Aşağı git Skip to main content

Gönderen Konu: Masal'ın Havuzluğundan. III (Hayli Eski Bir Yazı)

  • *
  • Donatan Temsilcileri
  • İleti: 4249
Rakıyı koydum. Güzel bir kadından, güzel şarkılar dinliyorum. Güzel şarkıları güzel kadınlar söylemeli. Erkekler için elbet. Kadınlar ne düşünür bilmem. Estetik böyle bir şey.

Anlatacağım ve itiraf filan değil bu. Soma her yerde. Soma’nın müsebbiplerini yakından tanıyorum. Biri benim.

Bir ablam var. Teyze kızı yani. Çokça söz ettim burada ondan çaktırmadan size. İyi bir yazardır. Bana kalsa, son 30 yılın en iyi öykücüsü. Nilüfer bilir. Adını demeyim, eski yazılara bakın, bulursunuz nasılsa.

Hemen her Istanbul'a gelişimde, onda kalırım. Son Tuzla seferi hariç, hiç şaşmadı bu kural desem yeri. Cüneyt ağabeyin yemeğinde Böke çifti beni Kadıköy'de otele bıraktıktan sonra, telefonum çaldı. Kızı,... kızı dersem inanmayın, benim 25 yaşına gelmiş küçük bebeğim. Otele yeni girmişim daha, soyunmuş, uyumaya hazırım,  "Abi, gel". "Ama küçüğüm ta Kadıköy'deyim, Beylikdüzü itin öldüğü yer buraya göre", "Ama abi gel" "Allahsız, iyi tamam". Taksiciye, ulaşınca beni uyandır dedim.

1 saat sonra evdeyim, gece 2 suları olmalı. Allahsız demiştim ya küçüğüme, sahi Allahsız, hoşgeldin abim deyip sarıldı, öptü, sonra odasına gidip yattı.
Neyse işte böyle bir ev benim için orası.

Günlerden bir gün, yine kim bilir ne için Istanbul ve kim bilir ne saat S.'deyim.

Ayakta S.  Rakılar açıldı yine. Hep böyle oluyor ona gidince nedense. Sabaha, ama sahiden sabaha, 6'ya 7'ye kadar sohbet, efkar, sevinç, kahkaha... Abla dediysem,  sahi abla, 55'i geçmiş 60'a yakın. İçmez içmez, ben gelince kastı var, vurur gözüne gözüne. Yok, yıkılsa, tamam, yırttık, ama tank gibi. Bu çok olacak deyip, 3-4 kadeh daha yuvarladığını bilirim. Her kadehte yumuşatsa da, yine de durmuyor. Aklı dursa, yine kabulüm, o da durmuyor ki. Akıl durmazsa dil nasıl dursun. Aklını iyi kullanan kişiyi dinlemek de nasıl keyiflidir,... sözcükler raks eder, tümceler halay kurar, fikirler semah döner. Akıl, dünyanın en estetik dans gösterisidir.
Işıldayan, pırıl pırıl, kocaman, yaşama sevinci dolu gözleriyle anlattıkça anlatıyor, kendine sakladığı kızgınlıklarını örtmeye çabalayarak, uyarıyor beni, geleceği söylüyor, eski zamanlardaki büyücüler gibi.

O zamanlar, daha kayığım yoktu. Olsa, adını "Gabara" koyacaktım. Ortaklı olunca ilk tekne, vazgeçtim. Yersu'm, kızlardan küçüğü, küçük dediysem 14’ünü bitirdi ya, bunu da geçelim,"Masal" dedi. Masal oldu.

Yaşamı, yaşamı yeniden üretmeyi, bunları konuşuyoruz. S.,Yaz dedi bana. Yaz. Bildiklerini yaz, duyduklarını, sana anlatılanları, masalları yaz. Annenin sana anlattığı masalları yaz. Gabara'yı yaz!

