BİR KİTAP
Yaş ilerledikçe ötelediğimiz, üzerine düşümenin zor geldiğii kıyısından dolanmaya çalıştığımız, bir yanı duvar bir yanı uçurum, dolanacak bir etrafı kalmayan şeyler var; “YAŞLILIK” bunların en yaygınlarıdan biri. Sakin Olmak, Yaşlanırken Kazandıklarımız adlı kısacık (100 sayfa kadar) kitabı okurken yoğun bir düşünme zamanı geçirdim bu konuda. Kitapta değinilenler uzun uzun üzerinde düşünülmesi, konuşulması gereken şeyler belki de. Ben bunun yerine “uzun alıntılar” eklemekle yetineceğim.
Yaşlılık başka bir gezegende, başka doğa kanunlarına göre yaşamak değil mutlaka, ama her şeyin kimyasını değiştirdiği de bir gerçek. Üzerinde düşünmek, hazırlanmak gerekebilir.
“Sonra, bedeninizi ve ruhunu ısıtıp zihninizi kanatlandıran bir acı kahveyi son defa ne zaman yudumlayacaksınız. Şarap için söylenen kültür varlığı için de geçerlidir: Yaşam, kötü kahve içilmeyecek kadar kısadır.”
NOT: Büyük harfli başlıklar ve eklentiler benimdir.
Wilhelm Schmid - Sakin Olmak_İletişim Yayınları
YAŞLANAN ANNEMİ İZLİYORDUM
"Gerçekten de düşüncelerim kendi yaşlanmama değil, anneminkine dayanıyordu. Onun bunu nasıl sakin yaşadığına hayranlık duyuyordum, birçoklarından bariz biçimde farklıydı, olabildiğince fazla şey öğrenmek için dikkatle izliyordum onu, ola ki günün birinde ihtiyaç duyabilirdim. Bu sakinliği nereden geliyordu? İleride bir gün ben böyle bir sükunete nasıl erişebilirdim?"
YAŞLI OLMAKLA İLK KARŞILAŞMA
"Bu arada iş oraya geldi, altmış oldum, yani yaşlı. Hakikat şu ki, kolay gelmiyor bu bana. Sakin değilim. Altmışıncı doğum günümde, çok güzel geçen ve bir daha asla yaşayamayacağım ellili yaşlara veda etmenin hüznüne kapıldım. Onyıl önce, kırklı yaşlara veda etme burukluğuna kapılmıştım, kırkların bir kıymet-i harbiyesi vardı, gelecek yıllarsa hiç güven vermiyordu. Elbette, bunlar rakamlardır sadece ama sinsice yaklaşıp birden bilince sıçrayıveren gerçekleri haber verirler: Geçmiş zaman süner, gelmekte olan zaman büzülür, ölüm yaklaşır. Hiçbir düşünsel hazırlık, bu deneyimle, iş ciddileştiğinde nasıl hissedeceğinizle ilgili ön almanızı sağlayamaz. Yaşlanmayı bertaraf etmeye dönük sözlerin etkileri sınırlıdır. İnsan hissettiği yaştadır, öyle mi? Öyledir ama genellikle hissettiğinden daha yaşlıdır.1 Duygunuz bu vakıayı değiştiremez, tam tersine: Gerçeği görmezden gelen bir yanılsamaya sebep olur. Her yanılsama kötü değildir fakat burada, fiyakalı laflar hakikate çare olmadığında, eninde sonunda sadece hayal kırıklığı büyür."
YAŞAMIN HAKİKATİ VE SÜKUNET
"İnsan ancak hakikat olarak gördüğü şeyle sükunet içinde yaşayabilir - aksi taktirde tüm gücünü sözüm ona hakikat dışı ama yine de var olanın inkarına sarf edecektir. Yaşlanma hakikatinin bir cephesi, bu oluşun bütün diğer oluşlardan da fazla geçicilikle yüz yüze olmasıdır."
