir.. Hafta sonu çok yoğun olduğumdan takip etme şansım olmadı ne yazık ki. Bir ara aklıma geldi arayayım diye ama sonra yoğunluktan unutmuşum. Bir nedeni de ekip. Ahmet zaten yolu ada vapuru kaptanı gibi biliyor zaten. Mustafa abinin de ağzından kerpeten ile laf alabildiğim kadarı ile bu yolu eski teknesi ile üç beş kez yapmış.

O yüzden Mücahit ve Melih reislere bir tavsiyem olacak. Yanlış anlamasınlar. Bildiğim bu yolu ilk defa yapıyorlar. Başka tekne ve ekip ile o yol bu mevsimde öyle biraz zor tırmanılır 60 küsür saatte.

Gerçi yavaş gelmişsiniz . Ahmet ben ve Amerikalı o yolu Asterix ile 55 saatte gelmiştik. :))

21 aralık kutlaması ile ilgili Cem Gür İStanbul 'a gelmiş , bildiğim Kaan Erdem de İstanbul da olacak. Bu sene şehir dışından da katılım olur diye düşünüyorum. Hem Aali yi 60 bin bakımdan sonra da görmüş oluruz.. :)
  • IP logged
« Son Düzenleme: 13 Kasım 2018, 17:44:32 Gönderen: Ersin Böke »

  • *
  • İleti: 5811
    • Son Denk Kayıkçısı
Gerçi yavaş gelmişsiniz . Ahmet ben ve Amerikalı o yolu Asterix ile 55 saatte gelmiştik. :))

Asterix ile geldiğimiz hava buna göre çok iyiydi. Sadece Şarköy'de saklanmıştık 3 saat kadar. Bu sefer bu yolculuğun 3 ayrı bölümünde sıradan tekneleri zorlayacak hava ile karşılaştık. Seyirde kalınan süre 58,5 saat oldu, duraklamalar dahil  toplam süre ise 62 saat idi.Ortalamayı akıntıları falan yakalayarak  5,5 milin altına neredeyse düşürmedik.
  • IP logged
S/Y Bidarka / Fatih / İstanbul


"Son Denk Kayıkçısının Hatırasına"


https://sondenkkayikcisi.blogspot.com/

  • *
  • Donatan Temsilcileri
  • İleti: 1165
10  Kasım cumartesi sabahı saat 09:50 de uyanıyorum. Gözümü açıp saati görür görmez aklıma Ata’mız geliyor. “Tüh! dokuzu beş geçe uyanık olsam iyi olurdu”. Neyse artık yapacak bir şey yok. Giyinip havuzluğa çıkıyorum. Mustafa ve Melih Reis sohbet halindeler. Güneşli bir gün ama acayip rüzgar ve dalga var. Babatunca bile dalgalara kafa vurarak gidiyorsa bizim tekneler kim bilir nasıl giderdi buradan? Sancağımızda koskoca Anadolu uzanıp gidiyor. Hayatımda ilk defa buradayım. Gözlerimi kapatıp sanki google earthden bakıyormuşum gibi bulunduğum yeri hayal ediyorum. (-) tuşuna basıp daha yukarıdan bakıyorum. İçimde öyle bir heyecan var ki beni bile aşıyor. Çünkü eşim Ece’nin yerine de heyecanlanıyorum. Şimdiye kadar denize dair her şeyi, birlikte keşfettik. O’nsuz bu seyri yaparken eksikliğini çoook fazla hissediyorum. Şu anda ikimizin adına da burada olduğumu düşünüp iki kat heyecanlanıyorum. Bu denizi ilk geçişim ama herhalde buradan elli kere daha geçsem yine aynı heyecanı yaşarım. 