Böyle olmayacak Korsan' lar, ....İyisi mi, onun sözcükleriyle anlatayım:

" Dikkat et! Diyor, Rima’nın buruşuk ağzı: Ömür bir hikâyedir, nasıl anlatırsan, öyle yaşarsın. Hiç anlamadan düşman olur sana. Nasıl anlatırsan, öyle yaşarsın hikâyeni.  Öldüklerinde birer yıldız olurlar, sen ne olacaksın ? Ağaçlara sarılmış kollarını çöz şimdi, yüzünü gökyüzüne dön, orada göreceksin her şeyi.
      Harflerini unut, Nilüfer, söz bulma, söyleme şimdilik…bütün olacakları…Sonra…sonra yazarsın, reyhan duasını bile bilmiyorsun daha.
       Karanlıkta görebileceğin şeyleri göremezsin aydınlıkta.
       Binlerce kere yerle bir olan kentin yıkıntılarının üstündesin şimdi.  Sana anlatacak ne çok şey var, Nilüfer, dön bak ateşin sırrına, senden önce var olanlar ve sensin orada yanan, farkında değilsin, bir yüzün annene, bir yüzün Sabah’a dönük.  Bilmediğin çok şey var,  reyhanla temizle yüreğini, bahur kokla önce, sonra da dinle beni.
"

Sersemliyorum. Tan yeri ağarıyor. Davullar çalıyor, Zerdüştler dansa, ayine başlıyorlar sanki.  Günlük ağaçlarından sökülmüş kabuklar soframızda közlenmiş, içkilerimiz bahur kokusu.  Gabara aklıma geliyor. Duruyorum. Konuşmuyorum. Sabah oldu artık. Yatıyoruz. Şükürler olsun, işim yok. Öğlen uçağı ile dönüyorum. Adana. İşe gitmiyorum. Eve. Severim evimi ben. Mutlu hissederim kendimi. Sanki her şeyi benimle paylaşıyormuş gibi gelir. Aldırmam, "musluğun sızdırmasını"(T.Uyar). Yıllardır, çatı katın bir ampulü patlak. Alıştık. Değiştiren de yok, şikayet eden de kalmadı. Böyle. Ne yapalım. Bir küçük çalışma odam var. Gelirseniz, orada yatacaksınız. Pencerem, melisaya bakar. Namussuz çiçek, bilir sanki sahibini, her yıl tam 1 Mayıs'ta  açar. Hadi abartmayayım, 50 metre yarıçapta buram buram kokar. Tam 30 gün. Cigaramın o pis kokusunu odadan siler atar. Sanki uyarır beni her yıl aynı gün açmakla; der: Kendini tanı!

İşte, geçtim bu odaya. S.'ye yazdım, alt tarafı 8-9 saat önce bana söylediklerine yanıtımı :

S....  “sen yaz” diyorsun Gabara’yı. Bu mümkün değil. Dedim sana, bizimkisi artık rüzgarın önüne düşmek, başka bir şey değil.
Gabara, İsrailoğullarının, Babil’den kurtuluşlarını sağlayan, Fırat üzerinde kurulu düşsel köprünün adı. Tutsaklıktan özgürlüğe geçişi simgeler. Hayatımda duyduğum en güzel ad.
Sana anlattım S..., çok sıkıldım artık. İki farklı Bülent yaşıyor sanki. Üstelik bu zaman dilimlerine ayrılmış da değil. Her an, her nefes ikiye bölünmüş,bir yarısı bana, bir yarısı başka bana.
Bu kadar mı “zonklar adamın başı”? Zonkluyor işte.
Dağda bir köye gittim geçen. 1280 rakımda. Ortada nefis bir çay akıyor. Şelaleler, çağıldayan sular. Bir vadinin iki yanına kurulmuş,  Saimbeyli ilçesinde, Adana’ya 220 km.’de bir köy. Köy değil, efsane. Teşrininisani 315 yılına tarihli bir değirmen, nefis bir camii, çirkin bir sürü kadın-erkek. Aşkları, kaçamakları, eşkıyaları, kız kaçırmaları,kaçakları görüyorsun sanki. Tuhaf bir huzur ve ağırlık duygusu sarıyor her yanını. Tez elden bir şalvar geçirip altına, şöyle kasketini öne devirip, dereye ayağını uzatarak bir bardak çay içmek istiyorsun, yüzünü güneşe dönüp.
İşte bu köyün odun kokan kahvesinde, Yavuz Sultan Selim ile Ali ve Hüseyin’in resimleri yan yana asılıydı. Kendimi gördüm duvarda. Ali ve Yavuz. Aynı çatışmayı ben yaşıyordum tam o anda çünkü. Çünkü oraya ne bu güzelim dereyi, ne şelaleleri ne vadiyi ne de çeşit çeşit ağaçları, kirazları görmeye gitmiştim. Derdim, köylünün evini barkını alıp benim müvekkillerin oraya, o nefis, o tarifi beni aşar, güzelliğin ta göbeğine, bir değil, tam iki tane HES kurmalarını sağlamaktı. Tanrım,… Tanrım, köylü kadınların bana yalvaran gözlerle bakmasını anımsıyorum. Ne olur bizim için bir şey yap diyen bakışlarını, devlet bunu nasıl yapar deyişlerini… Yapabileceğim ve onların da yapabileceği hiçbir şey olmadığını o kadar usulca, onlara teker teker dokunarak, gönüllerini alarak yapıyordum ki, “Maymun gözünü açtı, kanmam ben” diyen kadını bile ikna etmiştim sonunda. Tarlasından/evinden azıcık bir şey gidecek, söz olsun ona, oluşacak gölet kirlenmeyecek, tarlasının cansuyu eksilmeyecekti. Her söylediğim sözde kendimi iğrenç bir sultanın, aslına bakarsan temiz yürekli, ama hünkarına hizmet eden bir veziri gibi görüyor, vezir olmanın utancı başıma vuruyordu. Duvarda yan yana asılı duran Yavuz ile Ali gibiydim. O ya da bu nedenle, uzlaşmaz çatışma! Vuran ve vurulan aynı bedende!
6 saatin sonunda, utancım arttığında iyice, beni rahatlatan, tam arabaya bineceğim sıra, Köylü bir kadının “ Allah belanı versin, tu sana, gelme daha da bu köye, yakarım canını senin” diye bağırışı, tam sırtıma gelecek bir taşı fırlatışı oldu. İçimin aydınlandığını duyumsadım.
Benim iğrenç ayak oyunlarıma kanmayan bu kadın, bütün utancımı temizlemişti.

