Cumartesi sabahı erken sayılabilecek bir satte Alanya marina da teknedeydim. Rüzgar durumuna göre ya doğuya doğru seyir yapacak Syedra antik limanına denizden gideceğim ya da Batı yönünde Ptolamais antik limanına seyir yapacağım.
Hava doğulu. O yüzden Ptolamais antik kentine doğru seyre başladım. Bu antik limanın hemen ilerisinde eşimin ailesinden kalama bir yazlık ev var. Ama sahici yazlık. Yani öyle dağın tepesinde değil, denizin hemen kenarında.
Ptolamais antik limanına girmeyi deniyeceğim. Tayo Mar 'ın draftı kurtarırsa deymeyin keyfime. Gerçi çok umudum yok. Karadan mendirekte yürümüştüm. Gözüme sığ gelmişti. Tamamen oteller arasında kalmış olan bu antik limanın kumsalını oteller "beach " yapmış. Gelen turistler antik bir limanda denize girdiklerinin farkında bile değil.
Burası Alanya Marina'dan neredeyse 8 mil. Biraz yelken çokça motor seyri ile limana doğu tarafından yanaşıyorum. Ancak deniz haritaları çok yetersiz. Bölge sadece kayalık olarak gözüküyor. Limanın ayakta kalan mendireğine hayli yanaşmama rağmen daha fazla ileri gidemiyorum. Buralara kesinlikle bir şişme bot lazım.
Limana giremeyince burnun diğer tarafına Avsallar koyuna dönüyorum. Orada prpjelerini yürüttüğüm şirketin diğer oteli var. Kısa sürede arkadaş olduğumuz dalgıc klübünün sahibinin tonozu var orada. Telefon ile arayıp müsait oluğunu öğrenince yaklaşık 3 km. boyunda nefis bir kumsal olan bu koyun doğu ucunda otelin mendireğinin korumasında tonoza bağlanıyorum.
Gözünü sevdiğim Tayo Mar. Tek başına olsamda denize yakın küpeştesi sayesinde tonozu kakıç ile sancak kıç omuzluktan yakalayıp baş tarafa götürüyorum. Bitti gitti. Tonıza bağnadık bile.
Havanın mükemmel olduğunu söylememe gerek yok herhalde. İstanbul 'da haziran'da başlayan yaz burada daha yeni başladı. Hani şu Almanların Göcek için söylediği Golden October buralar için de geçerli.
Artık deniz suyu biraz soğudu. İnsan denize girdiğini farkediyor artık. Deniz soğudukça berraklaşmış iyice. Tonozu bağlarken iyice terlemişim. Patalya yanımda değil. Ahşap deniz merdiveni hemen yerine. Şİmdi gıcır gıcır denize atlama zamanı.
Tayo Mar 'ın bumkin altında dynema halattan yapılma halatlarına asılıp denize uzanıyorum. Bunları zamanında Merem yapmıştı. Hala duruyorlar. Herhalde teknenin etrafında 45 dakika yüzmüşümdür. aslında yüzdüğüm filan yok. deniz suyu zaten havada tutuyor beni. Uzanıyorum resmen denize.
Telefonun sesi geliyor yukarıdan söylene söylene çıkıyorum havuzluğa. Aykut hoca arıyan. Hadi gel diyor. Balık çorbası yaptı şef. Şimdi ismini unuttuğum bir Akdeniz balığından yapıyorlar bu çorbayı. Vay babam vay.
Nasıl da güzel olmuş.
Aykut hoca da İzmirli. Antik liman filan diyince gülümsüyor. Bu bölgenin birdenbire derinleştiğini, denizin dibinde çok derin bir vadi olduğunu anlatıyor. Muhabbet uzayınca Kara burun diye bilinen Kbiyra antik limanına seyir kalıyor. Mükemmel balık çorbası, hoş muhabbetler sonrası tatlı bir yorgunluk çöküyor.
Mis gibi tonozda bağlıyım da. Kim dönecek marinaya şimdi. Bu gece buradayım. Küba dumanı ve yürüyen adam ile birlikte grubu batırıyorum. Hafif solugan var batılı ama nasılsa kalır gece. Zaten rüzgar da hafif batılı. Teknenin pruvası da solugan yönünde zaten. Ne gam!
Gece saat 10 da işler değişiyor. Rüzgar hafif hafif karadan esmeye başladı. Soluganlar hala batılı. Tayo Mar burnunu karaya verdi. Kuzeyi gösteriyor pusula. Solugan iskele bordadan geliyor şimdi. Tembellikten patalyayı da almadım yanıma. Oysa kumsaldan bir kilometre yürüsem yazlık orada. Yazlıkta kayınvalde var.