Karaburun’u yavaş yavaş geçiyoruz. Ahmet uyuyor biz havuzlukta sohbet halindeyiz. Derken uzakta bir bot görüyoruz. Melih Reis, bunlar Suriye’li göçmen olabilir mi diyor? Biz de önce öyle düşünüyoruz ama yakında bir Yunan adası olmadığı için buradan botla karşıya geçmek çok anlamlı değil. Mustafa Abi, benden dürbünü rica ediyor. Aşağıdan dürbünü getiriyorum üçümüz de bakıyoruz ama kesin bir yargıya varamıyoruz. Botun duruş şekli ve hareket yönünden Türkiye’ye doğru gittiklerini düşünüyoruz.  Çok uzak olmamamıza rağmen içindekiler bize bakmıyor bile. Aklıma bir süre önce burada paylaşılan baba kızlı video geliyor. Onlara yaklaşmalı mıyız yoksa devam mı etmeliyiz? Yanımda camianın en yufka yürekli insanlarından ikisi var. Melih ve Mustafa Reisler… Onlar da net bir hükme varamadılar. Akıllı bir insan bu havada botla bu kadar açılmaz diye konuşuyoruz. Bizce bu kişilerin kaçak göçmen olmaları düşük bir ihtimal... Civarda balıkçı tekneleri de var. Biz yola devam ediyoruz. Bu arada son yarım saat içinde sancak kıç omuzluğumuzdan yaklaşık 45 feetlik bir yelkenli yaklaşıp yavaş yavaş bizi geçiyor. Onların da sabah çeşme civarından yola çıktıklarını düşünüyoruz. Derken gizli kaptan  Ahmet de uyanıyor. O uyanınca keyfimiz yerine geliyor. Hemen çay demleniyor. Ahmet, ekmek üstü kaşar domates hazırlayıp fırına veriyor. Adam hiç üşenmiyor yahu.  :) Ben bile bu kadar hamarat değilim Kahvaltımızı keyifle yapıyoruz. Babatunca, dalgalarla boğuşa boğuşa ilerliyor. Hava sert… Ahmet, endişelenmemizi söylüyor. Güneş yükselip sıcaklık yükseldikçe hava düşermiş.  “O zaman rahat ederiz    diyor. Ben de içimden “ Tabi tabi kesin öyle olur“ diyorum. Sanki Ahmet iyimser tahmin yapıp bizi rahatlatmak istiyormuş gibi düşünüyorum. 

Kahvaltıyı toplayıp sohbete dalmışken  Mustafa Abi’nin teknenin arkasından saldığı oltada bir hareketlenme olmasın mı? Bir anda hepimiz heyecanlanıyoruz. Kaptanımız oltayı toparlamaya başlıyor. Sarıyor da sarıyor. Dördümüzün gözü de oltada. En sonunda balık geliyor. Ama bu küçük bir yavru orkinos. Mustafa Abi, tereddüt etmeden balığı suya geri salıyor. Biz tekrar muhabbetimize dönüyoruz. Anadolu kıyısından gitmektense Midilli kıyılarından geçmek daha pratik. Bir süre sonra Middilli’yi İskelemizde bordalıyoruz.

