Sonra? Sonra olanlar tam bir zorlama fiyasko. Ulaştırma Bakanlığı haberde bahsi geçen telgrafa olumsuz cevap verir.
Cumhuriyet gazetesinde 6 Kasım tarihinde çıkan haberde, bir gün önce bilgisine müracaat edilen Ulaştırma Bakanı Seyfi Kurtbek’in
• “Bu, öyle ilgilenecek mühim bir mesele değildir. Her halde izin verilmemesinin bir sebebi vardır. Bu mesele etrafında malûmat almak istiyorsanız, Liman İşleri Dairesine başvurunuz.”
dediği yazar.
Tabii liman dairesi de hiç bir cevap vermez ve haber şu basit görünen anlamlı cümleyle biter: “Gerek Bakanın gerekse Liman dairesinin meseleyi ciddiye almamalarına rağmen, muhakkak olan bir cihet varsa, o da memleketimizden ilk defa tevessül edilen böyle bir seyahate halkın büyük ilgi gösterdiğidir.”
Sinan Everest yılmak istemez ve zamanın Başbakanına aşağıdaki telgrafı gönderir:
“Sayın Adnan Menderes Başbakan
Ankara
Gazetelerde manzurunuz olduğu üzere Beden Terbiyesinin bilhassa yaptırdığı bir kotra ile yalnız olarak Filipin adalarına kadar hem spor yapmak, hem bayrağımızı uğrayacağım limanlarda bu küçük tekne üzerinde dalgalandırmak üzere bir propaganda seyahatine çıkarak Kader adındaki kotra ile İstanbul’dan İzmir’e geldim.
Diğer medenî memleketlerde aynı mahiyetteki emsali spor hareketlerine sık sık rastlanmasına rağmen, memleketimizde ilk defa teşebbüs edilmesi hasebile durumum eldeki mevzuata uymadığından, temin edemediğim liman ve sağlık sertifikaları yüzünden seyahatim akamete uğratılmaktadır.
Gerek devletin bu hususta ihtiyar ettiği, gerek şahsen katıldığım masraf ve fedakârlıkların heder olmasından sarfınazar, yabancı memleketler matbuatına kadar aksetmiş olan teşebbüsün bir formaliteye kurban gitmesi, iç ve dış umumî efkârda nahoş bir tesir yaratacağı kadar dünya çapındaki böyle sportif bir millî propaganda vesilesini de yarıda bırakması itibarile bir günah olacaktır.
Spor severliğinize güvenerek son çare olmak üzere sizden yardım diler, İzmir limanında emirlerinize ümidle müntazır bulunduğumu saygı ile arzederim.”
Tabii bu telgrafa da bir cevap alamaz, çöküş iyice hızlanmaya başlamıştır.
Bu arada Burhan Felek’in “Spor ve Devlet” başlıklı yazısından, Sinan Everest’in Cumhuriyet gazetesine gönderdiği mektuplarında, teknenin daha Marmara Adası’na gelmeden su yapmaya başladığını öğreniyoruz. Ayrıca tekne suyuna da gitmemektedir, Sinan Everest bir an dahi yekeyi bırakmak olanağına sahip değildir. (TA notu: Kader daha yola çıkmadan Sinan Everest ile yapılan bir söyleşiyi aktaran bir haberde söz konusu dümenden kaçma şikayetini okuduğumu hatırlarım.)
Burhan Felek yazısında büyük bir samimiyetle, kendi sporculuğuna ve bilgisine olan güvenle olsa gerek, Sinan Everest’ten devamlı “çocuk” diye bahsetmekte; teknenin tanınmış bir inşaiyeci mühendisin ürünü olmasına rağmen su yapmasını, yavaş giden yapımın zaman baskısı altında hızlandırılmaya çalışıldığını ve yola çıkmakta gecikmemek için de teknenin üstünkörü teslim alındığını belirtiyor. Burhan Felek, günümüz için de geçerli olduğuna inandığım asıl hükmünü ise, aşağıdaki cümlelerinde ve karşılaştırmalarında veriyor ve diyor ki:
• “Çocuk bir spor seyahatine çıktığını, liman nizamlarının buna tatbik edilemeyeceğini anlatmak istediyse de muvaffak olamadı. Valiye başvurdu. Şimdi valilerin hali malûm. Suya sabuna karışmak istemiyorlar. Nihayet Liman idaresinin bağlı olduğu Ulaştırma Bakanlığına müracaat etti. Oradan da bu seyahate çıkamayacağı cevabını aldı.
Şimdi gel de devletin spor idare edebileceğine inan.
Hangi bir hatayı tashih edelim: Liman nizamları yolcu ve eşya taşıyan teknelerin seyir ve seyahatine aid müsaadeleri verir. Spor teknelerine karışmaz. Bu kadar yarış teknesi denize açılıyor. Hangisi limandan izin alıyor.
Sinanın altındaki tekneye nazaran çok daha çürük ve noksan kayıklarla Karadenize açılan balıkçılara Liman karışıyor mu? Geçenlerde İtalyan sularında yanan “Hülya” (Haşim Mardin’in Rüya yatı olsa gerek, TA) kotrasına nasıl izin verildi? Acaba içinde meşhur Amerikalı iktisadî kâhyamız (Dünya Bankası başkan yardımcısıydı, TA) Mr. Russel Dorr bulunuyor diye mi ses edilmedi?
Dahası var. Bu teknenin bağlı olduğu liman İstanbuldur ve İstanbul Liman İdaresi spor seyahatlerine çıkmak için Liman İdaresinden, bir müsaade almaya lüzüm olmadığı kanaatindedir. Ama devlet tarafından yaptırılıp Filipine gitmek üzere “Sinan”a verilmiş olan “Kader” adındaki tekne gene devlet tarafından İzmirde durdurulmuştur.
Bizim idarelerimizin bilmedikleri bir şey var. Spor demek ya tabiî kuvvetlerle, ya mesafe veya ağırlıkla, yahud insanla çekişmek demektir.
Suadiye plajına, yüzücülerin uzaklaşmaması için tehlike şamandrası koyarlar, Kilyostan Kınalıadaya veya Kumkapıdan Yalovaya yüzecek olanlara kimse karışmaz. Kalbi zayıf olanlara merdiven çıkmamasını tavsiye derken Uludağa tırmananlara ses etmeyiz. Maraton koşusu insan kuvvetinin son sınırlarına yaklaşır, bazan geçer. Kasığımız açılır diye dolu gaz tenekesini kaldırmazken 100 kiloyu kaldırma denemeleri yaparız.
Sinanın seyahati de böyledir. “Kader” mavna değildir. Yük taşımaz.. Motor değildir yolcu almaz.
Kaderin seyahati Türk inşaiyesiyle, Türk enerjisinin tabiî kuvvetleri, Cenub denizlerini yenmek için elele vermelerinden ibaret bir spor macerasıdır, buna Liman ne karışır, Ulaştırma bakanı ne karışır.
Bütün bunları bizim kadar bilen bir sporcu Başvekilin (Bugün de öyle değil mi?TA) hükümeti devrinde böyle bir müdahaleye karşı ne diyeceğimi şaşırdım. Haniya devlet spor işlerine karışmayacaktı?”
Yaşayıp gidiyoruz.