Aşağı git Skip to main content

Gönderen Konu: Amatör Denizciliğe Övgü

  • *
  • Donatan Temsilcileri
  • İleti: 4253
Amatör Denizciliğe Övgü
OP: 12 Mayıs 2018, 13:32:55
Patalya'ya inen ve Koca Reis 'e rağmen halatı fora eden mürettebat, oradan dikkat amatör denizci çıkabilir diye lakırdı etmeye başlamış.

Elbet bu lakırdıya, Çektirme de bir yanıt verecek;

Buyurun efendim;

Patalya'dan amatör denizcilik üzerine söylenen sözlerin büyük çoğunluğuna karşı çıkmak pek güçtür. Kimi yorumlara katılmayabilirsiniz ama çoğu tespit, hemen herkesin hem fikir olduğu, deneyimlediği pek dile getirmediği hususlardır. Bir yerlerde dile getirilmesi de bana kalırsa iyi olmuştur.

Ben aynı konuya, bir başka yerden bakmak istiyorum. Muhtemelen benim baktığım yer daha fazla tartışmaya muhtaç ve karşı çıkmaya daha müsait fikirler içeriyor. Burada kesinlikle bir tenkit yok- çünkü eğer ben Böke ile sohbet etseydim o mevzuuları, evet öyle diye yanıt verir, muhtemelen biraz da abartırdım. Bu yazıyı Böke'ye yanıt olarak okumamanızı o nedenle salık veriyorum, çünkü yapabilirsem, ben bu yazıda, o değerli gözlemlerin gerçekte ne anlama gelebileceğini, tespiti yapılan yaşamların kaynaklarının neler olabileceğini kendi içimde tartışacağım. Bunu herkesten çok Böke'nin anlamaya çalışacağını ve  katkı koymaya çalışacağını düşünüyorum.

Başlıyorum:

Bir tartışmada söylediğim gibi Wittgenstein bir yerlerde, " her şey bizim onu gördüğümüz parçasından daha çok anlam ifade eder" demişti.

Karl Marx da , nesneler-olaylar bize camera-obscura'daki gibi, baş aşağı şekilde görünür der. Gerçeği görmek için görüntüyü tersine çevirmek gerektiğini söyler. Ben, kendi alanımız için bu yazıda bir denemeye girişeceğim, görüntüyü tersine çevirmeye çalışacağım. Yazım, biraz akademik olabilir. Bazı konulardaki daha önce yaptığım metinlerden yararlandığım için, böyle olacak. Anlayış göstermenizi ve katkılarınızı bekliyorum.

Bir soruya doğru yanıt vermemiz için, soru işaretini doğru yere koymamız gerektiğini düşünenlerdenim.

Amatör sözcüğü bize Franszıca'dan oraya Latinceden geçmiş.  "seven" anlamına geliyor, daha çok  bir işi sevgisinden yapan kişi. Bir işi severek yapmakla bir işi sevdiği için yapmak arasında çok temel bir fark vardır. Avukatlığı severek yapabilirim, mühendisliği, sigortacılığı... Ama pek azımız sevdiğimiz için bir işe girişmişizdir. Hatta sevdiğimiz için giriştiğimiz iş bir süre sonra geçim kaynağımız olduğu için onunla sevgi bağımız zayıflar,onun yerini mübadele bağımız alır.  İşimi severek yaparım, severek yaptığım için daha iyi yaparım ve bu işle iaşemi sağlarım.Bu aynı zamanda bir zorunluluk kategorisini de  getirir. Çalışmak zorundayım, çünkü iaşem buna bağlı.

Amatör'ün uğraşısında ise bir zorunluluk ögesi yoktur. Dilersem yapmam. Onu çok sevsem de yapmayabilirim. Tamamen benim isteğime bağlıdır. Çünkü ondan iaşe sağlamam. Şu kadını/erkeği seviyorum, çok seviyorum, ama dilersem onunla olmam. Bana manevi haz dışında bir şey getirmiyor, yaşamak için ona mecbur değilim. Tıpkı Masal'a mecbur olmadığım gibi. Dilersem satarım. Bir daha kayığa binmem. Onu çok sevsem de hayatımı idame ettirmem ona bağlı değildir. Balıkçı ile aramdaki fark budur. Balıkçının kayığını satması ya ekonomik güçlükten, ya artık para kazanamamasından ya da daha iyisini almak istemesindendir. Onun teknesi ile kurduğu bağ, zorunlu çalışmaya dayalı olduğu halde, benim kayığımla kurduğum bağ hiç bir zorunluluk içermez.

