(Battle of Samos)
Yunan isyanı, hırsızlar ve tandırEge yangın yeri. Mora’dan parlayan kıvılcım tüm Ege’yi ateşe ve kana bulamış. İsyanın büyümesinde adaların çok büyük rolu var. Adaların... denizcilerin... ve tabii gemilerin. Ne diyorduk, bir gemi, ah sadece bir gemi!
Anakarada başlayan isyanı Ege’ye yaymak için adaları devreye sokarlar. Kim mi? İsyanı yöneten şu meşhur dernek. Filiki Eterya! Bu dernekten biraz bahsetmek gerek.
Filiki Eterya derneğiİsmi “dostlar derneği” olsa da asıl amacı Rumları isyan ettirip Osmanlıdan koparmak. Haklarını da vermek lazım çok etkili herifler. Kurucuları birkaç tüccar. En büyük destek ise, elbette “bugünün dost ülkesi” Rusya’dan geliyor. Derneğin kurulduğu şehir neresi tahmin edin. O zamanın Rus şehri Odesa! Öyle Rusların gizli destek verdiğini düşünmeyin, açık açık hep destek, tam destek. Derneğin başına gelen adam da İpsilanti. Rus çarının yaveri diyeyim de siz tiyatroyu anlayın. Yunanistanın kısa süre içinde özgürlüğünü kazanıp topraklarını büyütmesinin ilk tohumlarını göstere göstere atan ve ortalığı kana bulayan Rusya’yı bir kez daha analım.
Bugün Ukrayna’nın Odesa şehrine giderseniz pek bilinen, çok eski ve çok büyük bir meydan göreceksiniz. Hretska meydanı. Ya da Türkçesini yazalım,Yunan Meydanı! 1814’de Filiki Eterya derneğinin kurulduğu binayı da orada sapasağlam göreceksiniz. Ya da Atina’ya giderseniz, Nişantaşımsı semt Kolonaki’de yol kenarındaki kitabeyi de bir okuyun. Üzerinde Filiki Eterya’nın yemini yazmakta.
(Dernek yemini)
Masonluğu taklit eden bir örgüt olarak başlayıp bu kadar etkili biçimde tarihe damga vurmak onlar açısından çok övünülecek bir şey olsa gerek. Geçenlerde ettiğimiz lakırdıyı gene hatırlayalım: “Özgürlük savaşının da bir asaleti olmalı” Savunmasız halkı, çoluk çocuğu keserek, tecavüz ederek olmaz bu iş. Yunan bayrağının üstüne basmamak için yerden kaldıran “düşman komutanlar” gibi komutanlarınız olamasa bile, bari çocuk katili çapulcu isyancılarınızı halk kahramanı olarak göstermeyin be komşu. Geçen bölümlerde bahsettiğimiz, 32 bin sivili öldürmekle övünen “halt” kahramanı Kolokotronis’i, derneğin yeminini ederken tasvir eden bir tablo vardır. Ressamı Dionysios Tsokos. Bu “kahramanları” sanata dahil ederek ya da sonradan politikacı yaparak temize çıkaramazsınız. Tripoliçe katliamının kanı hala ellerinizde.
Benim anlamadığım şu: Bu bölücü dernek nerede şube açıyor dersiniz? İstanbul! Hatta son dönemde merkezini bile İstanbul’a taşıyor, iyi mi? Osmanlının hiç mi casusu, jurnalcisi, hadi onu da geçtim bir akıllı resmi görevlisi yok. Anlamıyor mu bu dernek ne menem bir oluşum? Bizim genlerimizde organize olmak, bir arada ortak amaç uğruna iş yapmak olmadığı için, sanırım bize karşı kurulan dernek, parti, organizasyon vs oluşumlarını da anlayamıyoruz, yapabileceklerini önceden göremiyoruz. Filiki Eterya sonra Etniki Eterya, sonra Mavri Mira, yolla gelsin anasını satayım. Neyse, dellendik gene.
Dernek kendini gizlemekte çok maharetli, o da ayrı konu. İsyan başlarken iki yüz binden fazla üyesi olduğu söyleniyor ki, akla zarar bir rakam.
Meraklıları bu dernek hakkında geniş bilgiyi çeşitli akademik yayınlarda bulabilir. Şifreli kelimeler, özel selamlaşmalar, yeminler, ritüeller filan derken oldukça esrarlı bir dünya yaratmışlar kendilerine. Mesela iki üye karşılaştığında parola olarak biri “sipsi” diyormuş, diğeri de “sarru kia”. Yani biri Arnavutça “düdük” diyor, diğeri de “çarık” İlginç bir durum da var. Derneğin yemin metni şöyle bitiyor: “Tanrı’dan önce adalet ve gerçeklik adına yemin ederim” Ne kadar garip değil mi? İsyanda din adamları, papazlar en ateşli kışkırtıcılar iken, derneğin yemini pek bir “seküler” Çocukça işler gibi görünüyor ama sonuçlara baktığınızda tüm Ege’yi kana bulayan şeytani bir oluşum işte.
Yunan isyanında yukarıdaki derneğin rolü tartışılmaz. İzledikleri yol fazlasıyla akılcı. Önce hareketin fikri yönünü sağlamlaştırıyorlar, sempati duyurup, sonra mağdur algısı yaratıyorlar. Çok çeşitli güçleri kendi yanlarına alıyorlar ve bu olgunlaştırma hareketinden sonra sahaya iniyorlar. Sanmayın ki entellektüel bir hareket. Yeri geldiğinde kendi üyeleri ya da kendi dindaşlarını bile işkenceyle öldürebilecek kadar “ciddi” bir örgüt. Dikkatimi çeken şey, organizasyonların başına mutlaka siyasi ya da askeri yönden “işi bilen” birilerini koymaları. Mesela birkaç sıradan tüccar dernek kurup, derneğin lideri olarak okumuş etmiş, aileden yönetici, işi bilen, askeri başarıları olan birini geçiriyorlar. (Aleksandros İpsilanti) Mora’daki isyanda yine siyaset bilen, yurt dışını bilen insanlar liderliğe getiriliyor. Ya da Samos’ta mesela, Osmanlıya yönetici olarak hizmet etmiş adamlar isyanın başında. (Hatırlayın, geçmiş bölümlerde bahsettiğimiz Lykourgos Logothetis. Hani Pitagorion’daki kaleye ismini veren adam)
Ve fakat, asıl can alıcı soruyu soruyorum: İsyanda rol alan herkes “liyakatli”, “eğitimli”, “yetişmiş eleman” olmadığına göre, sahadaki “pis” işleri kim yapıyordu arkadaş? Öyle ya, Tripoliçe’de 40 bin kişiyi kesmekle övünen, elindeki çoluk çocuk kadın kanıyla “özgürlük savaşı” veren elemanlar kimdi? Hepsi mi “okumuş etmiş” çocuklardı? Geçmiş bölümlerde “halt” kahramanı dediğim Kolokotronis gibi caniler nasıl ortaya çıktı, kimlerdi bu adamlar? Cevap, tek kelime: Kleftler!
(devamı gelecek)
Yaşayıp gidiyoruz.