Epeydir seyir anısı yazmıyordum, artık ileri seviye amatör denizciler gibi bizde yaşadıklarımızı paylaşmamaya , gittiğimiz yerleri saklamaya başladık galiba ondan mıdır bilemedim. Şimdi efendim ilk cümlemize bir atıfta bulunalım bari. Benim gördüğüm insanlar denize bir ucundan bulaşınca her bilgiye aç oluyorlar, sormaya, yazmaya, çizmeye, cevaplamaya çalışıyorlar. Sonra öyle yada böyle, biraz deneyim kazanıyorlar . Beraberinde deneyimli dostların çevresindeki küçük gruplarda kendilerine yer buluyorlar. Ondan sonrası mı?
İşte ondan sonra öğrendikleri deneyimledikleri hiç bir şeyi paylaşmıyorlar, uzaktan sessizce izliyorlar. Onlarca insanın amatör denizcilik camiasına giriş, gelişme ve şimdiki durumlarına şahit oldum çoğunluğu bu şekilde sonuçlandı. Belki de olayın akışı böyledir , bilemedim. Belki de normali budur.
Neyse konumuza dönecek olursak, biz bu yaz yüzen her şeyin güneye gitmesiyle birlikte İstanbul'un keyfini çıkartıyoruz. Hatta sonbahar gelmese de, dönmeseler diye içimizden geçiriyoruz. Maalesef duygular böyle.
Bu pazar sabaha karşı İnebolu'dan döndüm. Yorgundum uyumuşum. Teknemin de bir takım elektrik işleri var bu nedenle Küçükyalı'da duruyor bir kaç gündür. Niyetim kalkıp Küçükyalı'ya trenle gidip teknemin sağı soluyla uğraşmak. Bu sırada Mustafa abi arıyor denizde misin diye? Bende durumu anlatıyorum, oda bana hadi ben seni denizden götüreyim diyor.
Saat 11:30 gibi buluşup 12:00 gibi avara oluyoruz Yeşilköy'den. Üzerinde iyi bir gemici iyide bir reis istiyor bu Baba Tekneleri. İkisi bir oldumuy du bakın o zaman seyrin keyfine. Efendim bendeniz Baba Tunca teknesini kendi teknem kadar tanıyorum. Dolayısı ile bu tekne de Mustafa abi ile seyirlerimizde pek bir şey konuşmamıza gerek kalmıyor. Baba Tunca limanda çıkarken ana yelkeni basar , usülüdür. Makaralı klasik ana yelken çabucak fora edilir. Limandan çıkılır rotaya hafif dönülür ve çapariz veren gemi yoksa makine stop edilir. ardından cenova basılır ardından trinket , sonra tekne boynunun üstüne hafif esner ve gitmek istediği yere doğru yavaş yavaş hızlanmaya başlar.
Bizde öyle yaptık 18 Knotlar civarı esen rüzgarda 6-7,5 arası değişen süratlerle , hiç tramolasız ki akıntıya rağmen çok aşağıya düşmeden rotamızı tutturduk.
Belki de bu yazın en güzel yelken havasıydı. Ne eksik ne fazla. Keşke hep böyle olsa, hakim rüzgar hep mutedil olsa. ama İstanbul'da denize çıkanlar bilirler , bu ayda bu kadar güzel hava bulmak çok güç. Genelde her gün öğleden sonra boru gibi eser, hatta gece boyu bile günlerce estiği de olur. Geçen yıl öyleydi mesela . Rüzgardan millet kafasını çıkaramadı.
Biz doğru düzgün sohbet bile edemeden Kınalı önlerine gelmiştik bile. Anadolu yakasında gerçekten çok fazla yelken açan tekne var, eğitim teknelerini saymıyorum bile. Avrupa yakasında pek yok , 3-5 tekneyiz neredeyse. Bizde zaten çıktık mı Anadolu tarafına rota tutuyoruz.
Bu sırada bizimle birlikte Orsa çeken bir tekne gördük, baktık çok güzel yükseliyor, bizde öyle yükselebilirmiyiz diye biraz zorladık. Hızımız onlardan epeyce fazlaydı ama açımız daha genişti. Rüzgar artınca bizi de neredeyse o tekne çizgisine yaklaştırdı. Bu baba tarzı tekneler hafif rüzgarda iyi yükselemiyorlar, birazcık sert hava istiyorlar.
Nasıl olduğunu anlamadan Küçükyalı'ya gelmiştik bile . Sonrasında Sevgili Mehmet Erem'in iskelesine bağlandık. Sağolsun bizi Beyza ve Yasin karşıladı. Biraz sohbetten sonra biraz Bidarka'ya baktık. Sonra gittik dışarıda bir şeyler atıştırdık ve geri dönüş başlasın dedik.
Küçükyalı liman içinde bastık yelkenlerimizi. Sonrasında Moda koyuna doğru biraz yükselip Yeşilköy rotasına girdik. Sonra rüzgar biraz kaldı. ardından iyice hızlandı. sonrasında mı ? Sonrasında akıntıyla birlikte 7,5 larda seyreden bir hızlarda uçurtma gibi karşıya geçiverdik.
O kadar keyif aldık ki birbirimizle pek konuşmadık bile. Güzel bir pazar seyriydi. Sağolsun Mustafa Abi ve teknesi Baba Tunca, yelkeni pek sevmeyen insanlara bile yelkeni sevdirdi. . Bir iki video çekmiştim paylaşırım ilk fırsatta.
Selametle