Bunu böylece koyalım.

Bundan 200 yıl önce amatör denizci denen bir cemaat var mıydı, diye sorarsak, sanıyorum hayır yanıtı veririz. Gelişmiş denizci uluslarda da şimdiki anlamıyla bir amatör denizci topluluğunun olduğunu sanmıyorum. Neden daha sonra ortaya böyle bir cemiyet çıktı? Basit yanıtı sermaye birikimi ve sermayenin  eskiye göre çok geniş bir kitleye yayılması  nedeniyle.

Sermaye'nin yayılması ne zaman başladı? Aydınlanma ile. Peki Aydınlanma İnsanı nasıl bir insandır?

Kısaca tanımlayacak olursak, Aydınlanma ve ardıl dönemlerin insanı, kendi hikayesini yazan erkek ve kadınlardır.

Aydınlanma, Romantizm ve Modernizm dediğimiz dönem, bilgeliğe yönelmiş özneyi kabul eder. . Kavga, kargaşa, her türden dogmatizim sona erecek, karanlık çağlar geride kalacak, bireyler kendi sahiciliklerini gerçekleştireceklerdir. Her bir bireyin kendi sahiciliklerini gerçekleştirmeleri, özlerinde olanı ortaya çıkarmalarının önündeki engellerin kaldırılması ile oluşacak toplum düzeni,  ideal toplumu oluşturacaktır. İdeal toplumun önündeki engeller bir kez kaldırıldığında bu bağımsız ve tekamül etmiş insanlarda oluşan toplum kendiliğinden oluşacaktır. 

“Aydınlanma- Romantizm düşüncesine göre dinsel dogmatizmin yıkılması, bilimsel bilginin kutsanması, aklın hükümdarlığı ile bu engeller birer birer yıkılır, özne kendi sahiciliğine kavuşur. Bu yaklaşım, modernizmin bütün özerklik taleplerine yanıt verebilen tek ilkedir”     
( Zeynep.B.Sayın.1997:131) Çünkü “Aydınlanmanın öteden beri hedefi, insanları korkudan arındırmak ve efendi konumuna getirmek olmuştur”(Adorno-Horkheimer,2010:19) Engizisyonun günahları İsa’ya yüklenir. Berman’ın büyüleyici bir şekilde anlattığı Faust, meydan okuyarak sisler arasından kendi yüzünü göstermiş, tanrı-insan toprağa elini yaslayarak doğrulmaya başlamıştır bir kez.
   
Anlatım, hep birinci tekil şahıs üzerindendir. O dönemin başyapıtlarından Moby Dick, şöyle başlar; Bana İsmail deyin! Tanrı öldürülür. Yerine konulacak olan kültür(ekin) toprağa serilen tohumun filizlenmesiyle bütün insanlar özgürlüklerini, kendiliklerini gerçekleştirecek ve hep birlikte mutlu bir dünyada yaşayacaklardır.

Fakat durum pek böyle öngörüldüğü gibi olmaz. İnsan, birey güçlendikçe ve bu gücü nesnelere uyguladıkça, bir bedel ödemeye başlarlar. Adorno ve Horkheimer'e göre bu; nesnelere yabancılaşmadır. Anlaşılması zor bir çeviriyle şöyle diyor bu iki düşünür;
   “ Aydınlanmanın nesnelere karşı tutumu, diktatörün insanlara karşı tutumuyla aynıdır. Diktatör insanları güdümleyebildiği ölçüde tanır. Bilim adamı da nesneleri onları yapabildiği ölçüde tanır. Böylece nesneler ‘kendileri için’ var olmaktan çıkar, “bilim adamı için var olurlar” (Adorno-Horkheimer;2010:26)
   
