Çanakkale boğazı çıkışında akıntı yönüne ters bir rüzgar ve şu ana kadar hiç görmediğim yükseklikte solugan ve sonrasında bu soluganın dalgası ile karşılaştım.
Benzer bir denizi iki yıl önce de Şarköy önlerinde yaşamıştım. Sanırım akıntı yönüne ters rüzgar ve açık deniz dalgaları birbir ile karşılaşınca böyle bir dalga oluşuyor.
Rüzgar hafif , sadece trinket açık ama işe yarıyor . Zaten hiçbirşey açık olmasa da 4 bahri mil akıyor Çanakkale. Hızım 7,5 bahri millre çıkıyor bir ara.
Aslında şiddetli sağnak veriyordu hava durumları. Ancak batıda hava açınca hiç beklemedim ben de . Çıkarçıkmaz güneybatı yönünden kara bulutlar çöktü Çanakkale 'nin üstüne. Belli felaket yağmur yağıyor. Çanakkale 'nin Avrupa yakasında ise poyraz kuvvetlendi bir ara. O yüzden hava sanki Çanakkale üstünde asılı kalmış gibi.
Boğaz çıkışına doğru dalgalar sancak borda baş omuzluk arasında patlamaya başladı. Hava da tam da yağmur öncesi boğucu bir sıcak var.
Dalgalar patladıkça üzerime dökülüyorlar. Biraz sakinleyince bir bakmışım kuruyuveriyorum. Üzerimde tuz izleri. Sonra hoop yeni bir dalga yine sırılsıklam.
Tayo Mar gibi bir tekne ile geziyorsanız üzerinizde tuz zerrecikleri olmasına alışacaksınız. Beni hiç rahatsız etmez tuzlu su. Çocukluğumdan beri böyledir .
BU arda hava yaklaştıkça yaklaşıyor. Dalgalar yüzünden Bozcaada istikametinde dümen tutuyorum. Boğaz çıkışı yönünden tam pupadan rüzgar bindirmeye başladı. Akıntı ile beraber sırf trinket ile 5 knot üzerinde bir seyir hızım var.
Rüzgar esmeye başlayınca ferahlıyorum biraz. ancak bu rüzgar gelecek havanın habercisi. Öyle bir hava geliyor ki trinket bile fazla gelecek belli. Hemen kapatıyorum yelkeni. Çok kısa süre sonra çullanıyor hava. O nasıl bir yağmur öyle.
Mecbur Bozcaada istikametine devam. Böyle yüksek havada dalgalar da neredeyse bordadan gelirken Babakale yen dönmek çok zor.
Yağmur bindirince yüzümde birikmiş tuzları eritiyor. dudaklarıma akıyor tuzlu su ilk anda. ama öyle bir yağmur yağıyor ki.. Bir süre sonra dudaklarımı kurutan tuzları alıp götürüyor. Tuzlu sudan sonra öyle lezzetli geliyor ki yağmur suyu.. Aklıma yağmur sularını toplayarak seyrini devam ettiren Moitessier geliyor.
Kana kana yağmur suyu içiyorum. Siz tahmin edin nasıl yağmur yağmış. Boğucu sıcaktan sonra nasıl da güzel geldi yağmur serin serin.
Tam o sırada yanımdan bir motoryat geçiyor. Bozcaada istikametine doğru. Son derece korunaklı havuzluğu ile hiç dalga çarpmadı onların yüzüne ve tek yağmur damlası değmedi tenlerine eminim. Ve yine eminim ki bundan da son derece memnun idiler.
Yağmur biraz hafifleyince Trinketi geri açıyorum. Yağmur suyu ile onunda üzerindeki tuzlar aksın istiyorum. Bu sırada Tayo Mar , sanki palpa bir havada seyir yapıyormuşçasına umursamaz bir halde Bozcaada ya doğru yoluna devam etmekte. O da tecrübelendi artık , BU yolları beşinci kez yapıyor.
Hava geldiği gibi kayboluyor. Güneş açıyor yine. Bir parça konyak koyuyorum kendime bu sefer. Yarım istikhak Küba dümanı ile beraber teknenin en rahat yerine , iskele kıç omuzluğuna uzanıyorum. Demin kavuran güneş, o yağmurdan sonra iliklerimi ısıtıyor bu sefer. Konyağa ana yelkenden damlayan yağmur suyundan ilave ediyorum biraz.
Yüzlerce metre yukarıdan düşen su ile , çok önce toprağa düşen , üzüm olan ve daha kıdemli alkollü su ile cam bir bardakta buluşan bu ikiliyi izliyorum bir süre. Hangisi daha çok şey yaşadı acaba.? Denizci olan mı, üzümden gelen mi? Kim bilir ?
En azından benden daha yaşlılıar ve ben onlardan çok ama çok daha gencim ya. Hala gencim be.. Elim ayağım tutuyor , Yelkenimin ıskotasını da çekebiliyorum tek elimle , 15 kg lik admiraltıi demirimi de . Ah hep böyle kalsam tanrım ne olur!
Tüm konyağı içiyorum yavaş yavaş, ara vermeden. Üzerine ucuz, yarım istikhak Küba dumanı ile tütsülüyorum dilimdeki bu lezzeti. Dibine gelmiş tütün artık elimi yakmakta.
Elimin yanması ile uyanıyorum bu muhteşem yaşanmışlıktan. Bozcaada iyice belirginleşti artık. Kara göründüüü diye bağırsam mı eski denizciler gibi. Yoksa üzülsem de şöyle mi desem;
Yine kara göründü. Maalesef..