Orda bir köy var uzakta
O köy bizim köyümüzdür
Gezmesek de tozmasak da
O Köy bizim köyümüzdür
Ahmet Kutsi Tecer’in ezbere bildiğimiz bu dizeleri ile başlayalım. Gidemediğimiz bir sürü köy büyüyüp ilçe olmuşken İstanbul’a karadan üç saat uzaktaki Şarköy bizim için yabancı yerlerden sadece birisiydi.
Ben ilk ve son defa üç sene önce marinadan komşumuz Halki teknesi ile Ayvalık’tan Tuzla’ya giderken uğramıştım. Halki’nin Kaptanı dostum Hakan’la Bozcaada’dan yola çıkmış Şarköy’de mola vermiştik. Bir Temmuz akşamıydı... Çanakkale Boğazını Poyrazlı havada zorlukla tırmanıp dalgalardan sersemleyerek yazlıkları ile ünlü Şarköy’e ilk adımımızı Şarköy balıkçı barınağında atmıştık. Karnımızı teknede doyurup akşam saat dokuz gibi barınaktan çıkar çıkmaz karınca sürüsü gibi bir kalabalığın içinde bulmuştuk kendimizi… Önce buranın pazarı bugün kuruluyormuş da henüz kapanmamış zannetmiştim. İki gündür denizde birbirimizden başkasını görmediğimiz Hakan’la birlikte kendimizi Afrika’dan Yeni Dünyaya gelmiş bir köle gemisinden inmişiz de sanki bu kadar çok insanı hayatımızda ilk defa bir arada görüyormuşuz hissine kapılmıştık. Neyse ilk şoku atlattıktan sonra adım başı seyyar satıcıların olduğu meydan ve sokaklarda gezinip burayı keşfetmeye çalıştık. Her yer Aile çay bahçesiydi. Bazılarında seksenli yıllardaki gibi piyanist şantörler ya da minik orkestralar canlı müzik yapıyordu. Zamanda yolculuk yapmışız hissine kapılmıştık. Yaklaşık bir saat dolaştıktan sonra barınaktaki huzurlu teknemize kendimiz zor atmıştık. Sabah erken uyanıp Şarköy’den avara olmuştuk.
Amatör denizciliğe soyunup forumları okumaya başlayınca “Efendim tekneyle güneye gideceğim İstanbul’dan çıkınca nerede mola vereyim?” Sorunsalının defalarca sorulup benzer cevapların havada uçuştuğu bir coğrafyadan bahsediyoruz. Hoşköy sığlıktır, Mürefte Issızdır, Şarköy zorundalıktır” mottosu pek çoğumuzun ortak fikri gibiydi. Güneye giderken morallerin yüksek olduğu bir durakken, kuzeye İstanbul’a dönerken çoğu zaman zorlu Çanakkale Boğazı çıkışında sığınılacak bir limandı Şarköy. Burada bir hafta mahsur kaldıktan sonra sıkıntıdan dayanamayıp İstanbul’a rota tutan ve birkaç saat sonra pes edip Şarköy’e geri dönen dostlarımızın anılarıyla Şarköy’den eni konu soğumuştuk. 2016 yılında eski kayığımız Ekim’le Egeye inerken yunusların refakatinde Mürefte’ye kadar gelmiş Şarköy’ü bekleyemeden mola vermiştik. Onun dışında bu bölgeyi genelde zorlu İstanbul dönüşlerinde pas geçmiş, tadına varamamıştık.
Ta ki geçtiğimiz hafta sonuna kadar… Eşimle buralara birlikte gelme fırsatımız hiç olmamıştı. Gelibolu Güneyli Köyüne yapmam gereken bir iş seyahati vardı. Bu seyahati haftasonuna denk getirip eşimi de birlikte gelmeye ikna edince uzun zamandır kafamda kurduğum Şarköy ziyaretimiz imkan dahiline girdi.
Amatör denizcilerin çoğunun gözünde Şarköy bir durak noktası ya da zorunlu bir sığınma limanı. Pek çok denizci sevmez burayı. Şarköy mecburiyettir bir yerde… Nasıldı talimatlar. Şarköy Barınağının girişi batıya açıktır. Girdiğiniz zaman tam karşınızdaki iskele sığlık bakımından yelkenli teknelere göre en doğru yerdir. Barınağa girmeden ya da girdikten sonra manevra yapıp kıçtan kara olacak şekilde demir atarak bağlanabilirsiniz. Tonoz yoktur. Gün batısı hariç her havaya kapalı küçük ve korunaklı bir limandır. Güneyli esmediği zamanlarda barınağa girmeden liman ağıza bir yerlere demir atarak da alargada konaklayabilirsiniz. Şarköy iyi bir bekleme durağıdır dır dır dır!..