         Nesnenin bilim adamı, insan için var olması, insanın kendisine yabancılaşmasının da önünü açar. “Anlamlandırılan insan ile anlamsız nesne ve rasyonel anlam ile onun rastlantısal taşıyıcısı arasındaki tek boyutlu ilişki, var olanlar arasındaki bağların çok katmanlılığını unutturur” ( Adorno:Horkheimer,2010:28) 

      Bunu şöyle açıklamaya çalışayım. Annem hastanede yatarken, bir yakınımız çiçek getirmiş. Çiçeği almamışlar odaya. Bunun yerine odadaki televizyondan görüntüsünü verdiler. Sağlık nedeniyle yapılan bu zarif davranış, hastanenin tutumu yani, Türkan'ın annemi düşünmesi, gidip bir çiçek satın alması, çiçeği taşıması, hastaneye gelmesi, odaya çıkması olarak kendini gösteren çok katmanlı ilişkiyi bir anda tek, sanal, yalnızca görüntüye dayalı tek yönlü bir ilişki biçimine getirir. Normalde çiçek gördüğü zaman dualar eden, maşallahlar dileyen annem, yatağının karşısında ekranın çözünürlüğü ile eşitlenmiş bir nesneye bakakaldı. Teşekkür bile edemedik. Öyle ekrana baktık. Çiçeği getiren kadın arkadaşımız da öyle ekrana bakıyordu. Gerçek bir eblehlik hali. Adorno ve Horkheimer'in söylediği tam budur.  Türkan- Annem-Çiçek-Hastalık-Hasta yakınları-Satın Alma Eylemi- Teşekkür-Dua- Türkan'ın teşekküre mutlu olması gibi sayabileceğimiz çok katmanlı ilişki, ortadan kalkar, çiçeğin ekrandaki görüntüsü, bir görevin yerine getirilmesi olarak tezahür eder, ardında muhtemelen ziyaretçi ile hasta arasındaki ilişkide basit bir borç ifası şekline bürünür ve asıl ilişki (geçmiş olsun dileği-teşekkür) unutulur
   
   
         Ancak bu unutkanlık kendi gelişmesinin temel dayanağı olmakla birlikte kendisinin çöküşünün de temelidir.
   
         Terry Eaglton’un deyişiyle “modernite, kendi doğumu ve yıkımının yazarıdır”(Eagleton;2012a:315)

Şimdi aydınlanma-modernizm dizgesi ile amatör denizciliğin ne ilgisi var. Var. Eğer insanın gündelik pratiğinde çok katmanlılık ortadan kalkıyorsa, denizle bağında da çok katmanlılık ortadan kalkar ve/veya yıpranır.

Anlatmaya çalışacağız daha sonra. Şimdilik Böke bu kadarıyla uğraşsın.

(Devam edecek)






 
  • IP logged
« Son Düzenleme: 16 Mayıs 2018, 10:42:56 Gönderen: Koca Reis »
Saatin fazla tiz tıkırtısında,ışık yıllarının ömür süremizle alay eden sesini de işitiriz.

  • *
  • İleti: 1541
  • Bilen bilir
O ODTÜ li, ben ise sadece Ege Ziraatten mezunum.

Resmen beynim hararet yaptı,bahçeye çiçek dikmeye gidiyorum.

Bir kez de özet kısmında denerim, olmaz ise olmaz ne yapayım.
  • IP logged
DeDe

  • *
  • İleti: 629
Utku Reisim ; bendeniz naçiz kulunuz makinacının da radyatörü hararet yaptı, termostatı kilitlendi, buhardan soğutma suyu ekleme kabının kapağı uçtu, su pompası yatak sardı, adedi devir düştü, araç silkelendi, makina stop etti...
Internetten referans kitaplar siparişine giriştim ; önce hazırlık olarak bir beş sene okumalar yapacağım : sonra metne yine dönerim, Rabbim yar ve yardımcım olsun, belki zihnim açılır ? Çok amin !   ;D ;D ;D
  • IP logged

e

erdal duran

    Utku dede, benim bilader de Ege Ziraat mezunu ama muhtemelen senden 6-7 sene sonra. Bülent hocam, kusura bakma araya daldım :).
  • IP logged

