Denizcilik bir disiplindir. Geçmişten bu güne kadar gelen emek, gelenek ve lingua franca çatısında kendi jargonunu biriktirip, oluşturmuş bütünün bir disiplin haline gelmesi.
Ama başka bir gerçek de var: "Denizci" kara insanından ruhsal olarak farklıdır. Çünkü Gökyüzü, ufuk ve ötesi dünyaya, kendine, çevreye ve başkalarına bakışının temelini oluşturur. Deniz sivrilikleri törpüler, uzlaşmacılığı arttırır, dayanışma, yardımlaşma ancak şartlar müsaitse gündeme gelir ve esirgenmez.
Nuri Reis'in
göçer için söylediklerine olduğu gibi katıldığımı belirterek, Cem abinin yukarıdaki sav-sözü üzerine kendi bakış açım ve bildiklerime göre bir şeyler daha eklemek istiyorum.
Emek'ten, emeğin dönüşümünden söz ettik. Emeğin- birikmiş emeğin, bir kültür olarak aktarımına da değindik. Ama şu Lingua Franca'dan hiç söz etmedik.
Bir kültürün en önemli ögesinin dil olduğunu biliyoruz. Tamamen dil içinde düşündüğümüzü de biliyoruz. Dilin dışına çıkamıyoruz muhakeme ederken.
Dil, bir anne gibi her şeyi bilir, diyor Berger.
İnternetin kendine göre bir dili var ve bu insanları bir şekliyle değiştiriyor. Köyün dili, kişiyi köylü yapıyor veya köylüyü anlamanıza yardım ediyor.
Deniz'in denizcinin ve denizciliğin dilini, diğer alanlardan ayıran en önemli şey, yalnızca teknolojik ve teknik sözcüklerle dolu olmamasıdır bana göre. Mürettebata komutlardan, bir hareketin tanımlanmasına, doğanın hareketinden gemideki parçalara kadar kendine ait ne varsa onu tanımlayan kavram ve sözcüklerle dolu. Gündelik dilden apartılmış sözcükler bile, sıradan konuşmadan daha geniş veya daha dar anlamlar taşıyabiliyor. Bu halde, bu dilin, her şeyi bilmekten başka bir kültürü de kendisine en yabancı kişiye bile dayatacak/tanıtacak onu kalıba sokacak kadar buyurgan bir dil olduğunu söyleyebiliriz.
Öyleyse, bu dili öğretmek, kullanmak, kendine ait kültürü de başkasına dayatmak anlamına gelir. Demek bu dili ne kadar çok kullanır, sahip çıkar ve bunun doğru ve yerinde kullanımını sağlarsak, başkalarının denizin dili içinde düşünmelerini, yani muhakeme etmelerini, dolayısıyla da bu kültür içine girmelerini sağlayabilir, kendimizi ve onları eğitebiliriz.
Böylece dövmek/didişmek zorunda kalacağımız tekne sahibi sayısını azaltabiliriz, kanısındayım.
(
Ben bu sayfalarda söylediklerimi şöyle derli toplu bir metin haline mi getirsem, sonra bir gün sofrada taşlar, ekler, çıkartırız. Yazdıklarımı yeniden okuyunca bir hayli beğendim.)
Saatin fazla tiz tıkırtısında,ışık yıllarının ömür süremizle alay eden sesini de işitiriz.