Aşağı git Skip to main content

Gönderen Konu: 17.YÜZYILDA İRLANDA SAHİL KENTİ BALTİMORE & SARDALYE

  • *
  • İleti: 1547
    • Classicboats Turkiye
Zaman zaman üzerine basarak anlatmaya çabaladığım, kendi adıma donama tarihinden daha çok ilgimi çeken “sivil denizcilik tarihi”ne bir örnek.

Tam da bu nedenle, akşam yemeğinde, Ahmet Kabaoğlu’ndan, babasından ve yaşlılardan dinlediği “sözlü tarihi” yazmasını salık vermiş söz de almıştım. Aksi halde bu çok değerli geçmiş, gelecek nesillere aktarılamadan hızla yok olup gidecek.

-----------------------------------------------------------
On beş mil ötede, Cork Kontluğu’nun kıyısındaki Baltimore halkı, ilk avın heyecanıyla kendilerini bir yıl daha ayakta tutacak balıkların pullarından yansıyan ışıltıları seyretmeye hazırlanmaktaydı.

1631 yılının Haziran ayıydı ve Baltimore, Kaptan John Jennings ile avenesinin Roarringwate Koyu adalarıyla koyaklarında kralın gemileriyle saklambaç oynadıkları günlerden bu yana çok yol almıştı. Gerçi korsanlar hâlâ zaman zaman ortaya çıkıyorlardı, ama Kaptan Francis Hook komutasındaki iyi silahlandırılmış bir uskuna olan Fifth Welp’in varlığı,  İrlanda’nın bu özgün köşesini eskisi kadar çekici olmaktan çıkartmıştı.

Bunun sonucunda da Baltimore’un kara ekonomisi – çalıntı mal satışları, fahişeler, büyükbaş hayvanlar ve gözden uzak mağaralara yığılan aley (İngiltere’ye özgü sert bir bira çeşidi) fıçıları- fena halde çökmüştü. Yüzyılın başında buraya yerleştirilen Protestan toplum kök salarak yerli Katolik nüfusu geçmişti, dahası Cork başpiskoposunun da dediği gibi, “Daha büyük, daha muhterem ve bu eyalette hiç olmadığı kadar koyu, sofu bir şehir” bütün halkıyla birlikte namuslu yaşamayı seçmişti.

İşler yolunda gidiyor ve zenginleşiyorlardı. O yaz, yaklaşık iki yüz insan, limana bakan tarihi Fort of Jewels  Kale’sinin eteklerinde O’Driscolls boyunca uzanan evlerinde yaşıyorlardı. Yüz kadarı ise, biraz daha aşağıdaki küçük koyağın kıyılarına yerleşmişti. Burada ahırlar, birahaneler, bira imalathaneleri, dükkânlar, işlikler, fırınlar ile bir Cuma pazarı ve taştan yapılmış güzel bir kilise yer alıyordu. Her yıl on iki üyeli meclis tarafından seçilen belediye başkanı, haftada bir toplanan meclise başkanlık ediyordu. Batı Cork boyunca ne kadar çiftçi ve ahali varsa haziran ve ekimde düzenlenen üç günlük panayırlara katılmaktan geri kalmıyordu.

Kuşkusuz Baltimore tam anlamıyla düzelmiş değildi. Tacirleri hâlâ nereden geldiği pek de soruşturulmayan şeker çuvallarını alıp satma fırsatını kaçırmıyordu, fakat burası  zenginliğini artık korsanlara değil, ringa balıklarının kuzeni sayılan sardalyeye borçluydu.

Her yaz çocuklar kayalıklardan, denizdeki gammaz parıltılarıyla kıyıya yaklaşacak ilk sardalye sürülerinin yolunu gözlerdi. Gördüklerini haykırmaya başladıkları anda balıkçılar denize açılır ve bütün topluluğa refah getirecek olan sürüleri avlamaya girişirlerdi. Takım halinde çalışıyorlardı. Bir düzineden fazla ığrıp teknesini daha küçük olan diğerleri izlerdi. Balıkçıların rehberi ise daha yükseklerden sürünün hareketlerini izleyip onları bilgilendiren “çığırtkanlardı”. İşaret alır almaz, yaklaşık 400 yarda uzunluğundaki bir ığrıp suya düşey olarak serpilirdi. Bunun ardından gerek ığrıp teknesindekiler gerekse onu izleyen diğerleri derhal canla başla küreklere asılırdı. Bir kısmı saat yönünde, diğerleri ise aksi yönde ilerleyerek ağ ile sürüyü kuşatmaktaydılar.  Bundan sonraki işleri ağın dibindeki ipleri sıkıştırmak ve avlarını yukarı çekmeye koyulmaktı. Oval sepetlerini kullanarak balıkları teknelerine boşalttıktan sonra da yeni bir sürü aramaya koyulur ya da sahilin yolunu tutarlardı.

Bu hem zorlu hem de yıpratıcı bir işti ve balığı avlamaksa sadece bir başlangıçtı. Kıyıya varıldığında avlanan balıklar boşaltılıp “balıkhanelere” doldurulur, burada her birinin üzeri tuzla kaplanan tabakalar halinde kat kat yerleştirilirdi. Bir süre sonra tuzları dökülür ve balıklar taze su ile yıkanır ardından da preslenecekleri “ezimevine” gönderilirdi. Cork’taki sardalye sanayini anlatan bir 18. Yüzyıl yazarı, “Sardalyenin yağı çıkarılıyordu” der. “Ve tıka basa, bir tanesi bile sığmayacak hale gelinceye kadar fıçılanıyorlardı. Fıçıların dibindeyse yağın, kanın ve suyun sızacağı bölmeler vardı. Yağı hemen alınıyordu, sonra balıklar iyice sıkıştırılıyor, fıçılar kapatılıyor ve pazara yollanıyordu” Tek bir avda elde edilen sardalye 600 fıçıyı buluyordu.

Baltimore sardalye sanayi sayesinde gelişmişti. Sadece balıkçılar yoktu; fıçıcılar, marangozlar, halatçılar, tersaneciler, tacirler kadar fabrikalar da bundan nemalanıyordu. Kadınların çoğu balıkhane ve ezimevinde çalışıyordu. Sardalye yağı lambalara dolduruluyor ve evler onunla aydınlatılıyordu, ayrıca giydikleri deri elbiselerin hazırlanmasında da kullanılıyordu. Bütün korkuları, günün birinde ne yapacağı belli olmayan sardalyelerin kıyıya uğramamalarıydı.


  • IP logged
“İçinde ütopya olmayan bir dünya haritasına bakmaya bile değmez… İlerleme dediğin, ütopyaların gerçekleşmesidir” diyordu Oscar Wilde.

 
Yukarı git