SİTO
Balıkçı Sito[1] deniz kıyısında, iki kazık arasına gerdiği avuçiçi kadar ağını onarıyordu.
Martılar sever balıkçı kayıklarını, balıkçıların tepelerinde dolanmayı. İşte yine böyle, tepesinde de birkaç martı, ayaklarının dibinde gri bir kedi dolandığı bir gün; Sigarasının uzamış külü, alışkın hareketlerle gidip gelen mekiğin üzerine düştü.
Biten sigarayı kumların üzerine tükürdü o da.
Kedi yenecek bir şey sanıp hamle yapınca, acı bir miyavlamayla kaçtı gitti.
Kaşla göz arasında hava, deniz bulandı. Koyu bulutlarla gelen batı, denizi koca dalğalarla donattı, dalgaları tutup tutup kıyıya attı, kıyıdaki kumu yosunu birbirine kattı.
Sito mekiği ikinci sırayı ekleyemeden bardaktan boşanırcasına bindirdi. Kaçacak yeri yoktu. Bir karış ağın altına sığındı.
Kovadan boşanırcasına indiren tufanın iri damlaları yamalı ceketine vururken, başını hafifçe yukarı kaldırdı.
Gök gürlemeleri, yağmur kırbaçları arasında işaret parmağını ağın deliğinden yukarı uzatıp, gözlerini birkaç avuççağız ağa doğru devirip;
“Buna da şükür. Bu havada, bu tufanda bunu da bulamayanlar ne yapsınlar, dedi.
(1): Sito, Pomakça’da geniş gözenekli elek.