Geçtiğimiz haftasonu hanım çocuğu da alıp kayınvalidenin yazlığına gidince ben de hazırlığımı yapıp denize açılayım bari dedim. Hazırlık dediğim tekneye su ve meyve almaktan ibaret. Bir de pijama, kitap... Hava durumu deseniz çok da güvenilmemesi gereken birşey bence. Ekstrem durumları bilebiliyorlar tabii ama artık tüm dünya üzerinde yürütülen GFS simülasyonundan alınan değerler kullanılıyor heryerde ve bu bana Tuzla burnunu dönünce ne olacağı konusunda hiçbir bilgi vermiyor. Mehmet Özharar rallisinin yapıldığı gün her yerde güzel poyraz gösteriyordu, bir çıktık güneyden esiyor. O yüzden bu konuda kendi hissiyatımı da geliştirmeye başladım yavaş yavaş. Basınç haritası, genel profil güzel bir poyraz gösteriyor.
Cuma 18:30 gibi avara oldum Tuzla Viaport marinadan. Öyle güzel 10-12 poyraz var ki marinadan yeteri kadar uzaklaşmayı bile beklemeden kafayı rüzgara (kıyıya doğru) çevirdim, alel acele ana yelkeni bas, voltala arkaya git boşunu al kilidi kapa, öne gel voltayı çöz, tekrar arkaya git vinçle kastır, balançinayı patlat, kafayı aç, 50-100 metre kalmıştı valla karaya. Ama değdi... Motoru susturup cenovayı da açınca uçmaya başladım. İstikamet: Batıya doğru işte... Aklımda Moda koyuna gitmek var, babama süpriz yapacağım sabah, kahvaltı yaparız belki Moda iskelesinde filan diye düşünceler geçiyor. Güneş alçaldı pruvamda, harika manzaralar, aşağıdaki fotoyu Google kendi stilize etti attı telefonuma, işi biliyor yapay zeka...
Hızım 5 knotun altına düşmüyor, yer yer 6 hatta 6,5. Geniş apaz-apaz arası muhteşem almışım rüzgarı. Keyiften ne yapacağını şaşırır ya insan o haldeyim, elimi şöyle mi koysam ayağımı da şöyle mi uzatsam modu...
Tuzla burnunu döndükten sonra watsapp grubundan bizim marinadaki reislere sordum adaların kuzeyinden mi güneyinden mi geçeyim diye, güneyinden geçsem poyrazım kesilir mi, kesilir dediler ama sedefe doğru dönüp orsalamak istemiyorum, balıkçı adasına doğru devam ettim Büyükada’nın güney burnuna. Burnu döndüğümde rüzgar biraz düştü ama yine 4-5 gidiyorum. Artık hava kararmaya başladı, hızlı bir hesap yaptım, Moda koyuna girmek kesin geceye kalacak, Fenerbahça bankı kayalıklar cabası... Kınalı’nın arkasında mı dursam acaba diye düşünüyorum, o da karanlığa kalacak, gece tecrübem yok, bilmediğim sular. Çam limanını bordalayalı 5-10 dakika olmuş, döneyim dedim Çam limanına, yelkenler mayna, motorla yaklaştım çam limanına.
Koya, limana yaklaşırken iyice yavaşlıyorum hem iyice kolaçan ediyorum etrafı hem yer seçmeye çalışıyorum. Ortalarda kıyıya doğru güzel bir boşluk var, klasik tabii hemen bir iki kafa döndü öndeki yandaki tekneden, rüzgar üstüne gittim, tornistan verdim ağır yol, öne koş kavaletayı gevşet, şırr diye tam istediğim noktaya atıp 40-50 metre döşeyip elimle koymuş gibi güzel konumlandırdım kayığımı tek seferde. Dönen kafalar da işlerine geri döndüler.
