Forumlarını yeni açan Reislerimiz için tekrar edelim. Heyecanlı bir yerde kalmıştık.
26 Temmuz 2021 Dümenden Değil Dümenden Kabus
Karaada’da sabaha kadar keçi sesi duymadık ama eşekler gece de mesai yapıyormuş öğrenmiş olduk. İyi uyuduğumuz güzel bir geceydi. Şimdi rotamız Didim.
Demirimizi alıp adanın kuytusundan çıkıyoruz. Rüzgar yine kuzeybatı hızı 20-25knt civarı. Dalga yüksekliği bir metrenin üzerinde gibi... Yelkenleri camadanlı açıyoruz. Çeşme burnunu dönene kadar dalgalar kıç omuzluktan geliyor. Hava kapalı ve rüzgarla birlikte çok serin. Otopilotu devreden çıkarıyorum. Hem çok büyük dalga var hem de böyle yelken seyrinde dümen tutmak çok keyifli. Yüzümde bildiğiniz gülümseme. Dalgalarda ine çıka seyretmek çok keyifli. Tekne resmen uçuyor. Arada bir ufak serpintileri yesek de her şey yolunda. Çeşme burnundan sondan Güneye dönerken hava açıyor. Güneş içimizi ısıtıyor. Rüzgar da dalga da yavaş yavaş düşüyor. Kahvemizi içiyoruz. Bu yolculuklarda sabah kalkınca yola çıkma hazırlıkları sırasında kahve suyumuzu ısıtıp termosa dolduruyoruz. 1-2 saat içinde filtre kahvemizi yapıyoruz. Ben iki bardak Ece bir bardak kahvelerimizi ağır ağır içmeyi çok seviyoruz. Karadayken kahvaltı öncesi kahve içmeyiz ama denizde güzel gidiyor. Aynı şekilde eve hazır çorba sokmadığımız halde tekneye sürekli hazır çorba alırız. Çeşit çeşit çorba stoklarımız vardır.
Alaçatı’dan Nergis Koyunu da selamlıyoruz Dün iyi ki buraya gelmek için zorlamamışız kendimizi… Ece’nin başağrısı geçti bile. Sığacık Körfezi öncesi kahvaltımızı da yapıyoruz. O arada rüzgar tamamen duruyor. Yelkenleri kapatıp motor seyrine dönüyoruz. Sabah bir ara Çağrı Kaptanla haberleştik O da Nergis Koyundan çıkmış bizim önümüzde seyrediyor. Onlarla karşılaşamadık. Sivriceden sonra onlar Foça Çandarlı tarafında birkaç gün geçridiler. Marinadan başka bir komşu teknemiz vardı. O da oralardaydı. Kötü havayı orada atlatmışlardı.
Sığacık körfezini çok açıktan geçiyoruz. Yunan karasularını ihlal edelim diyoruz. Yunan bayrağı da çekiyoruz. O arada Ece’yle aramızda bir geyik muhabbeti başlıyor. Kamyonların arkalarına yazılan özlü sözleri yelkenciliğe uyarlayarak atışalım diyoruz. Ben “ Miçosun dediler kız vermediler”, “Öyle bir yelken trimi yap ki arkandan motoryatçılar bile ağlasın” gibi sözler uydururken Ece olaya noktaya koyuyor. “ Hayallerime yelken açacaktım ona bile camadan vurdunuz” diyor. Böylece aşıklar atışmasını kazanıyor.
