Denizci, kelime anlamı olarak ekmeğini denizden kazanan kişi olarak basitçe tarif edilirken, kavram olarak ele alındığında denizde olmanın gerektirdiği kurallar ve kültür unsurlarını benimsemiş amatör veya profesyoneller olarak genişletilebiliyor.
Denizci kavramını irdelemek için önce Sosyal Statü kavramına bakarsak; Sosyal statü, kişinin doğuştan ya da sonradan kazandığı bütün durumları temsil ediyor. Yani cinsiyet, ırk, din, milliyet vb gibi doğuştan kazanılan durumlara başlıyor, doğduğunuz aileye göre zengin, fakir ya da orta halli oluyorsunuz. Sonra ilkokul, orta, lise ve üniversiteniz statünüzü belirliyor. Sonra mesleki statünüz oluyor, sonra eş oluyorsunuz, sonra ebeveyn, sonra değişen maddi statünüze uygun hobiler, dernekler, vakıflar vs. Sonra emekli oluyorsunuz. Nihayetinde mevta statüsünde dünyevi hayatımıza nokta konuyor... Düşünsenize doğumdan ölüme kadar kaç farklı sosyal statümüz var? Aldığımız eğitim ve seçtiğimiz meslek hayatımızın büyük kısmında en baskın statümüz oluyor. Ama bizim o mesleği ica ederken kullandığımız yol yöntem, disiplin ve ahlaki unsurlar doğuştan gelen statülerimiz sayesinde başarılı veya başarısız oluyoruz. Aynı şekilde temelimiz sağlamsa sonradan edindiğimiz statülerimizi korumamız ve ilgili alanlarımızda gelişmemiz daha kolay oluyor.
Denizcilik çoğumuzun sosyal statülerimizden birisi. Yakın çevremiz dışında iş yaptığımız insanlar, veli toplantısına gittiğinizde karşılaştığınız veliler, trafikteyken diğer sürücüler, alışveriş yaptığınız mağazalar ve dükkanlardaki görevliler, gittiğiniz restauranttaki garsonlar, bunların çoğu bizim denizci olduğumuzu bilmezler. Süpermarkette balık reyonunda duran adamı bile sizden daha denizci bulurlar. Siz de karada herhangi bir yerde karşılaştığınız insanların denizci olduğunu pat diye anlayamazsınız.
Toparlayacak olursak profesyonel denizcilerin bile meslekleriyle birlikte bir ton statüsü var. Bu anlamda dünyada kaç tane denizci varsa o kadar çeşit denizci var. Eylemsizlik çerçevimiz kara olunca aslında denizci diye bir şey yok diyenler haklı.
Diğer reislerimizin bahsettiği denizciler, deniz çerçevesinden bakınca gördüklerimiz. Denizde yazılı ve yazılı olmayan kuralları öğrenmek, denizi ortak kullanma kültürünü benimsemiş bir denizci olmak, ister amatör ister, denizci emekçisi olsun herkesin yükümlülüğü olsa işler daha kolay olurdu. Bana göre amatör denizci bile olsa herkesin bir ustası olması lazım. ( Bizim ustalarımızdan birisi, siz tanımazsınız
sağolsun hava kararıp, sertleştiği ve mazotu çok az kaldığı halde kıyı emniyeti bizi çekmeye gelene kadar etrafımızdan ayrılmayıp bekleyen bir reisimizdir). Bilgiyi her yerden ediniriz ama görgüyü ancak ustalardan ve deneyimli arkadaşlardan... Deniz çerçevesinden bakınca yine sosyal statüler denizciliği etkiliyor. Bir şekilde parayı bulan bir çok sonradan görme pat diye tekne alıp denize girebiliyor. Adam zaten karadayken de oturup kalkmayı bilmediği için , hak yediği için denizde de aynı yönde devam ediyor. Ya da sosyal statülerin çatışması (asker bir babanın evde çocuklarına da asker gibi davranması gibi) sözkonusu oluyor. Adam bilmem kaç kişinin patronu herkes önünde el pençe divan. Teknesi de büyük mü büyük, pahalı mı pahalı. Denizci statütüsünden önce zenginliği ve patronluğu baskın oluyor. O zaman bütün geçiş üstünlüklerine sahip oluyor
Geçen hafta sonu bir marina komşum eski bir Çam Limanı anısını anlattı. Yıllar önce eşiyle çam limanına gidiyorlar. Mevsim yaz ve koy kalabalık. Bir motoryat tam bunların yanına demirliyor. Patronla kız arkadaşı bota binip karaya çıkıyor kaptan teknede. Biraz sonra jeneratör çalışmaya başlıyor. Bizim arkadaş gürültüden duymazlar diye fenerle ışık tutup uyarınca “Birazdan patron gelecek rakısına buz isteyecek. O nedenle buz yapma makinası için jeneratörü kapatamam” cevabını alıyor. Saatler ilerliyor. Koydaki sessizliği tek bozan şey jeneratör olduğu ve onlarca tekne demirlemiş olduğu halde bizim arkadaştan başka şikayetini dile getiren yok. Bir süre sonra patron zil surna sarhoş geliyor. İçemeye devam ediyor. Bir ara başka bir tekneden motor yata ışık tutuyorlar. Patron ışığı bizim arkadaş tutuyor zannedip bizimkine bağırıyor. “Jeneratör 12’ye kadar çalışacak. O kadar!”. Arkadaşımız tatsızlık çıkmasın diye olayı büyütmüyor ama ışığı tutan teknedeki vatandaş ortadan kayboluyor. Saat tam 24’te adam jeneratörü kapatıyor. Saat 24:00 sınırına neye göre karar vermiş o da belli değil
İsmet İnönü’nün bir lafı vardı. “Namuslular da, namussuzlar kadar cesur olmadıkça o memlekette kurtuluş olmaz” gibi bir sözdü. Karada da denizde de toplumsal yozlaşma had safhada. Marina girişinden, koyda demirleme adabına kadar mücadele edilmesi gereken pek çok konu var. Ama biz de çoğu zaman haftada bir gün tatilimiz var ve aman huzurumuz kaçmasın diye tepkisiz kalıp belki de denizciliğe zarar veren görgüsüzleri daha da palazlandırıyoruz.