Ebabil ile ilgili konu başlığını okuyunca sponsor bence nasıl bulunur önce onu anlatayım istedim. Sonrasında da bizim gibi yelkencilere sponsor bulmak mümkün mü onu irdeleyelim.
Burada üye olan kimi profesyonel yöneticiler ya da bu konularda çalışmış olanlarımız da görüşlerini yazarlarsa bence bundan sonra sponsor bulmaya çalışacaklar için zihin açıcı olur diye düşünüyorum.
Sponsorluk için talep edilen bedel, rakamın ne olduğuna bakılmaksızın şirketlerin pazarlama bütçelerini ilgilendirir.
Yani bir şirketten sponsor olmasını bekleyecekseniz o şirketin pazarlama bölümü ile görüşmelisiniz. Şirketlerin pazarlama bölümleri bütçeleri satış rakamlarından ayrılan bir bedeldir.
Öncelikle pazarlama bütçesinden harcanacak oln bedel her ne için harcanacak ise sonuçlarının ölçülebilir olması istenir. Yani verilen reklamın satışa olan etkisinin ölçülmesi gerekir. Böylece bütçenin doğru yere harcanıp harcanmadığı anlaşılabilsin.
Bu bütçe farklı alanlara harcansa da her durumda amaç müşterinin dikkatini çekmek ve sonuçta müşteri kazanmak için yapılır.
Akbank neden caz festivaline sponsor olur? örneğinden gidelim mesela. Sabancılar cazı çok sevseler de gerçek neden bu değildir elbette. Bankalardan sponsor bulmak isterseniz onların marka değerlerini artıracak yani prestijini arttıracak konular ile gitmeniz gerekir. Caz festivali düzenlemek prestijli bir iştir ve marka için sempati ve beğenirlilik sağlanır. Yani banka demektedir ki bakınız ben sizden kazandığım paraları cebime atmıyorum. Bir şekilde sanat ve kültür alanında da harcamakar yaparak bu alana katkıda bulunuyorum. Gelin paranızı benim gibi kaliteli ve prestijli bir bankada değerlendirin. Böylece sanata da katkınız olur demek istemektedir.
Başka şirketlerden de örnekler vermek mümkün. O yüzden konuyu daha teknik ve sıkıcı hale getirmeden bizlerin yani amatör yelkencilerin sponsor bulmada yaşayabileceği zorlukları inceleyelim.
ÖZellikle dünya turu atmak ya da yelken ile uzun seyirler planlamak aykırı bir iştir. Delilik yapmayın, macera aramayın, riske girmeyin paranızı bana getirin ben sizin için değerlendireyim diyen bir bankadan ben bir kanoya bineceğim Atlantiği geçeceğim hayatımı riske atacağım ve bu benim yaşam şeklim dediğinizde size sponsor olacağını düşünmemelisiniz bile.
Bireysel emeklilik sistemimize girin bakın emeklimiz Ahmet bey emekli ikramiyesi ile tekne aldı dünyayı geziyor !
Pu ha ha ha yazarken bile komik yani..
Ama bu bir ekstrem spor. Buna sponsor olan bir sürü kimse var diye düşünebilirsiniz belki. Bu durumda binip gittiğiniz şeyin bir marka olması gerekiyor. Bisiklet, ayakkabı , başlık , kıyafet öyle şeyler işte. Okyanus geçtiğiniz kanoyu sizden başka kaç kişi alacaktır sanki? Tüm dünyada belki de bir avuç insan.
Hiç oluru yok mu bu işin diye soracak olursanız var elbette.
Yaptığınız işin bir belgesel değeri taşıması gerekiyor. İnsanların ilgisini çeker ve izletmeyi başarırsanız tüm yaşamınız boyunca atlantiği geçer durursunuz. Burada da çok ilginç bir psikolojik eşik var.
BU işi öyle bir kurgulamalısınız ki kişiler sizi izlerken kıskanmamalı. Yani sizi sosyal medyadan takip eden bir kişi ofisinde daha beş dakika önce amirinden fırça yemişken siz karşısına geçip "ohh buralar ne güzel özgürlük işte bu " filan gibi mesajlar verirseniz küfrü yersiniz yani.
sosyal medya tek çözüm ama dediğim gibi onun da "trim " ayarlarını iyi yapmalı.