Bir süre trinketimizi açıp bu şekilde hızımızı artıyoruz. Teknenin sarsılması da azalıyor.  Derken oltamıza yine balık vuruyor. Yine bir yavru orkinos. Kaptanımız yine orkinosu Ege’ye iade ediyor. Mustafa Abi’nin yüzü balığı çekerken de, denize salarken de çok mutlu. Aslında buraya kadar hepimiz hep mutluyuz. Arada durumdan memnuniyetimizi dile getirdiğimizde Ahmet hemen “ Maşallah deyin” “Diliniz ısırın” diyor. Biz de maşallah diyoruz. Öğlen gibi Mustafa ve Melih Reisler uykuya geçiyorlar. Ahmet ve Ben vardiyadayız. Sohbet muhabbet gidiyoruz. Ahmet yine haklı çıkıyor. Saatler ilerledikçe hava gitgide yumuşadı. Deniz sakinleşti. Midilli Adası solumuzda yemyeşil uzayıp gidiyor. Ahmet bu adanın Yunanistan’ın en büyük ve en uzun adalarından birisi olduğunu söylüyor. Ben haritadaki görüntüsünü hayal etmeye çalışsam da bu kadar uzun olacağını düşünmemiştim. Adaya çok yakınız. Yunan bayrağını çekmişiz. Bir ara dört beş tane balıkçı teknesi görüyorum. İlk iki tanesini selamlamak için elimi kaldırıyorum. Teknedeki balıkçılardan hiç tepki yok. Ya beni görmüyorlar, ya da Türk bayrağını sevmediler. Üçüncü teknede aklıma elimi sadece kaldırmak yerine, kaldırıp sağa sola sallamayı deniyorum. İşte bu harekete cevap geliyor. Onlar da el sallıyor. O sırada Ahmet aşağıda filtre kahve yapmakla meşgul. Sonraki 3-4 tekneyi de aynı şekilde selamlıyorum. Hepsinden de karşı selamlar geliyor. Komşuları seviyorum. Aklıma Ankara’da öğrenciyken Ast tiyatrosunda Altan Erkekli’nin oynadığı “İnadına Yaşamak” oyunundaki Yunanlı Barba geliyor. Altan Erkeli orada Barba isimli karaktere sürekli kadeh kaldırıyordu. Oyunu tavsiye ettiğim için tiyatroyu pek sevmeyen Babamın, Annem ve iki kız kardeşimi alarak  hatırım için İstanbul turnesinde oyunu izleyip çok beğenmesini ve sonrasında zaman zaman Barba’ya kadeh kaldırmasını düşünüyorum. O anda Babamı özlüyorum. Şu an Ege Denizi’nin en güzel yerindeyim galiba...

Günler kısaldığı için öğlen, ikindiye, ikindi akşama çabuk kavuşacak. Saat 17’ye doğru uyuyan kimse kalmıyor. Ahmet kaşla göz arasında kuzineye girip fırında kaşarlı makarnayı hazırlıyor. Makarnanın bir kısmını da domatesli yapmış. Benim rolüm ise “görevimiz kavurma”… Dün aldığımız kuzu etinden kavurmayı yapıyorum. Ahmet teknede karabiber var demişti. Ama maalesef hiçbir baharat bulamıyoruz. Şöyle karabiberli, kekikli bir kavurma daha güzel olurdu. Neyse sonunda yemekler hazır. Hava kararmadan önce havuzluktaki  masada soframızı kurmuşuz. Yemekleri afiyetle yemeği yiyoruz. Sonrasında Melih Abi bir demlik çay yapıyor bize. İşler bitince tekrar havuzlukta toplanıyoruz.

Midilli Adası hala bitmedi. Ama az kaldı. Hava yavaştan kararıyor. İskelemizde uzakta bir sahil güvenlik botu var. Ben “ Sahil güvenliğe nanik yapıp kaçalım “ diyorum. :) Sabahki sert havadan eser kalmadı. Midilliyi bitirip doğrudan karşıya Anadolu’ya Kadırga’ya geçeceğiz. Oradan Babakale ve Çanakkale… Yunan bayrağını arya ediyoruz. Ay yükseliyor. Bakalım ne zaman batacak? Battıktan sonraki 15 dakika ne olacak? Gece ilerliyor. Midilli bitiyor. Karşı yakaya geçerken sancağımızda bir sürü balıkçı ışığı görüyoruz. Sonunda Anadolu kıyılarına geldik. Sabahtan beri Yunan sularında gittikten tanıdık kıyılara gelince nedense uzun yurtdışı seyahatlerinden  dönüşümde ülkeme dönmüş gibi mutlu oluyorum.