Teos Marina hizasına gelirken karşıdan alman bayraklı bir teknenin yelkenler açık geldiğini görüyoruz. Demek şu an orada rüzgar var. Bir süre sonra onlarda rüzgarsız bölgeye giriyorlar yelkenleri topluyorlar. Teknede beş altı kişi var. Teosa doğru dönüyorlar. Birbirimizden iki- üç gomina mesafeden geçişiyoruz. Tam o sırada Andromeda’nın başından kıçına kadar aşağıdan sürtme sesi gibi bir ses geliyor. Ben hemen motoru rölantiye alıyorum arkaya pervaneye bir şey sarsak motor stop ederdi. Sağa sola arkaya bakıyoruz bir şey göremiyoruz. Çünkü neredeyse 6kt/saat hızla gidiyorduk. Diğer teknedekiler de sanki duydular ya da hissetleri gibi bize doğru bakıyorlar. Motora gaz veriyorum. Her şey normal yavaş yavaş hızlanıyoruz. Ne olduğunu anlayamıyoruz. Bu şekilde Sığacık Körfezini bitiriyoruz. Rüzgar tam iğnecikten bir başlıyor bir bitiyor. Yunan sularından Dilek Boğazına doğru gidiyoruz. Doğan Bey burnu derken Kuşadası körfezini de bordalıyoruz.
Dilek Boğazında Rüzgar yine artıyor. Arkadan geldiği için hızımız saatte 8 ktlarda. Dilek Boğazında yelkenleri sarıyoruz. Sadece motorla geçiyoruz. Saat 17.00 civarı. Çağrı Kaptan diyor ki”Biz bu akşam su adada kalalı”. ” Onlar bizden önce gidip demirlemişler. Orada telefon hatlarında sıkıntı olduğu için telsizden haberleşiyoruz. Biz de su adaya gidiyoruz ama burası bu havada demir atmak ya da kıçtan kara olmak için uygun gelmiyor. Rüzgar dönerse gece sıkıntı yaşayabiliriz. Ben Çağrı’ya çağrı yapıyorum. Biz burada kalmayacağız Didim’e geçiyoruz. Çağrı Kaptan, gece seyri yapmak istemiyor. Siz gidin diyor. Biz tekrar yola çıkıyoruz. Rüzgar tam pupadan 20kt altında düşmüyor. Dalga da arkamızda gittikçe büyüyor. Yaklaşık 7-8 mil sonra dümende bir gariplik hissediyorum. Bir süredir çok dalga olduğu için otopilottan çıkmıştım. Tekne sürekli İskeleye doğru gidiyor. Sancağa çeviriyorum Dümen bir yere kadar dönüyor. “Menderes Deltası açıklarında akıntı mı var acaba?” diyorum. On- on beş dakika durumu idare etmeye çalıştıktan sonra sonunda Ece’ye durumu itiraf ediyorum. Tam bir iskele yapıp rotama döneyim diyorum. İskele yapıp tekneyi döndürüp rotaya sokuyorum ama tekrar toplayamıyorum. Aynı şeyi birkaç defa daha yapıyorum. Bu dalgalı havada tam tur manevra yapmak berbat bir şey. Sonra portuç kapağını açıyorum. Dümeni sancağa çeviremiyorum çünkü dümen palası bir yere kadar dönüp orada takılıyor. Dümen sisteminde problem olsa iskeleye de dönmez. “Acaba yedek yekeyi mi taksak?” diyor Ece. Ben yedek yekeyi alıp takıyorum Ama o hiç dönmüyor. Tüm gücümle abanıyorum. Tık yok. Hava kararmaya başlıyor. İleride İskele baş omuzlukta balık çiftilkileri var.
İyi düşünelim ne yapabiliriz. Birisini arayıp panikletmek de istemiyorum. Ortalığı ayağa kaldıracağımıza telefon hakkımızı bir kere kullanalım. Aklıma Mustafa Ertör Reisimiz geliyor.
Elinde can yelekleriyle gelen Ece’nin de onayını aldıktan sonra Mustafa Abiyi arıyorum. Durumu sakin sakin anlatıyorum;
-Mücahitciğim ben şimdi sana hiçbir tavsiyede bulunmayayım. Çünkü dümen konusunda danışacağın en doğru adres Erol Şar’dır. Onu ara diyor.
Demek ki panik olmuşum. Çünkü Erol Şar aklıma gelmeliydi.
-Çok teşekkür ederim Mustafa Abiciğim hemen arıyorum. Seni de haberdar ediyorum.
Hemen Erol Erol Abinin numarasını çeviriyorum. İki kere çalıdıktan sonra telefon açılıyor.
Bana demez mi
-Mücahit çabuk anlat şarjım bitti bitecek.
