efendim bilenler bilir bu forumun düzenlediği en önemli etkinliklerden biri olan Meşhur Kıbrıs rallisinde benim de mürettebatı içersinde olduğum ahşap tirhandilde dümen kaybı yaşamıştık.
Diğer teknedekiler benim yapmış olduğum acıklı telsiz anonsu ile hala dalga geçerler. Bu arkadaşlara bir teknede dümen kaybı yaşamanın nasıl bir his olduğunu anlatamadığımdan bu böyle sürüp gidecek.
Bu forumun yeni üyelerindenseniz mutlaka açıp okuyunuz. Üstelik bu seyirde forumlarda yazılı standart yazım tekniğinden farklı bir yol tercih etmiştik. Herkes aynı olayı kendi bakıl açısı ve yaşanmışlıklara göre yazmıştı.
Dümen kaybının yaşanması sonrasında tekne mürettebatı arasında yaşananlar ise tam bir ibretlik hikayedir. Merak edenler de benim görüşlerimi bloğumdan okuyabilirler.
Sonuçta doğu Akdeniz 'de Mersin Kıbrıs arasında bulunduğumuz teknede Ocak ayında gece seyrinde dümen kontrolümüzü kaybetmiştik. Diğer iki tekne olmasaydı çok ciddi bir tehlike ile karşı karşıya kalacaktık.
İnsan neden korkarsa başına o korktuğu şey geliyor. Kendi teknemde en önem verdiğim aksam Tayo Mar în palasıdır. Görünebilen, her durumda müdahale edilebilecek basit yeke sitemi ile kumanda edilen pala benim için vazgeçilmezdir.
Konfor ve havuzluk keyfi yüzünden neredeyse tüm teken tasarımlarında artık palayı görmek mümkün değil malum. Böyle bir teknem olsaydı mutlaka teknede vazgeçlimez aksamım bir gopro kamera olurdu. Bir dümen arızası olduğunda en azından denize sallandırıp palanın durumunu görmek için.
denizde korktuğum iki şey de başıma geldi. Birisi işte bu dümen kaybı ve bir diğeri de küçük çaplı ancak son derece tehlikeli bir tusunami. Bodrum 'da yaşadığım tusunami dalgasının yıkıcı etkisinin anlatmaya çalıştığımda marina yöneticileri bu yaşadıklarımı okusalardı son Sığacık olayı belki bu derce trajik olmazdı. Sanırım bu forumda yazılmış olan o konu başlığı bu kıyılarda yaşanan bir tusunami de neler yaşanabileceği ile ilgili ender yazılardandır.
Konu yine dağıldı gitti. Oysa başıma gelen ikinci dümen kaybı hikayesini anlatacaktım. Geçen hafta çiçeği burnunda F18 katamaran kullanıcıları olarak sahibi ile tekrar denize çıktık. Efendim üzerinize afiyet buralarda mayo ile gayet bu tarz bir yarış katamaranına binip dolaşabileceğiniz havalar başladı.
Katanaran'ın sahibi genç bir arkadaşımız. Ünüversitesinin yelken kulubü üyesi.Her yıl yelken yapıyorlar. Ayrıca Kalamış 'da özel yelken kursu almışlığı da var. Yani bu katamaran için yeterli tecrübesi var. Ancak Akdeniz Ege gibi değil açıkçası. Birden çok derinleşiyor ve bu yüzden dalga aralıkları ve boylar farklı.
Bir de denize çıkar çıkmaz Ege 'den farklı olarak ayrı bir pisikolojiye kapılıyorsunuz. Ufukta hiç kara yok ve bildiğin açık denizdesiniz. Hele altınızda motoru bile olmayan ilk defa tecrübe ettiğiniz yelken alanı son derece büyük bir katamaran varsa tedirgin olmamak pek mümkün olmuyor.
Gerçi her ikimiz de birbirimize bu tedirginliğimizi fark ettrmemeye çalışıyoruz. Hani şu katil dalgalar hesabı gibi. İkimizin korkusu birleşip daha da büyük bir korku yaratmayalım diye belkide.
Sonuçta Türk yelkencileri olduğumuzdan yanımıza aldığımız su geçirmez çantanın içine pet şişelerin içine konmuş kaliteli roze şarap ve taze çerez de aldık. Her ikimiz de rejim yaptığımızdan ve ara öğümnümüzde çerez olduğundan
Pet şişelere de gerekli olan cesaret arttırıcı iksiri koyup katamaranı suya indirdik.
Fuğla koyunun açığında ise kırılan dalgaların beyaz köpükleri seçiliyor. Rüzgar zayıf ama açığın dalgaları kıyıda kırılıyorlar. Kaldı ki bu alet için rüzgar bir sıkıntı değil. Biz üflesek yürüyebilecek bir kayık işte. Teknenin birçok aksamı karbon fiber. Flok ana yelken koptuk gidiyoruz. Sanki her iki tüpün arkasında da birer kıçtan takma motor var. Öyle dümen suyu bırakıyoruz. Hedef Alanya Marina 'ya kadar gidip dönmek.
