Mehmet bey, Ralph Waldo Emerson, Walt Whitman, Henry David Thoreau Günümüz Amerikan düşünce dünyasında büyük oranda Amerikan hümanistlerinin üzerinde çok ciddi etkileri olan, onların günümüzdeki haline dönüşmelerinde çok büyük rolleri olan tarihsel kişilikler. Bu olan inkar edilemez. Ne var ki, nasıl bizler yediğimiz yemek, içtiğimiz su, yürüdüğümüz yol, karşılaştığımız kişiler ve bütün bunlarla beraber yaptıklarımızın ve yapmayı red ettiklerimizin bir bütünüysek , bu üç tarihi karakter ve onları okuyan Amerikalılar da öyle.
Yukarıdaki yazı eşyaya ad koymakla ilgili. David Thoreau eşyanın adı ile özellikleri arasında bir ilişki olduğunu iddia ediyor. Bu ilişkinin de eşyanın kendi hasletlerinden olması gerektiğini vurguluyor: "O halde şimdi de yalnızca lakaplarımız bizim gerçek adlarımız sayılabilir. Kasabamızda sıradışı enerjisinden dolayı arkadaşları tarafından "Herif' (Buster) olarak çağrılan bir çocuk hatırlıyorum; bu ad haklı olarak onun Hıristiyan adını yerinden etmişti." Şimdi bu yazıyı okuduğumda beni oluşturan bütünde Boğaç han var. Boğaç han Beyin oğlu ve adetler gereği evlat doğduğunda kendisini diğerlerinden ayıracak bir özellik gösteresiye kadar babasının adıyla anılmakta. Yani içinden bulunan cemiyette adı Hakanın Oğlu, ne zaman ki Boğayı aklıyla yendiğinde adını Dedem korkut Boğaç diye koyuyor. Bu efsane toplumda kendisini Çakalın İbraam, Seferli Süleyman, Çolak Memduh , Sağır Hüseyin gibi isimlerle yerini korumuş. İsimlerin başındaki sıfatlar kişilerin özelliklerini gösteren ve daha sonra kazanılan sıfatlar. Yiğit lakabıyla anılmakta , Kel Ali de , Donguz İsmail bu lakabları toplumda kişilik kazandıklarının bir emaresi olarak görmekte. Yani benim açımdan David Thoreau bana yeni bir şey söylüyor değil. Daha çok "helal olsun bak adam doğrusunu söylemiş" kanaati hasıl olur bende.
Peki Onu okuyan Amerikalıda durum böyle mi? Onlarda kendi yaptıklarının ve yapmadıklarının bir bütünü. Peki hal böyle iken David Thoreau kime sesleniyor? Çünkü bana öğrettiği yeni bir şey yok.
David Thoreau yukarıdaki yazıda Daniel Defeo'ya seslenmekte. Daniel Defeo'nun nezdinden Amerikayı Amerika, Amerikalıyı Amerikalı yapan zihniyete yanıt veriyor. Hatırlayalım Defeo Robinson Crusoe adlı romanında çıktığı adada kendilerinden olmayan "vahşi"ye ADINI SORMAZ. Ona kendisince bir Hrıstiyan adı verir: "Friday". Sebebi de Onu kendisince o gün görmüş/bulmuştur. Yani ada üzerindeki yaşayan yerlileri adam yerine koymaz onlara bir şey sormaz, onların dilini öğrenmez aksine onlara kendi dilini öğretir. Adada yaşayanlar olmasına rağmen , adayı elde etmek için hiç bir şey yapmamış olmasına rağmen kıyısına vurduğu adayı sahiplenir. Adada yaşayanlarla ünsiyet kurma ihtiyacı hissetmez ve kendi memleketinde ne gördüyse yeni vardığı yere o adları vermeye başlar.