Nasıl ki bir insanı sevip sevmemek için onun iç yüzünü bilmek gerekiyorsa, bir yeri sevmek için de oranın arka sokaklarını, oraya giden yolları bilmek gerekiyor. Bir yeri tanımak için oraya ulaşmanın değişik yollarını öğrenmek şart…
Bağya girdim bağ budanmış
Bağyaa bülbül dadanmış
On beş yaşında da Nazife de Hanım
Kimlere aldanmış
Çıktım Şarköyün yoluna
Sıra sıra zeytinler
On beş yaşında da Nazife de Hanıma
Yazık ettiler
O tepeden bu tepeye
Oyun olur mu?
On beş yaşında da Nazife de Hanıma
Oyun olur mu?
1970’li yıllardan 13 dakikalık nostaljik bir TRT programı linki ekledim. Eski Türkiyeden çok zarif bir sunum. İzlerken keyif alacağınızı tahmin ediyorum.
Şarköy yoluna çıkınca insanın diline bu hüzünlü türkü takılıyor. Yücel Paşmakçı üstadın yetmişli yıllarda derlediği ( aşağıdaki linkte derleme hikayesini bulabilirsiniz)
Üniversitede yurtta kalırken bir sene boyunca oda arkadaşlığı yaptığımız Tekirdağ’lı Şahin ve Serkan ‘dan duyduğum gibi buralarda Tekirdağ’a değil “Tekirdağya”, Bağa değil” bağya” gidilirdi…
https://www.aydinlik.com.tr/haber/yucel-pasmakci-9-derleme-icin-duygulari-paylasman-gerekir-211431Şarköy, antik çağlardan beri pek çok medeniyetin yaşam sürdüğü, zengin bitki örtüsü ve harika bir doğaya sahip bir memleket. Gelibolu’dan İstanbul’a gelirken Şarköyün tatlı virajlara sahip yoluna düştükten sonra sonbaharın altın renkli bitki örtüsü eşliğinde güzel köylerden geçiyoruz. Dere boylarını takip ediyoruz. Koyun sürülerine yol verip bu sefer sahici kuzucukları selamlıyoruz! Yabancısı olduğumuz Trakya’da değil de Anadolu’nun herhangi bir yerindeymiş gibi evimizde hissediyoruz kendimizi… Ömrümüzde ilk defa geçtiğimiz bir yolda, denize doğru, denizi görmenin heyecanı ile ilerliyoruz Küçükken anne memleketim Aydın’dan Didim’e giderken birden bire Egeyi karşımızda bulduğumuz bir viraja gelirdik de yüreğimiz pır pır atardı. Şimdi de Marmara Denizini uzaktan görünce ona benzer bir heyecan yaşıyoruz Şarköy yolunda... Marmara’yı ve heybetli Marmara Adası’nı yükseklerden görünce çocukluğumuzdaki gibi mutlu oluyoruz kısa bir an…
Sonunda karadan da olsa Şarköy’e ulaşıyoruz. Benim ikinci Ece’nin ilk ziyareti bu… Denizden de olsa karadan da olsa nihayetinde buradayız... Tesadüfün bu kadarı olur; Şarköyün girişinde yanımızdaki doğan görünümlü şahinden yükselen klarnet motifleriyle süslü neşeli bir roman havası olan adı üstünde “Şarköy Karşılaması” kulaklarımızın pasını siliyor.
Şarköy Ege’den Marmara’ya gelirken coğrafi ve kültürel bir mola yeri. Daha önce yazığım Marmara’nın Yeşil Devi Kapıdağın bittiği yerin karşı kıyıları…
Zeytiniyle, üzümüyle kendi kendine yeten de artan topraklara sahip. Trakya kültürünün önemli noktalarından birisi. Cumhuriyet öncesi müslüman ve rum nüfusun birlikte uzun seneler barış içinde yaşadıkları, şaraplarıyla meşhur bir kent. Kent diyorum isminde köy geçmesine rağmen daha başlangıcında şehir niteliği taşıyormuş. Şöyle ki; Orhangazi’nin oğlu Süleyman Paşa buraları fethedince buraya “Şehirköy” ismini vermiş. Daha sonra buraya yerleşen yörüklerin dilinden Şehirköy kelimesi zamanla Şarköy’e evrilmiş. Hoşköy, Mürefte ve Şarköy bölgesi ülkemizin en eski şarap üreticilerinin de bulunduğu Trakya Şarap Rotasının önemli durakları... Hayalini kurduğum Kapıdağ Rallisinden sonra buraya da yakın zamanda bir şarap tadım rallisi yapsak fena olmaz. Şarap içmeyenlere de eşsiz doğasında gezi imkanı olur. Sadece üzüm yok burada. Meşhur Tekirdağ türkülerine giren başka bitkiler de var:
Bahçelerde börülce oynar gelin görümce
Oynasınlar bakalım bir araya gelince
Şarköy Balkan Savaşlarında Bulgarların işgaline, sonrasında da Yunan işgaline uğruyor. İki yılı aşkın bir sene işgal altında kaldıktan sonra sıkı durun 17 Kasım 1922’de işgalden kurtuluyor. Yani İzmir’in kurtuluşundan iki ay sonra kurtuluyor. Ne tesadüftür ki, biz de iki gün sonra 19 Kasım’da geliyoruz Şarköy’e… Hava öyle sıcak ve güneşli ki sanki güz değil de ilk bahar gibi. 25Cleri görüyoruz. Dilimize komşu ilçe SüleymanPaşadan bir türkü takılıyor:
İnce giyerim ince
Pembe yakışır gence
İnsan bir hoş oluyor
Sevdiğini görünce
Of sen yana ben cama
İkimizin resmini
Çıkarsınlar yanyana
Şarköy’e gelince arabamızı sahile yakın bir yere parkediyoruz. Bülent Yolcu Reisimizden aldığımız tüyoyla Gamay üzümünden yapılmış Kalimera şarabımızı alıyoruz. Balıkçı barınağını ziyaret ediyoruz. İşin komiği arabanın bagajında bir arkadaşımızın sekiz kiloluk fortress çapası var. Ona iletmek için Perşembe pazarında bir yerden alıp bağaja koymuştum. Ece’ye vereyim de şuraya bir yere atsın. Şarköy’de demir atmadım demesin.