Yanlış anlaşılmasın Kayınvaldemi severim. Özellikle bütün Avrupa limanlarını gezen, 12 gün süren " cruise " hediyesinden sonra çok seviyorum kendisini:) Kadında ben daha iyisini yaparım seni de ezerim modu var. Ben O 'nu Göcek 'te yat kiraladığımda gezdirmiştim. Altta kalmamak için "cruise " hediye etti. Kendi de gelmeseydi daha iyi olacaktı ama neyse.
Tekne felaket sallanıyor. Bir ara kıçtan demir atıp teknenin kafasını çevireyim diye geçiriyorum ama öyle de yorgunum ki. Uzatmayayım. 3 sene önce Bademli 'de yaşadığım geceden sonraki en uykusuz gece idi. Bir sıkıntı yoktu ama tam dalmışken gelen bir solugan ile diğer yatağa doğru savrulmak hiç çekilir gibi değil.
Şimdi daha iyi anlıyorum niye daracık tüp yataklar var okyanus teknelerinde. BU okyanus işi bana göre değil bir kez daha anladım. sabaha karşı artık bu yuvarlanmalara da alışmış şekilde sabah saat 7.30 'a kadar uyumuşum.
Bunu bir süredir yazmak istiyordum ancak emin olamamıştım. Dün gece tam da 3 antik limanın ortasında bir yerde geceleyince kesin emin oldum. Ege 'de saat 15 gibi başlayan meltemin bir benzeri burada gece saat 10 gibi karadan denize esen bir rüzgar ile başlıyor ve sabaha kadar sürüyor.
Şİmdi neden bu limanlarda tarihi kayıtlarda fener olduğunu daha iyi anlıyorum. Daha çalışmam gerek ama muhtemelen bu bölge gece ve kıyı seyri ile geçiliyor olmalı antik çağlarda.
Bir ilginç bilgi de antik çağda roma gemileri ile ilgili. Bodrum sualtı arkeoloji müzesinde de maketini görmüştüm. Kamaraların üstü bildiğiniz kiremit ile kaplı idi. Ev gibi. Akdeniz'de anfora kadar olmasa da böyle kiremitler bulunuyormuş. Bunun ilginç bir nedeni varmış. Kamara üstü kiremit ile kaplı gemiye yıldırım düşümüyormuş.
Sabah erken kalkınca eşme ve kızıma kahvaltı sözü vermiştim. Çabucak tekneyi neta edip yola koyuldum. Marinaya doğru yarı yola geldiğimde bizimkiler uyanmışlar beni aradılar. Alanya 'da çok keyifli yerler var. Bizim hoşumuza giden Danimarka vatandaşı birisinin kurduğu bir butik otel var. restoranının önü tam da kaleyi gören bir plaj. Orada buluştıuk bizimkilerle. Keyifli bir pazar kahvaltısı, sonrasında serinlemek için denize girdik. Tamamen kum bir plaj. Deniz muhteşemdi.
Arabayı parketmeden önce radyoda tüm Türkiye'yi İstanbul 'dan ibaret zanneden dj spiker çaldığı parçayı şöyle anons ediyordu.
" bu parçayı geçtiğimiz yazı hatırlatısın diye çalıyorum. "
Ah be gerizekalı burada senin anladığın anlamda yaz daha yeni başladı. Deniz sonrası kocaman ahşap şezlonglarda bir gece öncenin acısını çıkarttım. Açık havada hafif batılı rüzgar eserken şemsiyenin altında siesta! sallanmadan uyumanın da tadı başka yani. Hiç rüya görmeyen avcılar gibi kısa ama derin bir uyku. Uyanınca eşim sıkı bir kahve ısmarlamış. Kahve gelene kadar tekrar denize girdim. Hafif terlemişim. su buz gibi geldi. Hani terliyken içilen soğuk bira misali. Çıktığımda kahve hazırdı. Küba dumanı ile zihnim açıldı resmen. Bu arada Afyon'dan gelen misafirlerden yüzsüzlük edip Ekmek kadayıfı istemiştim. Getirmişler meğerse bir gece önce. Biraz önce kaymak ile muhteşem Afyon Ekmek kadayıfını gömdüm iyi mi.
İstanbul seni seviyorum. Ama Alanya ile kırıştırmak hoşuma gidiyor!