Aşağı git Skip to main content

Gönderen Konu: Emiroğlu İshak Bey ve Beykoz İshak Ağa Çeşmesi

  • *
  • İleti: 5808
    • Son Denk Kayıkçısı
Tamamıyla Mustafa Fakazlı Arşivinden alıntıdır. Bir zamanlar kopyalayıp arşivime almıştım, burada da paylaşayım istedim.


 
 "
         Fatih Sultan Mehmet zamanında Karadeniz kıyılarından Pontus ve Bizans temizlenmiş ve buraları türkleştirmek için Orta Asya'dan çeşitli Türk boyları getirilip yerleştirilmişlerdir.Bunlardan birisi de,
 
Horasan'dan gelen Türk kumandanlarından Emir Beydir.Emir bey Fakaz’ın 7 kilometre uzağındaki Kışla adıyla anılan çok güzel arazinin olduğu bir yere yerleşmiş ve kendisine Kayran çayından Cide Aydos çayına kadar olan ve sahilden de yaklaşık 8-10 kilometre içeriye kadar olan bir bölgeyi Tımar olarak vermişlerdir.Emirzade Mehmet Ağa'nın çocuklardan birinin adı da İshakdır.
 

 


 Emiroğullarının ilk yerleştikleri Fakaz'ın Kışla köyündeki arazi
 





Emiroğlu Mehmet Bey'in Kışla köyündeki mezar taşı
 
 




300 silahlı adamıyla o bölgede"dirlik düzenlik temin eden"Osmanlıya asker gönderen Emiroğlu Mehmet Bey'in Kışlaya yaptırdığı Han Hamam  ve Kervansaraydan geriye kalan Hamam duvarı
 
Turan ailesinin bu günkü temsilcileri dedelerinin izi peşinde.




 Bu ailenin bu günkü torunları Turan’lar şöyle ifade ediyor: İshak köyde çetin  kış şartları içerisinde,hayvanlarına sırt ile sap taşıyan kardeşinin çığ altında kalıp ölmesiyle memleketine küsmüş ve İstanbul'a gitmeye karar vermiştir.İstanbul'daki hemşerilerinin gümrükte hamallık yapıp oldukça iyi para kazandıklarını,köye gönderilen mektuplardan öğrenmiştir.Kendisi de nihayet yürüyerek İstanbul'a varmış,Üsküdar'a  kadar gelmiş karşıya geçmek istediğinde parası olmadığından bindiği Sandalcı tarafından aşağılanmıştır.Sandalcı parası olmayan bu acemi köylüye “ İstanbul'a gene bir baş belası geldi”demiştir .       
 
 
 
Beykoz'da çarşı içindeki meydanlıkta İSHAK AĞA çeşmesi







               Beykoz'daki on çeşmeler hakkında merhum ve mağfur Süheyl Ünver Hoca şunları söylüyor. İshak kendini şöyle anlatıyor:Anadolu'da doğduğum köyde oturuyordum.Çok zaruret içindeydim. İstanbul'da hemşehrilerimin gümrükte hamallık yapmak suretiyle iyi para kazandıklarını,yakınlarına yazdıkları mektuplardan öğrenmiştim.Onların yanına gitmek için heveslendim. Hemen yola koyuldum,yürüyerek Üsküdar'a kadar geldim ve öğrendim ki gümrük karşı tarafta imiş.Baktım bazı kimseler büyük bir sandalı dolduruyorlar.Bunlar karşıya geçecekler dedim ben de bindim ve ilave ettim”beni gümrükte indir hemşehrilerimi bulacağım”dedim.Buyurun dediklerine göre,herhalde bedava geçiriyorlar diye düşündüm.Zira hiç param yoktu.Sandalcı kalkarken yolluk istemez mi.Vermezsen seni götürmem dedi.Yanımda ona verecek hiçbir şeyim yoktu.O halde indir dedim.Yüzerek gitmekten başka çare yok derken,bazı yolcular “canım şu garibi indirme,biz parasını veririz”dediler.Kalktık gittik.Sandal gümrüğün önünde yavaşladı. Bir salaş önünde durarak beni indirdi.Aradığım gümrük hamallarına bağırarak”size bir ayı getirdim”dedi.Hem birisinin yardımı hem de kayıkçının hamlesiyle geldiğim için sözü gücüme gitti ama bir şey demedim.Hemşerilerim ırgat başlarına söyleyerek beni de hizmete aldılar,bir süre orada çalıştım.Aldığım harçlıkların bir kısmını kendime sarfettim ama bir miktarını da biriktirdim.
           Bizim gümrüğün önü çöplük gibi bir yerdi.Bir gün orada deniz kenarına atılmış ölü bir tavuk gördüm.Fakir bir adam onu görerek geldi hemen boğazladı,kesik Kafasını da eline alarak hızlı hızlı uzaklaştı.Bu beni meraklandırdı.Ne iştir dedim ben de peşine düştüm. bir müddet gittikten sonra yetiştim ona bunun sebebini sordum.Dedi ki:evde karım uzun zamandır hasta yatıyor canı tavuk istemiş.Oysa alacak param yok ne yapayım diye düşünürken bu ölü tavuğu gördüm,canlıymış gibi kestim.Sana tavuk aldım diye eve karımın yanına gidiyorum.Buna çok üzüldüm”sen onu karına yedirme şunu al git,canlı bir tavuk kes götür”diye bütün biriktirdiğim paramı ve tesadüfen yanımda duran kesesi ile birlikte verdim. Adamcağız sevincinden ağlayarak gitti.Ben de döndüm geldim.
 
