Öncelikle dün başıma gelen ilginç bir kaza ile başlamak istiyorum.
Efendim çoklarının malumu Tayo Mar 'da vinç yok. Yani her şey palangalar ile yani makaralar ile idare ediliyor.
O yüzden ben de bu makaralarıa gözüm gibi bakarım. Ulaşamayacağım yerlere de ahşap makaralar yerine rotanın ya da İngiliz markalarının kahverengi fiber makarallarını kullanıyorum. Yanlış anlaşılmasın ahşap makaralar ile ilgili dayanıklılık sorunu yok. İçi paslanmaz çelik zaten. Sorun ahşap yanakları yağlayamamak.
O üzden direk üstlerinde bu kahverengi fiber makaralar var ekseriye.
Dün akşamüstü yelken yapmak için açıldığımda her zamanki gibi önce bocurum yelkeni açmak üzere hazırlandım. Sereni mizana direğine basarken birden halat kasıldı. Dikkatlice baktığımda mizana direğinin ucundaki makaranın çalışmadığını gördüm. Bir şekilde halat çift dilli rota makaranın sağ tarafınfdaki makaraya takılmış. Ne olduğunu anlayamadığımdan bocurumu geri topladım. Oysa bu seyirde bocurumu balenli açacaktım. Hevesim kursağımda kaldı.
Tayo Mar 'ı aldığımda bocurum yelken neredeyse çürümüştü. Ben de aynısını götürüp Kaya yelken de yaptırmıştım. Tayo Mar^da ana yelken de balenli. Ancak belenler güngörmez yakasından takılıyor. O yüzden aldığımdan beri nedense bilinçaltımda bocurumun da belenleri güngörmez yakasından takılacak diye bir fikir oluşmuş. Oysa Kaya yelken bu girişleri makina dikişi ile kapatmış. Yaptırdığımdan beri söyleniyordum Kaya Yelken'e.
Oysa balen girişleri diyer tarafanmış. Ne sevindim. Balenleri de Tayo Mar în raflarında duruyordu zaten. Balenleri bocuruma yerleştirince yelkenin duruşu değişti resmen. Çünkü balensiz güngörmez yakası istediğim şekilde durmuyor ve kıvrılıyordu.
İşte dün bu balenleri takıp öyle seyir yapacaktım Tayo Mar ile. Ger görki yellkeni basmak mümküğn olmadı.
sabah selim usta macaratörü bensiz sökünce ben de Mizana direğinin makarasınna ne olduğuna bakmaya karar verdim. Hava 33 derece idi bu arada. Kıskananlar çatlasın:)
Mizana direğini sökmekte uzmanlaştığımdan idreği sökmek 5 dakikamı aldı. Direği özenle pantona doğru yatırdım ve hemen ne olduğuna bakmaya gittim. Tahminim mil vidasının gevşediği ve halatın makara ile yanak arasına sıkıştığı idi. Kısmen doğru çıktı bu öngörü ama nedeni gevşeyen mil değilmiş.
Makaranın dili kırılmış iyi mi. Yok artık dedim kendi kendime. Sanırım yıllarca güneş ve hava şartları yüzünden gevrekleşip kırılmış. Yedeği ile değiştirip mizana direğini geri taktım. Bu vesile ile bağataları da kontrol etmiş oldum.
Yelken sırasında bocurumu basamayınca ben de ana yelkene hamle ettim. ana yelken de sanki biran önce açılmak ister gibi kolaylıkla açılıverdi. Gerçi bu sefer direk yerde iken bunların makara pozisyon ayarlarını çok iyi yapmuştım. Bu da etkili oldu sanırım. Ana yelken, trinket ve flok ile çok keyifli bir yelken seyir yaptım marina açıklarında.
Tayo Mar 'ın Akdeniz 'e uyumu müthiş gerçekten. en rüzgarsız havada dahi akdeniz'de solugan görmek mümkün. Dalgalrın arası ise Marmara ve ege'ye göre daha uzun. İşte bu Tayo MAr için müthiş bir avantaj oldu.
Hafif hava seyirleri yelken trimi yeteneğini geliştirmek için bulunmaz fırsat. Rüzgarüstüne 50 derece açı ile ama rüzgar üstüne dönmemeye çalışarak yelken trim etmek üzerine uğraşıp durdum açıkçası. Bocurum olmadan çok zorlandım.
Bocurum ne önemli yelkenmiş yahu. NAsıl da yelkenleri dengeliyormuş şaşırdım açıkçası. Bu aylar Alanya 'da hava bir harika. sıcak ama nem yok. Gıcır gıcır bir hava var. Hani cam gibi diye tarif ediyoruz ya . Mühendislikte de böyle havalar için eskiler "tam da rasat havası " derlerdi. Aynen öyle tam da rasat havası var bu günlerde Alanya'da.
Böyle temiz havada güneşin batışı da muhteşem oluyor. Denizden tam ufuk çizgisinden battı güneş. Ne kadar da hızlı dönüyoruz aslında. Böyle temiz havada güneş denizden batınca çok ilginç bir durum çıktı ortaya. deniz sonuçta ışığı geçirdiğinden bir iki dakka belki de daha az Güneşin tam battığı noktada deniz sanki güneş henüz batmamış gibi ışıldadı. Daha önce hiç şahit olmamıştım.
Gelelim çilingir sofrası yelkeni muhabbetine. Böyle frışka rüzgarda yapılan yelken seyirlerine İngilizler " champagne sailing " diyorlarmış. BUrak söylediydi. Her halde tenenin baylmadan hafif rüzgarda süzülmesi teknedekilerin keyifle içki içmelerine imkan verdiği için bu isim takılmış.
Malum bizler de teknede şampanya içmediğimziden ve rakı tercih ettiğimizden ben de bu şampanya sailing çevirisini çilingir sofrası yelkeni diye tercüme ettim. elin İngilizi söyleyince oluyor da ben çilingir sofrası yelkeni diyince neden olmasınmış. Sonuçta bir sürü meze de var çilingir sofrasında. Tüm bunları yere yapıştırmadan yelken yapmak kolay mı canım.
Neyse bu kadar seyir muhabbeti yeter. ders çalışmam lazım. Bu yılanlı adaya neden demir atıyormuş bizim antik kaptanlar onu çalışmam lazım.