Hadi size Şahnaz ( Sinarit Baba) ile Yalıçapkını’nın hikâyesini anlatayım.
1995te ABD-Westlawn tekne tasarım okulunu uzaktan eğitim ile takip ederken pul kadar bir plan resminden yeniden planlarını çizip hatta ufak tefek tadiller de ekleyip Jay Benford tasarımı “Fantail”, bacalı 11.75metre bir motor yatı Tuzla’da Nurettin ile birlikte yapmış iki yıl kullanmış satmıştım. Param vardı.
Yatching World dergisine aboneydim ve Roger Dongray’in Golant Gaffer’ının ilanlarını da orada gördüm. İnternet yaygın değil. Bütün haberleşme faks ile yürüyor. 950 İngiliz lirasını T.İş Bankası. Galata şubesinden havale edip planları satın aldım. O kış büyük oğlum Fransa Lyon’da dil okulunda… Planları da alıp ziyaretine gittim. Okul yurdunda bir oda verdiler. Planları yapışkan bantla yatağımın ayakucu duvarına yapıştırdım. Lyon’da kaldığım 10 gün ve sonra İstanbul’da bir ay kadar planları hatmettim. Gecenin bir yarısı şeytan dürtmüş gibi ansızın uyanıp planları salonda yere seriyor, orasına burasına bakıp notlar alıyordum.
Uzatmayalım. İmalat için Tuzla’da usta arayışım sırasında Şeref Ustanın tekneyi yapabileceğine kanaat getirdim. Mahalle içinde, 2 katlı kendi apartmanının altında yan yana 2 dükkân inşa için uygundu. Fiyatta ve ayrıntılarda anlaştık. Niyetim, kendime klasik randa armalı, küçük bir tekne yapmaktı.
O dönem hammadde aldığım bir arkadaşıma tekneden bahsedince, Karasu’da yeni bir yazlık aldığını, orada teknesinin de olmasını istediğini, hiç denizden ve tekneden anlamasa da projeyi beğendiğini, kendisine de bir tane yapmamı söyledi. Hiç kâr düşünmeden fiyatı verdim, kabul etti.
Şeref, 1998 yılının şubat ayında evinin altındaki dükkânlarda ikiz tekneleri kurmaya başladı. Planın özelliği enine perdelerin boyuna iki adet kısa perde ile bağlanıp Roger Dongaray’in tabiri ile “yumurta viyolü” sistemi ile hermetik bir iskelet oluşturmasıydı. Tekneler ters kuruldu, borda kaplamaları strip plank olarak kaplandı.
Bir akşam paydostan önce iskele tarafta artık bordanın neredeyse yarı yüksekliğinde bir strip’i yerine epoksileyip koyduk ve galvaniz çivilerle de yukarıdan aşağı çaktık. Ancak kerata ağaç baş bodoslama aşozuna oturmamakta direniyordu. Şeref inat etti. Birkaç işkence ile yerine oturtup bir güzel de vidaladı. İç huzuru ile eve geldim. Ertesi sabah esselatta kapıyı açıp içeri girdiğimizde şeytan işi strip yerinde duruyordu. İşe koyulduk. Kaplamalara devam ettik. Öğlen saatinde teknenin kıç tarafında çalışırken baaam diye bir ses ve yan duvara fırlayan vida ile neye uğradığımızı şaşırdık. O inatçı kaplama isyan etmiş kendini bırakmamış fırlatmıştı (!) Sonradan başka yöntemlerle kırılmayan bu kaplama tahtasını yerine alıştırıp kazasız belasız işi kotardık.
Arkadaşın teknesi benimkinden önce tamamlandı. Adını “Sinarit Baba” koydu. Çok dalga geçtim. İlk heves Şeref’le anlaşıp güverteyi teak kaplattı. Armasını ben sabah gün ışıyana kadar kendi ellerimle hiç yardım almadan donattım. İngiltere’den getirttiğimiz pirinç Weykehem ön yelken sarma sistemlerinin yelkenler gelince donatılmak üzere alt mapalarından bağladım. O sabah kamyona yüklenip Kalamış Marina B pontona bağlanmak üzere yola çıktı.
Bu arada Yalıçapkını da bir hafta sonra bitip aynı pontonda yerini aldı.