Hava iyice karardı, gittim demir fenerimi yaktım, başka elektrik tüketen birşey yok teknede, buzdolabını da kapadım, kafa lambamı taktım, Erol abinin havuzluk için yaptığı led lambalarla uğraşmaya başladım nereye bağlayayım diye. Derken iskele tarafıma 42 feetlik bir Bavaria geldi, baş ıstıralya direk arası hamakta bir kız yatıyor, testesteron saçan kaslı bir genç onu gıdıklıyor, arka taraf ayrı alem kakara kikiri geldiler saçma sapan bir şekilde ileri yolla demir attılar, kaloma filan hak getire, tekne demirin etrafında bir tur döndü alakasız bir yerde durdu kaldı. Adamların keyfi yerinde komşuları olan bizlerin keyfi kaçtı tabii.
Havuzlukta sinek sokunca lambayla uğraşmayı bırakıp rüzgar alan direk dibine gittim oturdum, bir yandan da yan tekneyi kesiyorum. İskele kıç tarafımda onların rüzgar altında da Emela teknesi var. İsmen tanıdığım Nezih kaptan tecrübeli tabii ve çok kibarca ve düzgün şekilde uyardı gençleri, böyle kalacaksanız gece ikimiz de rahat uyuyamayız dedi. (Gerçekten daha nasıl usturuplu ve kırmadan ifade edilirdi bilemiyorum.) “Kaptan” olan evet abi alacağım demiri şimdi düzelteceğim dedi. “Kaptan” dümende, bay testesteron başta, kızlar hamakta demiri almaya başladılar. Çapa tam teknenin burnuna gelirken (nasıl oldu hala anlamadım) çtonk diye metalik bir ses ve peşinden cumburlop. Çapa mı düştü ya diye karanlıkta kafamı uzattım. Öndeki eleman olayın farkında değil, arkadaki geldi mi çapa diye bağırıyor. Nezih kaptan’ın şaşkın ses tonu: “Çç.. Çapa düştü!” Bay testesteron da Nezih kaptandan duyduğunu “kaptan”ına iletti. Adamların teknesinde olup biteni Nezih kaptan da ben de daha yakından takip ediyoruz onlardan. Nihayet vaziyete uygun olan ünlemi “kaptan” söyledi: “Yapma ya !” Yapma ya tabii...
Şaşkın ördek gibi bir iki tur atıp koydan çıktılar. (Bu arada amme hizmeti düşen çapanın tam konumu Navionicsde çam limanının ortasına koyulmuş olan yelkenli işaretinin altı. Derinlik 10 metre civarı, kim çıkarırsa onun olsun...
Neyse ortalık sakinleşti dedim oturuyorum, yıldızlara, kıyıya, telefona filan bakıyorum aradan 40 dakika filan geçmişti ki sancak tarafıma bir baktım gençler bodoslama üzerime geliyor. Testesteron dile gelmiş bağırıyor “Aaabii! Aaabii! Alyan anahtarın var mı 4 veya 5 numara, yedek çapayı takacağız da.” Yani o gece o koyda demirlemeye (!) azmetmelerine mi hayranlık duyayım, 20-30 teknenin arasından beni bulmalarına mı yanayım söylene söylene kafa lambamı takıp Ali Ünalan abinin tavsiyesi ile aldığım alet takımını açtım. Komple alyan setini çıkardım, o sırada aborda olun isterseniz demek geldi içimden ama adamların direği apartman kadar kaptan dümende “ehele-ühele yanaşamıyorum senin tekneni döndürüyor abi rüzgar” her tarafı ayrı oynuyor, bunlara başlı kıçlıyı anlatana kadar al dedim bak 10 tane var içinde hepsini istiyorum. Hadi yallah... Tamam abi dediler koydan çıktılar yine.
Hiç abartmıyorum aradan tam 1 saat geçti. Açıkta ışıklarını görüyorum, tekrar koya girdiler, beni arıyorlar, kafa lambamı açtım yanıp sönen modda yaktım. Gördüler, geldiler “aabi hayat kurtardın valla çok teşekkürler”. Alyan takımını verdi, bu sefer de benim rüzgar üstüme gitti artık müdahale ettim bak şu şekilde atman lazım filan diye şimdi jeton düştü abi filan dedi ama yine de gece huzursuzluk yaratacak kadar yakın bir mevkiye rüzgar üstüme demirledi.
