Geç Tunç Çağı ile ilgili yazmış olduğum yazılarda sıkça bahsetmeme rağmen Kelenderis (Aydıncık ) Antik limanı , şehir yapıları ve meşhur mozaiği ile ayrıca bir yazı yazmamışım. Oysa blog da var.
Geçen hafta sonu bu mozaiği kendi gözlerimle de görmek için Aydıncık Kelenderis Antik limanına gittim. Son derece keyifli bir karayolu yolculuğu ile Alanya 'dan Aydıncık iki saat kadar sürdü. Aydıncık yolunda yanan orman yangını alanlarını da görünce çok üzüldük.
Kelenderis , Kıbrıs 'a yani Kayrenia (Girne ) ye en yakın antik liman ve mutlaka çok daha ciddi kazı çalışmalarının yapılması şart. Şimdi bulunan mozaiğe geri dönelim ve neden denizcilik tarihi açısından çok önemli olduğunu anlatalım.
Dünyanın en eski ve önemli batıkları bu coğrafyada bulunuyor. Sırası ile Kayrenia , Gelidonya, Uluburun (Nefertiti ) , Serçe limanı batıkları hep ülkemiz denizleri içinde bulunuyorlar. Kimbilir daha niceleri de olmalı.
Bu batıklar arasında nasıl battığını en iyi bildiğimiz Gelidonya batığı. Yara alan gemiyi hafifletmek için kaptan batmadan önce tekneyi hafifletmek için elinden geleni yapmış ve yüklerini boşaltmaya çalışmış.
En gizemlisi ise elbette ki Uluburun (Nefetiti ) batığı. Bir anda ve aniden sulara gömülmüş gibi duruyor. Bilinen kadim denizcilik bilgileri ışığında bilimsel bir temeli olmasa da fikir açıcı birçok yazı yazdım bu konuda.
Denizcilik tarihi ile ilgili okumalar yaptıkça ve bunları amatör bir yelkenci olarak yorumlayınca karşınıza ilginç bağlantılar çıkıyor. Nefertiti batığının yerinin kayalık olarak Piri reis portalanlarında işli olması, Burasının telikeli olabileceğine dikkat çeken Piri Reis notları dikkat çekici değil mi?
Rodos denizcilik kanunları dikkate alındığında ve Piri Reis 'in tüm portalanları çizerken kendisinden önce çizilmiş olan haritaları da dikkate aldığını bir anlamda güncellediğini söylüyor. Aspire Petre olarak isimlendirdiği tam da Uluburun batığının olduğu yerde işaretli bu iki kayalık belki de daha önceki haritalarda da işli idi.
Piri reis 'in Bahriyye 'sinde haritalardan başka ayrıca açıklamalar da var. Eşsiz bir eser olmasındaki en önemli nedenlerden birsi de Piri Reis 'in harita da geçen bir çok ismi bölgesel isimleri ve farklı ulusların nasıl isimlendirdiğini de anlatıyor olması.
Bu durumda Aspire Petre'nin Türkçe karşılığı ne olabilir diye düşündüğünüzde bunun cevabını yine Piri Reis'in açıklamalarından bulmak mümkün. Sadece bir çok farklı tercümeden tüm portalanlardaki isimlendirmeieri çıkartmak gerekiyor ki eh bu da bir hayli zahmetli bir iş açıkçası.
Petre 'nin taş- kayalık ya da topuk olarak kullanıldığını biliyoruz. Petre Dilbaru 'nun Arap taşı olduğunu kedisi açıkladığından bunu bulmak kolay oldu. Aspire için ise çok benzer okunuşlu iki sözcük daha var.
İlki Kav Ispada.. kılıç burnu demek. İkincisi ise çok daha benzer " Kovo Bono ESPİRANE " .. Ümit burnu anlamına geliyor.
Yani Aspire Petre Kılıç Kayalıkları ya da Umut kayalıkları olarak isimlendirmek mümkün. Bana Kılıç kayalıkları daha mantıklı geliyor. sonuçta kayalıklar hele denizin altında kalanlar en korkulanlar olduğundan ümit diye bir
isimlendirme yapmak çok mantıklı değil gibi sanki. Ama Kılıç tam da anlamını ifade etmiyormu sizce de ?
Korkulması gereken kılıç kadar keskin ve tehlikeli bu kayalıklar için ne kadar da doğru bir isim seçimi.
Biliyorum hala Kelenderis Mozaiğine gelemedik. Ama bu açıklamaları yapmadan Kelenderis mozaiğinin önemini anlatmak zor.