Yazışmalar, çizişmeler sırasında Roger Dongray’in ABD temsilcisi Britania Yatch’ın sahibi bizim yaptığımız tekneleri merak edip İstanbul’a geldi. Hâlâ bende mevcut bir de tekne elektriği ile ilgili tuğla gibi bir kitabı hediye getirdi. Teknelerin yapılan işçiliğini çok beğendi. Hemen sipariş vermek istedi. Fiyatları oluşturduk. Çok da pazarlık etmedik. Tek istediği, verdiği sipariş teknelerin kendi belirlediği aşamalarda ayrıntılı fotoğraflarıydı. El sıkıştık, ülkesine döndü. Biz de Şeref’le birlikte zengin olma hayallerine daldık…
Bir ay sonra gelen bir fax ile navlun bedellerinin çok yüksek olduğunu, çok istemesine rağmen ithalatı yapamayacağını bildirdi.Hayaller suya düştü.
Ben Yalıçapkını’nı donatırken kolaylık olsun diye B pontondan Turan Ağabey’in o zamanki teknesi yanına bağladım. Direği dikerken el birliği ile tanıdıklar yardıma geldi. Kamara üzerindeki direk yuvasına tabanı oturturken Turan Ağabey sadece ayağı ile destek veriyor bir yandan da direğe bağlı ipi öne doğru çekiyordu. Biz de geriden ileriye doğru direği iterek dikmeye çalışıyorduk. Yarı yüksekliğe geldiğimizde direk tabanı Turan Ağabeyin ayağından kaydı, bütün ağırlığı ile sağ omzuma düştü beni de güverteye yapıştırdı. Nefesim kesildi.. O an ölüyorum sandım. İlk şoku atlatınca aramızdaki bir arkadaş kollarımdan bacaklarımdan çekiştirip “traksiyon” yaptı. İlle hastaneye götürelim dediler, istemedim. Bir hafta evde her yerim ağrı içinde yattım. Sonra direği kazasız belasız diktik.
Benim oğlanlar, o zamanki ortağım Mihri ile Marmara’da Yalıçapkını ile fink attık. Özellikle arması çok ses getirdi. Dergilere röportajlar çekilen fotoğraflar….
Biz Yalıçapkını ile yelkenin ve denizin tadını çıkarırken “Sinarit Baba “ 3 sezon boyunca bir kere palamar çözmedi, denize çıkmadı. Güzelim randa armasını “çok bilmişler” bu zor, kullanılmaz deyip markoniye çevirdiler. Yetmedi o güzelim pirinç 150 yıldır üretilen Weykehem roller leri söküp davul büyüklüğünde tamburlu yerli yapım sarma sistemleri koydular.
Bir kış günü, sert lodosta, tekneleri kontrole gittiğimde dümeninin pontona çarpa çarpa kırılıp denize düştüğünü gördüm.
Birkaç zaman sonra sahibi hiç kullanmadan “Sinarit Baba”yı satışa koydu. Bir süre sonra Avusturya’da çalışan Oktay Taftalı bana ulaştı. Tekne başında, yine soğuk bir kış günü buluştuk. Bana orijinal arma konusunda yardımcı olur musunuz? Diye sordu. Ben de, hali tavrı hoşuma gitmediğinden, bedeli karşılığı yapabileceğimi söyledim. İrtibatımız kesildi. Oktay tekneyi satın aldı ve armayı kendi imkânları ile doğru yanlış tekrar randaya çevirdi. Yeniden Weykehem’leri taktı. Beni arayıp ayrıntıları sorduğunda bu kere bir ücret istemeden yardımcı oldum. Sinarit Baba artık “Şahnaz” olmuştu ve Selimiye’ye yerleşmişti.
Ben de “Yalıçapkını”nı Marmaris Netsel’e götürdüm. 2 sezon kullandım. Sonra tekne önce bir Hollandalı’ya ondan bir Murat adında Türk’e nihayet bir Alman’a satılıp tekrar İstanbul’a döndü. Biz Tayo-Mar’ı yaparken Tuzla’ya geldi genel bakımını yaptık. İlk boyası duruyordu.!!! Heybeli Balıkçı barınağın’da uzun yıllar kaldı. Sahibi çok sevdi. En son geçen ay yeni sahibi aradı. Arma ve donam konusunda yardım istedi.
Şahnaz ise ben Sığacık’a gittiğim yılın ertesi yani 2013 yılında İzmir’li biri tarafından satın alındı. Telefonla konuştuk.
Yaptığım bütün teknelerin her yeni sahibi bana muhakkak ulaşır.