YAŞLANMAYI KABULLLENME
"İnsanın kendi yaşlanmasıyla yaşamasını öğrenmesi, vaktiyle gayet doğal olan bir şeyi sanata dönüştürmeye dönük yeni bir ödev koyar önümüze: Anti-Aging yerine Art of Aging, (Yaşlanmaya karşı durmak, yaşlanmayı yavaşlatmaya çalışmak yerine yaşlanma sanatı - ç.n.) yaşlanma sürecinin zıddına bir hayat kurmaya kalkışmak yerine onunla birlikte yaşamaya çalışan bir yaşlanma sanatı. Yaşlanmayla haşır neşir bir yaşam sanatı, hayatın bu evresinin barındırdığı meydan okumalarla baş etmemize yardımcı olarak, hayatın güzel ve onaylanmaya değer olmayı sürdürmesini sağlayabilir - kendi hayatımızın artık değilse bile, bir bütün olarak hayatın..."
YAŞLANMA SANATI
"Daha talepkar bir başka seçenek, hayata düşüncede sürekli yeniden yön vermektir.Böyle bir bilinçlilik halini her an sürdürmek mümkün değildir, gerekli de değildir, zira ara ara durup düşünmek yeter, yaşlanmayla ilgili: Bunun anlamı ne? Nasıl geçer? Şu anda hangi noktadayım? Beni neler bekliyor? Buna nasıl hazırlanabilirim? Gücüm neye yeter, neye yetmez? Yaşam sanatı, hayatın bu evresinde de bir anlam bulmak, hayata bir anlam vermek ve bilinçli bir yaşam sürmek için tefekkür etmektir - şayet öylesine yaşayıp gitmek daha cazip görünmüyorsa."
KUTUPLAR ARASINDA
"Yaşamın temel esaslarından biri hutupsallıhtır: Hayat sevinç ve üzüntü, korku ve umut, özlem ve hayal kırıklığı gibi zıt kutuplar arasında atan bir nabızdır. Keza olmakla yitmek arasında atan bir nabız - ki tarihin uzun bir döneminde değiştirilemeyecek bir kader olarak kabullenilmiştir bu. Durmadan bir şeyler olur ve bir şeyler yiter. Her oluş bir yitişle, her yitiş bir oluşla bir aradadır - yaşlanmak da öyle."
YAŞAMLA MEVSİM BENZERLİĞİ
"Her birinin hakkını verebilmek için, yaşamın değişik mevsimlerini göz önüne getirmek yararlı olabilir. Günün akışına benzetebiliriz galiba: Sabahları bazısı yataktan zıpkın gibi fırlarken, bazısı kalkmakta zorluk çeker. Ama peşinden, taze günün heyecanı çok defa yüksektir: Sonsuz zaman vardır elde, birçok olanak önünüzde seriliyordur, tüm kuvvetiniz yerindeyken bunları gerçekleştirmek için çalışacağınıza sevinirsiniz, gündelik işler arada hallediliverir, derken hiç farkına varmadan öğle arası gelip çatar. Sonsuz uzayabilecek bir öğleden sonra uzanır bunun ardında. Rehavet basar, tembellik eklemleri uyuşturur, beklenmedik bir şekilde, esneyen bir boşluk meydana gelir, nasıl başa çıkacağınızı bilemezsiniz. Günün sona erdiğinin, oysa yapacak o kadar çok şey kaldığının aniden idrakiyle, gündelik hayatın sıfır noktası gelip çatar. Paniğe gerek yok, akşam yemeğinden sonra günün geri kalanı emre amadedir. Ne var ki akşamları aile içinde, dost ve ahbaplarla sohbet etme ihtiyacı daha acildir, sonunda yorgunluk çöker ve kendini uykuya teslim etmekten başka bir şey kalmaz yapacak."
YAŞLANMA ÇEYREĞİNDE
"Sonra kırk ile elli yaşlan arasında insanlar koşar adım günün öğlen vakitlerini kat ederler, modem bir toplumda seksen, doksan veya yüz yıllık bir ömür beklentisi tamamen ihtimal dışı olmadığına göre (21. yüzyıl başı itibarıyla) , hayatın ortasındadırlar. Artık gelecek yılların sayısı geçmişlerden az olacaktır. Yaşlanmak, iz üzerindeki avcı gibi ensesindedir insanın; arada mesafe bırakma kuralına uymaz ve bunun için suçlayamazsınız da onu. Beden, ruh ve zihin arasında yaşamın yeni bir evresinde kurulan doğal uyum, ergenliğin şaşkınlıklarını andıran ve tıpkı onun gibi yıllara yayılabilen türbülanslarla iç içe geçer. Yaşam duygusunun mükellef bir öğle yemeğiyle doyduğu fakat aynı zamanda biraz da uyuştuğu bir dönemde, bir şok gibi gelir bu. Bu dönemde sakin olmak, ancak kendini bu geçiş sürecine teslim etmeye iyice hazırsanız mümkündür."