-Yapma be abi yanında kimse yok mu oradan arasam?
-Yok minibüsteyim diyor.
Neyse ben hemen anlatıyorum. Durumu. Yedek yekenin de çalışmadığını söylüyorum.
-Yedek yekeyi kullanabilmen için dümenden gelen bağlantıyı tamamen sökmen lazım söktün mü?
-Yoo hiç bilmiyordum bunu.
-Kolay sökülüyor mu?
-Dümenden palaya gelen paslanmaz bir mil var somunla bağlı. Hemen sökerim.
-Tamam o zaman öyle yap sonra da bana haber ver.
Telefonu kapatıyorum. Motor rölantide tekne dalgalarda dans ediyor. Ece bana kafa lambası ve alet çantasını getirmiş bile. Süper asistan. Bir de portuçtan içeri projektör tutuyor.
Ben inip kolayca somunu söküyorum ve mili paladan ayırıyorum. Hızlıca portuçtan çıkıp kapağı kapatıyorum. Yekeyi yerine takıyorum Bu anı hayatım boyunca unutamayacağım sanırım. Yekeyi zor da olsa döndürmeyi başarıyorum. Kuvvet kolu kısa olduğu ve bu ağırlıkta bir yelkenli hareket etmediği için bu zorlanma normal herhalde. Motora gaz veriyoruz. Ben zorlanarak da olsa yekeyi hareket ettiriyorum. Evet çok şükür tekne sancağa dönüyor. Balık çiftliklerinden görebildiğim en açıktakinin de açığına doğru sancak yapıyorum. Eceye hemen Mustafa Abi ve Erol Abiyi arayıp haber vermesini istiyorum. Bu arada ikimiz de kendi içimizde panik eşiğini çoktan aştığımız halde bir birimize karşı çok sakin ve sabırlıyız. Moral vermeye çalışıyoruz. Ben dümenden gelen mili sökünce sanki çok büyük bir iş yapmışım gibi Ece beni tebrik ediyor. Ben aletleri getirip dalgada yuvarlanıp düşmesinler diye altlarına bez getirmeyi akıl etmiş diye harikasın diyorum. Bu kriz anında benden daha soğukkanlı olması büyük şans.
Ece telefonla haber veriyor. Mustafa Abi de Erol Abi de sağolsunlar çok yardımcı oluyorlar. Akşam oluyor ve tamamen karanlığa gömülüyoruz. Ben yeke ile çok zorlanıyorum. Çünkü öyle ağır ki, çevirmek için çok yükleniyorum bu sefer fazla dönüyor. Toparlayana kadar canım çıkıyor. Teknenin burnu yine rotadan çıkıyor. Sonra toparlamak için diğer yöne doğru asılıyorum. Bu sefer bu tarafa çok dönüyoruz. Kendimi Dünyayı sırtında taşıyan Atlas gibi hissediyorum. Ece ısrarla ben de deneyeyim diyor ama çok ağır iş. Yapabilse bile kendisini sakatlama riski var. Ben zaten başlamışım. Sakatlansam da umrumda değil. Yine de denesin diye veriyorum. 10 saniye içinde yapamayacım diyor O arada Marinayı arayıp durumu anlatıyorum. Gece 24:00 civarı orada olacağız. Dümen kontrolü zor başka teknelere zarar vermemek adına marina girişine palamar ayarlarsanız herkes için güvenli olur diyoruz.
Açlıktan artık midemiz bulanıyor. Kahramanım Ece kaşla göz arasında birer sandviç yapıp getiriyor. O müthiş sandviçi anında büyük bir iştahla bitiriyorum.