Bu tavır bir roman kurgusu gibi olsa da, dünya haritasına baktığımızda verilen adları görünce, salt bir kurgu değil bir gerçeğin yazıya geçmiş hali olduğunu görürüz. Mesela sömürge edilmiş o kadar ülkede ya insanlar toptan katledilmiş, Aztekler ve Kortez, ya da inançları ve dilleri tamamen yok edilmiş. Bugün çoğu Afrika ülkesinin, ve bazı uzak doğu ülkelerinin ya dinleri değişmiş ya da dinleriyle birlikte dilleri de değişmiştir. Misal okyanustaki adalar, Meksika, Brezilya, Hindistan bu hakikatin somut örnekleridir. Yani kendisinden olmayan yabani/vahşi dediği şeyi ya yok etmiş ya da kendi kabul edeceği kadar "uygarlaştırmıştır"
Şimdi baktığımızda ufak münferit olaylar dışında bizim tarihimizde böyle bir şey yok. Bizdeki yaşananların sebebi kıyas kabul edilmeyecek kadar farklıdır onlarla. Bizde Erzurum-Arzırum vardır. Asırlarca beraber yaşadığımız ve yaşarken kendi din ve dillerini koruyan milletler var. Bugün Aztekçe yok,Aztek dini yok, bir çok Afrika dili yok ya da güdük bırakılmış ki yok olmak üzereler. Bizi oluşturan şeylerde bunlar yok.
Yani yukarda Henry amca bana yeni bir şey sunmuyor ama Amerikalılar için devrim niteliğinde söyledikleri. En son Walt Whitman gelmiş, Leaves of Grass diye bir şiir kitabı yazmış Amerikan toplumunu kökten değiştirmiş. Onu okuyan Amerikalılar Hippy neslini oluşturmuş- 1969 woodstock etkinliği olmuş. Hal bu ki, ben okuduğumda bende etkisinin hippilikle hiç alakası yoktu. Yani onların biriktirdikleri ile bizim biriktirdiklerimiz aynı değil, sonuç olarak da aynı anlamıyoruz aynı metni.
Bu birikim bugün de hala aynı. Geçenlerde National Geography kanalında Ürdün'deki tarihi kentle ilgili bir belgesel vardı. Baktım sene 2019 adamlar hala yerli/vahşilers bir şey sormuyor. Kendileri çalıp kendileri oynuyor. Misal Piramitler, biz orayı yüzlerce yıl yönettik. Biz orada iken de vardı o yapılar. Biz o yapılara Hz Yusuf Ambarları derdik. Bugün biz dahil kimse bunu bilmiyor. Onun yerine mezar veya geometrik şekil olarak haberdarız.
İçinde oldukları toplumun yaptığı bu şey,yani kendisi gibi olmayanları yok saymak ancak bir mantık hatasıyla kabul görürdü o da "SÖZün" hasletlerini tahrif etmekle olabilirdi. Maalesef artık günümüzde de bizde yaygın olarak aynı hata saflıktan ya da kasten yapılmakta. Söz sesden oluşur. Ses ancak ANLAMA sahip ise SÖZ olur. Anlam yok ise SES olur. Adamlar duydukları sözlerin anlamını YADSIYARAK sözü ses haline getiriyor. Daha sonra aynı sese ANLAM yükleyerek onu sesi söz haline getiriyor. Verdikleri anlam ile o sesin sahip olduğu ilk anlam çıkarlarına uygun değilse anlamı değiştirip SÖZLÜKLERİ yeniden YAZIYOR. Bunu yaparken de en ufak bir utanma duygusu yaşıyor değiller. Çünkü onların gözünde maalesef kendileri gibi olmayan herkes yabani/vahşi ve uygarlaştırmaları lazım. Hayvanı terbiye ederken onların fikrini sormadıkları gibi, SÖZLÜKlerini DEĞİŞTİREREK "uygarlaştırdıkları vahşilere" de bir şey soruyor değiller. Köfte yerken, süt içerken, bulgur pilavı yaparken ne kadar vicdan azabı duyuyorsak onlar da o kadar duyuyor. Bu açıdan yukarıda zikredilen üç tarihi kişilik bir üretim hatası gibi durmakta elbet. Ama onların bizde fırtına etkisi yapması için, zamanınca Vaad edilmiş topraklara(Amerika kıtası) giden Anglo Sakson PÜRİTENlerle aynı şeyleri paylaşmış olmamız lazım. Bizde en ufak bir kırıntısı yok bunun.