Şimdi söyle bana S...., Gabara, bu tutsaklıktan özgürlüğe yolumu açacak köprü nerede?

Sen yaz,... daha da yazamam ben."



Bitirdim mektubu, yolladım.
Dört ay kadar sonra, HakanE korsanın Adana'dan pek iyi bildiği küfürleri savurarak ayrıldım şirketin avukatlığından. Yapamadım. Ama bir kez yapmışsınız. Soma’da bir şeye sesini çıkarmayan mühendis olmuşsunuz işte. Kaçsanız ne fayda! Olmuş işte. Daha önce de demiştim, günahsa, herkesin günahı var. Ama şu insanı herhangi bir kunduzdan ayıran "değer" yaratma işi yok mu Korsanlar. Bir kez onunla tepiştiniz mi, işte gecenin bir saatinde, gelir kapınızı çalar, kuş uykunuzdan uyandırır sizi.

Murat İçmez, homurdandıydı bana bir kezinde çaktırmadan, “bu yazdığınız, savunduğunuz uzun tümceler” diyerek.  Ama hesaplaşmanız uzunsa, tümceleriniz de uzar gider. Nihayetinde ahmak bir davayı çözmeye çabalamıyorsunuz. Yaşamın kendisi üzerine soru soruyorsunuz. Kendiniz üzerine.

İşin doğrusu, şu daha önce bir topikte soruşturma yapmıştık ya, Denizi neden seviyoruz diye. Arada Meltem ablanın, sizlerden gizli o kocaman burnumu şöyle bir tutup, havalardan aşağıya indirdiği tartışma. Sözde ona ilişkin bir çalışma yapmak üzere oturmuştum masama. Neler yazmayacaktım ki, pöh! “Antonio Negri’de Marx’ın Grundrisse çözümlemesi, Yabancılaşma, Komünizme Geçiş Sorunu: Amatör Denizciler Örneği”
Amma havalı. Hadi küstahlık edeyim, bir yazarım Allahınız şaşar. Yazacağım yazmasına bunu da, (buraya değil, panik yapmayın) ama o köydeki yaşlı amca geliyor aklıma. Gelmişti yanıma, yaşlı, çok yaşlı, dedi bana,anlattı, dökük dişlerinin arasından tükürükleri saçarak; Siz gelmeden, buradan, bu köyden bir hakim var,onu aradım buldum. İnanmadı benim aynı köyden olduğuma. Sordu bana; nereden bileyim benim köyden olduğunu? Sor dedim. Sordu. Tufanbeyli ne; Hüketçe! Saimbeyli: Haçin! Feke nere?: Kisenit. Kozan?: Sis… İstanbul?: Konstantin!”

Anlattıklarının gerisini dinlemedim. Anlamıştım. Duvarda asılı Yavuz ve Ali’nin neden yan yana durduğunu. Zaten davalar için hiçbir ehemmiyeti yok. Soma’dakilerin öyküleri gibi. Devlet varsa insan yoktur zaten.