Babatunca, Babakale’ye çok rahat ulaşıyor. Babakale'den yukarı tırmanışa geçiyoruz. Ay batıyor ve denizi sakin. İşte bu güzel haber… Mustafa Abi, Babatunca’yı ilk aldığı zaman eşi Hocahanım’la birlikte İstanbul’a gelirlerken burada çok kötü havaya yakalandıklarını, eşinin Çanakkale’den sonra otobüsle İstanbul’a döndüğünü, oradan oğlu Tunca’yla çok zor şartlarda tekneyi İstanbul’a getirdiklerini anlatıyor. Buradaki sürpriz hava yüzünden Hocahanım denizden biraz soğumuş. Mustafa Abi’nin bu sularla bir hesabı var. O nedenle Çanakkale Boğazına gelene kadar uyumamaya kararlı. Ahmet gidip uyuyor. Biz üçümüz sohbete doymuyoruz. Mustafa Abi de, Melih Abi de o kadar güzel anlatıyorlar ki ben de uykum geldiği halde aşağı inemiyorum. Sancak baş omuzluğumuzda rüzgar türbinlerinin kırmızı ışıkları, iskele baş omuzlukta geçen yaz çok güzel güler geçirdiğimiz Bozcaada’nın pırıltıları… Saatler ilerliyor. Boğaza yaklaşırken biyonik Ahmet yine uyanıyor. Mustafa Abi’yi uyumaya ikna ediyoruz. Sohbet devam ediyor. Ben bir ara diyorum ki, “ Size Çanakkale’de oturduğum yeri de göstereyim”. İkisi birden aynı anda “Sen Çanakkale’de mi oturdun?” diye soruyorlar. Ben de “Yani Ekim’le karaya oturduğumuz yer” diye sırıtarak cevap veriyorum. :D Hep birlikte gülüşüyoruz. (Bakınız: Ekim’in denizciler İçin küçük, bizim  için büyük maceraları).

Abide’nin kırmızı ışıkları gittikçe yakınlaşıyor. Son birkaç saattir hava çok fazla soğuyor. Ben neredeyse donuyorum. Ahmet kuzeye çıktığımız için soğudu diyor. O çok sıkı sarınmış. Kar maskesi de takmış. Ben spreyhoodun içinden çıkamıyorum. Bir yandan kendimi O’na karşı suçlu gibi hissediyorum. Dün akşamla bu akşam arasında çok fazla sıcaklık farkı var. İskele kıç omuzluğumuzdan büyük bir gemi hızlıca bize yaklaşıyor. O nedenle kıyıya gereğinden fazla yaklaşmak zorunda kalıyoruz. Bize hızla yetişen gemi sanki şimdi yavaşlamış gibi geliyor. İçimizden ve dışımızdan “Hadi geç artık” diye söyleniyoruz. Sonunda gemi bizi geçip gidiyor. Artık Boğaza giriş yapıyoruz. Ben de daha fazla dayanamayacağım. Saat sabah dört buçuk olmuş. İçeri giriyorum. Buz gibi havadan sonra salon sıcacık. Ayaklarımdan başıma doğru yavaş yavaş ısındığımı hissediyorum. Sadece birkaç basamak inince dünyam değişti. Hızlıca üstümdeki kıyafetleri çıkarıp  yatağa uzanıyorum. Motorun gürültüsü ninni gibi geliyor. Saymaya başlıyorum gerisini hatırlamıyorum. Bir, iki… zzzzz…   












  • IP logged
« Son Düzenleme: 14 Kasım 2018, 00:53:01 Gönderen: Mücahit Karabaş »

e

ersinboke@icrs.com.tr

Vay canına özendim bak şimdi..
  • IP logged

  • *
  • İleti: 439

Hepiniz ne kadar güzel anlatmışsınız, orada olmak varmış dedirtiyorsunuz adeta. :)
Mücahitcim hemşeri sayılırız, bende yıllar önce Çanakkale de oturmuştum  ;D
Senden daha kuzeyde Anadolu yakasında.
Deniz de oturanlara izin verilmediği için Çanakkaleli olamamışız. C:-)
  • IP logged
Her hata bir ders, ne hata biter ne de ders.(Mevlanadan denizcilere)

  • *
  • İleti: 989
Elinize gönlünüze sağlık,yazarlarda iyi  oldumu tadından yenmez oluyor :)
  • IP logged
« Son Düzenleme: 14 Kasım 2018, 02:20:02 Gönderen: Ali Ünalan »
“Merhaba denizci, sen de senden sonrakilere anlat…”

 
Yukarı git