"Hepimiz yıldız tozuyuz!"
20. yyın en önemli popüler bilim yazarı olan astrobiyolog, gökbilimci Carl Sagan'a ait yukarıdaki cümle... İnsanın kendi kökenine dair bulmacanın bütün parçalarını yavaş yavaş bir araya getirerek ortaya çıkarttığı tablonun en veciz ifadesi...
Şöyle ki büyük patlama ile oluşan atomlar hidrojen ve helyumdan ibaretti. Diğer elementlerin oluşabilmesi ancak büyük yıldızların çekirdeklerinde mümkündü ve onlar da bu elementleri sentezleyip ömürlerinin sonunda patladıkları zaman bu elementler uzaya saçıldı, bir sonraki nesil yıldızlar ve gezegenler bunlardan oluştu. İşte güneş sistemimizin bir paragraflık "yıldız tozu" hikayesi...
Vücudumuzda hidrojen ve helyum harici her atom bir zamanlar bir yıldızın çekirdeğinde "pişti", uzaya savruldu, milyar yıl boyunca uçuştu, birbirini buldu, birleşti, kendini kopyalayan birimler oluşturdu...
(Ne mitoloji ama değil mi? Ha buna inanmışım ha öküzün boynuzundaki dünyaya ne fark var diyen varsa: fark olması için önce zerre kadar alakası olması lazım azizim demek zorunda kalırım...
Bizim yıldızımız güneş, gezegenleri ile aşağı yukarı aynı zamanda oluştu, 4,6 milyar yıl önce... (Ben gençken 5 derlerdi şimdi 4,6; kainatın yaşı için de 15 derlerdi şimdi 13,772 milyar yıl diyorlar, virgülden sonra emin olmadığın rakamı yazmamak bu işin namusudur. 5 haneli kesinliğe bakar mısınız, mitolojiden en önemli farkı bu işte !)
Küçük sayılabilecek bir yıldız güneş, zaten o yüzden ömrü de nispeten uzun, şu anda orta yaşlarının keyfini süren bir insan gibi, bir 5 milyar yıl daha aynı kararda ışıyacağı öngörülüyor. Dünya için açık ara en önemli enerji kaynağı. Bütün canlılar yapısal, işlevsel ve enerjetik mekanizmalarını onun hareketine uydurmak zorunda kalmış. Bütün bir kültür tarihi ona hürmet ve özel önem atfetmiş. Tanrı sayan kültürlerin sayısının haddi hesabı yok... (Bu konuda oylama yapılsa benim de oyum güneşten yana olurdu…)
Hareketi ilk çağlardan beri inceleme konusu hali ile. Bu yazı dizisinde her şeyi dünyadan bakan biri için yazdığımız için şöyle tasvir edelim:
1. Gün içerisinde kutup yıldızı etrafında büyükçe bir çember üzerinde 360 derece dönüyor.
2. Yıl boyunca da ekliptik ismi verilen bir çember üzerinde günde yaklaşık 1 derece kadar ilerliyor.
Bu iki hareketin bileşkesi yazın ve kışın ortaya çıkan gün uzunluklarını ve farklı gölge uzunluklarını çıkartıyor; çünkü ekliptik dediğimiz çember kutup yıldızı etrafındaki çemberlere paralel değil, 23 küsur derecelik bir açı yapıyor. (Özgür kaptan yetişsin imdadıma güzel bir görsel ile... :-)
Güneşi sekstant ile ölçüp mevki bulma konusuna girmiyorum, tonla yazılı şey var bu konuda. Ama göksel navigasyon tekniklerinin en çok kullanılan cismi güneş. Aşağıdaki yazımda gösterdiğim gibi büyük bir almanak bulundurmaya bile gerek yok, basit iki tane tablo yeterli bu iş için:
http://heyamolahey.com/navigasyon/gelistirilmis-meridyen-gecis-metodu/msg41283/#msg41283Amatör astronomi gözlemcisine güneşin ilgi çekebilecek en önemli özelliği üzerindeki lekelerdir. Bunlar güneşteki manyetik kökenli bir fenomen sonucu ortaya çıkıyor ve etrafındaki bölgeden nispeten daha soğuk olduğu için koyu görünüyor ve çok kolayca seçilebiliyor. Güneş batarken dürbünün önüne naylon çorap gibi sıkı dokulu bir şey geçirip gözlemlediğim çok oldu gençken ama tavsiye ettiğim bir şey değil kesinlikle. UV filtresi olmadan dürbününden gelen ışık gözümde ne kadar kalıcı hasara yol açtı bilmiyorum. Gençlik aptallığı diyelim. Şöyle bir görüntü:
Daha düzgün bir metot dürbünün tek gözünü kapatıp diğer gözünü güneşe çevirip görüntüyü beyaz bir yüzeyde odaklanmaya çalışıp bu yüzey üzerinde gözlemlemek. Yüzey kağıt olmasın, çok ısınabilir özellikle öğle vakti yapılacaksa.
Şu videoda denizci dürbünü ile başarılı şekilde uygulanmış aynı teknik:
Kandilli rasathanesi bu gözlemleri her gün periyodik olarak yapar çünkü güneş aktivitesi dünyadaki elektromanyetik iletişimi etkiler. Tarif ettiğim metod ile görüntü (ayrıca filtre de olması sayesinde) bir kağıda düşürülür ve leke sayısı ve boyu not edilir, bu işlemi canlı izlemişliğim var teleskop kubbesinin içinde. Bir UV filtresi ve karartıcı bir önlem ile doğrudan dürbünle de bakmakta bir sakınca yok batarken veya doğarken.
Yıldızlar büyük olursa yer çekimsel göçüşe karşı koyabilmek için yakıtlarını çabuk yakmak ve bitirmek zorunda kalırlar. Hali ile yüzey sıcaklıkları yüksek olur mavi renge kaçar, başta dediğimiz gibi güneş küçükçe bir yıldız olduğundan nispeten soğuk yanar, rengi sarıdır, daha da soğuk yıldızlar kırmızıdır, tipik akkor mantığından başka bir şey değil bu.
Bu kadar dengeli bir yıldıza bu kadar ideal mesafede, atmosferi olan, suyu olan, karbonu olan bir gezegende hayatın başlamaması için bir sebep yoktur.
Herşey bizim için mi bu kadar dengeli veya herşey bu kadar dengeli olduğu için mi zaten biz bu soruyu sorabiliyoruz sorusu uzun zamandır soruluyor, bir o kadar zaman daha sorulmaya devam edecek gibi...
Bol güneşli günler dilerim...