  • *
  • İleti: 1541
  • Bilen bilir
Utku Reisim ; bendeniz naçiz kulunuz makinacının da radyatörü hararet yaptı, termostatı kilitlendi, buhardan soğutma suyu ekleme kabının kapağı uçtu, su pompası yatak sardı, adedi devir düştü, araç silkelendi, makina stop etti...
Internetten referans kitaplar siparişine giriştim ; önce hazırlık olarak bir beş sene okumalar yapacağım : sonra metne yine dönerim, Rabbim yar ve yardımcım olsun, belki zihnim açılır ? Çok amin !   ;D ;D ;D

Ali hocam,

Ben reis siz de naçiz kulum olunca,benim ile sanki kafa  buluyormuşsunuz gibi algılanabilir :)

Bu durumda bana da herhalde ağdalı bir estağfurullah demek düşüyor ;D

Tanıtım yazınızda yaş bölümü es geçilmiş. DSTİ  nin İstanbul toplantısına Erkan ve Çeto ile birlikte katıldığımızda İstanbul ekibi ile tanışma fırsatını bulmuştuk.Ama yıllar maalesef hem hafızamda hem de profil coğrafyasında büyük değişimlere neden oldu. Ama forumda gerçek anlamda hocam diyebileceğim sayılı kişilerdensiniz. :)xx :)xx :)xx

Yazdığınızın tam tersine, konu muhabbetine açıklayıcı yazılar ile katılacağınızı düşünüyorum. 8-)
  • IP logged
DeDe

  • *
  • Donatan Temsilcileri
  • İleti: 4253
Daha durun, bağlanmasın ben ona neler edeceğim, kum dökecek kum.
  • IP logged
Saatin fazla tiz tıkırtısında,ışık yıllarının ömür süremizle alay eden sesini de işitiriz.

  • *
  • İleti: 1541
  • Bilen bilir
Bülent biladerim,
Yıllar önce Ziraat fakültesine gitmeden önce İktisadi bilimler fakültesine gittim (askerlik durumundan).
Tüm derslere giriyorum ve yoklama olursa ağabeyimin yerine yoklama veriyorum.
Sonuçta dersleri de dinliyoruz doğal olarak.
Bir gün toplum psikolojisi dersinde,iki ders arası hoca anfiden çıkmayanlar ile muhabbet sırasında sordu''asistan alacağım, konu ile ilgili ve üniversitede kariyer yapmak isteyeniniz var mı?''diye.Ki,mseden ses çıkmadı.
Ben gayet saf bir biçimde ''hocam ben düşünüyorum ve konu çok ilgimi çektiği için çok iyi dinliyor ve anlatılanları anlıyorum.Olayları,nedenlerini ve niçinlerini zaten durumdan da çıkarıyorum.Ama bunları sınıflandırıp ,maddeler olarak isimlendirdiğinizde,anlat desen aklımda bir şey kalmıyor''.
Cevabıma bütün arkadaşlar kırılmıştı.
Bu arada çiçek dikme işi bitti içeri girdim.
Ben yine sen konuya çalışırken ortalığı idare edeyim bu arada diye şeyettirdim.
  • IP logged
DeDe

  • *
  • Donatan Temsilcileri
  • İleti: 4253
İyi etmişsiniz Dedecim,
İlk bölümü kısaca özetlersek şu dört öndeyiyi çıkartıyoruz;
1. "Amatör"lük, ortaya konulan üretimle, üreten arasında herhangi bir zorunluluk ilişkisi içermez. Uğraş veren istediği an yaptığı işi terk edebilir.

2. Aydınlanma döneminden yakın çağa kadar, insanın her şeye kadir olduğu kabul edilmiş, insan her yerde öne çıkartılmıştır.

3. İnsanın nesne ile kurduğu ilişkideki çok katmanlılığı unutturmuştur.

4. Sermaye birikmiş ve yaygınlaşmıştır.

 dedik.

(Gören de dünyayı keşfettik sanacak, öyle bir yazıyoruz yani)



Şimdi burada bir yere değinmek istiyorum. Bu hepimizin bildiği ama her nedense, dünyayı insanı muhakeme ederken çok da üzerinde durmadığımız bir şey. Buna "yabancılaşma" diyoruz. Bir de "yabancılaşmış emek" var.