Şimdi bu kayalıkların isminin kılıç kayalıkları olduğunu düşünmemdeki bir diğer neden ise kazılar sırasında bulunan Minos üst düzey subaylarına ait olduğu düşünülen kılıç.
Nefertiti Uluburun batığı ile ilgili çok ilginç bir detay daha var. Bu kazı raporlarında yer almayan muhtemel arkeologların kafasını karıştıran bir detay. Batık ilk bulunduğunda grafik olarak çizilmiş ve batığın hemen üstünde Bizans dönemine tarihlenen bir demir var. Bu demir aslında Uluburun batığının bulunduğu yerin muhtemel bir demir alanı olduğunu işaret ediyor olması olasılığı..
Dedim ya Uluburun batığı ile ilgili çalıştıkça sorular daha da artıyor. Peki bu kayalıklar neden Piri Reis çizimlerinde biri büyük birisi de daha küçük olmak üzere iki kayalık olarak işaretlenmiş?
Bu bölgedeki sonar haritalarında burada bir kayalık görülmüyor. Zamanla batmış bile olsa ki örneği var deniz dibinde bir yükselti olarak kalması gerekirdi. Nitekim Piri Reis Antalya portalanlarında gözüken Antalya'nın Güney batısındaki Kuş adasının 1700 lü yıllarda bir deprem sırasında ki tusunami de oluşmuş, battığını Fransız Ticaret Odası kayıtlarından öğreniyoruz. BU bölgenin sonar haritalarında deniz dibinde batık bir adanın olduğunu düşünebileceğimiz yükseltiler mevcut. Oysa Aspire Petre 'nin yerinde yeller esiyor.
Bugün kullanılan modern denizcilik kanunlarının temeli Rodos deniz kanunlarına dayanıyor. Neredeyse tamamı Roma imparatorluğu deniz hukukunda da yer alıyor.
Geç Tunç çağında da ciddi bir sigorta sistemi olduğunu okuyunca hayli şaşırmıştım. Bu kanunlara göre mutlaka batığın bulunduğu yerin işaretlenmesi gerekiyor. Batıktan yüklerin çıkartılması ile ilgili bir dalgıç tarifesi bile var. En pahalı olan ise en fazla 20 metre derinliğe kadar fiyatlandırılmış. demek bundan daha derine dalarak yük çıkarmak mümkün olmuyordu.
Bir kraliyet batığı olan Uluburun Nefertiti batığının Rodos denizcilik kanunları gereği yerinin mutlaka işaretlenmiş olması gerekiyordu. Uluburun batığı 55 metre derinlikte. Yani o zamanın teknolojisi ile çıkartılması mümkün olmayan bir derinlikte bulunuyor. Kaptanın kıyıya bu derece yakınlaşmaya çalışmasının belki de bir nedeni bu olabilirmiydi diye düşünmeden edemiyor insan.
Piri Reis 'in Bahriyye 'sinde en özensiz anlatılan kıyılar anadolunun Akdeniz kıyılarıdır. Oysa Fas, Tunus , Portekiz , İspanya ve Fransa İtalya kıyıları en ince detayına kadar anlatılır. Hatta Piri Reis buralardaki seyir anılarını dahi kaleme almıştır. Yine Piri reis 'in anlatımı ile en eveelden beri en iyi bilinen yerler Doğu akdeniz kıyılarıdır. Burada en detaylı anlatılan Mısır , Kıbrıs 'tır. Piri Reis zamanında Ümit burnu bulunmuş ve Akdeniz eski önemini yitirrmeye yüz tutmuştu. Antik çağlarda yaşam sürülen birçok önemli antik şehir Piri Reis portalanlarında " harab " diye isimlendirilir.
Oysa bu liman kentlerinin terk edilmesinin ya da önemini yitirmesinin nedeni çok daha başka olabilir. Yelken teknolojisindeki değişim belki de bu şehirlerin önemini kaybetmesine hatta terk edilmesine neden olmuş olabilir.
İşte en nihayet Kelenderis mozaiğine gelebildik. Tüm bu bilgilerin ışığında Kelenderis mozaiği iki nedenle çok önemli arkeolojik kanıtlar sunuyor. Kelenderis mozaiğinde Kelenderis antik limanı tariflenmiş ve limanda bir gemi var. Tartışmasız bir şekilde geminin kıçına bağlı iki küçük tekne daha var. Üstelik birisi yelkenli.