Didim’e doğru yaklaştıkça rüzgar da dalga da kademeli olarak azalıyor. Karşıda o kadar çok ışık var ki sürekli şaşırıp rotadan çıkıyorum. Ece de navigasyondan kontrol edip beni sürekli uyarıyor. Normalde yeke kullanırken yekeyi sol tarafıma alıp sol kolumla kullanırım. Ama bu sefer iki kolumu birden kullanmak zorunda olduğum için sağıma alıyorum. Sağ koluma daha fazla yük biniyor. Kolumun üst tarafındaki kaslar acımaya başlıyorlar artık. Dayanılmaz bir acı ve yorgunlukla Didim’e doğru ilerliyoruz. Tahminimce arkadan gelen dalgalar dümen palasında bir stress yarattı. Pala yerinden filan oynadı. Yoksa bu kadar zor dönmemesi lazım. Kolum güçsüzleştikçe rotadaki sağa sola sapmalar da artıyor. Didim’e yaklaşırken aklıma Ali Kuban Reisimizi aramak geliyor. Onun teknesi Anabella da buradaydı. Yolda arıyorum kendisini. Ali Abinin gönlümüzdeki yeri Ece için de benim için de ayrıdır. Her zamanki nezaketiyle çok ilgileniyor. Bana hemen sabah arayacağım teknik servisin ismini ve telefonunu gönderiyor. Selamımı söyleyin sizinle ilgilenirler diyor. Akşamın bu saatinde bir insanın sesi bu kadar rahatlacı mı olur…
Sonunda Marina görünüyor. Daha önce buraya gelmiştik. Girişini hatırlıyorum. Marinanın önüne gelince Ece geldiğimiz anons ediyor. Palamar Botu anında geliyor. Sanki buraya gelince dümen hafiflemiş gibi oldu diş doktoruna gidince diş ağrısının geçmesi gibi bir his mi yoksa? Ben gerek yok siz bizi kontrol ederek rehberlik yaparsanız iyi olur. Ama kıçtan kara değil aborda olabileceğimiz geniş bir yer ayarlayın lütfen dedim. Kendilerini takip etmemizi söylüyorlar.
Gücüm tükenmek üzereyken dümenin böyle hafiflemesine seviniyorum. Gösterilen yere aborda olacak şekilde yanaşıyoruz. Marinanın içinde sıfır rüzgar. Palamar arkadaşlar da çok problemli bir tekne bekliyor olacaklar ki “Abi, çok iyi yanaştınız tebrikler” diyor. Sen bir de bana sor. Bize duşların yerini de tarif ediyorlar. Bir ihtiyacımız olursa yardımcı olacaklarını söylüyorlar. Çok beyefendi arkadaşlar.
Onlara teşekkür edip Ece Reisle ellerimizi birbirimize çakıp tebrik ediyoruz . Sonra biribirimize sarılıyoruz. Andromeda’ya teşekkür ediyoruz. Bizi buraya kadar getirdi. İyi ki Bosayı göndermişiz diyor Ece. Katılıyorum…
Saat gece yarım olmuş. Zorlu bir seyirden sonra karaya ayak basmak ne güzel. Palamar arkadaşlardan birisi geri geliyor. Elektrik su ihtiyacınız var mı diye? Aküler şarj olmadığı için ben istiyorum. Birazdan gene geliyor. Ben anahtara yükledim biraz . Yarın ön büro ile halledersiniz . Tekrar teşekkür ediyoruz. Dinleniyoruz kendimize geliyoruz. Gidip duş alıyoruz sırayla. Nasıl mutluyum anlatmam.
Bir macerayı daha sağ salim atlatıyoruz. Sabah olsun duruma bakarız. Kafayı yastığa koyduğumuz gibi uykuya dalıyoruz.
27-28 Temmuz 2021
Sabah kalkınca Ali Abinin verdiği telefon numarasında Erdem Beyi arıyorum. Ali Abi sağolsun sabah arayıp ilgilenin diye rica etmiş. Erdem Bey de Ali Abiyi çok sevdiği için anıda ekibini toplayıp Andromeda’ya çıkarma yaptılar. Elektrik arızasından da bahsettiğim için mekanik ekip dışında elektrikçi personelini de getirmiş. Elektrikçi on dakika içinde arızanın yerini buldu. Alternatör çıkışında plastik bir kılıf içine yerleştirilmiş 30 Amperlik bir sigorta varmış. O patlamış. Havuzluktaki çakmak şarjı da ona bağlı olduğu için kısa devre yaptı sanırım. Orada bir sigorta olduğunu bilmiyordum. Sigorta değişince anahtarı çevirir çevirmez marş motoru devreye girdi ve motor çalışıyor.