Kısaca buna değinmek istiyorum ki, bana kalırsa, deniz işinde, amatör denizci sınıflandırmasında Böke ile ayrıldığımız yer de burası. Bu ayrım birimizin diğerine üstünlüğüne işaret etmiyor, yalnızca denize ve denizciye bakışımızda farklılıkları vurguluyor.

Ama duramayacağım, affına sığınarak taş atacağım ;  o patalyada olduğundan, belki bana göre topukları, sığlıkları daha iyi görüyor ve altındaki ummanı buna göre tanımlıyor. Ama bir çektirmede iseniz ufka bakarsınız. Belki sığlıkları, teknenin altını patalyadan daha iyi görebilirsiniz, ama rota, en temel olarak ufukta. Zaten o adamla hep bu yönde ayrışırız.

İnsanı hayvandan ayıran en temel öge, Fuerbach'a göre, insanların dini olmasıdır. Marx'a göre ise üretim etkinliğidir. Bir arı, muhtemelen bir mimardan çok daha iyi kovan yapar. Ama bu üretim etkinliği ile arı özdeştir. Kovan yapamayan arı ölür, gökdelen yapamayan insan yaşamaya devam eder. İnsanın yaşamak için uzaya gitmesine, şevroleye ihtiyacı yoktur. Çikolatasız bir yaşam mümkündür ama karınca yaşamak için toprağı kazmak zorundadır.[/b]

Karıncanın toprağı kazması ile  şömine yapan usta ile arasındaki fark ayan beyan ortadadır. Yinelemek gerekirse karıncanın etkinliğinde sevgi sevgisizlik yoktur. Karıncayı toprağı kazmaktan alıkoyamazsınız. Bu onun işi değildir. Bu onun varlık koşuludur.  Şömineci için ise durum tamamen farklıdır. Bu etkinlik , yapabileceği ve iaşesini kazanabileceği yüzlerce etkinlik kolundan biridir. Eğer iyi bir eğitim alsaydı Zıraatçi olabilirdi. Köylü olsaydı, çiftçilik yapabilirdi, avukat olabilir, fırın ustası olabilirdi.

İşte yabancılaşma tam burada başlar. İnsan için iş, bugünün dünyasında gerçekte yaşaması için hiç gerek olmayan, ama verili sistem nedeniyle zorunlu olarak yapması gereken bir etkinlik halini alır. Bu nedenle her birimiz ürettiğimiz ürünle, yani ortaya koyduğumuz emekle farkına varmadan mesafeleniriz. O artık, bizim kendi etkinliğimiz sonucu edindiğimiz bir şey değil, genellikle başkalarına satmak  ve iaşemizi sağlayan bize ait olmayan bir şeydir.

Hannah Arendt, biraz farklı bir terminolojiyle " emek" i doğa ve zorunluluk alemiyle, "işi/çalışmayı" yapaylık alemiyle ve "faaliyet"i çoğulluk ya da toplumsallık alemiyle ilişkilendiriyor. ( Hardt, Negri; Dionyssos'un Emeği)

Katil filozof olduğu savlanan Antonio Negri, dünyayı değiştirecek şeyin, iş olmayan iş olduğunu savlıyor.

İş ve çalışma, zorunlu çalışmanın bizi yapay ilişkilere savurduğunu savlıyorum. Hatta öyle ki, zorunlu olarak çalışan kişi, yapay değilse, başarılı bile olamaz. Bu bir ahlaksızlık değildir. Zorunlu çalışmanın kendisi, zaten kendi etik değerlerini çoktan koyduğundan kendiliğinden bir yapaylık alanı yaratır. Siz de buna uymakla etik davranmış olursunuz.

Ama anlatmaya çabaladığım (ve sanıyorum ki başaramadığım) gibi, zorunlu çalışma bizi kendimize yabancılaştırır. Hiç istemediğimiz kurallara uyarız, suratsız biriysek bile gülmek durumunda kalırız veya çok neşeliysek asık bir surata bürünürüz. Rahatça küfredemeyiz, espiri yapamayız. Bütün her şey çocuklarımız, evimizde yanması gereken ocak, ödenmesi gereken faturalar, akşam gidilmesi gereken toplantıda üstümüze giyeceğimiz takım elbiseyi finanse etmek içindir.