Antonio Negri kim ki o yaşlı amcanın yanında?

Benden beter durumdaydı ya, o kabullenmişti… yaşamak için kabullenmişti. Soma’dakiler de her şeyi biliyor, o ölümü kabulleniyorlardı işte!

Beni, bizi onlardan ayıran,denizlere düşkünlüğümüz yani, elimizdeki az ya da çok varsıllıkla içinde bulunduğumuz durumu kabullenmemek değil mi? Bizi berbat ilişkilere hapseden yaşamdan kaçmak için giriyoruz işte "bu ellerle" teknelerin altına. Özgürlük değil bu. Tarifsiz şeylerden biridir özgürlük, cıva gibidir, tanımladığınızda elinizden kaçar. Bu bambaşka bir şey. Bu işte kendin olmak. Bu iş olmayan iş! Bu boyun eğmemek biraz, biraz “yenildim, kaçıyorum”. Biraz, “Yetti gari size teslim olduğum, çocuğuma ekmek götürmek için sizin berbat defterlerinize, dosyalarınıza, davalarınıza, inşaatlarınıza, ilişkilerinize, hiyerarşinize, bilim diye yutturulmuş projelerinize yetti gari” demek değil mi?

Belki de kendi kendimize o Ermeni kökenli olduğunu saklamak zorunda kalan yaşlı, çember sakallı amcanın durumuna düşmekten korkuyoruz,… belki kendimize bile söylemekten çekindiğimiz, ben, ben olmaktan çıktım, bırakmadılar bir insan olayım demekteyiz farkına varmadan.

Hasılı yine de, Negri doğru söylemiş; İşe gitmek yerine sevişmeyi tercih etmekle başlar isyan diye.
Denizlere gitmek, işe gitmek yerine sevgiliyle yatmayı tercih etmeye benzer. Soma'da/ Kızılağaç köyünde mühendis- avukat olmamaktır! Başarabilenlere selam olsun!


Önemli not: Ben şirketin avukatlığını bıraktıktan bir, bir buçuk yıl kadar sonra, köylüler davaları kazandılar. HES'ler durdu. Bir ay kadar önce o köye  gittim. Beni sevmişler meğerse. Bana taş atan teyzeyi bir daha göremedim.
  • IP logged
Saatin fazla tiz tıkırtısında,ışık yıllarının ömür süremizle alay eden sesini de işitiriz.

  • *
  • Donatan Temsilcileri
  • İleti: 4249
Bu yazı Soma katliamının ardından "bir başka platform"--- şaka şaka;  Gezgin Korsan'da yayınlanmıştı. Oradaki yazılarımı toparlarken bu yazıyı sevdim, yeniden paylaşmak istedim.
  • IP logged
Saatin fazla tiz tıkırtısında,ışık yıllarının ömür süremizle alay eden sesini de işitiriz.

  • *
  • İleti: 1631
İlk kez okuyorum. Kaleminize sağlık Bülent reis.
  • IP logged

  • *
  • İleti: 492
Bülent,
Yazmalı ve yazdıklarını çok daha geniş kitlelere ulaştırmalısın. Bu çukurova sıcağından mı, kebabın yada portakal çiçeğinin  kokusundan mı ya da sıcak ve güneşli iklimin aşka dair teşvik ediciliğindenmidir bilemem ama yaz.
Bu arada 1 yılı geçti hala bekliyorum İngiltere tarihiile ilgili paylaşacağın kitap isimlerini.
Haa,bir de önemli not.Bugün itibarı ile başımızın tatlı belası mazot tankı, bir bebek poposu kadar temiz oldu,dolayısıyla inşallah seni pazar pazar Bodrumda filtre aramaktan kurtaracağız.
Hane  halkına ve sana kocaman çok sevgiler.
  • IP logged
Saygı, Sevgi ve Selametle. Netsel Marina - Marmaris Dimple Y/Y

  • *
  • Donatan Temsilcileri
  • İleti: 1164
Yanlışın var. Bu yazı eskimez  :)xx
  • IP logged

  • *
  • İleti: 5808
    • Son Denk Kayıkçısı
Ben bunu hiç okumamışım, harikaydı tek kelimeyle, eline, yüreğine sağlık.
  • IP logged
S/Y Bidarka / Fatih / İstanbul