Dümene gelince…
Böyle uzun bir yola çıkınca en güzel şeylerden birisi arkadaşlarınızın sürekli arayıp takip etmesi. Akşam henüz marinaya gelmeye çalışırken bizi arayıp takip eden bir sürü dostumuzun olaydan haberi oldu. Sabah ilk arayanlardan birisi Marinadan komşumuz ve dostumuz Ediz oluyor. Bana acaba palayı bir yere mi çarptınız dediği anda kafamda bir anda kıvılcım çakıyor. Dün Teos açıklarında aşağıdan gelen gürültüyü, Alman teknesindeki insanların bizim arkamızdan bakmalarını düşünüyorum. Bizim göremediğimiz şeyi onlar görmüş olabilirler miydi? Ediz sigortayla konuşmamızı tavsiye ediyor.
Ben de Ahmet’i arıyorum. O da öyle bir şey varsa sigorta karşılar diyor ama emin misin diye soruyor? Ben açıkçası emin değilim. Kendisine de söylüyorum. Bir şey çarpmamışsa sigortaya boşuna başvurmak istemem haksızlık olur diyorum. Biz her durumda tekneyi karaya alacağımız için çıkarınca durum netleşir diyoruz.
Marinanın yaz dönemi için karaya alma kampanyası varmış zaten. Normal zamandan daha ekonomik olacağı için sigorta ödemezse de biz öderiz. Ne yapalım…
Tekneyi yine yekeyle çekek sahasına götürüyoruz. Tekneyi lifte alınca zaten çarpmanın izleri ayan beyan karşımıza çıkıyor. Çarptığımız şey önce teknenin burnunda iz bırakmış sonra onu batırmışız salmada iz bırakmış sonra da palaya vurmuş. Teknenin gövdesinde ya da salmasında yaralanma yok sadece sürtünme izi var. O anda da zaten sürtünme gibi hissetmiştik. Sadece salmadan sonra tekrar yükselirken palaya çarpmış ve palanın dümen bağlantısına giden mili içerden tutan iki adet cıvatadan birisinin kırılmasına diğerinin yamulmasına neden olmuş. Pala aşağı yukarı doğru oynamaya başlamış. Dalgalar tam arkadan vurunca da sıkışmış.
Biz tekneyi lifte alıyoruz. Bol fotoğraf çekiyoruz. Ahmet onları ekspere gönderiyor. Eksper bizi arıyor bir sürü soru soruyor. Ekip palayı söküp götürüyor. Mildeki balansı da kontrol ediyorlar. Cıvataları yeniliyorlar. Sonra tekrar yerine takıyorlar. Pala sökülürken yüksekte olması tekne askıda kalıyor Sonra payandaya oturuyor. Tamir edilip geldikten sonra tekrar askıya alınıyor. Pala takılıyor. O sırada tekne gövdesinde sadece sürtünme olan yerlere zehirli atılıyor.
Sonra denize iniyoruz. Dümenimiz sorunsuz çalışıyor. Bütün bu işlerin bitmesi sonucu Didim marinada iki gece kalmak durumundayız. Erdem Beyle bir sürü ortak dostumuz var. Bülent Yolcu Abi de sağolsun onu iyi tanıdığı için arayıp konuşuyor. Zaten Erdem Bey işiyle çok ilgili bir arkadaş. Torpile gerek olmadan da çok yardımsever.
Didim Marinada iki gün geçiriyoruz ama Didim her zamanki temmuz sıcağıyla bizi pişiriyor. Sanki fön makinası çalışıyormuş gibiydi. Serinlemek için bir ara marinanın deniz kulübüne gittik ama su serinletmekten çok daha çok sıcaklattı.