Ama öte yandan, bu durum, bazı insanları sıkmaya başlar. İstenildiği gibi eylemek, uyumak, istediğin zamanda çalışmak, kendi potansiyelini herhangi bir  karşılık almadan(övgü, ödül, para) gerçekleştirmek istenir. İstenen İş olmayan iştir.

İşte burada amatör denizci sınıflandırmasını yapabiliriz. Ama yoruldum.
Devam edecek.
  • IP logged
« Son Düzenleme: 12 Mayıs 2018, 19:18:49 Gönderen: Hasan Toparlak »
Saatin fazla tiz tıkırtısında,ışık yıllarının ömür süremizle alay eden sesini de işitiriz.

  • *
  • İleti: 629
Utku Reisim,
evet o tarihlerde tanışmıştık. Yazdıklarınız da öyle mahcup etti ki beni, şinci nasıl cevap vereceğimi bilemedim. Keşke bana atfettiğiniz özellikler bende sahiden olsa...Madem bu sıra tasniflere girişmek güncel konu ; Kayıkçıyım bendeniz, sonrasında bi parça yelken sever, denizcilik ise bana fazla iddialı bir tanımlama.

Iyisi mi biz postu sahibine bırakalım bakalım Bülent neler yazacak ? 
  • IP logged

  • *
  • İleti: 1541
  • Bilen bilir
İyi etmişsiniz Dedecim,
İlk bölümü kısaca özetlersek şu dört öndeyiyi çıkartıyoruz;
1. "Amatör"lük, ortaya konulan üretimle, üreten arasında herhangi bir zorunluluk ilişkisi içermez. Uğraş veren istediği an yaptığı işi terk edebilir.

2. Aydınlanma döneminden yakın çağa kadar, insanın her şeye kadir olduğu kabul edilmiş, insan her yerde öne çıkartılmıştır.

3. İnsanın nesne ile kurduğu ilişkideki çok katmanlılığı unutturmuştur.

4. Sermaye birikmiş ve yaygınlaşmıştır.

 dedik.

(Gören de dünyayı keşfettik sanacak, öyle bir yazıyoruz yani)



Şimdi burada bir yere değinmek istiyorum. Bu hepimizin bildiği ama her nedense, dünyayı insanı muhakeme ederken çok da üzerinde durmadığımız bir şey. Buna "yabancılaşma" diyoruz. Bir de "yabancılaşmış emek" var.




Bülent'ciğim,ahan da benim toplum psikolojisi hocasının yaptığı şey bu idi.

Sildiğim yere kadar verdiğin özet benim için sanırım bir özet idi.

İşin aslı ben de bu özeti çıkardım ama bu arada balatayı sıyırdık yine.

Tekrar özet vereceksen yazının gerisini okumak için zaten eskilikten hararet yapan beynimi zorlamayayım.

israrla zırt zırt patalyaya girmiyorum.Zart zurt tamam.
  • IP logged
DeDe

  • *
  • Donatan Temsilcileri
  • İleti: 4253
Kısaca kavramlarımızı/öndeyilerimizi maddeleyelim,

1. Her şeye kadir insan kavramı ön kabul olarak yeryüzünde tahakküm sürer.
2. İnsan etkinliğindeki çok  katmanlılık unutulmuştur.
3. Sermaye birikmiş ve yaygınlaşmıştır.
4.  Modern insanın çok katmanlılığı unutması, yalnızca ilerlemeye yönelik çabası kendi yıkımını da hazırlar.
5. İnsan para için zorunlu çalışarak kendi emeğine yabancılaşmıştır.


Kızıl Tugaylar'ın Aldo Moro'yu kaçırıp öldürmesinde parmağı olduğu gerekçesiyle italya'da bir hayli cezavinde kalan Antonio Negri, " İnsanların işe gitmek yerine sevgiliyle öpüşmeye gitmeye karar verdiği gün", devrimin başlayacağını söyler.

Zorunlu çalışmanın( para kazanmak için etkinlikte bulunmak) karşısına koyacağımız şey, yukarıda sözünü ettiğimiz gibi "iş olmayan iş"tir.