Artık napıyim dedim yattım ben de baş kamaraya. Forumdaki karbon monoksit yazısını okuduğumdan beri kıç kamarada yatmaya çekiniyorum, henüz bir sensör alamadım ama en kısa zamanda alacağım.
Sabah uyandım, çok şükür vukuat yok, herkes yerli yerinde. Bota atlayıp kıyıya çıktım, Ada Beach’de bir kahvaltı. Peşinden koydaki tanıdık teknelerin bir ikisi ile muhabbet derken bir yağmur bindirdi Nuh tufanı gibi. Havuzlukta dinmesini bekledim. Hava da açtı, acelem yok zaten hiçbir yere gitmek için. Demirli iken ana yelkeni bastım rahat rahat, bunu yapmayı seviyorum, motoru çalıştırıp demiri aldığım gibi yelkene geçip motoru istop edebiliyorum böylece. Havalı da oluyor demir yerinden yelkenle çıkmak hem...
Koydan çıktım hava 2 - 2,5 knot. Okuduğum “çok hafif hava seyri” yazısı ve “iyi yelkenci hafif havada belli olur” lafları aklıma geldi, nasıl trim yapmak lazım filan düşünürken baktım zaten 1,5 la gidiyorum, daha ne yapsın bu kayık! Watsapp grubundan yazdım reislere çok iyi trim yapmışsın, 2-3 havada 1 knot götüren işi biliyordur filan yazdılar. Tabii Nazlı Bahar’ı bilmiyorlar nasıl bir kayık olduğunu hiç ince trim yapmadım demedim, çaktırmadım, belki de denk düştü.
Böyle salına salına Burgazın arkasından da döndüm.
Yalnız planlarda değişiklik oldu annem babam hafta sonu için Şile’ye gitmiş, Moda’ya gitmenin bir anlamı kalmadı hali ile, Şile’ye de gitmek delilik abartmanın alemi yok. Kınalıada’nın arkasındaki plajlara bakayım bari dedim. Kınalıada’ya 1 mil kalmıştı ki hızım da 1 knot, 1 saat sıcağın altında böyle gitmeyeyim diye yelkenler mayna motora yol verildi. Güney doğu plajındaki kıyıya yakın tonozlardan birini kolayca tuttum kakıçla, bağladım tekneyi.
Biraz oyalandım, denize gireyim dedim ama deniz anaları, yüzen yosunlar filan öyle çok keyifli bir durum yok, vazgeçtim. Deniz git gide dalga yapmaya başladı, geceden zaten uykusuzum o biraz kırıklık yapmış, çay demleyeyim bari kendime dedim yeni çaydanlığım ile, ölçüyü tutturamadım, zehir gibi koyu oldu çay, midem bir de ondan rahatsız oldu, yatayım bari dedim uyusam kendime gelirim, lodos (hani hava durumu !!??) esmeye başladı, dalga çıktı, plajdan biri hönkürdü, uyandım, kafa, mide bir milyon. Durmayayım bari burada dedim hazır lodos da var atar beni Tuzlaya kadar.
Zar zor ana yelkeni bastım, tonozu attım, rotayı doğuya verip kendimi havuzlukta yere attım. Rüzgar vurunca daha bi kötü oluyordum. İlk defa deniz tuttu...
Lodos büyükadanın güney ucuna kadar attı beni, sadece anayelkenle gidiyorum, halim yok cenovayı açmaya, sonra önce rüzgar kesti sonra da tam kafadan esmeye başladı. Ana yelkeni de indirip motora yol verdim, bu yolu tremolalarla da gitmişliğim var ama “herşeyin başı sağlık”. Neyse ki 1 saat sonra toparladım kendimi ve rahatça marinama bağlandım.
Evde kimse yokken rahat rahat oturmak, istediğin şeyi yapmak varken zorlukları bile bile ve yaşaya yaşaya denize niye çıkar insan, istediği şey bu olduğu için elbette...