İstanbul’da kilosu 150TL ye satılan küçücük çinekopların aksine barınağın çıkışında seyyar bir balıkçıda iri iri çinekoplar kilosu 100 Liradan satılıyor. Yazın kalabalığı ve gürültüsünden eser yok. Uzun bir yürüyüş sonrası başladığımız yere geri dönüyoruz. Tekneyle gelip bağlanırsanız barınaktan yürüyerek çıkıp sola döndükten sonra 250-300metre ilerde sağınızda kalacak şekilde konumlanmış çok iyi bir balık restoranını keşfediyoruz. Mezeleri tahminimizden lezzetli çıktı. Hazır Tekirdağya gelmişken birer tek Tekirdağ rakımızı yudumlarken, aramızdaki tek engel olan daracık caddenin ardındaki engin deniz manzaramızın keyfini çıkarıyoruz. Öğleden sonra azalan lodosla birlikte denizin dalgaları da küçülüyor. Açıkta demirlemiş birkaç gemi başlarını rüzgara vermiş dinleniyorlar.
Arabamızı park ettiğimiz yer Doktor Cemal Özkan Caddesiymiş. Dönerken Cemal Özkan’ın heykelini görünce farkediyoruz bu ismi… 1952-1974 yılları arasında Şarköy’de doktorluk yapıp emekli olduktan sonra 1991’e kadar mesleğine devam etmiş. Ömrünün sonuna kadar yani 1998 yılına kadar burada yaşamış. Şarköylülerin Cemal Amcası olan doktorumuz uzun yıllar maddi imkanları olmayan pek çok Şarköylü’ye yardımcı olmuş. Heykel yapılırken kendisiyle birlikte sembolleşen çok sevdiği köpeğinin de unutulmaması güzel bir jest olmuş. Dr Cemal Amca’yı ve ismini bulamadığım köpeğini selamlayıp dönüşe geçiyoruz. Oda ve Sadun Boro’nun Kalamıştaki heykellerinde de kedileri Mico unutulmamıştı. Bizim aklımıza da evde bizi bekleyen Bosa Efendi geliyor. Adımlarımız hızlanıyor.
Burası siz deyin Trakya Biz diyelim Rumeli… Dönüş yolumuzda kilometrelerce zeytin ağaçları ve üzüm bağları bize eşlik edecek. Kıyıdaki balıkçılık bereketine, iç kesimlerde tarımın ve hayvancılığın çeşitliliği ayrıca bereket katıyor. İnsanları çok sıcak ve samimiler.
Şarköy’e uğradığımız için çok mutluyuz. Bu güzel havada zorunlu olmadığımız için, kendi isteğimizle buradayız. Tekneyle gelseydik Tuzla’ya daha en az onbeş saat yolumuz olacaktı. Keyifli yemeğimiz sonrasında kahvelerimiz yudumlayıp yola çıkınca birkaç saat sonra evimizde olabiliriz. Denizciliğimiz çoğunlukla yelkenimizi rüzgarla doldurma çabası mı? Ya da sınırlı yıllık iznimizde motora kuvvet harala gürele yol yapmak mı? Hani yelkencinin tatili palamarı çözdüğü anda başlardı? Şarköy sadece coğrafyada değil zamanda da sığınılacak bir liman... Şarköy sadece Şarköy değil... Diğer bütün limanlar gibi burası da tadını çıkarmaya değer…
Trakya’da yazdan kalma harika bir sonbahar günü bizim için bitmek üzere. Restoranda çalan internet radyosu Radyo Meyhanede son bir Rumeli türküsü dinleyip kalkalım demiştik. Yolcu yolunda gerek…
Aman bre deryalar
Kanlıca deryalar
Biz nişanlıyız
Deryalar
Biz nişanlıyız
İkimiz de bir boydayız
Biz delikanlıyız.