İş olmayan iş, hayatta kalmanız için gereken miktarda üretmek, kendi potansiyelinizin her şeyi ile ortaya çıkması ve gelişmesidir. Az önce sözünü ettiğimiz gibi, karıncanın toprağı kazması iş olmayan iştir. ( Çok ilginç değil mi, onlara işçi karınca diye bir karınca sınıfı koymamız, bir doğal durumu kendi dünya algımıza göre adlandırmamız)

bu pasajda başta belirtilen maddeleri şöyle bir toparlarsak;

1. Her şeye kadir insan kavramı ön kabul olarak yeryüzünde tahakküm sürer.

Modern insandan beklenen, her birinin kendi yaşamlarında bir başarı öyküsü yazmasıdır. Verili ekonomik sistemin insana yutturduğu en büyük yalandır bu. Bu yaklaşım, bizi biz olmaktan çıkarır. Başka başka insanlar yapar; hırslarına mahkum, gösteri sever, sürekli olarak "bana bakın, buradayım, başarılıyım, param var-veya en iyi şömine ustası benim. En iyi ben biliyorum en iyi ben yapıyorum. Bundan daha yorucu ne olabilir hayatta?

2. İnsan etkinliğindeki çok  katmanlılık unutulmuştur.

Yukarıda sözünü ettiğimiz her şeye kadir olma hali, muktedirlik hissi, nesnelerle ve diğer insanlarla kurduğumuz bütün ilişkilerdeki çok katmanlılığı unutturur. Adorno, kitapların kitabı Minima Moralia'da çok çarpıcı bir örnek verir; kabaca anlatayım; hediye almak der, önemli bir iştir. Ama bu çağda unutulmuştur. Değişim kartları, hediye çekleri hediyeyi hediye olmaktan çıkarmıştır. Arkadaşıma ev hediyesi olarak tencere almak istiyorum, hiç uğraşmıyorum, gidiyorum, bir tencere takımı alıyorum, içine değişim kartını koyuyorum. Dediğim şu; İşte Âli, al, bak senin için para harcadım, beğenmek zorunda değilsin,  Keyfine göre bir şey al.Senin beğenini bilmek zorunda değilim. Hangi renkleri seversin, ne tip bir kazak hoşuna gider. Al işte değişim kartı burada. Ben sana karşı görevimi yerine getirdim, dilersen git değiştir. Bana ne!

Evim, boş ver biraz daha büyütebilirim, satabilirim, içinde yaşadıklarım önemsizdir. Onun hikayesi olmaz.

3   Modern insanın çok katmanlılığı unutması, yalnızca ilerlemeye yönelik çabası kendi yıkımını da hazırlar.


Ama bu çok katmanlılığın unutulması bizi insan yapan her şeyi teker teker elimizden alır. Biz artık, tüketmek, yenilemek, başarmak, bütün ilişkilerimizi buna kurmak durumunda kaldığımız için, gerçek anlamda birer yıkıcı olarak ortaya çıkarız. Kazanmak için yenmek durumunda kalmak bizi ve yaşadığımız ülkeleri hızla acımasız hale getirir. Ve takdir edersiniz ki bu yok edici olmanın yanında aynı zamanda çok ama çok yorucu bir yaşama biçimidir. 200 yıldır böyle yaşıyoruz.

4. İnsan para için zorunlu çalışarak kendi emeğine yabancılaşmıştır.



Bütün bunlar, hep bir arada, insanın kendi emeğine yabancılaşması ile olmuştur. Yabancılaşmış emek yapaylaşmaya, yapaylaşma yabancılaşmış emeğin artmasına yol açmıştır. Bu ikisi arasında ilginç bir diayalektik vardır ve buraya girmeyeceğim. Birbirlerini beslerler demekle yetineceğim.

5. Sermaye birikmiş ve yaygınlaşmıştır.


Diğer yandan bu acımasız yaşama biçimi, toplumsal ilerlemeyi (bütün bunlar pahasına bile olsa) sağlamış, refah artmıştır. Refahın artması, kimi nesnelere ulaşmamızı kolaylaştırmıştır. Kayık, bunlardan biridir.