Yani bu tekne rüzgar kaç eserse o kadar gidebiliyor.
Böyle keyifle yelken yapar ve tekneyi denerken seyir arkadaşımdan bir uyarı geldi.
" Abi iskele palansının kolu koptu ! "
Nasıl yani, şaka mı bu?
bu tür katamaranlarda çift pala oluyor. kumsala yanaşırken zemine çarpmasın diye de bir kol ile yukarı kaldırılıyor. Ayrıca iki pala da önce uçları mafsallı bir çubuk ile birbirine bağlanıyor. Bu çubuğun ortasında yine mafsallı bir yeke ile tekneyi kumanda ediyorsunuz.
Kopan işte bu palaları birbirine bağlayan çubuğun iskele palasının mafsalı. Mecburen palayı yukarı kaldırdık.
ancak pala aynı zamanda salma görevi de gördüğünden sadece tekneyi yönlendirmekte değil seyir de de yanal kayma yaşıyoruz. Zaten tüy gibi tekne. Otelin kumsalına doğru orsa gitmemiz gerekiyor üstelik.
Aklıma Kıbrıs seyri ve Serkan 'ın efsane sözü geliveriyor. O seyirde palaya ne olduğunu anlamak için Serkan makine dairesine inmiş ve sürünerek palanın pistonlarına ulaşmaya çalışmıştı. O sırada pistonun dışarıya çıkan kolunun kocaman deliğini görünce şok olmuş. Kıç ayna da koca bir delik ile seyir yapıyormuşuz meğer.
(Gerçi ciddi bir tehlike yaşatacak bir dlik değildi açıkçası. )
Daha önceden ustanın büyük hatası yüzünden tekensi batan Serkan (onun da hikayesi burada var bulup okuyabilirsiniz ) makine dairesinden çıkmış, Öcal Turan 'ın Bulgaristan 'dan getirdiği kolonya kıvamındaki ev yapımı brendiyi içip sakinlemeye çalışıyordu.
Kolları çizik içinde kalmıştı. Küçük yassı brendi şişesinden bir fırt alıyor sanra aşağıda yaşadıklarını heyecanlı heyecanlı anlatıyordu. Şok geçirdiğini hemen anladım. Sekan bu iğrenc brendiyi (Öcal Turan kusura bakmasın) sanki 12 yıllık iİskoç viskisi içiyormuş gibi içmekteydi. Sonra bir şekilde tadını fark etmiş olacak ki kolunda kanıyan çiziklere dezenfektan niyetine dökmeye başladı.
Bugün bile o görüntü gözümün önündedir. davlunbazın altındaki oturakta soluk kamara ışığının gölgesinde ve soğuk havada Serkan'ın kollarından buharlaşan brendiyi görmek mümkündü. Tam da bu anda Serkan'ın efsane cümlesi geldi.
" Ersin abi ben yine mi batıcam yaaa.. "
İşte katamaranın iskele palasını kaybettiğimizde gözümün önüne bu sahneler geliverdi. Telsizim olsaydı her halde yine şöyle bir anons geçecektim.
" diğer tekneler.. diğer tekneler burası............. saat sabah 02 36 itibarı ile dümen hakimiyetimizi kaybettik. her türlü çabamıza rağmen tamir etmek mümkün olamadı. Bu bir yardım çağrısıdır. " gibi birşeyler söylerdim yine her halde Kıbrıs seyrindeki gibi.
İkinci bir pala kaybı. Üstelik bu sefer mororsuz bir katamaranda. Hoş değil açıkçası. Tüplerde bulunan karbon salmalar var. BUnları hız kesmesin diye seyre göre yarım ya da tam indirebiliyorsunuz. İskele salma yarım pozisyondaydı . Bunun tamamını denize indirdik. Yelken trimlerini yeniden ayarlayıp Otelin kumsalına doğru ancak bu sefer her ihtimale karşı daha kıyıya doğru bir seyir ile kumsala dönenbildik.
Tekneyi karaya çektiğimizde iskele mafsalı tutan vida şeklinde krom pimin kırıldığını gördük. Gerçekten olması pek mümkün olmayan bir iş. Olunca oluyor işte. Uzun süre kullanılmamış olması ve tuzlu su etkisi olabilir diye düşünüyorum açıkçası. Bir de eski sahibinin 20 knot hızlarda seyir yaptığı videolar vardı. Belki de metal yorgunluğu olmuştur.
Daha bu ve benzer sorunlar olur diye düşünüyorum bir süre. Sonra bakıldıkça az problem çıkaracaktır.
BU arada bu kadar laf salatasından sonra öğrendiğim ilginç bir bilgiyi de aktarayım. Ana yelken basmak aynı büyük teknelerdeki gibi raylı bir sistem ile yapılıyor. Ancak videoden gördüğüm yelkeni basmadan fitillerini ıslatıyorlar. Islak yelken fitili ilşe yelken daha kolay basılıyor. Denedik gördük. Gerçekten de öyle . Teknelerinizde ana yelkeni basmadan tatlı su ile ıslatmak ilginç bir yöntem olabilir. Bakalım Burak ne diyecek ?