Tuttuğumuz rotanın yukarıda ki haritada görülen aşaması gerçekten zorlu bir seyir oldu.
Hava kararmadan Yunan karasularına girdik.
Hüsnü yine uyarılarıma rağmen çıplak ayak ve can yeleksiz direk dibine giderek Nezaket bayraklarını değiştirdi.
Yelkenler ful açık 7,5 üzeri devam ediyoruz.
Hüsnü sağ salim havuzluğa gelince şöyle bir diyalog geçiyor aramızda.
-Hüsnü bu tekne kaç para eder
*Ne bileyim abi eder üç beş lira felan, niye sordun ki
-Denize düşersen seni almayacağımı biliyorsun değilmi.
Zaten bu karanlıkta can yeleğin yok, at nalın ışıksız, ışıklı işaret çubuğun yok
yelkenleri indirecem de, motor seyrine dönüp geri dönecem de, seni araycam da.
O zamana kadar afalalar seni çoktan yemiş olur.
*O ne lan, hakketten yerlermi beni. Gerçekten almazmısın beni. Hem niye sordun ki tekne kaç para eder diye.
-Hiiiiç tekneyi Yunanda mı iyi fiyata okuturum yoksa Kuşadasına mı götürüp satarım onu hesaplıyorum da.
*Tamam lan söz, bir daha takacam can yeleğini, ama sıcaktan bunaltıyor insanı yahu.
Bu arada MOB manevralarının gece seyirlerinde yetersiz sayıda ki mürettebat ile imkansıza yakın olduğunu,
deniz suyu soğukluğuyla ilgili dernize düşen adama ulaşılsa bile hipotermi gelişeceğinden bahsediyorum.
Hüsnü aslında tekneyi okyanus için donatmak istiyor.
Çok iddialı olmasa da hiç olmaz sa Kanarya adalarına inerim diyor.
Bulabilirsem arkadaşla bulamazsam tek giderim düşüncesinde.
-Hüsnü, tek yola çıkan denizcilerin bir kısmı tekneden denize düşüyor.
Cesetleri bulunduklarında genelde aynı manzara oluyormuş.
*Neymiş o abi.
-Hemen hemen hepsinin fermuarı açık oluyormuş.
*Hadi ya neden ola ki
Tekne kıçından işerken denize düşüyorlarmış.
*Yok yok biz şişe bulunduruyoruz böylesi durumlarda.
Aslında Hüsnü benden çok çok iyi denizci.
Hırvatistandan tam yedi tekne alıp Türkiye'ye getirmiş.
Bazılarını profesyönel bir kaptanla bazılarını da mekanik bilgisi iyi olan bir arkadaşıyla kendisi getirmiş.
Ama biraz yaşlılık nedeniyle, biraz yılların yorgunluğuyla boşverdimci kıvamda.