Marina personeli misafirleriyle çok ilgili işlerini iyi yapıyorlar. Buradan tüm personeler teşekkür ederiz. Dikkatimizi çeken bir şey oldu. Pantonlarda belli aralıklarla denize inen merdivenler olmasıydı. Bunn denize düşen birisi olursa rahatça pontona çıkabilsin yapıldı diye emniyet amaçlı olarak yapılmış diye yorumladık. Çünkü tekneye inip binerken denize düşülmesi durumunda hele bir de mevsim kışsa teknelerin merdivenleri suda olmadığı için sudan çıkmak çok zorlaşabilir. Hele bir de üstünüz kalınsa…
Didim Marina bizi iyi ağırladı. Sorunlarımızı çözdü. Artık yola devam edebiliriz.
29 Temmuz 2021 Datça Rotamız
29 Temmuz sabahı Didimden ayrılıyoruz.
Dümenimiz tamir oldu. Maşallah iyi çalışıyor. Elektrik arızamız da giderildi. Şimdi güneye inmeye devam. Güllük Körfezi her zamanki gibi dalgalı. Rüzgar çok zayıf yine kuzey batı. Burayı çok rahat geçiyoruz. Yalıkavak, Turgutreis, Akyarlar uzaktan selamlanıyor Kos Adasının dibine kadar girip Gökova körfezi açığından Knidosa doğru gidiyoruz. Rüzgar çok istikrarsız. Birkaç kez yelken toplayıp açıyoruz. Saat 13:00 civarı Deveboynu fenerinden Akdenize doğru dönüyoruz. İki yönlü acayip bir trafik var. Knidos burnunda şansımıza fazla hava yok. Burayı bir kere daha dönmek bizim için büyük mutluluk ve gurur kaynağı. Seviyoruz buraları. Dönüşten itibaren Apazdan cillop bir rüzgar başlıyor. Bu rüzgarla yelkenleri açıp konforlu bir seyi moduna geçiyoruz. Palamut bükü ve ardından Datça derken rotamız Aktur Koyu. Hep merak ettiğimiz bu koya rüzgarın desteğiyle uça uça gidiyoruz. Saat 17 civarı koya giriş yapıyoruz. Bu koy tahmin ettiğimizden büyük ve geniş bir yermiş. En az 30-40 tekne demirdeler. Kalabalığı sevmediğimiz için koyun sağ tarafına diğer teknelerin arkasında bir yere demirliyoruz. 8 metreye atıyoruz demiri. Sonrada anayola çok yakın olduğumuzu farkediyoruz. Ama Anayol çok tenha. Sebebini hemen tahmin ediyoruz. Marmaris Bölgesindeki orman yangınlarından dolayı trafik azalmış. Birkaç gündür devam eden yangın ilk öğrendiğimizden beri moralimizi çok bozmuştu. Burada kaldığımız iki gece boyunca yangının kendisini değil alevlerin kızıllığının gök yüzüne yansımasını gördük. Bizim arkamızdan yeni Kri Kri’si yanımıza demirleyen Erman Yerman da yolda gördüğü alevlerden çok etkilenmiş bir şekilde ağlaya ağlaya geldi. Birbirimizi uzun zaman sonra görmenin mutluluğuna rağmen yangınlara çok üzülmüştük. Birlikte iki gece bir gündüz geçirdik ve gündem gidip gelip yangınlar oluyordu. Ecenin erkek kardeşi ve eşi de karadan bizi almaya gelmişlerdi. Beş kişi iki akşam iyi sohbet ettik rakı içtik. Bir Andromeda’da bir Kri Kri de zaman çabuk geçti.
31 Temmuz günü Marmarise doğru sekiz saatlik bir seyir yaptık. Yangınları çıplak gözle görmek bizi de çok üzdü çok ağlattı. Marmarise ulaştığımızda da ortalık cenaze evi gibiydi. Tatilimizin böyle tatsız bitmesini istemezdik. Antalya’ya kadar pek çok yerde aynı anda çıkan yangınlar yüreklerimizi de kavurdu.
Bu geziyi okuduğunuz için teşekkür ederiz.
Seyahat öncesinde ve seyahat sırasında bize yardımcı olan destek ve moral veren tüm dostlarımıza teşekkür ederiz.
Denizlerde daha öğrenecek çok şeyimiz var….