 
 
 
 
   
          Gemilerle gelen yükleri boşaltarak üç günüm daha geçti.Bir gün saraydan birkaç adam gelerek ismini bilmedikleri,lakin yeni gelmiş bir adam arıyorlardı.Ben de kulak verdim.baktım beni tarif ediyorlar.Dinleyenler arasında beni arıyorlar dedim. Hemen beni de yanlarına alıp doğru padişahın sarayı'na götürdüler ve huzura çıkardılar.Padişah dedi ki:Dün gece rüyamda senin bir fakire yardım ettiğini gördüm.Bu hareketini beğendim ve seni takip etmek için aradım.İşte o sensin.Bu yardımın cenab-ı hakkın da hoşuna gitti.Bu sebepten seni İstanbul gümrüğüne emin atadım. İşte ben de münasebetim olan bu cihetle uğurlu saydığım Beykoz'u ihya eden suları toplayarak 1746 da Allah'ın bana olan lütfunun borcunu eda etmek için bir Çeşme ve daha bazı hayır eserleri yaptırdım.
 
          Bir gün daire de oturuyordum Gümrüğün önünden yanlış geçiş yapan bir kayıkçıyı huzuruma getirdiler.Baktım beni sandala almak istemeyen ve hemşehrilerime”size bir ayı getirdim”diyen adam.Kendimi tanıttım,utandı.Benden ayı diye söz etmene gücenmiştim.Bu Allah'ın de hoşuna gitmedi.İyi hareketlerimden dolayı bu dairenin başı yaptı.Sende bir kalp kırdığın için hala Kayıkçı kaldın dedim.Üzülerek önüne baktı ve nedamet getirerek ağladı.(Tarih Dünyası 1 Mart 1965 sayfa 4)
 
 Ünlü Türk Sanat Tarihçisi Prof. Dr. Semavi Eyice, İshak Ağa Çeşmesi'ni "Dünyanın sayılı mimari eserlerinden biri" olarak tanımlıyor. Onçeşmeler ile ilgili Türk edebiyatında şiirler yazılmış ve çeşme meşhur ressamlarımız tarafından resmedilmiştir. Ünlü ressamlarımızdan İbrahim Çallı'nın "İshak Ağa Çeşmesi" tablosu önemli eserlerinden biridir.
 
İshak Ağa Çeşmesi ile ilgili en meşhur şiir ünlü şair Faruk Nafiz Çamlıbel'e aittir. Faruk Nafiz Onçeşmeler'i şöyle anlatır;
 
İshak Ağa Çeşmesi
 
Nasıl her gün yayarsa davarını bir çoban,
 
Sürükler düşüncemi sükundan tevekküle
 
Sekiz mermer direğe dayanmış bir şadırvan,
 
Bilek kalınlığında su akıtan on lüle...
 
Uzanır ezan vakti musluğa doğru yüzler,
 
içinde bir mum yanan kağıt fenerden sarı;
 
Ve her gelen sükuta ayrı bir sükut ekler,
 
Ve çağlar her tarafta Akif'in mısraları...
 