ORTA YAŞ BUNALIMI
"Orta yaş bunalımı ve yaş dönümü yıllarında yaşama bakış açısı esastan değişime uğrar: Uzun müddet ileriye bakılan, önü açık ve geleceğe dönük olan yaşam ( "Hayatım nasıl olacak? Neye erişmek istiyorum ve bunun için ne yapabilirim? ") , gitgide geriye bakılan bir yaşama dönüşür, ilerideki yol daralıyor, dolayısıyla daha fazla geçmişe dönülüyordur ("Hayatım nasıl geçti? Şimdiye kadar ne yaptım, elime ne geçti?")."
YAŞLANMAKLA DEĞİŞEN
"Yaşlanan insan, olanakların ortadan kalktığını öğrenir. Büyük isyan başlar bunun üzerine: Tamamı bu olmuş olamaz ya! Birçokları o zamana kadarki faaliyetlerini bir kenara bırakıp, var olan ilişkilerini kesip yeni baştan bir şeylere el atarak olanakların daralmasını önlemeye çalışırlar."
YAŞLANMANIN GETİRDİĞİ; DENEYİM
"Artık yapılabilir olan her şeyi yapmam gerekmez, tasnif eder ve aralarından daha isabetli tercihler yapabilirim (seçme) . Yaptığım şeyi daha güvenilir ve iyi biçimde gerçekleştirebilirim (faydayı azamileştirme) . Bu kabiliyet, iyi ve kötü pek çok tecrübeyle oluşan ve sürekli inceltilebilen bir sezgiyle ilgilidir. Yeni bilgiler edinmek tecrübe sürecini tamamlar ama onu ikame edemez."
YAŞAMIN USTASI OLUNABİLİR Mİ
"Fakat ancak öğrenimini tamamlayan kişi üstat olabilir, o halde yaşam sanatında mükemmel üstatlık olamaz, yaşam son ana kadar sürecek bir öğrenme projesi olabilir ancak. Yeni tecrübelerin ve meydan okumaların, toplumsal değişimlerin ve teknik kazanımların hakkını vermek gerekir, hiçbir bilgi nihai kesinliğe sahip olamaz. Bu yeni bir şey değildir, daha M.Ö. 1 . yüzyılda Seneca emin görünür bundan: "Yaşamı yaşam boyu öğrenmek gerekir" ( vivere tota vita discendum est; Yaşamın Kısalığı Üzerine, 7,3)."
YAŞLANMANIN BELİRTİLERİ
"Şimdi iş, yaşlanmanın hissedilir alametleriyle baş edebilmededir. Kendiyle barışık olmak bu evrede, yaşlanmanın şurada burada hissedilen, yabancılanan görünümleriyle barışık olmak anlamına gelir. Üçüncü çeyreğin akışı içinde yaşlanma başkalarında daha bariz fark edilebilir - yoksa bende de fark edilir mi? Saç telleri incelir ve beyazlar, yüzdeki kırışıklıklar daha belirgin görünür, şişkinlikler artar. Beden, şayet hareket ettirilmezse, "paslanmaya" başlar. Yaşlanmanın acı verici yan tesirlerini yumuşatmak her ne kadar bir kazanım olsa da; buna karşı verilen çetin mücadele yalnızca yüzdeki kırışıklıkları derinleştirmeye yarar. Yeni ilişkiler başlatmak zorlaşır, buna karşılık ötekilerle ilişkide samimiyet bir değer olarak öne çıkar, arkadaşlıklar daha bilinçli yürütülür. Bir zamanlar çok keskin yaşanan duygu dalgalanmaları biraz yatışır, yaşam kendi yolunda gidiyordur, bazen neredeyse sıkılırsınız: Her şey daha önce olmuştur zaten, güneş altında yeni bir şey yoktur."