Bu mozaik bize antik çağlardaki Akdeniz İş teknelerinin kıçında bir ya da iki tekne çektiklerinin kanıtı. Bu durumda her batıkta mutlaka ikinci bir çekilen teknenin varlığı araştırılmalı. Uluburun (Neferitit ) batığında belki de küçük bir batık daha olduğunu düşünmek mümkün. Piri reis portalanlarında gösterilen iki nokta belki de bir değil iki batığın olduğunu düşündürüyor insana.
Elbette bunu düşünecek tek akıllı ben olmadığıma göre On yıl boyunca kazı yapan arkeologların da aklına gelmiş olmalı ve batığın etrafını da taramış olmalılar diye düşündüğümden on yıllık kazı tutanaklarını tek tek okudum. Bu başka bir yazının konusu olarak beklemekte. Daha çalışmam gereken konular var.
Ancak Kelenderis mozaiğinin gösterdiği çok önemli bir kanıt daha var. Çok şükür ki ressam tekneyi yelkenleri açık olarak resmetmiş. Armanın tipi eğer doğru tahmin edilebilinirse yelkenciliğin evrimi açısından çok önemli bir bilimsel kanıt ortaya çıkmış olacak.
Çzilen teknenin arması Latin yelken mi yoksa Kare yelken mi ? Yabancı arkeologlar bu konuda çok sert tartışmalar yapmışlar. Kare olduğunu da idda eden var , Latin olduğunu düşünen de . Oysa kadim denizcilik bilgileri öyle açık ki. Bakın bu sorunun cevabını kim veriyor?
BU tartışmaları okyunca Cem Gür 'ü aramıştım. Malum Cem Gür bu Latin yelken konusunda çok bilgili idi. Bakınız Cem Gür Kelenderis Mozaiğinde yer alan geminin arması ile ilgili ne yorum yapmış;
Ben mozaikte gördüğümü yorumlamaya çalışayım. Öncelikle o çağda resim yapanlar henüz perspektifi bilmiyorlar veya henüz böyle bir kavramları gelişmemiş. Ama tekneyi resimlerken kıç bodoslamanın iki yanını belirlemek ve iki kıç kürek dümeni göstermek istemişler. Teknenin formunu tamamlamak için de gayet naif bir yöntemle kıç omuzluklarda beyazla belirlenen şeyi başa da eklemişler.
Kare Yelkenin alt kenarından yukarı serene doğru toplamak için istinga halatları net bir şekilde görünüyor. Bu istinga halatları yelkenin altabaşo yakasını toplamış zaten. Resimde yanlış olan ise istingaların serene bağlanmamış yelken üzerinde olmaları. Mozayiği yapan ille de gemici/denizci olacak diye bir kural yok. Öyle görmüş/yorumlamış olabilir.
Başka? Direk cundasından kıç omuzluğa gelen ve büyük ihtimalle diğer kontrada da olan bir palanga bariz bir biçimde görünüyor.
Ama en önemli ayrıntı yine direk cundasından baş bodoslamaya gelen istralya. Kısaca direği bu üç ana halat tutuyor.
Bildiğimiz bir başka ayrıntı daha var: Latin yelken sereni hiçbir zaman direk cundasına kadar basılamaz. Rüzgârın baskısı ve gücü direği kırar. O nedenle latin arma sereni direğin ortasının biraz üzerine kadar basılır.
Bütün bunları göz önüne aldığımızda Kelenderis mozaiğinde betimlenen bu gemi kare yelkenlidir. Mozayiğin sağ üst köşesinde görünen diğer küçük resimde de arma kare yelken. Başta bulunan istralya latin yelken sereninin bodoslamanın bir yanından diğerine geçmesini engeller.
Ama benim dikkatimi çeken serenin iskele tarafının aşağı basılmış gibi resmedilmiş olması. Bu bize kare yelkenden ilkel latin yelkene geçişin bir doğrulaması
Bununla ilgili yapmış olduğu çizim ise hayli açıklayıcı.
Kelenderis mozaiğindeki yelkenli bir kare yelken taşımaktaydı. Ancak latin yelken bulundu bulunacak bir zaman aralığında çizildiğini düşündürüyor insana.
Peki bu neden bu kadar önemli? Şundan;
Latin yelkenin bulunması ile rotalar değişti. Latin Yelken ile daha rüzgar üstüne gidilebildiğinden Özellikle KIbrıs ve Anadolu arasındaki antik rotalar değişti. Bu rotalar değişince kimi antik limanlar önemini kaybetti küçüldü ya da terk edildiler. Piri Reis 'in Doğu Akdeniz'de Anadolu kıyılarını çok da detaylı yazmamasının bir nedeni de bu olabilir.
devam edeceğiz..