Bu yerde meyvalaşır uzletin baygın tadı,
 
Ve bir tas şarap olur bir yudum su bu yerde.
 
Kurnada ak köpükler bir güvercin kanadı,
 
Kumrunun dem çekişi, dönen sesler kemerde...
 
Gönlüm yaşar içinde sonu yok bir masalın,
 
Derim, mutlak bir pınar perisidir gördüğüm:
 
Çıplak ayaklarında tahtadan birer nalın,
 
Kollarında boyundan daha yüksek bir güğüm...
 
On lüleden fışkırıp mermeri oyan sular,
 
Asırlarca Kerem'in Aslı'yle dertleşmesi.
 
Mermer bir kalp önünde su kesilmis duygular.
 
Bir gönül destanıdır İshak Ağa Çesmesi!...
 
         
 
Beykoz merkez mahallesinde bulunan " On çeşmeler ", yalnızca bu mahallenin değil, Tüm İstanbul'un hatta Tüm Türkiye'nin ve tüm insanlığın bir tarihsel ve sanatsal değeridir. Bu çeşme Türk yapı sanatının şaheserlerinden, Türk sanat tarihinin önemli duraklarındandır. Bu çeşme Behruz ağa tarafından yaptırılmıştır. On çeşmeler, adını, gece gündüz hiç durmadan akan on adet lülesi nedeniyle almıştır. Bu lülelerden akan sular yazın içene serinlik ve ferahlık verecek şekilde buz gibi akarken, kışın da ılık bir biçimde akar. Bu çeşme bir çok ressamın tuvaline, pek çok şairin şirine yansımıştır. Behruz ağa tarafından yapıldığını söylediğimiz bu çeşme, tarih içersinde dönem dönem yıpranmış ve tahrip olmuştur. Çeşmenin harap olduğu bir zamanda, halk, o esnada Tokat kasrı'nı Hümayün Abad adıyla yeniden yaptıran padişaha dertlerini ve çektikleri su sıkıntısını anlatırlar. Padişah bunun üzerine, Sadrazam Seyit Hasan Paşa'ya havale etmiş, Sadrazam Seyit Hasan paşa'da bu konuyla ilgilenmesi için, gümrük emini İshak Paşa'yı görevlendirmiştir. Bütün masraflar gümrük emini İshak Paşa tarafından karşılanan çeşme, 1747 yılında yeniden yapılmıştır. Çeşmenin lüleleri tunçtan yapılmıştır. Ortada ki iki lüle büyük, her iki yana dörder adet yerleştirilen lüleler ise küçüktür. Şairin orta lülelerden akan suyunu "beyaz cariye gerdanı gibi" diye betimlediği bu çeşmelerden Beykoz halkı kadar, tarih içersinde dışarıdan gelen gemilerde yararlanmışlardır.Çeşmenin hemen önünde yer alan iki ağacın ortasında hayvanların su ihtiyacını karşılamak amacıyla bir çeşme daha vardı, ancak yol yapım çalışmaları sırasında yıkılmış ve günümüze kadar ulaşamamıştır.              Büyük çeşmenin hemen üstünde ahşaptan yapılmış, iki odalı bir de okul olduğu söylenmektedir. Ancak bu okul, şenliklerde çıkan bir yangında kül olmuştur. Sular idaresi, 18.yüzyılın ortalarından itibaren gümrük emini İshak paşa'nın adıyla anılmaya başlanan çeşmenin gerekli bakım ve onarımını üstlenmiş, gerekli tamiratını yaptırmıştır. Bugün yer yer dökülmüş sıvaları, paslanmış demirleri ve bakımsız gibi duran bazı yönleriyle bile bu güzel çeşme, Beykoz semtini süslemektedir. Cumhuriyet dönemininn ünlü ressamlarından İbrahim Çallı'nın " İshak ağa çeşmesi", Ali Rıza bey'in " Beykoz on çeşme" Nazmi Ziya'nın "kır" adlı tabloları da bu güzelliklerin sanata yansımış şeklidir
 
Zamanının en meşhur hattatlarından Emin Efendi’nin, kitâbelerini celî-sülüs hattıyla yazdığı çeşmelerden Beykoz’da bulunan ve on lülesinden dolayı “on çeşmeler” diye de anılan İshak Ağa Çeşmesi’nin kitâbesi 60 x 215 cm. ebadında ve ketebesiz olup tek satır halinde mermere hakkedilmiştir. Kitâbe, “Sâhibü’l-hayrât ve’l-hasenât es-Seyyid İshak Ağa Emîn-i Gümrük-i Âsitâne, sene 1159” ibaresini taşımaktadır. Bu çeşme 1976 yılında Beykoz Belediyesi tarafından aslına uygun olarak onarılmıştır. 
 