YAVAŞLAYARAK DÖNÜP BAKMAK
"Şimdi yavaşlamayı, kuvvetlerini daha ekonomik kullanmayı, kendi kendine rikkat göstermeyi, belki eski yıllara göre daha fazla yalnız olmayı, yaşanmış hayat üzerine düşünmeyi ve artık uzak ihtimal olmayan ölümün gözüne bakmayı öğrenmek gerekir. Yaşlanmanın, gençlerin hiç bilemeyeceği zahmetleri vardır: Giderek karmaşıklaşan teknik aletlerin nasıl kullanıldığını anlamak. Başka zamanlarda kolayca atlanan aşamaları tek tek geçebilmek. Küvete girebilmek, sonra geri çıkabilmek."
ZOR GELEN KOLAY İŞLER
"Sürücü ehliyetini rafa kaldırmanın vakti ne zaman gelecektir? En küçük vedalar bile çok ağır gelebilir, çünkü onların her birinde yaşama son verecek büyük vedanın izleri hissedilir."
YAŞLANMANIN KOŞULLARININ BELİRLENEMEZLİĞİ
"Kimse yaşlanmasının nasıl gerçekleşeceğini belirleyemez, hele dördüncü çeyrekte asla yapamaz bunu. Şimdiye kadar hiç kimse kemiklerinin kırılganlaşmasını, depresif veya bunak olmayı kendi seçmiş değildir. Hiç kimse kamburu çıksın, büzüşüp ufacık kalsın istemez, ama olur işte bunlar. Beden tadilattan geçmez artık, tasfiyeye uğrar."
HAYAT ÇEMBERİ
"Yaşlı insanların bakımıyla meşgul olanlar, bu sürecin ilerlemeye istidatlı olduğunu bilirler: Çocukluk, varoluşsal muhtaçlık içinde bulunduğumuz başkalarının bize bakmasından kendi kendimize bakmaya bir geçiş ise, yaşlılık tersine kendimize bakmaktan başkalarının bize bakmasına geçiştir. Yaşlanırken birçok bakımdan, yaşamın başlangıcından itibaren geçtiğimiz gelişme aşamalarını tekrar katederiz - ancak tersine doğru. Kundaktan çıkar, kundağa döneriz, ağızdan beslenmemiz, yatırılmamız, oradan oraya götürülmemiz gerekir - tabii hepimiz değil ama pek azımız da değil. İlk yıllarda kazanmış olduğumuz mekan ve zaman bilgisini son yıllarda tekrar kaybederiz. Tasarrufumuzda kalan son takat de kuruduğunda, eskiden kolay olan, zor hale gelir. Neticede yaşlının çoğaltanıdır bu süreç: Yaşlıdan daha yaşlı olmaktır. Sevdiğiniz alışkanlıkların süreç boyunca yardımı olur: Onlara el atabilene ne mutlu! Kendini onlara teslim edebilmek, sükuneti mümkün kılar."
ALIŞKANLIKLAR
"En iyisi, yaşlanmaktaki hayatı en geç üçüncü çeyreğinden sonra artık başka bir yere dikmeye kalkışmamak, onu bulunduğu yerde, mekanda kendi alışkanlıklarıyla bırakmak olurdu herhalde. Alışkanlıklarını değiştirmek, onun öncesinde de zordur. İnsanlar her şeye alışırlar (hatta çok şiddetli değilse acılara bile) ama bunun için zamanla beraber güce ihtiyaç duyarlar ve yaşlanırken artık sonsuz kaynaklarından yoksundurlar bunların. Alışkanlıkların anlamı zaten fazla güç harcamadan onların içinde eğleşebilecek olmanızdadır: işte bunun için, alışkanlıklarınızın düzenli bakımını yapmak, sakin olma yolunda atacağınız üçüncü adımdır. Yaşlanan insanlar alışkanlıklarına bağlıdırlar çünkü yaşamı sürekli yeni baştan yapılandırmak zorunda kalmamak için varoluşsal olarak muhtaçtırlar onlara. İşin kötüsü, başkalarının canını sıkacak veya bizzat kendilerine zarar verecek noktaya geldiğinde bile alışkanlıklarından kolay kolay vazgeçemezler. Bütün yaşamları boyunca böyle olmuş olmasın sakın?"