"Son Denk Kayıkçısının Hatırasına"


https://sondenkkayikcisi.blogspot.com/

e

erdal duran

Bu güzel öyküyü kaçırmışım. İyi ki tekrar yayımladın Bülent reis. :)xx
Ancak olayın kendisini  "Su akar Türk bakar" söylemiyle dengeli bir şekilde ele almak gerekir mi acaba? ?0-?
  • IP logged

  • *
  • Donatan Temsilcileri
  • İleti: 4249
Bülent,
Yazmalı ve yazdıklarını çok daha geniş kitlelere ulaştırmalısın. Bu çukurova sıcağından mı, kebabın yada portakal çiçeğinin  kokusundan mı ya da sıcak ve güneşli iklimin aşka dair teşvik ediciliğindenmidir bilemem ama yaz.
Bu arada 1 yılı geçti hala bekliyorum İngiltere tarihiile ilgili paylaşacağın kitap isimlerini.
Haa,bir de önemli not.Bugün itibarı ile başımızın tatlı belası mazot tankı, bir bebek poposu kadar temiz oldu,dolayısıyla inşallah seni pazar pazar Bodrumda filtre aramaktan kurtaracağız.
Hane  halkına ve sana kocaman çok sevgiler.

Abi sahicisini söyleyeyim, Marx'ın Kapitali İngiltere tarihini hem düşünsel hem sosyo-ekonomik olarak anlatan en iyi kitaptır.
Feodal İngiltere'den çiftçilere, oradan parlementoya, Manchaster Ticaret Odası kararlarından Subalternlere kadar herşeyi didik didik eder. Ve bildiğiniz gibi Kapital, Kapitalizme övgüdür bir yandan. Ben oradan okuduydum. Birinci cilt özellikle. Mesleğiniz gereği benden daha rahat okursunuz.

İnternetten okuyabilirseniz PDF olarak şurada

https://docs.google.com/file/d/0B-vIi_JkzT4NWXVCLV9UdDlFVG8/edit 

  • IP logged
Saatin fazla tiz tıkırtısında,ışık yıllarının ömür süremizle alay eden sesini de işitiriz.

  • *
  • İleti: 1649
    • instagram
Bülent abi size olan saygım ve de sevgim her geçen gün daha da artıyor. Bülent Büyükdağ okuma günleri yapacam kendime eski yeni, okuduğum okumadığım ne varsa yeniden okuyacağım. Belki bir gün siz tamam derseniz sizinle şöyle bir "açılmak" isterim, yol süre farketmez. Siz anlatın ben dinlerim. Sonra kavga da ederim sizinle ve kendimle ama önce n'olur yazın anlatın ki şöyle iyice kaşıyalım içimizdeki yaraları, dürtelim çelişkilerimizi ve çoğaltalım yine içimizdeki sevgileri...

SM-G920F cihazımdan Tapatalk kullanılarak gönderildi

  • IP logged
Akdenizli, Balıkçı

  • *
  • Donatan Temsilcileri
  • İleti: 1177
Bülent reis,

Yaz cidden ,hep yaz .
  • IP logged

  • *
  • İleti: 42
    • Badem Tatil Evi
Yüreğine sağlık Bülent reis...
  • IP logged

  • *
  • İleti: 492
Bülentçiğim,
Link için teşekkürler.Şimdi indirmeye başladım, 1952 sayfacık bir şeymiş :-)
Valla ne kadar rahat okuyabileceğim, bakalım bakalım.
  • IP logged
Saygı, Sevgi ve Selametle. Netsel Marina - Marmaris Dimple Y/Y

  • *
  • İleti: 1649
    • instagram
Zaten Das Kapital'i okuyan sayısı şu dünyada parmakla sayılır. Anlayanların da bir Marx bir de Engels olduğu iddia edilir... ( Bülent abiyi hariç tutuyorum) 😂😂😂

SM-G920F cihazımdan Tapatalk kullanılarak gönderildi

  • IP logged
Akdenizli, Balıkçı

  • *
  • Donatan Temsilcileri
  • İleti: 4249
Bülentçiğim,
Link için teşekkürler.Şimdi indirmeye başladım, 1952 sayfacık bir şeymiş :-)
Valla ne kadar rahat okuyabileceğim, bakalım bakalım.

Abi yok. Ilk 250 sayfasi
  • IP logged
Saatin fazla tiz tıkırtısında,ışık yıllarının ömür süremizle alay eden sesini de işitiriz.

 
Yukarı git