        İshak Ağa’nın İstanbul hayatının doğruluğunu  boğaziçi tarihi olarak nitelenen dört kitaptan biri olan Boğaziçi Şıngır Mıngır adlı eserde görüyoruz.Salah Birsel'in bu kitabı mizahi bir Boğaziçi tarihi araştırmasıdır.Pek çok kaynak eserden yararlanılmıştır.Boğaziçi Şıngır Mıngır adlı kitabın 446.cı sahifesinden itibaren İshak Ağa’yı ilgilendiren bölümleri okuyalım.Bu arada sadrazam Koca Yusuf Paşa’ya Beykozda ki İshak Ağa yalısı'nın da “kapısını düzmesi”ferman olunduğu için,Paşa bir sandala atlayıp soluğu Beykoz da  almıştır İshak Paşanın bahçe ve Yalısı büyük paralar harcanarak yapılmıştır.Yalnız bahçeye bin kese altın harcadığı bilinir.Devir lale devridir.Bahçe ağaç ve çiçeklere çok önem verilir adeta yarış edilirdi. Şemdanizade nin tarihinde Sultan birinci Mahmut'un 1 Ağustos 1754 günü gümrükçünün bahçesini onurlandırdığı ve kendisine sunulan armağanları kabul ettiği yazılıdır ki bu gümrükçünün padişaha yakınlığını da ortaya koyar.İshak ağa  o vakte kadar gümrükten yılda 500-600 kese bir çıkar da sağlamaktadır.Daha sonra 15 Şubat 1755 günü sadrazam Hekimoğlu Ali Paşa gümrükçü İshak Ağa’yı görevinden alıp Başbakikulu mertebesine kondurmuş,yerine Haseki Mustafa Ağa’yı getirmiştir
 
       Hayır işlerinde İshak Ağa hep önden yürür Beykozda ki İshak Ağa Çeşmesi onun bir armağanıdır.Vapur iskelesinden çıkınca sağda Beykoz Parkı'nın bulunduğu meydanda Ulu bir Çınar'ın altındaki Çeşme birinci Mahmut'un emriyle gümrük emini Es Seyyid İshak Ağa  tarafından yeniden yaptırılmıştır.İshak Ağa  çeşmesine on çeşmeler adı da verilir. Beykoz'da başka çeşmeleri de vardır Bunlardan biri de Beykoz çayırının ortasındadır.Büyük Çeşme'den 4 yıl sonra yapılmıştır.Gümrükçünün kondurduğu ikinci Çeşme'de Yalıköydedir ki Yalı köy çeşmesi diye ünlenmiştir.Tophane kâtiplerinden halk ozanı Aşık Raci bu çeşmeleri gördükten sonra şöyle demiştir.Öter İshak kuşu bak garip garip. "

 
 


  • IP logged
« Son Düzenleme: 09 Eylül 2017, 12:36:26 Gönderen: Ahmet Kabaalioğlu »
S/Y Bidarka / Fatih / İstanbul


"Son Denk Kayıkçısının Hatırasına"


https://sondenkkayikcisi.blogspot.com/

T
  • *
  • İleti: 2171
 :)xx

Şu İstanbul'un her bir köşesinin hikayeleri bir araya gelse, kütüphanelere sığmaz.
  • IP logged

  • *
  • İleti: 1240
  • Selamlar
Ne güzel yazmışsınız, elinize sağlık Ahmet Reis
  • IP logged

  • *
  • Donatan Temsilcileri
  • İleti: 4249
Ne güzel ne özel bir ailesiniz siz.
  • IP logged
Saatin fazla tiz tıkırtısında,ışık yıllarının ömür süremizle alay eden sesini de işitiriz.

 
Yukarı git