ALIŞKANLIKLARIN KONTROLÜ
"Yaşama sanatı alışkanlıkların bilinçli idaresidir aynı zamanda, alışkanlıklarda çoktan belirlenimini bulmuş bulunan bütün o şeylerin size yön göstermesine izin vermektir. Alışkanlıkların rayları üzerinde her şey güvenle ve sessiz bir düzenlilikle kayıp gider, böylece artık öyle kolay kolay değiştirilemeyecek bir zorunluluk niteliği kazanırlar. Bu amaçla, şayet zaten gayrı ihtiyari harekete geçmemişlerse, iradi olarak harekete geçirilirler: Ayaklarım alıştıkları yolları kendiliğinden de bulurlar, kahvaltıyı gazeteye alışkın bakışlar atarken kendiliğinden yersiniz, alışveriş yaparken uzun uzun düşünmem gerekmez, eski alışkanlıkla hemen raflara uzanırım (eğer yine her şeyin yerini değiştirmedilerse) ; cumartesi sabahları dinlemeyi alışkanlık haline getirdiğim vals müziğiyle neşelenirim; pazar sabah kafede sipariş vermem bile gerekmez, garsonla dünya ahvali üzerine mütalaalara başlayabilirim hemen; akşam öğünü de yapacağım el hareketlerinin sırasını düşünmek zorunda olmayınca neredeyse otomatik olarak hazırlanıverir."
BİR MEKANI EV YAPAN
"Bir mekanı ev yapan dört duvar değil, onun içinde ve etrafında gelişen alışkanlıklardır. Yeni bir ev, keza tatil için yerleşilen bir mekan, dört duvarla çevrilidir fakat o ev hali duygusundan yoksundur: O evinde hissetme hali alışkanlıklarla oluşur ve bir kez oluştuğunda oradan ayrılmak zor gelir insana. İnsanların ne ölçüde alışkanlıklar ağı tarafından taşındıkları, kimi durumda da ne ölçüde o ağa yakalanıp kaldıkları, bireysel ve genel tarihin akışı içinde ortaya çıkar; küçük veya büyük felaketlerin ortasında, yaşama tam da zor durumlarda güç devşirebileceğiniz bir ritm veren alışkanlıkların hala ayakta kalıp kalmadığı o akışta görülür."
ALIŞILAN SORUNLAR
"İnsanlar alıştıkları ve yaşamlarının ayrılmaz bir parçası haline gelen sorunları ille de çözmeyi istemezler - niçin değiştirsinler ki? Özellikle yaşlanmakta olan insanlar alışkın oldukları yaşamı, sorunlu bile olsa muhafaza etmeye çalışırlar. Bunu başaramazlarsa kendilerini kaybedeceklerinden korkarlar. Yeni alışkanlıklara dayanarak yeni güven ilişkileri kurulabileceğine olan itimatları, gençlere oranla daha azdır onların."
HAZLAR
"Yaşlanma süreci, muhtemel şikayetlerin telafisi olarak, varoluşun hafiflemesini sunar; daha ferah bir varoluştur bu. Hazların zevkine daha bilinçli varmak, burada bulunacak anlam içinde mutluluğu tecrübe etmek, sükunete giden yoldaki dördüncü adımdır. Sefahat kasırgalarının geçip gitmesinden sonra kendilerini göstermeye cesaret eden görece mütevazı hazlar eskisinden daha hoşa gider bu sırada. Bunlar artık sonsuz defa tadılamayacaklarının bilinciyle değer kazanırlar. Son defanın ne zaman olacağı hala belirsizdir gerçi: Kuşların ilkbaharı karşılayan melodik şarkılarını son defa ne zaman duyacaksınız mesela, ılık yaz gecesi akşamında taze kesilmiş çimlerin kokusunu son defa ne zaman alacak, solgun sonbahar yapraklarını adımlarınızla küreye küreye son defa ne zaman yürüyeceksiniz dışarıdaki iri kar tanelerine bakarken evin sıcaklığı son defa ne zaman sarıp sarmalayacak sizi...
Sonra, bedeninizi ve ruhunu ısıtıp zihninizi kanatlandıran bir acı kahveyi son defa ne zaman yudumlayacaksınız. Şarap için söylenen kültür varlığı için de geçerlidir: Yaşam, kötü kahve içilmeyecek kadar kısadır."
ZEVKLER
"Ben kendimde, kahve zevkinin yanı sıra seyahat zevkinin gitgide çoğaldığını fark ediyorum, acaba yaşama duyulan açlığın yeni bir tezahürü mü bu? Zamanım azaldıkça, aklıma daha fazla seyahat hedefi geliyor."
1. Bölümün sonu