İşte ayrım tam bu nesneye/kayığa ulaşmamızla birlikte başlar. Burada yapılan tartışmalarda söylendiği gibi, tamamen kendine ait ve doğrudan üretimden gelen kültüre dayalı denizcilik, modern dünyanın erkek ve kadınlarına, yukarıda saydığımız bütün olumsuzluklara meydan okumak için muazzam bir olanak sağlar.

Kayığınızda verdiğiniz emekle, zorunlu çalışma nedeniyle verdiğiniz emek arasında taban tabana bir zıtlık vardır. Birinde bu isteğinize bağlıdır, diğerinde holding sahibi bile olsanız, zorunlu olarak yaparsınız.

Kayığınızda mecburen yaptığınız tamirat, size yabancı bir emek değildir. Emeğinizle aranızda başka hiç bir şey yoktur. Mesafelenme yoktur. Yelkeninizi onarırsınız ve siz yol yaparsınız, başkası değil. Bununla para kazanmazsınız.

Yüzünüze herhangi bir maske takmak zorunda değilsinizdir. Neyseniz öyle davranırsınız. Yardımınız yalancı, gösterişe dayalı bir yardım hiç bir koşulda olamaz, muhtemelen denizde yardım ederek bunu kimse görmez. Gösteri işi değildir. Kayığınızla kurduğunuz ilişki diğer tüm nesnelerden farklıdır. Elbette nihayetinde bir nesnedir, ama sizi doğaya yatkın olarak dönüştürür. Her şeye kadir insan olmadığınızı bilirsiniz, öğrenirsiniz, deniz altınızda size olabilecek en sert dayağı atmaya hazır beklemektedir.


İşte, ben, tam buradan bakıyor ve amatör denizci sınıflandırmasını doğru bulmuyorum. Yazı içeriğini doğru bulsam da yapılan sınıflandırmayı hatalı buluyorum.
O gözlem yazısında sözü edilen gibi 4-5 sınıf amatör denizci yok.
Tek bir tür amatör denizci var. Tıpkı işçi karınca tanımlamasında yapılan hata gibi bu sınıflandırma.

Bana göre; kent yaşamından kaçan değil, yeni bir dünyayı keşfetmeye çalışan, kendi potansiyelini doğrudan doğruya ortaya çıkarmaya çalışan, bunu yaparken herhangi bir zorunluluğu olmayan,  sevdiği için denizde olan, ortaya az ya da çok herhangi bir övgü-kazanç  veya kudret talebi olmadan emek koyan yani iş olmayan iş peşinde koşan erkek ve kadınlara amatör denizci denir.

Böyle yapanlar ve yapmayanlar vardır ve bana göre tek ayrım budur.

Amma yoruldum. Palavra sıkmak yorucu bir uğraşmış.

Sevgiler.
  • IP logged
« Son Düzenleme: 12 Mayıs 2018, 20:37:59 Gönderen: Bülent Büyükdağ »
Saatin fazla tiz tıkırtısında,ışık yıllarının ömür süremizle alay eden sesini de işitiriz.

  • *
  • İleti: 232
Bülent Büyükdağ kardeşim, insanı bir ormanın yakasından alıp, elini hiç bırakmadan, öbür yakasına sağ salim götürüyorsun. Söylediklerin, yazdıkların tartışılır elbet, ama gramer ve belagat birer sanattır ve bunu çok iyi yapıyorsun. Yazılarını ve seni seviyorum. Sağolasın.
  • IP logged
BALIM SY

  • *
  • Donatan Temsilcileri
  • İleti: 4253
Muratcim ne güzel sözler böyle. Teşekkür ederim
  • IP logged
Saatin fazla tiz tıkırtısında,ışık yıllarının ömür süremizle alay eden sesini de işitiriz.

  • *
  • İleti: 1240
  • Selamlar
Evet
Bülent Reisim sağolasın


Tapatalk kullanarak iPhone aracılığıyla gönderildi
  • IP logged

  • *
  • İleti: 1240
  • Selamlar
Bence Ersin Böke bu kadar başarılı bir paylaşıma ne yapar eder mutlaka cevap verir ve çok ta güzel olur, yeniden aramıza katılır


Tapatalk kullanarak iPhone aracılığıyla gönderildi
  • IP logged

 
Yukarı git