Akbük-Güllük
Akbük'te bir kaç gün geçirdim. Güllük'e dönüş zamanı geldi çattı. Akbük koyu uzunca bir koy. Eğer bir sonraki günü beklemek istemiyorsam sabah rüzgarı sona ermeden koydan çıkmalıydım. Bu nedenle kullandığım yelken sayısını ikiye çıkarma kararını aldım.
Çok sığ bir yerde demirlediğimden salmaları ve dümeni takmak için kürekle biraz açıldım. Sonrasında onları yerlerine taktım ve yelkenleri açtım.
İkinci yelken biraz daha hızlı gitmemi sağladı. Yedekte çekmektense deniz kayağını kanonun üstüne koymuş olmak da bu farkı desteklemiş olmalıydı. Rüzgarı apazdan alıp sahil şeridinden çok da uzaklaşmadan keyifle seyretmeye başladım.
Seyir sırasında bir yandan etrafımı gözlerken diğer yandan dibin derinliğini kontrol ediyordum.
Böyle güzel güzel devam ederken duymak istemediğim o sesi duydum. Ön taraftaki salmayı dipteki kaya vurmuşum. Sonradan yaptığım kontrolde sanırım süratli olmadığım için su kontrasından mamul salmamda büyük bir hasar olmadığını gördüm. Aklıma o meşhur deyiş geldi :
"Kaptanlar ikiye ayrılırlar. Salmasını dibe vurmuş veya salmasını henüz dibe vurmamış olanlar..."
Aldığım bu terfi beni son derece mutlu etti! Denize girdim. Kanoyu rahatlatıp biraz daha derine götürdükten sonra yeniden üstüne çıkıp seyri sürdürdüm.
Koydan çıkarken rotamı Didim'e uzak olan ikinci adaya çevirince rüzgarı geniş apazdan almaya başladım. Anakaradaki Kaplankaya'yı iskele, adayı sancakta görünce kavança attım. Rüzgar sert olmadığı için zor olmadı. Bir de fırdöndülü karabinayı kavança öncesinde çıkarıp ıstralyayı elimle gergin tutmuş olmam sanırım iyi bir hareketti.
Bir süre öyle devam ettim. Kazıklı koyu açıklarında rüzgar durur gibi oldu. Kano durdu. Rüzgar bir kaç on saniye sonra yeniden başladığında oradaki bocalama nedeniyle zorunlu bir kavança atmıştım bile.
Çevreme bakındım. Güllük'e dönmeden önce üç rota vardı. Anakarayla balık çiftlikleri arasından, balık çiftliklerinin arasından veya balık çiftliklerini iskelede bırakıp yolu biraz uzatarak ama daha az riskli bir şekilde...
Balık çiftliklerinin arasından geçmeyi seçtim. Bu seçimi neden yaptığımı kendime hala soruyorum. Kendime yaptığım açıklamalardan ben bile tatmin olamadım. Riski en yüksek seçeneği yeğlemişim.
Kanoyu çiftliklerin arasındaki boşluğa yönlendirdim. Yaklaştıkça geriliyordum. Hipotez fabrikam yeniden çalışmaya başladı. Çiftlikler arasında en az bir gomina, yani yeterince güvenli boşluk vardı ama aralarından motorsuz geçmek çok zor görünüyordu. Bu arada rüzgarın hızı artmıştı. Peki yelken dikişi koparsa veya dümeni kaybedersen veya veya ...
Enes kendine gel, hiç bir şey olmayacak! Bugüne kadar diktiğin hiç bir yelken seyir anında parçalanmadı! Üstelik geçen sene tam iki buçuk ayı kanoyu dümenle değil de deniz kayağı küreğiyle idare etmeyi öğrenmek için geçirdin!
Koridora girdim. İskele ve sancaktaki çiftlikleri birer birer geçiyorum. Her şey yolunda sayılır. Rüzgar haricinde...Rüzgar sertleşti. Dalgaların üstünde kuzucuklar oynuyorlar.
Bir süre sonra kavança atma zamanı geliyor. Hazırım!
Kavançayı atıp başımı kaldırdığımda...
BALIK ÇİFTLİĞİ!
Hemen palayı yönlendiren halatı tutup kanoyu normal rotasına geri getiriyorum. Sırtımdan aşağı doğru soğuk bir damla süzülüyor.
Çiftlik çalışanlarında bir bağırma, bir çağırma. Başımı onlara doğru çevirdiğimde tebrik nidaları olduğunu anlıyorum. Selam verip yoluma devam ediyorum. Selam olsun denizcinin halinden anlayanlara.
Bundan sonrası 4 şeritli ve hiç trafiğin olmadığı bir otobanda 70lerin Amerikan arabalarından biriyle gitmek gibiydi. Konforlu, güven verici. Arada bir ayı bacağı seyri yapma şansı da yüzüme güldü.
Sekiz saate yaklaşan seyirden sonra Güllük'e demir atmaya bir kaç dakika kalmıştı. Tereyağından ayarlamalıydım ki seyrin güzelliği tamamlansın. Ama öyle olmadı. Manevra sırasında kano erken durdu. Demir attım. Kalomanın tamamını kullandım. Koyun kayalık tarafına yarım gomina uzaklıktaki kanosuyla yine denizden aman dileyen bir kaptan. Çıpa taramamalı, halat kopmamalıydı. Çünkü parmağımı kaldıracak halim kalmamıştı.
Telefon sesi. Arayan Gülümser korsan. Her denizci adayının arayacağı bir arkadaş.
Güvenlik daha çok batıl bir inançtır. Doğada bulunmaz... Helen KELLER